ABD’nin ilk televizyon kanallarından ABC, Food Lion adlı süpermarket zincirindeki gıda güvenliği ihlallerini ortaya çıkarmak için 1990’ların başında muhabirlerini gizlice bu şirkette işe sokmuştu. Kanal ağır bir tazminata mahkum edilince ABD’deki ana akım medya kuruluşları ‘saklı gazetecilik’ten vazgeçmiş, gizli-kapaklı yöntemler tabloid basının tekeline girmişti.
Ancak PETA’nın açtığı bir davayı geçen ekimde gören Kuzey Carolina Yüksek Mahkemesi, Food Lion kararını 28 yıl sonra iptal etti. ABD Basın Özgürlüğü Vakfı’nın Savunu Direktörü Seth Stern, Journo takipçileri için Türkçe’ye çevirdiğimiz bu yazısında iki kararı yorumlarken “Habercilerin kılık değiştirdiği, gizli kayıt yaptığı günlere geri mi dönülüyor” diye soruyor.
Son 25 yılda gazetecilik bölümünden mezun olduysanız [1995’teki] Food Lion davasını muhtemelen duymuşsunuzdur. Bir grup gazeteci, Food Lion adlı market zincirinde işe girmişti. Asıl amaçları, bu marketlerdeki gıda güvenliği ihlallerine dair iddiaları gizlice araştırmaktı.
Şirket bunu öğrenip yargıya başvurdu. Federal temyiz mahkemesi, gazetecilerin Food Lion’ı işe giriş sürecinde yanıltarak güveni kötüye kullanma suçunu işlediklerine ve sonrasında yanlış önyargılar altında erişim sağladıkları çalışma alanlarına izinsiz girdiklerine hükmetti.
Genç gazetecilere bir ibret hikâyesi olarak sunulan bu önemli dava, “saklı” gazeteciliğin bir zamanlar oldukça yaygın olan pratiğini önemli ölçüde yavaşlattı. Yayımlanan haber doğru olduğu sürece bu habere konu olan kişilerin mahkemede tazminat alamayacaklarını düşünen avukatlar, şimdi yeni bir riskle karşı karşıya kalmıştı. İçeriğe değil, haber toplama yöntemine bakılarak caydırıcı para cezaları veriliyordu.
Bu nedenle, birçok ana akım medya kuruluşu tarafından büyük ölçüde terkedilen gizli kamera ve diğer saklı soruşturmalar şimdi genellikle marjinal (ve itibarsız) haber mecralarıyla ilişkilendiriliyor.
Temyiz mahkemesi ilk kararı iptal etti
Ancak Food Lion kararına da geçmişte imza atan temyiz mahkemesi, bu yıl neredeyse kendi hükmünü iptal etti. Fikir değişikliği, Hayvanların Etik Muamelesini Destekleyenler Örgütü (PETA) ve diğer kuruluşların tarım tesislerinde gizli soruşturmaları yasaklayan Kuzey Carolina yasasına karşı açtığı bir davada geldi.
Temyiz mahkemesi, bu yasanın anayasal olarak korunan haber toplama hakkına karşı silah olarak kullanılamayacağını kabul etti. ABD Basın Özgürlüğü Vakfı da PETA’nın pozisyonunu destekleyen Basın Özgürlüğü Komitesi’nin dilekçesine imza verenler arasındaydı.
Hükûmet, ilgili yasanın Food Lion davasındaki kararı mevzuata yansıtmak üzere hazırlandığını savundu. Ancak temyiz mahkemesi bunun önemsiz olduğunu bildirdi, çünkü geriye dönük olarak bakıldığında Food Lion kararı zaten yanlıştı. Kuzey Carolina Yüksek Mahkemesi’ne göre Food Lion gazetecileri kendi iradesiyle işe almıştı, dolayısıyla çalışma alanlarına izinsiz girmek gibi bir ihlale hükmedilemezdi.
Sonuçta [2023 ekiminde] Yüksek Mahkeme, Food Lion davasını yeniden görmeyi reddetti. Böylece şirketin eli ciddi şekilde zayıfladı, hatta tezi tamamen çökmüş olabilir.
Food Lion davasının önemi aslında her zaman abartılmıştı. Food Lion’a 5,5 milyon doların üzerinde tazminat verilmesine hükmeden bir jüri kararı o günlerde manşetlere çıkmıştı. Ancak sonrasında hâkim bu tazminatı 315.000 dolara, temyiz mahkemesi ise 2 dolara indirmişti.
Kuzey Carolina’daki yasa yapıcıların Food Lion davasındaki kararı mevzuata yansıtmak isteme nedenlerinden biri, gelecekte bu tür şirketlerin medyadan ciddi tazminatlar kazanmasını sağlamaktı. Food Lion 2 dolarlık bir mesele olarak kalırsa kimse bunun üstüne pek düşünmezdi. Ancak temyiz, ilk karar mahkemesinin kararının yanlış olduğuna hükmedip tazminatı bu miktara düşürdüğünde olan olmuştu. Çok daha yüksek bir tazminat öngören ilk karar kamuoyunda yankılanmıştı.
Food Lion davasının gazetecilikte yarattığı hukukî ve kültürel etkilerin bir sonucu olarak kamuoyunun kaç haberden mahrum kaldığını söylemek zor. Bir haber kuruluşunun, yerel yetkililerin rüşvet girişimlerini birinci elden belgelemek üzere sahte bir taverna açtığı o eski günlere artık çok uzağız.
