Hallerimiz

3 ülke, 4 insan: Türkiye’ye sığınan Afgan, Suriyeli ve İranlı gazeteciler anlatıyor

Savaşlar veya siyasi baskılar nedeniyle ülkelerini terk edip Türkiye’ye sığınanlar arasında çok sayıda gazeteci var. İran, Suriye ve Afganistan’dan 4 gazeteci kişisel hikâyelerini anlatıyor.

Son yıllarda Türkiye’ye çok sayıda yabancı gazeteci sığındı. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından her iki ülkeyi de terk etmek zorunda kalan ve Türkiye’ye gelen gazeteciler, birçoğu uzun zamandır mesleklerine ülkemizde devam eden İranlı, Suriyeli ve Afgan meslektaşlarına katıldı. İki ülke arasındaki ilişkilerde normalleşme sinyalleri artınca Mısırlı muhalif gazetecilerin yıllardır mesleklerini sürdürdükleri Türkiye’den ayrılması da geçen ay gündeme geldi.

Göç sorunu Türkiye kamuoyunda tartışılırken sığınmacı gazetecilerden birçoğu, her biri kendi kişisel hikâyeleriyle yaşamlarını ve mesleklerini sürdürme mücadelesi veriyor. Bu gazetecilerden dördüyle konuştuk.

Hiwa Molania: “İranlı yetkililer, ailemi arayıp mezar kazmalarını söyledi”

İran’da Tîroj isimli yayın kuruluşunda çalışırken önce Irak’a, ardından Türkiye’ye göç eden gazeteci Hiwa Molaniya, hâlen “İran devleti tarafından tehdit edildiğini” söylüyor. Celal Talabani’nin Irak Cumhurbaşkanı olduğu 2016’da İran’daki Serdeşt şehrindeki kutlamalara katılan Hiwa Molania, güvenlik güçlerinin müdahalesiyle yaralanmış ve ardından 9 ay cezaevinde tutulmuş. 3 ayını bir hücrede geçirdiğini belirten Hiwa Molaniya, Türkiye’ye geliş öyküsünü şöyle anlatıyor:

  • Senet karşılığında cezaevinde tahliye edildim. Haftada 2 gün imzaya gitmem şarttı. Problemlerin devam ettiği bir yıl oldu. Bu yüzden İran’dan çıkıp Irak’a geçtim. Irak’ta da mesleğimi sürdürdüm. Daha sonra İran ve Barzani hükûmeti baskı kurmaya başladılar üzerimde. [Birleşmiş Milletler’in terör örgütü listesinde yer alan “Irak ve Şam İslam Devleti” – IŞİD] DAİŞ’in Şengal’e saldırdığı dönemlerde hem aktivist hem de gazeteci olarak karşı durmaya çalıştım. O süreçte hem Barzani hükûmetinin hem de radikal İslamcı grupların baskı ve tehditlerine maruz kaldım. Barzani hükûmetinin temsilcileri, durmayıp bunları yapamaya devam edersem beni İran’a göndereceklerini söyledi.
  • Daha sonra Van’a geldim 2014 yılında. Göç İdaresi’ne ve Birleşmiş Milletler’e (BM) başvurular yaptım. 2015 yılında BM başvurumu kabul etti. Hayatımın tehlikede olduğuna kanaat getirdiler. Ancak son 6-7 yıl içerisinde hiçbir gelişme olmadı. İran hâlen problem yaratmaya devam ediyor. Özellikle orada kalan ailem için sorunlar oluşmaya devam ediyor. 7-8 ay önce ailemi arayıp mezar kazmalarını söylediler. Babam bunun üzerine kalp krizi geçirdi. Bazen beni de arıyorlar. Bu işlerden vazgeçmemi, beni çok iyi tanıdıklarını, evimi iyi bildiklerini, hatta evimin girişindeki merdivenlerin kaç basamaktan oluştuğunu bile bildiklerini söylüyorlar. Beni böyle tehdit ediyorlar.

