Dosya

Taşrada mektepli kadın gazeteci olmak: ‘Savaşmaktan, çalışmaktan ve daha iyi olmaktan vazgeçmiyoruz’

Kadın gazeteciler özellikle yerel medyada daha da zor koşullarla ve daha ağır bir iş yüküyle karşı karşıya ama pes etmiyorlar. Fotoğraf: Vanilla Bear Films
Türkiye’de kadın haklarının bir kez daha güçlü biçimde dile getirildiği bugünlerde; cinsiyetleri, konumları ve eğitimleri nedeniyle “çoklu ayrımcılığa” uğrayan kadın gazetecilerin görüşlerini aktarıyoruz. “Taşrada mektepli kadın gazeteci olmak” nasıl bir şey? Kayseri Gazeteciler Cemiyeti’nin 204 üyesinden sadece 6’sı iletişim fakültesi mezunu kadın gazeteciler. Bu soruyu işte onlara sorduk.

“Taşrada mektepli kadın gazeteci olmak” ifadesi bir hayli ayrımcı gelebilir. Hem kadın gazetecileri erkek gazetecilerden ayırıyor, hem taşradaki kadın gazetecileri taşrada olmayan kadın gazetecilerden ayırıyor, hem de mektepli kadın gazetecileri mektepli olmayan kadın gazetecilerden ayırıyor. Ama bu ayrımcılık değil, tecrübeler sonucunda kendiliğinden ortaya çıkmış bir tanımlama.

Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde yüksek lisans tez döneminde iken bir yerel gazetenin (Kayseri Anadolu Haber) röportaj sayfalarını hazırlamaya başladım. Sonra bir ulusal haber ajansının muhabiri oldum. Yerel medya, ulusal medya derken yine Kayseri’de –memleketim değil- 10 yılı geride bıraktım.

Dönüp baktığımda fazlasıyla çaba ve giderek derinleşen sorgulamalar görüyorum. Aklımdaki sorulardan üçü öne çıkıyor: Taşrada olmasaydım –İstanbul basınına göre, başkent olmasına rağmen Ankara bile taşradır- mesleki anlamda nerede bulunurdum? Ya kadın değil, erkek gazeteci olsaydım? Mektepli değil, alaylı olsaydım?

Mağdur edebiyatı yapmak değil bu yazının amacı. Türkiye’de medyanın sorunları konuşulurken genelde ve ayrıntılarıyla İstanbul’un merkeze alınmasına ve buralarda yaşananların “yerel basının sorunları” başlığı altında genellenmesine dönük bir eleştiri aslında. Cinsiyetimden dolayı da bu konunun varlığına dikkat çekmek –neden açıklama yapmaya gereği duyuyorum ben, canım bunu yazmak istemiş de olabilir pekala.

Başbakanı takip etmek kadın muhabirin ne haddine (!)

Maalesef basın sektöründe çok dillendirilmeyen bu konu, iletişim fakültelerinin akademik çalışmalarında da özel olarak incelenmiyor. Nasıl ki yerel basın sürekli ve değişmez biçimde ulusalın (!) gündemine öykünüyorsa, sayıları 100’ü aşmış ve çoğu taşra olarak nitelenen yerlerdeki iletişim fakülteleri de bu soruna çok genellemeci yaklaşıyor.

Hâlbuki yerelde ya da taşrada olmanın, taşrada mektepli olmanın ve taşrada mektepli kadın gazeteci olmanın ederi de, ağırlığı da daha başka. Üstelik sosyolojik, psikolojik birçok alanla da ilintili –sosyal bilimler tez ya da makale çalışmalarında bu durum önemsenir ya…

Yerel gazetede çalışırken ajansa muhabir olarak başlama nedenim, çoğu haberi tek başıma yapmamdı –onlara göre yapabilme becerim. Şehre başbakan gelse tek başıma takip etmek gibi mesela. Hâlbuki bu çoğunlukla zorunluluktan kaynaklı idi, başka muhabir yoktu ki…

