Analiz Haber

Vapurlardan meydanlara: İzmir Marşı ve yeni Kemalizm

CHP Milletvekili Enis Berberoğlu'nun tutuklanmasının ardından İstanbul'da yapılan protesto. (Fotoğraf: REUTERS/Murad Sezer)

Önce vapurlarda yaygınlaştı. Yolculuklarda sokak müzisyenlerinin en çok seslendirdiği eserdi, zira en büyük alkışı, ilgiyi ve muhtemelen parayı bu marşı söylerken görüyorlardı. Derken futbol stadyumlarında, basketbol salonlarında yankılanmaya başlandı. Referandum sürecinde fazlasıyla etkili bir kampanya materyali işlevi gördü… İzmir Marşı’nın popülerliği bir değişimi yansıtıyor olabilir mi? Nasıl bir Kemalizm’i ifade ediyor? Mustafa Kemal’in portresini Deniz Gezmiş’in, Che’nin portresinin yanında görebilir miyiz? ‘Yeni Kemalizm’ 2019’a doğru sol için bir çekim merkezine dönüşecek mi?

Yoğun kampanyalarıyla, sandıkların açılışını takip eden hararetli tartışmalarıyla birlikte geride kalan 16 Nisan 2017 Anayasa Referandumu’nun tarihe bıraktığı hikâyelerden biriydi İzmir Marşı. Tarihi biraz karışık; ilk dünya savaşı sırasında bestelenmiş orijinal halinin Kafkasya’yı konu aldığı söylenen, bestecisi hakkında farklı isimlerin telaffuz edildiği, 1950 sonrası tanınmaya başlanmış bir marş. Günümüzde ilk anda akıllara getirdiğiyse hemen herkes için aynı; Kemalizmin kendini ifadesi… Fakat nasıl bir Kemalizm? Kavramın hemen çağrıştırdığı biçimiyle bir ‘resmi ideoloji’ mi, devletin yönetim anlayışı mı, örneğin emperyalizme karşı milliyetçilik çıkışı mı, bir muhalefet zemini mi? Yeni bir Kemalizm mi? İzmir Marşı’ndaki Kemalizm, 10. Yıl Marşı’ndaki Kemalizm’den farkı olabilir mi?

Farklı Kemalizmler

Tanıl Bora, yakın zamanlarda çıkan ‘Cereyanlar / Türkiye’de Siyasi İdeolojiler’ adlı kitabında ‘Kemalizmler’den bahsediyor. Devletin tepesinde yöneten sabit bir blok değil de; inişli çıkışlı dönemler yaşayan, antiemperyalizm, antikomünizm, ulusalcılık, irtica karşıtlığı, solculuk, demokrasi gibi, farklı zamanlarda farklı eksenler etrafında yoğunlaşan, siyasi mücadelenin bir parçası olarak var olan farklı Kemalizmler…

Kemalizmin artık ezberimizde yer eden kalıplarla, çağrışımlarla, klişelerle anılmaktan fazlasını hak ettiğini gösteren ilginç anekdotlar az değil.

Bugün Kemalizmin kalesi olarak kabul edilen İzmir’in vaktiyle CHP’ye karşı, Kemalist literatürde adı karşı devrimcilikle birlikte anılmış Demokrat Parti’yi (DP) desteklemiş olması; yine aynı İzmir’in Kemalizmi yeniden tesis etmeyi amaçlayan 1961 Anayasası’na ‘hayır’ oyu veren az sayıdaki şehrin arasında yer alması; Atatürk’ü koruma kanununun CHP’yi ve İsmet İnönü’yü Kemalizm’den sapmayla eleştiren Adnan Menderes yönetimindeki DP tarafından çıkarılmış olması…

Siyasi tarihe ilgi duyan, özellikle 30 yaş üzeri kişilerin dikkatini çekmiştir; 12 Eylül öncesi dönem yaşayanları tarafından anlatılırken çok çok uzak bir geçmişten söz ediliyormuş gibi tasvir edilir. Bu yalnız günümüzde değil, 1990’ların başlarında da böyleydi. Yalnızca 10 yıl önceki dönemin asırlar öncesine aitmiş gibi algılanmasının nedeni kuşkusuz yaşanan keskin değişimdi. Siyasetin, her türlü muhalefetin, sosyal yaşamın üzerinden silindir gibi geçen 12 Eylül darbesinin ürünü olan anayasada Atatürk ismi 13 kez geçiyordu (1961 Anayasası’nda bu sayı yalnızca birdi). Ülkenin dört bir yanına Atatürk heykelleri dikme seferberliği başlamıştı. Fakat biliyoruz, Atatürkçülük referansıyla yönetime el koyan askeri darbe 1980’lerin ikinci yarısından itibaren Kemalistlerin önemli bir bölümü tarafından eleştiriye tutuldu.