Molaniya, Türkiye’de de İran’daki gibi gazeteciler üzerinde bir baskı ve tehdit olduğunu belirterek şunları ekliyor:

  • İran’da gazetecilik yapmak isteyen birinin mevcut otoritenin yanında yer alması lazım. Türkiye’de de durum aynı. Ya iktidar ile birlikte hareket ederek mesleğini sürdüreceksin ya da gördüğün, tanık olduğun olayları serbest bir gazeteci gibi halka duyuracaksın. Ancak bunu duyurduğunda gözaltılara maruz kalıyorsun ya da tutuklanabiliyorsun. Bu durum Türkiye’de de var, İran’da da var. Burada problem yaşamamamın sebebi burayla ilgili haber yapmamamdır. Eğer ben de buradaki gazeteciler gibi buradaki gelişmeleri haber yapmış olsaydım, nasıl ki buradaki gazeteciler tutuklanıyorsa beni de direkt sınır dışı ederlerdi. İran’a gittiğimde ise ya cezaevine konulacaktım ya da idam edilecektim.

Muhammed Basir Ateyee: Yalan haber yapmayınca Taliban’ın ölüm listesine girdi

Taliban’ın Afganistan’ı tamamen ele geçirmesinin ardından yüz binlerce insan göç etmek zorunda kaldı. Afganistan’dan Türkiye’ye yönelik göç dalgası, geçmişteki benzerlerinden çok daha büyük bir boyuta ulaştı.

Türkiye’ye sığınan Afgan gazetecileriden biri olan Muhammed Bashir Atayee, ülkesinin önde gelen yayıncılarından Ariana TV’de çalışıyordu. Atayee kişisel öyküsünü şöyle anlattı:

  • Taliban, gazetecileri bir propaganda aracı olarak görüyordu. Eğer Taliban’ın propagandasını yaparsanız size hiçbir şey olmaz, hatta yüceltilirsiniz. Fakat Taliban’a karşı çıkmaya kalkarsanız ya ülkeden atılır ya da öldürülürsünüz.
  • Ariana TV’de çalışırken tek bir amacı vardı. Yaptığım haberlerin topluma faydalı olması gerekiyordu. Yalan söyleyen bir gazeteci olmak istemiyordum. Zaten gazetecinin işi bu değil midir?
  • Taliban, benim ve meslektaşlarımın isimlerinden oluşan bir liste hazırlamıştı. Sıranın bir gün bana da gelebileceğini biliyordum. Bu yüzden Afganistan’ı terk etmek zorunda kaldım. Bazı arkadaşlarım Tacikistan ve İran’a gitti. Artık evimize dönmek imkânsız oldu. Ya şu anda bulunduğumuz ülkelerde yaşamaya çalışacağız ya da Avrupa’ya gideceğiz.

Gazetecilik mesleğini devam ettirmek istediğini belirten Ateyee, “Yeterli düzeyde İngilizce bilgim var. Avrupa’ya gidersem belki mesleğime devam edebilirim ama Türkiye’de gazetecilik yapmam gerekirse önce Türkçe’yi öğrenmeliyim. Türkçe bilmediğim için burada aktif olarak çalışamıyorum” dedi.

Türkiye’de kendisine önyargılı yaklaşıldığını düşünen Atayee, “Bunu hissediyorum. Türkiye’de diğer ülkeden göç edenlerin sayısının çok olduğunun farkındayım. Keşke kimse ülkesini terk etmek zorunda kalmasa” ifadelerini kullandı.