Durun, hemen gizli kameralarınıza davranmayın
Açık konuşmak gerekirse, kimsenin sahte iş başvuruları yapmasını ve gizli kameralar takmaya başlamasını önermiyoruz. Lütfen böyle bir şey yapmadan önce bir avukatla konuşun.
PETA davası, ABC televizyonundaki gazetecilerin market tezgâhtarı olarak çalışırken Food Lion’a “sadakat” borçlu olmadığını açığa kavuşturdu. Ancak mahkeme, gazeteciler örneğin daha üst düzey bir rol için sahte iş başvurusunda bulunmuş olsalar konuyu farklı bir şekilde ele alabilirdi.
Food Lion’dan sonra görülen ve gazetecilerin farklı yargı bölgelerindeki haklarını etkileyebilecek başka davaların yanı sıra son yıllarda çıkarılan çeşitli yasalar da var. Rıza almadan görüşmeleri kaydetmek gibi konularda da yasalar eyaletten eyalete değişiyor.
Food Lion davasından bu yana, saklı gazeteciliğin başını çeken ve pek de sempatik olmayan medya kuruluşları, kendilerine açılan davalarda genelde olumsuz sonuçlarla karşılaştı. [2022’de] Washington D.C.’deki bir federal jüri, Project Veritas adlı [aşırı sağcı] kuruluşu, Demokrat Parti’nin danışmanlık firmalarına staj başvuruları yapmak için sahte isimler kullanmaktan suçlu buldu.
9. Devre Temyiz Mahkemesi ise kürtaj karşıtı aktivistlerin, sahte bir şirketin temsilcisi gibi görünerek [cinsel sağlık kuruluşu] Planned Parenthood ile iletişime geçmesinin ABD Anayasası’nın birinci ek maddesince korunan haklar kapsamında değerlendirilemeyecek bir ihlal olduğuna hükmetti. Aktivistler temyize başvursa da Yüksek Mahkeme bu kararı gözden geçirmeyi reddetti. Aktivistler, kişisel temaslarının neden olduğu zararı, sonrasında yaptıkları yayınların neden olduğu zarardan ayıran şaibeli bir savunma yapmıştı.
Hatta haberi gizli-saklı toplamak yasal olsa bile, etik sorunlar barındırabilir. ABD Profesyonel Gazeteciler Derneği’nin etik kuralları, “Geleneksel ve açık yöntemlerin önemli kamusal bilgi üretmeyeceği durumlar haricinde, gizlice bilgi toplama yöntemleri kullanmaktan kaçının” diyor.
Yine de saklı gazeteciliğin yeri düşünülmeye değer
Yine de gazetecilerin on yıllar boyunca, en azından kısmen yanlış olan ve sonuçta iptal edilen bir mahkeme kararı yüzünden habercilik tekniklerini sınırladığını fark etmenin önemli olduğunu düşünüyoruz.
PETA davası, gazetecilerin “genel olarak geçerli” yasalar kapsamında cezalandırılabileceğini öngören sözde siyah-beyaz karşıtlığındaki o kuralda çatlaklar gördüğümüz tek örnek değil. ABD Adalet Bakanlığı, protestoların dağıtılmasına yönelik kolluk kararlarının, bu dağıtmanın sonrasında olay yerinden haber yapabilmeleri için gazetecileri de dikkate alması gerektiğini geçenlerde itiraf etti. New York Polisi de protestoları takip eden gazetecilere müdahale edilmeyeceğini öngören bir anlaşmada uzlaştı.
Belki de bu, özellikle mülke izinsiz girmek gibi hafif suçlar söz konusuysa, genel olarak geçerli yasaların uygulanmasındaki kamunun yararının, gazetecileri susturmanın getireceği kamu zararına karşı tartılması gerektiğine dair daha geniş bir kabulün bir göstergesidir.
Bugünlerde seçim kampanyalarından spor karşılaşmalarına ve devlet dairelerine kadar her yerde gazetecilerin erişebileceği alanlar sınırlanıyor. Gazetecilerin tepkisi ise genelde bir başyazıda şikâyetleri seslendirmekten ibaret kalıyor. Belki de basın, habercilerin ön kapıdan girmesine izin verilmediğinde, itinayla ve hukuk desteği de alarak, arka kapıyı kullanmanın yaratıcı yollarını aramalı.
- ABD Basın Özgürlüğü Vakfı Savunu Direktörü Seth Stern’in bu yazısı ilk olarak şu sayfada 31 Ekim 2023’te yayımlandı. Kimlik gizleyerek haber toplamak veya gizli kamera kullanmak gibi yöntemlere hukuk ve gazetecilik etiği açısından bakış, ülkelere göre değişiyor. Saklı gazeteciliğin öncü isimlerinden biri, “Toplumun maskesini düşürmek için ben bir maske takmak zorundaydım” diyen Alman haberci Günter Wallraff idi. Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi‘nde, “Gizli kamera gibi teknolojik yöntemler sadece yayınlanmasında kamu yararı olan ve başka türlü elde edilemeyecek istisnai durumlarda kullanılmalıdır” deniyor. Türkiye’de bu yöntemle yapılan haberciliği, 1990’larda ve 2000’lerde Uğur Dündar’ın Arena programı geniş kitlelere taşımıştı.