İtalya her dönem benim için cezbedici olmuştur. Belki filmlerde gördüğüm manzaralar, belki pizza makarna gibi hamur işine düşkünlüğüm, belki de efsane kadrosuyla futbol denince ilk aklıma gelen takım Milan olması nedeniyle o ülke fazlasıyla beni içine çekiyordu. Bu yıl, o çok merak ettiğim ülkeye bir ziyaret şansım oldu. Tatilde geçirdiğim ilk birkaç gün, farklı bir deneyim kattı. Daha önce yaptığım yurtdışı tatillerinden farklı olarak daha karmaşık, daha sorunlu günler geçirmem nedeniyle bazı temel ve internette kolay kolay bulunmayan noktaları yazmaya karar verdim.
İtalya çok geniş bir coğrafya üstüne kurulu. Çizme şeklindeki ülkenin bir ucundan diğerine seyahat etmek mevcut ekonomik imkânlarımız göz önüne alındığında çok da mümkün görünmüyor. Milan’dan, Sicilya bölgesine gitmek bin beş yüz kilometrelik bir yolu aşmayı gerektiriyor, bunun getireceği ek maliyetler ve süre düşünüldüğünde İtalya’ya yapılacak turistik bir seyahati ikiye hatta üçe bölmenin daha doğru olacağı kanaatindeyim. Biz de planlama yaparken bu konuyu düşünerek adım atmaya çalıştık. Bu seyahatimizde ülkenin kuzey bölgesinde gezilip görülecek yerleri aradan çıkarıp, başka bir seyahatte ise güneye yönelmeye karar verdik. Ülkeyi ikiye bölseniz bile aslında gidilip görülecek çok fazla nokta var. Kuzeye bakıldığında Milan, Floransa, Venedik, Bologna, Verona gibi her biri ziyareti hak eden birçok şehir var. Planlamayı nasıl yapmalı?
İtalya’yı gezmeye Bologna’dan başlayın
Önce seyahatinize bir başlangıç noktası belirlemelisiniz. Türkiye’den İtalya’nın farklı bölgelerine giden birçok uçuş seçeceği var. Ama en uygun noktalardan birisi Bologna Havalimanına erişip oradan planlamayı yapmak. Bunun birkaç var. Öncelikle İtalya uçuşlarında en uygun fiyatlar genelde Bologna’ya yapılıyor. İkinci bir neden, ülkenin dört bir yanını saran tren yollarının merkez noktalarından birisi Bologna. Ayrıca, Bologna’nın turistik olmaması nedeniyle hem konaklama, hem de yemek fiyatlarının diğer şehirlere göre daha uygun olması.
Başlangıç noktası belirlendikten sonra ise hangi şehre nasıl ulaşacağınızı düşünmelisiniz. İtalya’ya gidip belli bir şehirde 6-7 gün kalmak sıkıcı olabilir. Bu yüzden gidebildiğiniz kadar noktaya gitmekte fayda var. Bologna’nın başlangıç olması da bu imkâna erişmeyi daha kolay kılıyor. İtalya’da dolaşmak için iki yöntem en kullanılabilir duruyor. Birincisi araç kiralama, diğeri ise tren. Araç kiralama fiyatları İtalya’da gerçekten çok ucuz. Hem de tahmin ettiğinizden daha da ucuz. Kiralama yapacaksanız, mutlaka sigorta yaptırmanızda ve aracınızı alırken çizik ve vurukları tespit etmenizde fayda var. Çünkü İtalya’da kiralama yaşayanlar bu konuda problemlerle karşılaşabiliyor. Sigorta yaptırılmadığı taktirde de tahmininizden daha büyük bir maliyetle karşı karşıya kalabiliyorsunuz. Biz ikinci yöntem olan treni tercih ettik. Bunun sebebi ise İtalya’da trafiğin bize oranla biraz daha farklı olması ve gideceğimiz yerlerin trenle daha kolay ulaşılabilir olmasıydı. İtalya’da bazı yolların gerçekten çok dar olması, araç park etmenin çok pahalı olması ve sürekli arabaların birbirinin aynasını parçalaması en büyük handikaplar olarak dikkat çekiyor. Unutmadan; araç kiralamada aracı dolu depo ile alıp dolu depo ile teslim ediyorsunuz.