Ajansta bir gün yine başbakan gelecekti ama üç erkek dururken takip etmek benim ne haddime idi, bu durum resmen konuşuldu –e iyi de ben bu nedenden dolayı burada değil miydim? İlk o gün sordum bu soruları kendime…

‘Erkek gibi’ benzetmesi sonradan ‘Selma gibi’ oldu

Mektepli olunca iletişim fakültesinden staj yapmak için gelen öğrencilerle yapılan ilk konuşmalarda ben de olurdum. O konuşmalardan birinde, yüksek lisans düşünüp düşünmediğini sordular bir stajyer adayına. Düşündüğünü söyleyince, beni göstererek “Okuyup da bunun gibi mi olacaksın” demeleri de bir hayli enteresandı. Bunun anlamı şu: Üç lisans bitirmiş, şimdi de ikinci yüksek lisansını yapıyor ama bizimle ve hatta bizden de olumsuz şartlarda çalışıyor.

Onun dışında hemcinsim öğrencilerin stajyer olmaları da “erkek gibi” olmalarına bağlı mesela. Cinsiyeti kadın olan iyi bir stajyer, “sırtına kamera çantasını alıp habere gidebilen” anlamına geliyor ve bu “erkek gibi” diye ifade ediliyor. Sonraları “erkek gibi” demeyi bıraktılar, bu tanım “Selma gibi” oldu. Ben de bu durumda onların gözünde doğrudan erkekliğe terfi etmiş oluyordum.

‘Yanlış anlama, işçi gibi bir şey’

Bunlar meslektaşlarımızla yaşadığım birkaç somut örnek. Ama insanın içini, dost bildiği yakınlarının kendisini anlamaması daha çok acıtıyor. Bir keresinde yakın bir arkadaşım, “Sen böyle kamera çantasını koluna takıp işe gidiyorsun ya, yanlış anlama, işçi gibi bir şey” demişti. Çok alçak bir ses tonuyla –hayret etmenin, ne diyeceğini bilememenin verdiği ses kısıklığı- “İyi ama bizi zaten fikir işçisi olarak tanımlıyor yasa” dedim. Dedim de, duydu mu bilmiyorum. Hoş duysa ne olacaktı, onu da bilmiyorum…

Kayseri Gazeteciler Cemiyeti’nin 204 üyesi var. Bunlardan 34’ü (yüzde 69.36) kadın ve bu kadınlardan sadece 6’sı (yüzde 2,04) mektepli. Bu son sözcüğü kullanırken iletişim fakültesinin herhangi bir bölümünden mezun olup basın sektöründe çalışanları ifade ediyoruz. Meslek yüksek okulu mezunları, akademik olarak “mektepli” tabir edilmediğinden bu sayıya dâhil değil.

Durum o kadar kötü ki, 6 kişi ateş olsak cürmümüz kadar yer yakamayız. İşte o 6 kadın meslektaşımdan bazı anekdotlar aldım -biri çalıştığı kurum nedeniyle yanıt vermek istemedi- ve şimdi onlardan bazılarını paylaşacağım…

Boy, pos, güzellik, bakımlı olmak…

Şeyda Tuba Özkan, Kayseri’de uydudan yayın yapan bir televizyonda spiker ve muhabir olarak çalışıyor. Kurgu da yapıyor, seslendirme de… Yerel medyada çalışmanın en zor kısmını “her şeyi” yapmak olarak tanımlıyor Tuba ve kadın kimliğinin ön plana çıktığını hissettiği ilk anı şöyle anlatıyor:

“Çoğu iletişim fakültesi mezununun hayali gibi benim de hayalim ulusal bir medya kuruluşunda çalışmaktı. Fakat önce tecrübe edinmem gerekiyor diye düşünüp birkaç yerel medya kuruluşuna başvurdum. İşin en tuhaf yanı ise nerede okuduğum, o zamana kadar ne yaptığımın dışında diplomamın bile sorulmaması. Medyada kadın olarak birçok kalıp içinde düşünülüyorsunuz. İş başvurularında boy-pos, güzellik, bakım, ilgi çekicilik ön planda. Ulusal medyada da tabii ki bunlar yaşanıyor, fakat yerel medyada bunların daha fazla olduğunu gözlemledim.”