Ahmed Farshad Saleh: Kâbil’deki uyuşturucu trafiğini haberleştirince hayatı değişti

Bu yıl Afganistan’ı terk edip Türkiye’ye sığınan bir diğer gazeteci ise Ahmad Farshad Saleh

Afganistan’ın en büyük yayın kuruluşlarından biri olan Ariana News’te müdür olarak çalışan Saleh, Taliban ile ilgili birçok haber yaptığını ve bu haberlerin toplum tarafından karşılık bulmasının ardından örgütün tehditlerine maruz kaldığını söyledi. Saleh şöyle devam etti:

  • Hemen hemen her gün yeni tehditler alıyordum. Son olarak başkentimiz Kâbil’deki uyuşturucu trafiği ile ilgili bir haber yaptım. Bu haber hayatımı tamamen değiştirdi. Sadece ben değil, ailem de tehditlere uğradı. Ailemin de hayatı tehlikeye girdi. Önceleri bu tehditlere aldırış etmiyordum fakat sonra Taliban’ın silahlı saldırısına uğradık ve ülkemizi terk etmek zorunda kaldık.

Afganistan’ın dünyada gazetecilik mesleğinin yapılabileceği en son ülke olduğunu savunan Saleh, “Geçmişte de Taliban gerçeği vardı ve hâlen var. En çok baskı da gazeteciler üzerinde oluyor. Onların propagandasını yapmamızı istiyorlardı. Elbette onlar gibi düşünen gazeteciler de vardı. Ama onlar gibi düşünmeyen ve onların tarafında olmayan her gazeteci bir hedefti. Maalesef ben ve arkadaşlarımda buna maruz kaldık” dedi.

Saleh, Türkiye’de mesleğine devam edebilmeyi istediğini belirtip şunu ekledi: “Türkiye’deki gazetecilik mesleğiyle ilgili bir yorum yapmam mümkün olmaz. Türkiye’de sadece birkaç aydır yaşamaya başladım. Burada da mesleğimi yapmaya çalışıyorum. Fakat mesleğimle alakalı olarak henüz şahsıma yönelik olumsuz bir şeyyle karşılaşmadım.”

Muheymin Seho: 19 yaşında Suriye’den ayrıldı, Türkiye’de gazetecilik okudu

Muheymin Seho, 25 yaşında ve Türkiye’de gazetecilik yapıyor. Suriye’nin Deyrizor kentinden Türkiye’ye göç eden Seho, gazetecilik eğitimini de Mersin Üniversitesi’nde tamamlamış.

İlk kez 19 yaşındayken savaştan kaçıp kaçak yollarla Türkiye’ye geldiğini belirten Seho, Şanlıurfa ve Mersin’deki yerel basın kuruluşlarında çalışmış. Şu anda serbest gazeteci olarak çalışan Seho şunları söyledi:

  • Suriye’de basın özgürlüğü diye bir şey yok. Çünkü Suriye’de basın yok. O yüzden “özgürlük” diye bir şeyi bilmiyoruz. Bilseydik zaten devrim olmazdı. Orada birkaç gazete var. Türkiye’deki gibi değil. “Muhalif gazete” diye bir şey yok. Oradaki tüm gazeteler rejim yanlısı. Zaten Türkiye’deki gibi muhalif gazeteler Suriye’de de olsaydı bunlar yaşanmazdı. Suriye’de rejim karşıtı bir şey yazarsanız sadece tutuklanmakla kalmaz öldürülürsünüz… Türkiye’de basın özgürlüğü bizim açımızdan bakınca var. Çünkü biz hiç öyle bir şey görmedik. Türkiye’de bazı gazeteler iktidarı eleştirebiliyor. Türkiye’de yanlış yapan birine “yanlış yaptı” denilebiliyor. Bizdekiler yanlış yapana da “iyi yaptı” diyor.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – ÇEVRE ÜLKELERDE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ KONU ALDIĞIMIZ “YAKINLARDA” YAZI DİZİSİ

Kadir Cesur

1986 yılında Van'da doğdu. Anadolu Üniversitesi Adalet Bölümü mezunu. Birçok radyo ve televizyonda haber spikerliği yaptı. Dergilere, gazetelere ve internet sitelerine köşe yazıları yazdı. Tiyatro yazarlığı, yönetmenliği ve oyunculuğu yaptı. "Kırk Yıllık Hatır" adlı bir kitabı yayımlandı. Van'da serbest gazetecilik yapıyor.

Journo E-Bülten