Ülkede tren ile ulaşım ise tahmin ettiğinizden daha kolay. Bologna’dan her şehire, her kasabaya neredeyse tren var. Ülkenin tüm turistik şehirlerine en fazla 2 saatlik yolculuk ile rahatça ulaşabiliyorsunuz. Biz iki kişi, altı yedi şehre git gel yaklaşık 250 Euro’luk bir maliyetle seyahatimizi tamamladık. Üstelik tren olarak hızlı treni tercih ederseniz ya da gittiğiniz yere varsa tahmin ettiğinizden daha fazla lüks ile karşılaşacaksınız. Yaklaşık 300 kilometre hızla giden trenlerde kahve, kruvasan ikramı ve konforlu koltukları ile zaman su gibi akıp geçecek. Ancak trenle gideceklerin, seyahatlerini trenitalia.com adresinden öncesinden planlaması ve biletini almasında fayda var. Tarih yaklaştıkça bazı trenlerin fiyatının artabileceği ya da bilet bulmanın zorlaşabileceğini de unutmamak gerekiyor. Trenlerde on bir, on iki yolculuk yapmamıza rağmen herhangi bir rötar yaşamadığımızı da küçük bir not olarak ekleyeyim.
Bologna: Lezzetli yemek, ucuz alışveriş
İtalya’ya ilişkin bazı bilgileri aktarırken kendi gezdiğim şehirlere ilişkin bazı anekdotları size aktarmaya çalışacağım. Bu noktada amacım hem sizin hangi şehire gidelim hangisine gitmeyelim seçiminizi kolaylaştırmak hem de şehirler arasındaki bazı farklıları aktarmak.
İlk durak olarak belirlediğimiz Bologna küçük bir şehir. Floransa ve Venedik’ten nüfusu kalabalık olsa da onlara kıyasla çok daha sakin olduğunu söylemem gerekiyor. Şehrin çok planlı tasarlanmış yapısı içinde tren istasyonundan kalacağınız yere kadar gideceğiniz otobüs dışında pek de toplu taşımaya ihtiyacınız olacağını sanmıyorum. Floransa’ya kıyasla daha derli toplu bir ulaşım sistemine sahip olan Bologna’da Google Map kullanarak toplu taşımada hangi hattı kullanacağınıza kolayca erişebiliyorsunuz.
Otobüs biletleri tren istasyonunda 1.20 Euro’ya satılırken, marketlerde ya da barlarda 1.30 Euro’ya satılıyor. Otobüslerin içinde de bilet makinesi var, oradaki makinede ise fiyatın 1.50 Euro olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Bologna’da toplu taşımaya ihtiyacınız çok olmayacağı için tekli biletler işinizi fazlasıyla görecektir.
Şehrin tamamını gezmek için 1 en fazla 2 gün fazlasıyla yeterli olacaktır. Bologna’da tarihi mekan sayısı diğer şehirlere göre daha az olsa da, üniversite şehri olması nedeniyle yiyecek içecek konusunda zengin olduğunu akılda tutmakta fayda var. Şehirde yemek ücretleri diğer şehirlere kıyasla daha uygun. Bologna’lıların tanımı ile bir kişinin pizza ya da makarna yemesi 8 ila 10 Euro olarak değişiyorsa orası ucuz, 10 ila 14 Euro ortalama, üstü ise pahalı sınıfına giriyor. Foursquare ve Yelp yemek konusunda yardımcı olsa da İtalya’nın hiçbir yerinde bu yazılımlardan istediğiniz verimi alamıyorsunuz. İtalyanların siesta saatlerinin değişken olması nedeniyle yazılımlar genelde bu konuda sınıfta kalıyor. Akşam saat 6’da acıktığınızda gittiğiniz restoranda kapı duvar olabiliyor ve diğer mekanlar hakkında bilgi alma şansınız da düşük olduğu için marketler imdadınıza yetişebiliyor. Bu sadece Bologna’ya has bir durum da değil tahmin edebileceğiniz gibi, İtalya’nın her şehrinde bu sıkıntıyı yaşamanız mümkün. O yüzden gideceğiniz restoranların önceden açık olup olmadığını bilmenizde fayda var. Özellikle Bologna dışında İtalya’da turistleri de çok sevmedikleri için sorularınıza yanıt da alamayabiliyorsunuz. Bologna’da yemek konusunda önereceğim yer ise, tüm İtalya seyahatim boyunca unutmayacağım bir deneyimi yaşadığım Il Cannone Osteria olacak. Foursquare ve Yelp’te üst sıralarda görünmüyordu bu restoran ancak yerel halkın tavsiyeleri ile gittiğimizde bizi şaşkına uğrattı (Restoranda önceden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor). İç dekorasyonunun güzelliğini hayatımda kolay kolay unutamayacağım bir yemekle taçlandıran Cannone, İngilizce bilen çalışma ekibi ile İtalya seyahatimizin unutulmazıydı.
