Türkiye’nin ve dünyanın önde gelen 23 gazetecilik örgütü, bağımsız yayıncılığa karşı bu kez “fon” bahanesiyle yeni bir linç kampanyası başlatılmasına tepki gösterdi.
Ortak bildiride, Sosyal Medya Yasası’ndan yola çıkarak bu alanda yeni bir yasal düzenleme yapılacağına dair açıklamaların meslek örgütlerinde kaygı yarattığı vurgulandı.
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), Gazeteciler Cemiyeti, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA), Medya Araştırmaları Derneği (MEDAR), IPS İletişim Vakfı, DİSK Basın-İş, Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), Avrupa Gazeteciler Derneği (AEJ), Avrupa Basın ve Medya Özgürlüğü Merkezi (ECPMF), Uluslararası Basın Özgürlüğü Girişimi (IFEX), Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), Güneydoğu Avrupa Medya Örgütü (SEEMO), Free Press Unlimited (FPU), Article 19, OBC Transeuropa, Articolo 21 ve Uluslararası PEN ile beş ülkedeki şubeleri, bugün bir ortak bildiri yayımladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 21 Temmuz’daki açıklamasında, geçtiğimiz yıl yürürlüğe giren “Sosyal Medya Yasası” üzerinden ilerlenerek “yalan habere” karşı yeni bir yasal düzenleme yapılacağını söylemiş ve ekim ayında açılacak meclisin ilk işinin bu olacağını belirtmişti.
Aynı gün Cumhurbaşkanlığı’na bağlı İletişim Başkanlığı, “yurttaşların doğru habere ulaşabilmesini güvence altına almak için” uluslararası kuruluşlardan fon alan medya kuruluşlarına karşı bir yasa hazırlanacağını açıklamıştı.
Bunun ardından, tüm gelir kaynaklarını yıllardır şeffaf olarak açıklamalarına rağmen Medyascope ve Teyit başta olmak üzere bağımsız yayıncılara karşı, fon aldıkları bahanesiyle sosyal medyada bir linç kampanyası başladı. İktidara yakın medya kuruluşlarının başını çektiği bu kampanyaya, hükûmete yönelik eleştirel yayın çizgisiyle tanınan bir dizi haber sitesi de katıldı.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ise Twitter’dan dün yaptığı paylaşımda, Habertürk yazarı Fatih Altaylı’nın 22 Temmuz tarihli yazısını eleştirerek şu ifadeleri kullandı: “Habertürk, karalama, dezenformasyon ve yalan haberden bir türlü vazgeçmiyor. Halkımızın doğru haber alma hakkını, genel olarak medyamızın itibarını garanti altına almak için çalışacağız. HABERTÜRKÜ KINIYORUZ!”
‘Son derece kaygı uyandırıcı’
Bu gelişmeler üzerine ulusal ve uluslararası meslek örgütlerinin bugün yayımladığı ortak bildiride şu ifadeler kullanıldı:
- Bu açıklamalar, birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye’de hükûmetin medya özgürlüğü ve çoğulculuğunu daha da zora sokacak yeni yasal düzenlemeler yapmaya hazırlandığını göstermektedir.
- “Yalan haberle” mücadele ile ilgili olarak, “hakikatin” denetlenmesine yönelik getirilecek herhangi bir yasal düzenleme, kamu görevlilerine neyin doğru ve gerçek olduğunu kararlaştırma yetkisi verecektir. Bu, yetkililere, beğenmedikleri sesleri susturma hakkı tanınmasına ve pratikte hükûmet kaynaklı yeni bir sansür mekanizmasının yaratılmasına yol açacaktır.
- Bu öngörü, özellikle de Türkiye’nin ifade özgürlüğündeki ve yetkililerin meşru çerçeve sınırlarında eleştirilmesine toleransındaki zayıf performansı ışığında son derece kaygı uyandırıcıdır.
- Kitlesel dezenformasyon ve propagandanın ciddi bir kaygı unsuru olduğuna katılmakla birlikte; buna karşı atılacak tüm adımların, 2017 tarihli “İfade Özgürlüğü ve Yalan Haber, Dezenformasyon ve Propaganda” başlıklı ortak açıklamada belirtildiği gibi, uluslararası ifade özgürlüğü hukukuna ve ölçülerine uymak zorunda olduğunun bir kez daha altını çizmek istiyoruz.
