Polemik

Gazetecilik eğitimi: Efsaneler ve gerçekler

Sarphan Uzunoğlu, Journo için Türkiye’de gazetecilik eğitimi üzerine bir yazı yazıp yazamayacağımı sorduğu sırada Yasemin İnceoğlu ile Savaş Çoban’ın derlediği Haber Okumaları kitabında diken.com.tr Genel Yayın Yönetmeni Erdal Güven’in “Devrim Şart!” başlıklı yazısını okuyordum. Erdal Güven yazısında iletişim fakültelerinde verilen gazetecilik eğitimini şöyle tanımlıyordu: “Cümle yazmayı bilmeyen lise mezunlarına haber yazmayı öğretmek…”

Aslında Erdal Güven orada da durmamış, işi biraz daha ileriye de taşımıştı yazısında: “Türkiye’de gazetecilerle bir araştırma yapılıp ‘Medyanın karşı karşıya bulunduğu en önemli sorun ne?’ diye sorulsa çoğu ne yanıt verir üç aşağı beş yukarı kestirebiliyorum: Sansür. Yanılıyorsunuz hanımlar beyler, ya da kendinizi kandırıyorsunuz… Bugün medyanın karşı karşıya bulunduğu en önemli sorun, niteliksizlik. Evet, Türkiye medyası, niteliksiz.” Kişisel olarak genellemelerden kaçınmaya çalışırım hep, ama içerik üretimi açısından takip ettiğim Guardian, New York Times, Washington Post gibi gazetelerle karşılaştırıldığında durumun vahim olduğunu ben de görebiliyorum.  Bu sorunun muhabirliğe yapılmayan yatırımla alakalı olduğunu düşünüyorum.

Bu yazıda gazetecilik eğitimiyle ilgili genellemelere ilişkin düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

‘Yeterinden çok iletişim fakültesi var’

İletişim fakültelerinin fazlalığı hep tartışma konusu olagelmiştir. Bu konu dekanlar toplantılarında da epey gündem işgal etmiştir, geçmişten beri. Hatta öğrencilik yaptığım 1980’li yıllarda da mezun olacakları işsizliğin beklediği şeklindeki değerlendirmeler yapılmaktaydı. 2017 ÖSYM verilerine göre Türkiye’de 27’si devlet, 9’u vakıf olmak üzere 36 üniversitenin iletişim fakültesinde gazetecilik eğitimi veriliyor (Benim çalıştığım Üsküdar Üniversitesi ile Yaşar Üniversitesi’nde “yeni medya ve gazetecilik” olarak veriliyor eğitim). Sayı çok mu, az mı? Bence kaç fakültede gazetecilik eğitimi verildiğinin bir önemi yok, asıl önemli olan nasıl bir eğitim verildiği. Gazeteci olmak için gazetecilik eğitimi almanın gerekli görülmediği bir ülkede iletişim fakültesi sayısını tartışmanın ne yararı var ki?

‘Gazetecilik eğitimi sektörden kopuk’

