Seyahat

İkaria hakkında çok şey

Uzun bayram tatilinde Türkiye’de gündemin Yunan adaları olacağından habersiz, İkaria’ya gittik.

Türkçe adıyla Ahikerya, Türkiye’ye haritada çok yakın ama yaşam tarzı olarak çok uzak bir ada. Samos’un hemen yanıbaşında.

“İnsanların ölmeyi unuttuğu ada” olarak anılıyor birçok yerde.

National Geographic’te yayınlanan bir araştırmada, dünyanın en uzun yaşayan insanlarının ikamet adresi İkaria ve Okinawa adaları olarak gösterilmişti. Yazıda uzun yaşamın formülü de vardı: Bol bol ot salatası (buna horta diyorlar), iyi bir cinsel hayat, düzenli uyku, şarap.

Adaya daha önceleri Kuşadası-Samos ve oradan İkaria şeklinde iki aktarma olarak gidiliyordu. Şimdi bir alternatif daha var: Seferihisar Sığacık’tan Samos’un kuzeyine (Karlovassi’ye) seferler başladı. Oradan Yunan iç hatlarının gemisini yakalarsanız 1 saat sonra İkaria’nın kuzey limanı Evdilos’tasınız. (Yunan iç hatlarda her gün sefer yok, önceden bakmanız gerek)

Adaya ayak bastığınız an, uzun ömrün sırrını tespit ediyorsunuz. Hava şerbet gibi. Tarifsiz güzellikte bir rüzgar. Daracık yollar, yokuşlar, tepeler. Bu mis gibi hava eşliğinde, keçiler gibi habire yokuş tırmanıp inerek, kısa yaşamak elbette ki mümkün değil.

Kısa süreliğine gideceklere ilk tavsiyem şudur: Adanın kuzeyinde kalın. Güneyde pek bir şey yok.

İkaria’nın 2 limanı var. Biri Evdilos, diğeri güneydeki Agia Kirykos. Buradan da diğer adalara gemi seferleri var.

Evdilos gayet şirin bir sahil kasabası. Daha doğrusu, köyü. Altı yedi tane  lokantası, kafesi, bakkalı, eczanesi falan var. Evler tepelerde, yokuşlarda. En büyük ve en güzel plaj Mesahti, Evdilos’tan araba ile 20-25 dakika uzaklıkta.

Adaya gitmeden arabanızı kiralayın, çünkü araba çok az, bulamayabilirsiniz.

Adada yollar son derece dar, virajlı ve uçurumlu. Ama bozuk değil, adanın güneybatısı hariç her yer düzgün asfalt. Viraj uçurum falan ama yollar yine de emniyetli. Çünkü abuk sabuk sollama yapan, hız yapan yok. Herkes efendi gibi gidip geliyor.

Adanın kuzeyi çok fırtına tutuyormuş. Kaldığımız süre boyunca bunu gördük zaten. Mesahti gibi plajlarda dev dalgalar yüzünden denize girmek bir mesele. Dalgalar harbiden pataklıyor insanı.

İkaria’nın en turistik yeri Armenistis. Kuzey batıdaki bu küçük köy, daracık yokuşlu yolları ve tepelere tünemiş gibi duran barları, kafeleri ile ünlü. Merdivenlerle inilen küçücük bir plajı da var. Bu küçük plaj haricinde denize girmek mümkün değil, her yer uçurum.

Adada en büyük sorun, bence, plaj kıtlığı. Vahşi doğa nedeniyle, ancak ufarak teferek birkaç kuytu koyda denize girmek mümkün. Bunları da şöyle sayabilirim: Kampos, Gialiskari, Livadi ve en batıda Nas var. Nas gerçekten değişik bir yer. Dünyanın sonuna gelmişim gibi bir his uyandırdı bende. Bu kadar acayip mavi bir deniz hiçbir yerde görmemiştim.

Armenistis’den sonra Kuzey’de en hoşuma giden yerler dağ köyleri oldu. Önce Polikarpos adında dünya şirini bir dağ köyünü gördük. Bizde de var böyle güzel köyler elbette. Ama bizim köylerde kafeler, tavernalar yok. Yunan köylerinde ise, en ücralarında bile, bar kafe kültürü var. Polikarpos’ta da öyle. Köyün bakkalı bile atmış kapısının önüne güzel mavi masalarını, kahve ve içki servisi yapıyor.

Adanın en meşhur dağ köyü Rahes denilen yer. Eğlencesi pek meşhurmuş. Tabii o eğlenceyi yaşamak için festivallerden birine (onlar panayır diyorlar) denk gelmek lazım. (Ben bir keresinde izlemiştim, cidden eğlencenin dibine vuruyorlar, neredeyse pagan bir ayin gibi. Çılgınca dans, şarap ve eğlence.)

Rahes çiçeklerle süslü, doğası harika, oksijeni müthiş bir yer. Maria adlı ve bana fena halde halalarımdan birini hatırlatan bir kadının işlettiği “Rahati” isimli kafe-lokantada saatlerce yan gelip yayıldık. Kahve içtik, bira içtik, kırmızı biber dolması yedik. Kadınlar kooperatifinin ürünlerinin satıldığı bir dükkân da var Rahes’te. Her şeyin likörünü yapmışlar. Ama aşırı tatlı, o yüzden almadım. Reçeller ve marmelatlar ise pek güzel.

