Haber

Kadına şiddet davaları: Sanıklar deli numarası yapıyor

Şiddete uğrayan kadınlar nasıl bir yol izlemeli? Kadına şiddet davalarından çıkan kararlar topluma nasıl bir mesaj veriyor? Sanık savunmalarında ne gibi ortaklıklar var? Kadına şiddet alanında çalışan avukatlar Sezin Uçar ve İpek Bozkurt’la konuştuk.

Avukat Sezin Uçar, kadın cinayeti davalarında sanıkların genellikle ruh sağlıklarının yerinde olmadığı yönünde ifade verdiğini söylüyor. Uçar, bugüne kadar avukatlığını üstlendiği davalarda bu iddiada bulunmayan tek bir sanıkla bile karşılaşmadığını dile getiriyor:

“Hepsi psikolojik sorunlu, en basit antidepresan kullanan bile adli tıbba sevkini istiyor. Yani ceza indiriminden faydalanabilmek adına şansını deniyor. Hepsi tabiri yerindeyse deli numarasına girmiş oluyor. Kadına yönelik şiddet ya da kadın katliamları, bir akıl hastalığının sonucu gelişmiyor. Bilakis erkek egemenliğinin propaganda edilmesinden kaynaklanıyor.”

‘Muhtar toplantısına katıldım’

Savunmalarda bir diğer dikkat çeken savunma biçiminin ise sanıkların iktidara yakın olduklarını iddia etmeleri olduğunu söyleyen Sezin Uçar, sanıkların ‘makbul vatandaş’ olarak kendilerini gösterme çabasına girdiğini şöyle örnekliyor:

“İstanbul Küçükçekmece’de Nurcan Aslan’ı öldüren kişi bir muhtardı. Savunmasında ısrarla şunu söylüyordu: ‘Ben Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın muhtarlarla yaptığı toplantıya katıldım.’ Aynı kişi muhtar olduğunu ve güvenlik gerekçesiyle silah taşıdığını da söyledi. Oysa öyle bir mevzuat yok. İktidarın yürütmüş olduğu politikalara yaslanarak, yargıyı manipüle etmeye çalışıyorlar. İktidardan onay alabilecekleri her türlü argümanı kullanmakta beis görmüyorlar.”

Avukat Sezin Uçar

Şiddet gören kadın ne yapmalı?

Avukat Sezin Uçar’a göre, şiddet gören bazı kadınlar karakola gittikleri zaman kocalarıyla zorla barıştırılarak evlerine geri gönderiliyor. Şikâyet mekanizmalarını ise şu şekilde sıralıyor:

“Karakollar kadınların daha çabuk ve doğrudan başvurabilecekleri yerler. Ancak karakola gitmek tek yol değil. Savcılığa gidilebilir. Adliye içerisinde kadına yönelik şiddet büroları var. Bu bürolara da başvuruda bulunulabilir. Kendisi ya da bir avukat aracılığıyla da yapabilir. Barolar ekonomik durumu müsait olmayan kadınlara ücretsiz avukat hizmeti veriyor. Şiddet gören kadının önce hastaneye gidip adli tıptan rapor alması, durumu belgelemesi açısından önemli. İkinci önemli bir başka nokta, şikâyetten geri dönmemek. İlk seferde kadınlar buna cesaret edemeyebiliyorlar ama ısrarcı olmak önemli.”

Yakın koruma tedbiri

Kadınların koruma tedbiri için şiddet gördüğüne dair hastaneden rapor almasına gerek var mı? Uçar, tedbir almak için rapora gerek olmadığını, mahkemelerin koşulda tedbir kararı verdiğini dile getiriyor. İlk seferde 6 ay koruma verildiğini, şiddet görme tehlikesinin devam etmesi durumunda bu sürenin uzatıldığını söylüyor. Koruma tedbirinin önemli olduğunu ve fakat caydırıcı olmadığının da altını çiziyor. Sezin Uçar, yakın koruma başvurusu için ise belge olmaksızın başvuru yapılabildiğini söylüyor ve ekliyor:

“Kadının kapısında polisin beklemesi tek başına elbette çözüm değil. Gerçekten mücadele yürütülmek isteniyorsa tek başına bu tip önlemler yetmez. Şiddeti körükleyen, besleyen, kadının yaşam alanını daraltan, kadını ikinci cins olarak gören tüm ideolojik değer yargılarının değişmesi gerekiyor.”

Kadınlar ifşa ediyor

Şiddet denildiğinde bir de kadın sığınakları konusu var. Sığınakların kanuna göre, 50 bin nüfusun üzerinde olan her yerde açılması gerekiyor. Ancak Uçar, Türkiye’de her şehirde kadınların şiddetten sığınabileceği bir yerin olmadığını dile getiriyor:

“Maalesef ihtiyacı karşılayabilecek düzeyde değiller. Sırayla bekliyor kadınlar. Orada kalan kadın sadece bir süre şiddetten korunmuş oluyor. Elbette anlamlı ama kadını toplumsal yaşama kazandırma, iş güvencesini sağlama, çocukları varsa çocuklarının eğitimini üstlenme (…) yani kendi ayakları üzerinde durabilecek bir hayata ne kadar hazırlıyor? Böyle bir çalışma, sosyal devlet sorumluluğu yok maalesef.”

Teşhir ve yasal mercilere başvurma hakkının kullanılmasının önemli olduğunu söyleyen Uçar, genç kadınların başvurduğu ifşa yöntemini hatırlayarak, “Şiddet, taciz en az bugünkü kadar eskiden de yaygındı ama kadınlar suçlanacaklarını düşündükleri için sessiz kalmayı tercih ediyorlardı. Kadınlar ifşa ediyorlar. Tacize uğradıklarında kameraya alarak ya da fotoğraflayarak yayınlıyorlar. Saldırıyı bertaraf etmek adına öz savunma geliştiriyorlar” diyor.