Şeyda Tuba Özkan

‘Ya anne olacaksın ya da gazeteci’

Ona göre –aslında gerçek tam olarak böyle- yerel medya kuruluşlarında kadın sayısı az, yönetici ise yok. Tuba, her iş kolunda kadın olmanın zor olduğunu düşünüyor. Bunun medyada daha da zor olmasının nedenlerini ise şöyle açıklıyor:

“Medyada çalışan bir kadının aile hayatının olmayacağı düşüncesi oldukça yaygın. Çevremdekilerin ‘Evlenince çalışmaya devam edecek misin?’ sorularıyla çok kez karşılaştım. Ataerkil yapıya bakacak olursak kadın, evde çocuklarına bakar ve daha fazla bir eylem beklenemez. Medyada da böyle. Kadın muhabirin zorlu saha çalışmaları, iş saatlerinin esnekliği, bu hayatta onu ne iyi bir anne, ne de iyi bir gazeteci yapar onlara göre. ‘Ya anne olacaksın ya da gazeteci’ ayrımını çoğu kadın meslektaşımın yaşadığını söyleyebilirim.”

Haber için görüştüğümüz erkek tarafından rahatsız edilmek

“Meslekte kadın olarak yaşadığımız bir diğer sıkıntı, haber yaptığımız veya iletişime geçtiğimiz erkek tarafından rahatsız edilmek. Tabii ki her erkek için söylemiyorum ama konuşmanın, güler yüz göstermenin bir davet olmadığını anlamaları zor olacak.”

“Dört yıl boyunca duyduğum ve rahatsız olduğum bir diğer niteleme ise ‘erkek gibi kız.’ Neden ‘kadın gibi kadın’ değil de ‘erkek gibi kız?’ Benim meslek içinde oluşum, bir şeyleri iyi yapışım, hâl ve hareketlerim, aldığım eğitim, okuduğum kitap, ‘erkek” kelimesiyle karşılık buluyor? Çünkü bu meslekte de ataerkil düzen şaşmadan ilerliyor. Onlara göre kadın gazeteciler daha naif konular yazmalı, siyaset konuşmamalı, suya sabuna dokunmayan gündüz kuşaklarında yer almalı.”

Kadın gazeteciler anlatıyor: Yöneticim whatsapp’tan ‘bacakların güzel’ yazdı

‘Kadın olduğuna dua et, yoksa…’

“Buraya kadar hep olumsuz yargılardan bahsettim. Avantajları yok mu, diye soracaksınız. Tabii ki var ama bu yazdıklarımı arasında fazla göze çarpan meseleler değil. Bir gün bir habere gittiğimde sırf tezgahının önünü kapattığım için bir esnaftan dayak yemekten son anda kurtulmuştum. ‘Kadın olduğuna dua et yoksa…’ diye bir cümle kurmuştu. Böyle bir avantajı var!”