Yeri gelmişken belirtmemde fayda var. İtalya’da yerel halk İngilizce’ye çok hakim değil. Turistik restoranlarda bile anlaşamama sorunu yaşadığınızı hissediyorsunuz. Bir kısmı da İngilizce sorularınıza İtalyanca yanıtlar vererek işleri daha da içinden çıkılmaz hale sokuyor. Bologna’da bir diğer önereceğim konu ise alışveriş. İtalya’da giyim kuşam sanıldığı kadar ucuz değil. Fiyatları TL’ye çevirdiğinizde çoğu ürünün daha pahalı olduğunu fark ediyorsunuz. Orada bir sürü kıyafet alırım hayali kurmamakta fayda var ama gıda konusunda aynı şeyi söylemeye gerek yok. Özellikle Bologna’da gıda fiyatları çok ucuz. Türkiye’deki hal mantığıyla İtalya’nın her şehrinde Mercato denen yerel pazarlar var. Bologna’da ise Mercato Delle Erbe adıyla yer alan bu pazar, yine diğer şehirlere göre çok daha ucuz fiyatları ile Türkiye’ye alışveriş yapmak için en ideal yer olarak göze çarpıyor. Çok iyi peynirleri, Türkiye’den çok daha ucuza almak ve vakumlatarak bavulda taşımak çok kolay. Yine yerel halkın köylerinde ürettiği şarapların uygun fiyatlarla satılması da dikkat çeken bir diğer konu. Gerçi pazar dışında zincir marketlere girdiğinizde bile alkollü içecekleri çok ucuza almak mümkün olduğunu fark edeceksinizdir. Yine bu noktada çalışma saatlerinin Türkiye’den tamamen farklı olduğunu hatırlatmak istiyorum. Pazarlar ve marketler de bizdeki gibi uzun saatler boyunca hizmet vermiyor. Ama Türkiye’ye bir şeyler getirmek istiyorsanız Bologna’daki pazar en uygun çözüm gibi görünüyor. Yine önemli bir nokta, seyahatinize Bologna’dan başlıyorsanız iki veya üç kişi için havaalanından şehre ulaşım konusundan en iyi yöntem taksi olarak görünüyor. Çünkü otobüs kişi başı 6 Euro ve tren istasyonuna gidiyor, oradan gideceğiniz yere de bavullar nedeniyle muhtemelen toplu taşımaya ihtiyaç duyacağınız için ekstra 2.40 Euro vermeniz gerekecek. Taksi ile ise bu yol 15 ila 20 Euro olarak değişiyor. Çünkü havaalanı ile şehir arası çok yakın.