Endişe, umut, kararlılık

Anayasalar, Askeri darbeler, Atatürk heykellerinin yayılması, Anayasa Mahkemesi kararları, Cumhuriyet’in 75. yıl kutlamaları, 10. Yıl Marşı’nın yükseldiği Cumhuriyet mitingleri… Aklınıza gelebilecek, Kemalizmin yeniden üretildiği tüm bu etkinliklerin ortak noktalarından biri yukarıdan itilmeleriydi.

İzmir Marşı’nın popülerlik kazanmasının özgün yanı burada kendini belli ediyor. Bir yönlendirme mekanizması bulunmayan, kendiliğinden, aşağıdan bir hareketin temsiline, onun sesine dönüşmesi… Bir oluşumdan, bir partiden, bir kurumdan, örneğin ordudan kımıldamasını, sahibi olduğu düzeni korumasını talep eden değil de, bir özne olarak ortaya çıkan, zayıflamaya yüz tutan değerleriyle ilgili endişesini, isteğini, umudunu ve kararlılığını gösteren, bizzat muhalefet eden bir hareket…

4-5 yıl kadar önce İstanbul ve İzmir’deki vapurlarda sokak müzisyenleri tarafından çalınmaya başlanmıştı. Yolculuklarda en çok çalınan eserdi, en çok alkışı, ilgiyi ve muhtemelen parayı bu marşı söylerken görüyorlardı. Geçen yıldan itibaren futbol stadyumlarında, basketbol salonlarında yankılanmaya başlandı. Zirveye ise 16 Nisan 2017 referandumu sürecinin başlamasıyla çıktı.

Bu tür toplumsal konularda elimizde iyi bir barometre var; sosyal medya. Ekşi Sözlük’te ‘İzmir Marşı’ başlığı altında 42 sayfa var. İlk ‘entry’ (kullanıcıların yazdığı yorumlar) 11 Mart 2001’de girilmiş. O ilk andan Gezi eylemlerine kadar geçen 12 yılda insanların marş hakkında söyledikleri 7 sayfa tutmuş. 2013 Gezi eylemlerinden referandum sürecinin ağırlığının hissedilmeye başlandığı bu yılın ilk günlerine kadar geçen sürede yoğunluk artmış ve bu kez 7 sayfa bu 4 yıla sığmış. Ocak 2017’den 16 Nisan’daki referandum gününe kadar geçen 4 ayda girilen ‘entry’ler ise 26 sayfa tutmuş. Kalan iki sayfa 16 Nisan’ın ardından 15 Haziran’a kadar geçen süreye ait.

Mehter Marşı vs. İzmir Marşı

İzmir Marşı’yla son yıllarda popüler olan diğer bir marşı, Mehter Marşı’nı Google Trends grafiğinde karşılaştırmak da durum hakkında iyi bir fikir veriyor. Karşılaştırma için Mehter Marşı’nı seçmek, bu marşın özellikle 2010’dan itibaren AK Parti hükümetinin ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarında sık sık yücelttiği, özlemini dile getirdiği Osmanlı hayalini temsil etmesi bakımından anlamlı. AK Parti’li belediyelerin kadrolarında yer bulan mehter takımlarına baktığımızda 2010’dan itibaren hızlı bir artış görüyoruz. Çeşitli açılışlardan televizyon spikerinin sunumuna kadar her yerde sıklıkla Mehter’le karşılaşabiliyoruz.

Grafikte açıkça görülüyor, sürekli daha fazla gündemde kalan Mehter Marşı’nın popülerliği 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminde zirve yaptıktan sonra durulmuş, referandum sürecinin sıcak günleriyle birlikte, bu yılın hemen başında İzmir Marşı karşısında geri plana düşmüş.

İki marşın önemli bir ortak yönü var; sahiplenenleri açısından güçlü bir ifade biçimi, aslında etkili bir siyaset yapma aracı… Çünkü temsil ettiği köklü değerler bakımından itiraz edilemeyeceği düşünülen, herkesçe tanınması beklenen, siyaset üstü bir konumda tutuluyorlar. İzmir Marşı demek ‘Cumhuriyet’, ‘laiklik’, ‘Batı’ demek. Benzer biçimde Mehter Marşı Osmanlı’yı, ecdadı, dini değerleri çağrıştırıyor. İlki ya da ikincisi fark etmez, bunlardan birini sahiplenenden şunu duyabilirsiniz; bunun siyasetle ilgisi yok, kim karşı çıkabilir ki bu değerlere?

Güvenli bir parola: ‘…Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa!’