Bir diğer kadın meslektaşım Hilal Sönmez. Mesleğe Ankara’da yaptığı stajla başladı. Birkaç yıldan bu yana Kayseri’de çeşitli yerel gazetelerde çalıştı, şimdi Dünya’da ekonomi muhabirliği yapıyor. Ona göre taşrada mektepli gazeteci olmak, işi iki kat daha zorlaştırıyor. En zoru da bireyi “körelme tehlikesiyle” karşı karşıya bırakması. Kendini yenileme gayreti sürdükçe çevredekilerle uçurum artıyor –tam bir kısır döngü-. Şöyle devam ediyor Hilal:

Hilal Sönmez

“Aslında ulusalda kadın-erkek ayrımı çok yapılmıyor bence. Beni stajda cezaevine, eylemlere, gecekondu yıkımına bile göndermişlerdi mesela. Hatta bu durum o kadar normal ki, konuşulacak bir şey değildi. Ama yerelde bence kadınlara karşı önyargı var. Kadınları kazanmak istemiyorlar. Biz katlanıyorsak da, çalışanlardan bazılarının duygusal zekâsının yüksek olmasından kaynaklanıyor bu durum. Yerel basın erkek egemen olduğu için kadınları kendi muhabbetlerine bir miktar meze ediyorlar gibi geliyor bana. Bu durumda da bizim gibi sektörde kalmakta inatçı olanlar dışında kolay kolay hiçbir kadın yerelde çalışmayı tercih etmiyor.”

‘Mektepli olmayan kadınlar, erkeklerden daha acımasız’

Bunun yanı sıra Hilal, yerelde kadın gazeteci sayısının az olmasının, haber kaynaklarına kolay ulaşımı sağlamak gibi bir avantajı olduğuna da inanıyor. Bana göre en dikkat çekici yorumu, mektepli olmayan kadın gazetecilerin mektepli kadın gazetecilere karşı tutumu konusunda. Hilal durumu şöyle özetliyor: “Erkekler kadınların okumuş olmasını kompleks yapmıyor kendilerine, ama kadınlar hemcinslerini çekemiyor.”

Gizem Abatay ise karasal yayın yapan Kanal 38’de çalışıyor. O da Tuba gibi birçok işi bir arada yapıyor –hangimiz yapmıyoruz ki?.. Kayseri’de zaten çok az sayıda kadın gazetecinin sahada çalıştığını, onların da halkanın dışında bırakıldığını düşünüyor. Bu düşüncesinin meslektaşlarından ve sokaktaki insanların tavrından kaynaklandığını belirten Gizem şöyle diyor:

Gizem Abatay

“Bir sokak röportajında bir kadın muhabiri ciddiye almayarak ya da saçma sapan cevaplar vererek negatifleştirmek olarak maruz kalıyoruz bu duruma. Aslında bu da işte tam taşranın ortaya çıkardığı bir durum. Bu durum metropol şehirlerde ya da diğer bölgelerde böyle değil mesela. Oradaki kişiler için mesleğimizin bir saygınlığı varken, özellikle kadın gazetecilere iki katı saygı varken bizlerin görev yaptığı yerlerde ne yazık ki henüz bu seviyeye çıkılamadı. Bugün bile ‘Sen bir geride dur’ mantığıyla sahada negatifleştiğimiz, geri plana alındığımız su götürmez bir gerçek. Biz kadın gazeteciler ise işimize aşık olduğumuz için hâlâ sahadayız.”

‘Kadınlar stajyerlikten itibaren 1-0 geride’

Stajyerlikten itibaren kadınların “1-0 geriden başladığını” söyleyen Gizem, “Kimi zaman tesettürlü olduğu için, kimi zaman kendine güveni çok olduğu için, kimi zaman ileride ekrana çıkmak dışında bir iş yapmayı düşünmez ve hatta evlenince çalışmak zor olur; sürekli izin alır düşüncesiyle kadınlar daha başlamadan sahanın dışına itiliyor” diyor. Gizem’e göre de, ataerkil yapıda bu sorunları aşmak çok güç.