Pizzanın en kötüsü Milan’da
Ülkenin en metropol şehirlerinden Milan bende ciddi hayal kırıklığı yarattı. Şunu kabul etmekte fayda var, toplu taşıma konusunda en gelişmiş, belki de tek gelişmiş şehir Milan. Metro hatları ile her yere ulaşmak mümkün. Otobüslerin saati, hangi durağa ne zaman geleceği net bir şekilde belli. Toplu taşıma sistemi ise diğer şehirlere göre daha pahalı. Bu şehirde sıkça toplu taşımaya ihtiyaç duyacağınız için 4.50 Euro karşılığı bir günlük bilet ya da 8.25 Euro karşılığı iki günlük almanızı öneririm. Haftalık bilet de alabilirsiniz ancak şunu unutmamakta fayda var. Diyelim bileti Cuma günü aldınız ve toplu taşımada kullandınız. Biletler pazar günü saat 24’te sıfırlanıyor ve bir haftalık biletiniz yanıyor. Bunu mutlaka aklınızda tutmanızda fayda var. Bir de toplu taşıma biletlerini metro girişinde ve çıkışında okutmanız gerekiyor. İtalya’da okutulmamış biletler çok büyük cezalar olarak size dönebiliyor.
Milan en kozmopolit ve en turistik şehir olduğu için yemek konusunda da her tip mutfakla buluşabilmek mümkün ama en mükemmelleri ile karşılaşmak çok da kolay değil. İtalya seyahatimiz boyunca makarnanın da pizzanın da en kötülerine Milan’da rastladığımızı söylemeliyim. Ancak Duomo civarında Luini adıyla satılan içine çeşitli malzemeleri koyacağınız bizdeki ‘pişi’ye benzeyen lezzet özellikle kahvaltı için büyük ziyafet vadediyor. Yine hemen karşısında bulunan dondurmacı, gelato dondurma konusunda bölgedeki en iyi seçimlerden biri. Akşam yemeğinde ise Navigli bölgesindeki aperativo adıyla sunulan hizmet mutlaka denenmeyi hak ediyor. İstediğiniz bir içki ve yanında sınırsız aperitif 8 ila 12 euro arasında hizmete sunuluyor. Ancak her aperativonun sınırsız olmadığını da söylemeliyim. Bazısı sadece bir alkol yanında da bir iki parça malzeme ile geliyor ve sizi açlığa mahkum ediyor. Bu konuda Foursquare ve Yelp imdadınıza yetişecektir.
Aşırı kalabalık nüfusuna ve turistik yapısına rağmen Milan’da geceler çok da uzun sürmüyor. En merkezi bölgelerde bile hayatın gece saat 1 gibi bittiğini söylemekte fayda var. Toplu taşıma da gece saat 1, 1 buçuk gibi bitiyor. Metro hatlarından ise sadece bir tanesi sabaha kadar çalışıyor deniyor ancak o hatta rastlamadığımı da söylemeliyim. Almanya, Hollanda gibi ülkelerde metro hatları çok daha başarılı. Bu erken kapanma saatlerine bağlı olarak akşam oturup sohbet edebileceğiniz yerlerin sayısı da kısıtlı bir hâl alıyor. Şansınıza birkaç gece kulübüne denk gelirseniz büyük başarı. Brerra civarı turistik yapısı ile Navigli’den sonra geç saatlere kadar açık olan ender bölgelerden birisi ama dediğim gibi gece 12’de mekânlar ufak ufak toplanmaya başlıyor.
Alışveriş konusunda ise Central Station ve Duomo civarında birçok ürüne Türkiye’den daha ucuza ulaşmak mümkün. Kozmetik, mutfak malzemesi ya da benzeri şeyler konusunda Milan bolca seçenek sunuyor. Bu arada eğer seyahatinizi Milan’dan başlatacaksanız Bergamo ya da Malpense Havalimanından 5 Euro karşılığı 45 dakika ila 1 saatte şehre ulaşmanın kolay olduğunu da unutmayın.