- Dahası, hükûmete dair eleştirel içeriğe sahip yerel medyaya sağlanan yerel fonların eksikliği, kamu reklam ve ilan harcamalarının orantısız bir biçimde dağıtılması, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) ve Basın İlan Kurumu (BİK) gibi medya düzenleyicilerin verdikleri keyfi ceza ve reklam yasakları şeklinde kendini gösteren hükûmet baskısı yoğunlaştıkça Türkiye’de faaliyet gösteren bağımsız medya kuruluşları için (yabancı) fon kaynakları önemli bir gelir kalemi hâline gelmiştir.
- Uluslararası vakıflardan alınacak fonları kısıtlamak ya da bu fonları alanları yabancı ülkelerin propagandasını yapmakla suçlamak adına atılan tüm adımların açıkça bağımsız medyayı düşmanlaştırmak için atıldığı bârizdir ve hâlen zorlu şartlarda faaliyet gösteren birkaç bağımsız medya kuruluşu üzerindeki baskıyı daha da artırmaya yöneliktir.
- Şu an Türkiye’de faaliyet gösteren medya kuruluşlarının yüzde 90’ından fazlası, doğrudan ya da dolaylı biçimde iktidar ya da hükûmetteki AKP tarafından kontrol edilmektedir.
Medyascope 2016 yılında “ilerici ve eleştirel haberciliği” nedeniyle IPI’ın Bağımsız Medya Öncüsü Ödülü’ne layık görülmüştü.
Uluslararası Doğruluk Kontrolü Ağı’nın bir üyesi olarak bu kuruluşun şeffaflık ve tarafsızlık ilkelerini uygulayan Teyit de Facebook ve TikTok gibi küresel platformların Türkiye’deki doğruluk kontrol ortağı olarak dünya çapında saygın bir kuruluş.
Pegasus’tan Pulitzer’e: Nitelikli gazeteciliği destekleyen fonlar
Reklam gelirlerinin düştüğü ve özellikle okurun yayıncılara maddi katkısının görece düşük olduğu ülkelerde, sürdürülebilir gazetecilik yolunda gelir çeşitlendirmesi için fonlar yaygın olarak kullanılıyor.
Batı medyasında da kâr amacı gütmeyen gazetecilik kuruluşları, reklamverenin çıkarlarına veya okurların “mikro bağışlarına” bağımlı olmak yerine, vakıflar başta olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının uzun vâdeli hibe programlarına başvuruyorlar.
Birçok bağış ve hibe programında, medya kuruluşlarının yayın politikalarına ve üretecekleri araştırmacı gazetecilik haberlerine müdahale edilmeden, kamu yararına karşılıksız destek sağlanıyor.
Son dönemde uluslararası gazeteciliğin en başarılı örneklerinden bazıları da bu fonlarla finanse edildi.
Örneğin Journo’da ilk kez geçen yıl sonunda değindiğimiz Pegasus skandalının sanılandan da büyük olduğunu geçtiğimiz günlerde dünyaya duyuran Forbidden Stories, kâr amacı gütmeyen ve neredeyse tamamen fonlarla desteklenen bir araştırmacı gazetecilik projesi.
Pulitzer Ödülleri’nde de fonlarla desteklenen çok sayıda gazetecilik projesi övgüye değer bulundu. Bunlar arasında en çok öne çıkan girişimlerden ProPublica, 40’ı aşkın sivil toplum kuruluşundan her yıl milyonlarca dolar fon alarak araştırmacı gazetecilik yapabiliyor.
“Panama Papers” gibi ses getiren dosyalarıyla Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu (ICIJ) ve küresel mafyaya yönelik araştırmalarıyla tanınan Örgütlü Suçların ve Yolsuzluğun Haberleştirilmesi Projesi (OCCRP) de aynı modelle işleyen, dünya çapında saygınlık kazanmış girişimlerden bazıları.
Bugün sadece ABD’de uluslararası fonlarla finanse edilen 200’den fazla gazetecilik kuruluşu bulunuyor ve hatta bazı gözlemciler, kâr amacı gütmeyen haber merkezlerinin, gazeteciliğin geleceği olduğunu savunuyor.
Ancak sivil toplum örgütlerinin ve bireysel bağışçıların sağlayabileceği fon miktarının yetersiz olduğunu, bu yüzden medyada sürdürülebilirlik için gazetecilerin dijital abonelik başta olmak üzere okur gelirine odaklanması gerektiğini vurgulayan uzmanlar da var.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – BÜYÜK BAĞIŞÇILAR BAĞIMSIZ MEDYADAN NE İSTER? GAZETECİLİĞE 100 MİLYON DOLAR HİBE EDEN İSME SORDUK