Bir diğer meslektaşım da Fatma Alkan. O halkla ilişkiler mezunu ama gazetecilik yapıyor. Şu anda Kayseri Gündem gazetesinde çalışıyor. Ona göre kadın olmak hayatın her alanında yarışa geride başlamak demek. Kayseri gibi muhafazakar bir kentte yaşayan tesettürlü bir kadın olarak bunu açıklıkla dile getirdikten sonra şunları söylüyor:

“Okumuş olman, eğitimini tamamlamış olman, tecrübeli olman aslında bir şey değiştirmiyor. Kadın olman yetiyor, gücünü göstermek için hep iki adım geriden başlıyorsun yarışa. Öyle ya şartlar, görgüler, gelenekler ötelenerek gelmişsin zaten sen bu dünyaya ve belli bir noktada eğitimin devre dışı kalabiliyor. Ama bunlar ‘kadın’ olmanın getirileri ve bunları sırtlanmaktan hiçbirimiz gocunmuyoruz. Savaşmaktan, çalışmaktan ve daha iyi olmaktan vazgeçmiyoruz. Zaten bizim sistematiğimiz aslında kadın olarak mücadele etmek üzerine kurulu öyle değil mi?”

Fatma Alkan

Fatma’ya göre taşrada olmak da, toplumsal yapının ortaya çıkardığı zorlukları ifade ediyor. Başka mesleklerdeki kadınların da, kadın gazetecilerin yaşadığı taşra kaynaklı sorunlardan etkilendiğini savunuyor. Bazen kendisini de garipsediğini söyleyen Fatma, beni en acıtan yorumuyla bu durumu şöyle anlatıyor:

“Bazı mesleklerin tam da kadınlara göre olduğu düşünülür değil mi? Bir de biz kadınlara uygun olmayanları vardır bu mesleklerin. Bunu belirlemek için kim, kime, nasıl bir yetki verdi veya kim bu işi düstur edindi bilinmez. Ama hayatta kadın olmak zor elbette. Meslekte de kadın olmak zor. Hele ki alışkın değillerse kadın meslektaş görmeye, daha da garipsiyorlar. Seni garipsemelerinden ziyade sen garipsiyorsun kendini…”

‘Kulaklarınızı tıkayıp yola devam ediyorsunuz’

“Mesleğimi düşündüğüm zaman kulaklarımda etraftan gelen ‘devlet dairesi olsa, memur olsan’ sesleri yankılanmaya çoktan başladı bile… Bu böyledir, kalıplaşmış yargılar vardır, yıkamazsın, yıkmaya çalışmak seni o kadar yıpratır ki yorulursun. Hele ki bir de saati belli olmayan, aktif olarak sokaklarda olmayı gerektiren ve meslektaşlarınızın çoğunlukla erkek olduğu bir iş yapıyorsanız şayet, biraz daha zor ilerliyor bu iş ama ilerliyor… Çok şey duyuyorsunuz. ‘Sizin de işiniz zor’, ‘saati belli değil…’ Öyle böyle çok şey geliyor kulağınıza ama kulaklarınızı tıkayıp yola devam ediyorsunuz. Kadın olduğunuzu, güçlü olduğunuzu o zaman daha çok hissediyorsunuz.”

Anlatacak çok olay, verilecek çok örnek var. Şüphesiz dünyanın en zor ayrımcılığını yaşamıyoruz. Ama yazıyı yazmak için ulaştığım dört meslektaşım ve hatta düşüncelerini buraya alamadığımız diğer kadın meslektaşım da dâhil olmak üzere hepimiz benzer sorunlardan bahsediyorsak ortada bir mesele var demektir. Bu meseleyi ortaya koymanın, çözüm için bir adım olabileceği inancıyla, taşrada çalışan kadın meslektaşlarıma kolaylıklar dilemeyi borç bilirim.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – KADIN GAZETECİLER ANLATIYOR: TROLLERE KARŞI NE YAPMALI?

Selma Kara

Kayseri'de yerel gazetecilik yapıyor. Gazetecilik lisans ve yüksek lisans mezunu. Ayrıca felsefede yüksek lisansını sürdürüyor. Dünyayı ve insanları anlamanın yolu olarak röportaj yapmaya aşık olduğunu söylüyor.

Journo E-Bülten