Floransa’da restoran, bar ve marketler pahalı
Floransa ise toplu taşıma konusunda gerçekten rezalet durumda. Hiçbir otobüs saatine uymuyor. Akşam saat 9 sonrası toplu taşıma birden ortadan kayboluyor. Duraklarda yazan hiçbir ibare doğru sonuç vermiyor. Örneğin, bir otobüse bineceksiniz dijital tabelada otobüs 2 dakika sonra gelecek diyor, sonra birden 13 dakika oluyor, sonra birden otobüs kayboluyor. Akşamın bir saatinde dakikalarca duraktan eve yürümek zorunda kaldığımız çok an oldu. Türkiye’deki gibi her an taksi bulmanız da mümkün değil. Ortalıkta taksi yok, sadece telefonla veya randevuyla taksi bulabiliyorsunuz. Floransa’da bunu unutmamakta fayda var.
Yemek konusunda ise Floransa’da Trattoria Zaza isimli merkezdeki restoranı öneririm. Tipik İtalyan mutfağına sahip restoran keyifli bir akşam geçirmeniz için her şeyi sunuyor. Floransa’nın merkezindeki tüm restoranlar, barlar, kafeler hatta marketler yüksek fiyatları ile dikkat çekiyor. Ayrıca yerel halkın turistik noktalarda kabalık kat sayısını artırıp, turistik alandan çıkıldığında yardımsever olması da inanılmaz çarpıcı bir nokta. Uffizi, Piatti Sarayı ya da Galilleo müzesi gibi tonla gezilecek yere sahip Floransa’da iki üç gün geçirecekseniz maliyet açısından uygun fırsat sunan Floransa Card’ı alabilirsiniz. Fiyatı pahalı gibi görünüyor ama 4-5 müzeye gittiğinizde zaten aynı parayı harcadığınızı unutmamalı. Eğer Floransa Card almayacaksanız da iki kişilik bir aile için Daily Family Card en uygun ulaşım aracı. 6 Euro’ya alınan bilet ile eğer bulabilirseniz otobüse gün boyu sınırsız biniyorsunuz. Sadece ilk otobüste kartı geçerli kılmanız yeterli. Sonrakilerde otomatta tekrar onaya gerek olmuyor.
Pisa, Verona ve Ravenna…
Yine seyahatimiz boyunca Pisa, Verona ve Ravenna gibi yerlere gittik. Pisa birkaç saatlik bir deneyim dışında çok küçük bir şehir. Verona ise bir tam günü hak eden çok güzel ve romantik bir şehir. Ravenna ise, Dante’nin mezarını da bulunduran ve neredeyse her binası Unesco Mirası olarak korunan küçücük bir şehir. Seyahatimizde ulaşım noktasını daha da artırmamak adına Venedik’e gitmedik. Bir de hakkında yazılıp çizilen bir sürü olumsuz nokta bu konuda bizi etkiledi. Onun yerine La Spezia isimli şehre bağlı Cinque Terre isimli beş köyü kapsayan bir bölgeyi size tavsiye etmek istiyorum. Beş köyden oluşan bu bölge küçük, kartpostallık manzaraları ve deniz ürünleri ile size eşsiz birkaç saat vadediyor.
İtalya’da gittiğimiz şehirler içinde beni en çok etkileyen Bologna ve Verona oldu. Floransa’nın tarihi yapısı mükemmel olmasına rağmen düzensizliği ve aşırı turistik karakteri nedeniyle çok da keyif almadığımı söylemeliyim. Ülkenin geneline ilişkin de birkaç noktaya değinmeden geçmemeli. İtalya çok zengin bir ülke değil. Yerel halkın gelirlerinde son yıllarda ciddi düşüş var. Ülkede gelir seviyesinin son 22 yılın gerisine düştüğü bilinen bir gerçek. Fakirlik riski altındaki İtalyanların oranı ülke genelinde yüzde 29’a, daha güç durumdaki güney bölgelerde ise yüzde 44’e ulaştı. Bunun sonuçları turistik bölgelere hissettirilmemeye çalışsa da trenlerle yapılan yolculuk bu konuda birçok unsura şahit olmamızı sağladı. Metropollerden biraz uzaklaştığınızda alt gelir seviyesinden kişilerle çok daha sık karşılaşıyorsunuz. Bunun zaman zaman güvenlik adına kaygılar oluşturduğu da gerçek, o hep anlatılan “Yan kesiciliğe dikkat edin” noktasına ilişkin bir şahitliğimiz olmasa da trenler de dahil her yerde sürekli dikkatli olunması konusunda uyarılarla karşılaştık.