Bu şikâyeti hocalık hayatım boyunca o kadar çok duydum ki, anlatamam. Sanırsınız ki mükemmel bir medya sektörü var, ama iletişim fakülteleri bu mükemmel sektörü bir türlü anlayamayan, sektörün nasıl işlediğini bilmeyen, hayatında haber merkezi görmemiş hocalarla eğitim veriyor. Örneğin 2012 yılında kendisiyle yapılan bir söyleşide gazeteci Korcan Karar şunları söylüyor: “Bu işi yapanlarla eğitimini verenler arasında kopukluk var. Bu eğitimin kalitesini yükseltip reel gerçekle birleştirebilirsek o zaman çok daha iyi gazeteci nesilleri ortaya çıkar.” Yine de Korcan Karar çok olumsuz bakmamış meseleye. Bir de iletişim fakülteleri sektöre düşman yetiştiriyor diyenler var. Hürriyet gazetesinin 20 yıl genel yayın yönetmenliğini yapan Ertuğrul Özkök’ün 2001 yılında yazdığı meşhur yazı o zamanlar epey gürültü koparmıştı akademide. Özkök o yazısında şunları yazmıştı: “Türkiye’deki iletişim fakültelerinin çoğunda, iletişim sektörünün ekonomik bir iş alanı olduğu gerçeği dikkate alınmaz. Hatta bu piyasaya çok düşmanca bakan bir zihniyet hâkimdir. Bu zihniyet ister istemez bu okullardaki eğitime de yansır. Sonunda bu okullardan, piyasa gerçeğine düşman öğrenciler mezun olur. Bu zihniyet, iletişim okulları tarafından kurulmuş internet sitelerinde çok açık biçimde kendini gösterir. İletişim piyasasına düşman bu zihniyet, kendi kuru, tatsız, dar ve düşmanca tavrını dünyanın tek iletişim anlayışı olarak herkese dayatmaya çok meraklıdır. Bu zihniyetle okuldan mezun olan çocuklar, meslek hayatlarının ilk 10 yılında mutsuz olurlar. Oysa ‘piyasaya düşman’ insan yerine, ‘piyasayı iyi yönde değiştirme’ arzusu olan insan yetiştirilse, hem öğrenci meslek hayatında mutlu olur, hem de iletişim sektörü kârlı çıkar.”

İletişim fakültelerindeki gazetecilik müfredatlarına bakıldığında, sanıldığı gibi sektörden kopuk olmadığı görülüyor. Hiç olmamışlardı zaten. Sektöre düşman öğrenci yetiştirildiğine ilişkin bir bulgu olduğunu da sanmıyorum. Hatta biraz daha ileri gideyim, sektör iletişim fakültelerinin özellikle staj taleplerine (ki staj, öğrenciye sektörü eğitim sürecinde yakından tanıma fırsatı veriyor) pek sıcak yaklaşmıyor. Öğrencilere ulusal gazetelerde staj yaptırabilmek hiç kolay değil maalesef. Yani aslında iletişim fakülteleri sektöre açık ama aynı şeyi sektör için söyleyebilir miyiz, emin değilim.

‘Gazetecilik eğitimi çok teorik’

Bunu genellikle öğrencilerin bir şikâyeti olarak alıyorum. Birinci sınıfta gazeteciliğe giriş dersinde öğrencilerime sormuştum, ne bekliyorsunuz fakültedeki eğitimden diye? Neredeyse büyük çoğunluğu uygulama imkânlarının sınırlı olmasından şikayetçi olmuş, bir an önce habercilik yapmaya başlamak istediklerini söylemişlerdi. Teorik dersler sıkıcı dersler olarak görülüyor nedense. Ben de onlara bir belediyenin açtığı gazetecilik atölyesinden söz etmiştim. Atölye duyurusunda şunlar yazılıydı: “Üsküdar Gençlik Merkezi geleceğin habercilerini yetiştiriyor. Uzman gazeteciler ile 8 hafta sürecek eğitim seni bekliyor.” Eğer geleceğin habercisi olmak için sekiz haftalık bir kurs yetiyorsa, iletişim fakültelerinin gazetecilik bölümleri kendi varlıklarını ciddi olarak gözden geçirmeli.

Haber yapmadan mezun olan gazetecilik öğrencisi var

Elbette öğrencilerin uygulama yapma istekleri haklı ve yerinde. Biz ne kadar da üniversite eğitiminin amacının sektörün isteklerine ve beklentilerine göre öğrencileri yetiştirmek olmadığını söylesek de, öğrenci bir meslek edinmek için gelmiyor mu sonuçta üniversiteye? En azından gazetecilik eğitimi için gelenlerin çoğunluğunun amacı bu. Dolayısıyla haber yazmayı, röportaj yapmayı bilmeyen mezunlar vermenin kimseye yararı yok. Hiç haber yapmadan mezun olan gazetecilik öğrencisi var mıdır? Elbette vardır.

