Haber

Hrant Dink cinayeti sonrası politikleşen Ermeni gençler

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink 10 yıl önce öldürüldü. Geçen süre zarfında cinayetle ilgili Dink’in katil zanlısı Ogün Samast dahil İstanbul ve Trabzon istihbaratından isimlerin de aralarında bulunduğu birçok tutuklu olmasına rağmen, dava henüz tamamlanabilmiş değil.

Dink cinayeti Türkiye toplumu açısından bir milat oldu. Cinayetin ardından Türkiye Ermeni toplumu da sesini daha fazla duyurmaya başladı, toplumdaki siyasi bilinçlenmede ciddi bir artış oldu. Bu değişimde büyük pay sahibi olanlar ise, ‘sindirilmiş’ bir toplum olan Türkiyeli Ermenilerin genç kuşağı. Dink cinayetinin ardından birçok genç hızla politize oldu, gündemle ilgilenmeye başladı. O gençlerden üçüyle konuştuk.

Norayr Olgar / Nor Zartonk aktivisti

‘Hiçbir şey eskisi gibi olmadı’

Ailem Dersimli, dolayısıyla ister istemez siyasetle ilgiliydim. Arabada giderken dinlediğimiz şarkılar, kütüphanedeki kitaplar, konuşulanlar küçük yaşta politikleşmeme neden oldu. Ancak Hrant Dink öldürüldükten sonra bu süreç daha da hızlandı. Onun cesurca bir gazete çıkardığını ilk öğrendiğimde ‘Neden Türkçe gazete çıkarıyor ki?’ diye düşündüysem de, sonrasında anladım ki o iki halka ortak bir dilde kardeşliği, barışı, özgürlüğü anlattığı için öldürüldü. Soykırımla yüzleşmek gerektiğini yazdığı için, hakikatleri karanlıkta bırakmadığı için hedef alındı ve öldürüldü. Dink’in öldürülmesinin ardından bir grup Ermeni gencinin kurmuş olduğu Nor Zartonk oluşumunun düzenlediği bir anma panelinde, mücadele etmek için o ekibe katıldım. Şimdiye kadarki bu mücadelede yaptığım, yaptığımız en kıymetli şey Hrant’ın da yetiştiği Tuzla’daki Kamp Armen’i geri almak oldu. Bu nedenle umutlu olmalıyız.

Öldürüldüğünü haber aldığımda Samatya’da, okuldaydım. Okulun kapısından çıkıp Bakırköy’deki evime gitmek üzere tren istasyonuna yürüyordum. Yanımdaki arkadaşımın annesi söyledi, o an ben bu adamı tanıyorum, demek bu kadar kolay sokak ortasında adam vurmak diye düşünmüştüm. Afallamıştım. Sonra iç geçirdiğimi hatırlıyorum, dilden dile aniden yayılan bu cinayet toplum için artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağına bir işaretti.

Arto Tezel / Öğrenci – Bilgi Üniversitesi

‘Onu görmeden politikleştik’

Hrant Dink’in öldürülmesinden önce siyasetle pek ilgili değildim. Zaten yaşım da ufaktı. Öldürüldüğü gün okuldaydım hatta. Hayal meyal hatırlarım; eve döndüğümde ailem televizyonun başında, şaşkınlıkla dikilmiş ekrana bakıyordu. Daha önce ne duyduğum ne gördüğüm biriydi Hrant Dink. Fakat fikirlerini, düşüncelerini anladıkça sadece Türkiyeli Ermeniler için değil tüm toplum açısından önemli bir figür olduğunu anladım. Gerek Ermenilerin gerek Türklerin tabularını yıkıp ‘Ermeniler ile Türkler beraber yaşamalıdır’ tezini savunması, her yazısında, her konuşmasında barışı ve birlikte yaşamı savunması geride kalanlar için bir umut ışığı oldu.

Genel konuşmak gerekirse bizim neslimizin Ermeni gençlerinin, özellikle Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra siyasetle geçmiş nesillere göre daha fazla iç içe olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bizler kimliğimize, dilimize ve özgürlüğümüze daha düşkün bir nesil olarak yetişiyoruz. Bunun başlıca sebebi 10 yıl önce Hrant Dink’in bize bıraktığı miras.

Melis Solakoğlu / Öğrenci – Maltepe Üniversitesi

‘Siyasetin benden uzakta olmadığını anladım’

Hrant Dink’in öldürülme haberini aldığımda okulda her cuma yapılan bayrak töreninin başlamasını bekliyordum. İki öğretmenimin ağladığını görünce müstahdemlerden birine sormuştuk ne olduğunu, Hrant Dink’in öldürüldüğünü söyledi, bu şekilde öğrendim. Ne tepki verdim ya da tepki verdim mi hatırlamıyorum çünkü dediğim gibi törenin başlamasını bekliyorduk ve haberi almam da sıraya sokulmam da aynı anda oldu neredeyse. Hrant Dink adını, evime her hafta Agos alındığı için önceden duymuştum ama yine de adından daha fazla bir bilgiye sahip değildim. Hrant Dink suikastında 8. sınıf öğrencisiydim, yani aşağı yukarı 15 yaşındaydım ve siyasete bir ilgim, merakım yoktu. Ama bu olayla beraber siyasetin benden uzakta ya da benim dışımda olup biten ve benim karışamayacağım bir etkinlik olmadığını yavaş yavaş anladım. Özellikle kimlikler üzerinde nefret ya da sempati sözleri kullanmanın siyasal bir etkinlik sayılmasının yanlışlığını gördüm.

Tabii ki bugünle 10 yıl öncesini kıyaslarsam şu an hem eğitim alanımın hem de maalesef içinde yaşadığımız korkunç günlerin ya da yılların etkisiyle siyasetle daha fazla ilgiliyim. Özellikle Türkiye siyasetine ilişkin bir bakış sunmak gerekirse de insanın değeriyle ilişkili olması gereken, yani o değeri korumaya yönelik etkinlikleri kapsaması gereken siyasetin Türkiye’de olmadığını ve bunu yapmak isteyenlere ise en ağır halleriyle ‘bedel’ ödetildiğini düşünüyorum.

Vartan Estukyan

Journo E-Bülten