Akşam 7’den sonra açık mağaza bulmak mümkün değil
Halkın bu finansal yapı içinde öncelikli çözümü merkezlerde çalışma yaşamına henüz vurmamış olması dikkatimi çekti. Çünkü diğer Avrupa ülkeleri gibi tüm mağazalar Türkiye’nin yarısı uzunlukta sürelerde hizmet veriyor. Akşam 7-8 sonrası neredeyse açık mağaza görmek mümkün değil. Cumartesileri ise yarım gün hizmet veriyorlar. Pazar günü neredeyse açık yere rastlamanız imkânsız. Çalışma saatleri henüz merkezlerde farklılık yaratmasa da güney bölgede ve ülkenin diğer kısımlarında nasıl etki ediyor onu çok fazla bilmiyorum. Ancak halktan birkaç kişi ile yaptığımız ufak sohbetlerde genelde apolitik ve gelecek ile ilgili düşünmeyen kitleye rastladığımı söylemeliyim. Ülkede kişi başına düşen milli gelirin 38 bin dolar olduğunu hesaba kattığımızda (bu rakam Yunanistan’ın 1,5 katı neredeyse) ve bu denklemin içine gelir dağılımını da eklediğimizde durumun çok da parlak olduğunu söylemek mümkün değil. Ama yine de en azından kuzeyde bir sefalet olmadığını söylemek gerekiyor. Ancak ülkedeki kamu bankalarının borçları ve kredi hacmindeki sorunlar büyük kırılganlık yaratıyor. Ama bunun yerel halkın büyük kesiminde çok da sorun yaratmadığı, hatta umrunda olmadığını görmek de fazlasıyla şaşırtıyor. Bu konuda bir genelleme yapmak elbetteki yanlış olacaktır ancak en azından kuzey bölgesinde ve metropollerde durum böyle.
Günlük konaklama 75-100 Euro arasında
Türkiye’den giden birisi için ise her Avrupa ülkesi gibi İtalya da çok pahalı. Ama diğerlerine göre fazlasıyla ucuz olduğunu da söylemem gerekiyor. İki kişi üzerinden günlük ortalama maliyeti ele aldığınızda, kahvaltı kaldığınız yerden olduğunda belli bir kalitenin üzerini hesaba katarsak günlük 75 ila 100 Euro’ya konaklama işini çözebiliyorsunuz. Gün içinde yeme içmeyi hesaba kattığınızda iki öğün yapıp, birkaç kahve ve ufak tefek atıştırmalarla 60 ila 75 Euro’ya günü kapatmanız mümkün. Alkollü içecek fiyatlarının kola ile neredeyse aynı olduğunu da unutmayın. Müzeler ise 8 ila 20 Euro arasında fiyatlara sahip. Her şehrin kendi adına tasarlanmış kartları ile 70 ila 75 Euro’ya hem toplu taşıma hem de müzeleri gezebiliyorsunuz. Ayrıca bir de dipnot, giderken kalacağınız yer ile ilgili rezervasyonlarınızı yaptırırken kredi kartına ihtiyaç duyabilirsiniz ancak onun dışında kesinlikle kredi kartı kullanmamanızı öneriyorum. Normalde Euro kuru bizim gittiğimiz dönemde 4 lira 10 kuruş seviyesindeydi, otel ücreti kredi kartından çekildiğinde ise bu ücretin 4 lira 31 kuruş ile çarpıldığını fark etmek beni fazlasıyla çıldırttı. Bankanın bu konudaki açıklaması laf gevelemek dışında bir şey olmadı.
Neticede İtalya farklı atmosferi, tarihi dokusu ve doğal güzellikleri ile ziyareti hak eden bir ülke. Ancak ülkeyi sadece Roma – Venedik – Floransa döngüsüne indirgememekte fayda var. Diğer şehirleri, turistik merkezlere göre farklı hediyeler sunan ülke, ziyaretçilerine keyifli deneyimler vadediyor.