Benim de üyelerinden birisi olduğum İLEDAK (İletişim Eğitimi Değerlendirme Akreditasyon Kurulu), yakında iletişim fakültelerindeki programlardan yeterli bulunanlara akreditasyon vermeye başlayacak. İLEDAK’ın tanımladığı alanlardan birisi de gazetecilik alanı. İLEDAK’ın gazetecilik eğitiminden beklentilerinin öğrenci beklentileriyle büyük ölçüde örtüştüğü de görülecektir. Sonuçta verilecek mezunların hem gazetecilik ve iletişim alanıyla ilgili bilgi ve donanıma hem de uygulama anlamında beceri ve yetkinliğe sahip olmaları gerekiyor.

Gazeteci işsizler yetiştiriliyor

Her ne kadar iletişim fakülteleri iş bulma kurumları değilse de, verilen mezunların önemli bir kısmının işsiz kalması ya da gazetecilik dışında alanlara yönelmek durumunda kalması bir eğitimci olarak hiç de içime sindiremediğim bir durum. Yalnız şu da var. Türkiye’de medya sektörü, muhabirsiz gazete çıkarmayı bir marifetmiş gibi görüyor. Ulusal gazeteler bile az sayıda muhabir kadrosuyla, ajanslardan aldıkları aynı haberleri yayımlayarak gazetecilik yapıyorlar. Basın İlan Kurumu yoluyla özellikle yerel medyanın muhabir istihdamını özendirici politikalarla ve internet medyasının yasal düzenlemeye kavuşmasıyla medya sektöründe daha fazla muhabirin çalışması sağlanabilir.

Gazetecilik eğitimi alanların işsiz kalacağına ilişkin kaygılar gazetecilik eğitimi almak isteyen adayları da olumsuz etkiliyor. Örneğin, bir öğrenci adayı bir sitede şunları yazmış:

“Üniversiteye hazırlanıyorum. Küçüklükten beri istediğim, daha doğrusu kendimi görmek istediğim meslek gazetecilik. Gerek sosyal ağlar, gerekse çevrem bu mesleğin önünün kapalı olduğunu söylüyor. Aç kalırsın, iş bulamazsın diyorlar. Diyelim üniversiteye gittim, sonrası canımı sıkmaya başladı, ne yapacağım diye. Bu saatten sonra da isteğimi nasıl değiştireyim? Hiç kimse bu bölümden memnun olmaz mı? Varsa bu bölümü okuyan düşüncelerini almak istiyorum.”

Öte yandan, istihdam sorununun sadece gazetecilik alanına özgü bir sorun olmadığı da bir gerçek.

Gazetecilik patronlara bırakılamayacak kadar önemli

Gazetecilik yapmanın özellikle de doğru dürüst gazetecilik yapmanın Türkiye’de çok zor olduğunu, koşulların giderek ağırlaştığını ileri süren bu görüşte haklılık payı var elbette. Basın özgürlüğü sıralamalarında her yıl geriye gidiş gözleniyor, gazeteleciler tutuklanıyor, yargılanıyor, mahkûm ediliyor. Bunlar doğru, ancak bu ülkede gazetecilik hiçbir zaman kolay olmadı ki zaten. Basın özgürlüğü sıralamalarında ilk sıralarda yer alan İsveç, Norveç gibi ülkelerde gazetecilik yapmaktan kolay ne var ki. Önemli olan, Türkiye gibi ülkelerde iyi gazetecilik yapabilmek. Erdal Güven’in de yazdığı gibi, bunlar kötü gazeteciliğin bahanesi olmamalı. İletişim fakülteleri de iyi gazetecilik yapacak öğrenciler yetiştirmeye devam etmeli. Gazetecilik sadece gazete patronlarına bırakılamayacak kadar önemli bir meslek.

Sonuç olarak, gazetecilik eğitimini önemsememiz ve etik değerlere bağlı, yaptığı haberin yaratacağı olumlu/olumsuz etkinin farkında olan, dili iyi kullanan, The Post filminde de ifade edildiği gibi, gazeteciliği ‘yönetenlerin değil yönetilenlerin hakkını savunmak için’ yapacak gazeteciler yetiştirmemiz gerekiyor.

Süleyman İrvan

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölüm Başkanı

Journo E-Bülten