Mehter Marşı’nın siyasi iktidar katından, yukarıdan gelen bir etkiyle propaganda aracına dönüşmesine karşılık, kendiliğinden yaygınlaşan İzmir Marşı güçlü bir endişeyi ifade ediyor. ‘Yaşam tarzı’ ve laiklikle ilgili bir endişe… Kamusal alanda dini referansların, kadın erkek ayrımına yönelik denemelerin artması, festivallerin yasaklanması gibi uygulamalarla seküler hayat alanının daraltılmasından kaynaklanan endişe o kadar yaygın ki, yakın zamana kadar bu türden olayları işaret edenlere, liberal ya da sol kesimden yöneltilen ‘endişeli modern’ gibi küçümsemeler bir süredir duyulmuyor.

Bu endişeyle bağlantılı biçimde, İzmir Marşı’nın özellikle referandum sürecinde popüler olmasının bir nedeninden daha söz edilebilir. AK Parti’nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uyguladığı politikalara muhalefet etmenin zorlaştığı OHAL döneminde İzmir Marşı, hükümete ve Erdoğan’a karşı çıkmanın en güvenli yoluna dönüştü. OHAL’in ya da FETÖ operasyonlarının dokunmadığı ve fakat iktidara karşı pozisyonunuzu yüksek sesle duyurabildiğiniz bir tür parola: “… Yaşa Mustafa Kemal Paşa Yaşa!”

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden, milliyetçilik ve uluslararası ilişkiler alanında çalışmalarını sürdüren Yrd. Doç. Dr. Elçin Aktoprak, Birikim dergisinin Mart 2017 sayısındaki ‘İzmir Marşı’ yazısında Mustafa Kemal’in düzenin temsilcisinden muhalif lider imgesine dönüştüğünü söylüyor.

Sol ile bağı yeniden güçlenecek mi?

Aktoprak’ın günümüz siyaset sahasını açıklayan durum tespiti şöyle; “Her milliyetçilik milliyetçiliği doğurduğu gibi, İslamcı muhafazakar milliyetçilik de tarihsel olarak kendi karşıtı olarak konumlandırdığı seküler milliyetçiliğin yeniden şekillenmesine vesile oluyor.”

AK Parti’nin, referandum sürecinde MHP’nin de desteğini alarak muhafazakâr milliyetçiliği öne çıkarıp kapattığı alanda siyaset yapabilmek için ‘Kemalizm’e laiklik, sekülerlik bölgesinde daha fazla dolaşmak kalıyor. İzmir Marşı bu zemini ifade ediyor. Bu nedenle bu alanda yanında sol kesimi görebiliyor, yolu buraya düşen Kürt hareketiyle elleri kolları birbirine değebiliyor (Gezi eylemlerinde polisin şiddetiyle, medyanın görmezden gelen tutumuyla karşılaşıp, devletin daha önce bilmediği yüzüyle tanışanların Kürtleri artık anladığını belirttiklerini hatırlayalım. Bugünlerdeki CHP çıkışlı adalet yürüyüşüne solun, HDP’lilerin sempatisini göz önüne getirin.)

Tarihte sol hareketler pek çok kez Kemalizm’le yan yana durdu, ondan etkilendi. Cumhuriyet’in ilk yıllarında ve 1930’larda Türkiye Komünist Partisi’nde (TKP) vücut bulan sol, belli bir ilericilik atfettiği için Kemalizm’le aynı alandaydı. 1960’larda yükselen ‘üçüncü dünyacı’ akımların etkisiyle sol, Kemalizm’in başlattığı ama yarıda kaldığını düşündüğü devrimi tamamlamayı hedeflemişti. 1970’lerde toplumsal muhalefetin etkisiyle bu kez CHP’yle temsil edilen Kemalizm sola eğildi. 1990’larda ve 2000’lerde Kürt hareketiyle İslamcı hareketin yükselmesi solu ve Kemalizm’i ‘ulusalcılık’ etrafında buluşturdu.

Sokaklarda, tribünlerde İzmir Marşı’nı dinlerken ‘Kemalizm’in tekrar şekillenişine eşlik etmiş olabiliriz. Bu canlanmanın sürüp sürmeyeceğini, nereye varacağını, örneğin CHP’yi nasıl etkileyeceğini kestirmek pek kolay değil. Seküler talepler ve Erdoğan politikaları karşıtlığı çevresinde yeni Kemalizm genişleyecek mi? 2019 seçimlerine doğru sol için bir çekim merkezine dönüşecek mi? Mustafa Kemal’in ‘muhalif lider’ imgesi güçlenecek mi? Onun portresini Deniz Gezmiş’in, Che’nin portresinin yanında görebilir miyiz? Takip etmeye değer…

Eyüp Tatlıpınar

İstanbul Üniversitesi’nde Bilim Tarihi okudu. Akşam gazetesi haftasonu eklerinde çalıştı, aynı zamanda gazetenin kitap ekinin editörlüğünü üstlendi. Vatan ve Habertürk gazetelerinin internet servislerinde gündem editörlüğü yaptı. İlgi alanları politika ve sanat.

Journo E-Bülten