Tabii adanın bu uçurumlu virajlı yolları yüzünden, hele de kiraladığınız arabanın her tarafı ayrı dingildiyorsa, geceleri bir yerden bir yere gitmek cesaret istiyor.

Neyse… Sonuçta 3 günümüzü kuzeyde geçirdik.

Sonra güneye indik. Adanın güney limanı Kirykos bana pek hitap etmedi doğrusu, kasvetli geldi. Evdilos ruhuma daha uygundu.

Kirykos’un hemen az doğusunda Therma isimli bir kasaba var. Kaldığımız otel oradaydı. Therma güneydeki en güzel yer. Adı üstünde termal su kaynakları var. Ama en güzeli, otellerden 2 dakikalık yürüme mesafesinde şahane bir plajı var. Denizin hemen kıyısındaki çay bahçelerinde bütün gün yan gelip yatabilirsiniz. Şezlong ve şemsiye bedava. Deniz muhteşem. Kuzeyin kuduruk denizinden sonra gayet uslu bir deniz. Ve de ılık. Ama güneyde başka da bir şey yok.

İnternette yazılanlara kanıp, adanın güneyindeki Maganitis’i görmek istedik mesela. Fotoğraflar şahaneydi. Uçurumlu yollardan, döne döne belki bir buçuk saat batıya doğru gittik. Vara vara minyatür bir limancığa vardık. Şahane bir kafe bar vardı orada. Başka da bir şey yoktu. Park etmiş arabaların içinde iki adet 34 plakalı araç görünce şok olduk tabii, o ayrı konu.

Minyatür liman teknelerle doluydu, yani yüzecek yer yoktu. Sorup soruşturunca az ötede bir mini plaj olduğunu öğrendik. Turkuaz renkli ve tertemiz denizi olan (eski bir tersane) gizli plajı bulduk. Tabii yine şezlong-şemsiye arama!

Maganitis’in hepsi buydu işte. Köy dedikleri de tepelere konuşlanmış 5-6 tane evcik.

Bu arada Maganitis’e gelmeden hemen önce, dağların tepesinde yığınla arabanın park ettiği bir yer görüp meraklandık. Meğer burası adanın meşhur Seyşel plajıymış. Gençler buraya pek rağbet ediyor. Motosikletleri tepeye park edip, uçurumdan aşağı yürüyüp, yüzüp, sonra da geri tırmanıyorlar. Kendini o kadar genç hissetmeyenler için, bu zümrüt renkli koya Maganitis’ten tekne servisi var, onu da belirtmiş olayım.

Sonuç olarak…

İkaria keçilere layık bir ada. Dalga geçtiğimi zannetmeyin. Keçileri çok severim. Dünyanın en özgür, en başına buyruk canlılarıdır. İkaria’nın her tarafı keçi dolu zaten. Özellikle güneydeki yolda (Kirykos-Magenitis arası) sarp kayalıkların üstü çılgın dağ keçileriyle doluydu, en olmadık yerlerde akrobasi yapıyorlardı.

İnsanın da özgürlüğüne düşkün, canlı olanı için nefis bir ada İkaria. Rüzgarı, mis gibi havası yeter.

Yunanistan’ın faşizm yıllarında, komünistleri bu adaya sürgün ederlermiş. Belki de o yüzden, rüzgarında hep bir özgürlük kokusu var.

Adanın insanlarından da bahsetmeliyim. Son derece nazik, hayat dolu insanlar. Her konuda, her türlü yardıma açıklar. Ve son derece “yavaş” yaşıyorlar. Siga siga. No telaş, no panik!

Adada şartlar son derece mütevazı. Öyle beş yıldızlı, konforlu otel falan aramayın. Ama insan kalitesi on numara. Herkes işini doğru düzgün yapıyor, herkes birbirine saygılı.

Ada sanki eski yıllarda daha canlıymış, kriz sonrası biraz köhnemiş gibi geldi bana. Sonuçta, Yunanlıların tatil için tercih ettiği bir adaymış burası ve onlar da ekonomik krizde. Avrupalı Amerikalı turist sayısı diğer adalara göre çok çok az.

Sonuç olarak ben İkaria’yı ve hissettirdiği özgürlük duygusunu çok özleyeceğim. Dağlarında tepelerinde dolaşmayı da.


Yunan Adaları: Bir parça huzurun ve insanlığın peşinde – Neslihan Acu

Neslihan Acu

İstanbul'da doğdu, 1995'ten bu yana İzmir'de yaşıyor. Boğaziçi Üni. Mühendislik Fak. mezunu. Gazeteciliğe İzmir Life dergisinde röportajlar yaparak başladı. Medyatava'da üç yıl medya yazıları, Yeni Asır'da dört yıl köşe yazıları yazdı. Yayımlanmış yedi romanı var: Meltem K'yı Kim Öldürdü, Kadından Donkişot Olmaz, Ne Güzel Bir Hiçlikti Aşk, Kuzgunun Şarkısı, Artık Ayrılsak Diyorum, İyi Tanrının Çocukları, Z Yalnızlığı.

Journo E-Bülten