Kadın örgütleri savaş karşıtı

Avukat İpek Bozkurt (sağda)

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’ndan avukat İpek Bozkurt, sadece sanıkların ifadelerinde değil, sanık yakınlarının da davranışlarında devletin kadın politikalarının izini bulmanın mümkün olduğunu söylüyor. Takipçisi oldukları bir davada sanığın annesinin ‘gazi eşi’ olduğunu vurgulayarak, kadın örgütlerinin savaş karşıtı olduklarını belirttiği bir dilekçeyle haklarında suç duyurusunda bulunduğunu anlatıyor:

“Deniz, Antalya’da yaşayan, üniversite sınavlarına hazırlanan 21 yaşında bir kadındı. Erkek arkadaşı Lokman  ile üç yıldır süren bir birliktelikleri vardı. Genç kadın fiziksel şiddetten kaçmak için farklı zamanlarda annesine, komşularına sığınmıştı. Bu şahıs, 4 Mart 2015 günü kendisine ait olmayan ama evde bulundurduğu bir silahla üç kere ateş ederek Deniz’i öldürdü. Sanığın annesi biz kadın avukatlar hakkında düğüne gider gibi duruşmalara geldiğimiz, herkesi adliyeye topladığımız dolayısıyla huzuru bozduğumuz, kalabalık yaptığımız ve hakimleri etkilemeye çalıştığımız için suç duyurusunda bulundu. Şikayet dilekçesinde gazi eşi olduğunu ve ilginçtir ki kadın örgütlerinin savaş karşıtı olduklarını yazmıştı.”

‘Polis ‘Şimdi git, sabah gelirsin’ diyemez’

Koruma kararı olmasına rağmen öldürülen kadınlar var mı? Bozkurt, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre 2016 yılında 328 kadının öldürüldüğünü ve 15’inden fazlasının koruma kararının olduğunu söylüyor. Cebinde koruma kararı olmasına rağmen öldürülen kadınlardan biri olan Esra Gövem ve Muhterem Göçmen’i anlatıyor:

“Geceyarısı gittiğinde polis sana, ‘Şimdi git, sabah gelirsin’ diyemez. Bu, görevi ihmal suçudur. Böyle davranan polis hakkında suç duyurusunda bulunmak hakkınızdır. Böyle bir olay 2013 yılında yaşandı. İstanbul’da Muhterem Göçmen, cebinde koruma kararı olmasına ve polisten koruma talep etmesine rağmen yeterli memur olmadığı gerekçesi ile korunamadı. Kocası tarafından çalıştığı işyerinde bıçaklanarak öldürüldü. 2017 yılında Balıkesir, Edremit’de Esra Gövem kocasına karşı koruma kararı olmasına rağmen, müşterek çocuklarını babasına göstermek istediği sırada kocası Tolga Y. tarafından bıçaklanarak öldürüldü.”

Şort saldırganına iyi hâl indirimi

Avukat Bozkurt, Pendik minibüsünde şort giydiği için genç bir kızı darp eden Ercan Kızılateş’in tahliye kararında saldırganın halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek suçunun unsurlarının oluşmadığının öne sürüldüğünü ifade ediyor. Kızıltaş’ın şu an başka suçlardan cezası olduğu için hapiste olduğunu belirterek, “Sarkıntılık düzeyinde cinsel saldırı’ suçundan 2 yıl, ‘inanç, düşünce ve kanaatinden kaynaklanan yaşam tarzına ilişkin tercihlerine müdahale’ suçundan da 2 yıl hapis cezası ile cezalandırıldı. Mahkeme, sanığın 4 yıllık hapis cezasını ‘iyi hal’ indirimi ile 3 yıl 4 aya düşürdü” diyor.

Kadına şiddet davaları politik

Avukat İpek Bozkurt ise mahkemenin kararının aksine saldırganın ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek’ suçunu işlediğini savunuyor. Bozkurt, Kızıltaş’ın bilerek ve isteyerek toplu taşımada sadece kıyafetinden dolayı bir kadına şiddet uyguladığını dile getirerek, sözlerine şöyle devam ediyor:

“Saldırgan, ‘Kendisine açık giyiminden dolayı yakışık almadığını söyledim. Kastım başka olsaydı farklı davranışta bulunurdum. Kesinlikle bu suçlamayı kabul etmiyorum. Yaptıklarımdan pişmanım, kendisinden huzurunuzda özür diliyorum’ diyor. Bir başka deyişle neyin yakışık alıp almadığını bildiğini ve bu şekilde de karşısındaki kadını darp edebileceğine inanan bir erkek var. O nedenle mahkeme sadece o kadın şortuna karşı kalkan bir çift eli yargılamıyor, aslında bu toplumda kadınlara karşı kalkabilecek olası ellere de bir mesaj veriyor. Kadına karşı şiddet davalarını politik yapan da bu. Esasında, Kızıltaş tüm bu sebeplerden dolayı ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik’ etmiştir.”

Filiz Gazi

Cumhuriyet Üniversitesi Antropoloji Bölümü mezunu. Marmara Üniversitesi Radyo-TV Sinema’da yüksek lisans yaptı. 'Olmasa' belgesel filminin yönetmeni. Halen belgesel çekmeye devam ediyor. Sendika.org, Bianet, Birgün ve Radikal'de yazdı. JINHA’da çalıştı. Hakikat Adalet Hafıza Merkezi’nde, faili meçhul cinayetlerin dava takibini yapıyor.

Journo E-Bülten