Yorum

Kahreden soru: Biz size ne yaptık?

Fotoğraf: Tümay Berkin

10 Ekim 2015… Türkiye topraklarının gördüğü en büyük katliamın gerçekleşeceği gün. Oysa ne kadar güzel, ışıl ışıl, güneşli bir gün. Ortak paydaları barış istekleri olan binlerce güzel insan toplanıyor… Çocuklar, gençler, orta yaşı bulmuş olanlar, torun torbaya karışmış yaşlılar… Üniversite öğrencisi de var, kamyon şöförü, demiryolu işçisi, öğretmeni de. İnşaat işçisi de var, gazetecisi, temizlikçisi, işsizi de. Hepsi ama hepsi bir tek nedenle; barış için oradalar… Son birkaç ay içinde Diyarbakır’ı, Suruç’u, Cizre’yi yaşamış insanlar neden tekrar başladığını bilmedikleri bu savaş son bulsun, artık kimse ölmesin diye gidiyorlar mitinge.

Ellerinde barış pankartları, dillerinde türküler, zılgıtlar, halaya durdukları sırada oluyor her şey… O iki canlı bomba, birbirinin peşi sıra patlatıyor üzerlerindekileri… Ankara Garı önü bir anda kana gölüne dönüyor. Bitmiyor… Can derdindeyken insanlar bir de TOMA’dan sıkılan su ve gazla boğuluyorlar… Bizler sosyal medyadan ve bir iki ‘cesur’ televizyon kanalında gördüklerimizle kahrolurken, kim bilir oradakiler neler yaşıyor…

BAŞAK VE NURGÜL
O andan sonra son nefesini verenlerle birlikte, geride kalanlar için de hayat duruyor… Kaybettiklerimizin fotoğrafları tek tek düşüyor önümüze… İlki, Reuters’ten Tümay Berkin’in çektiği katliamın da simgesi olan o fotoğraf… Yüzleri kan içinde ağlayan bir kadın ve ona sarılmış çaresizlikle etrafına bakan adam; öğretmen İzzettin Çevik ve sarıldığı eşi HDP Ankara milletvekili adayı Hatice Çevik. 3 çocuklarının en büyüğü, 20 yaşındaki kızları Başak Sidar ve onun halası, kanserle mücadelesinden başarıyla çıkmış Nurgül Çevik’le birlikte geliyorlar barış mitingine. Patlamadan karı koca kurtuluyorlar ama o fotoğrafla donan o anda, İzzettin Çevik, kızını ve kız kardeşini kaybettiğini anlıyor.

Fatih Pınar’ın fotoğraflarını görüyoruz ardından, birbirinin üzerine düşmüş ölüler… Başka bir videoda o ölülerin arasında “canlı var mı, canlı!” diye bağırarak dolaşan bir adam. Patlamanın boyutları yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Yaşananları tarihe kayıt düşmek için, belki de hayatının en zor görevini yapan Fatih Pınar’ın videosunda, hıçkırıklara boğulurken görüyoruz orta yaşlarında bir başka adamı. “Biz size ne yaptık?” diye soruyor. Belki de bütün bu yaşananları özetleyen en can yakıcı soru bu oluyor: “Biz size ne yaptık?”

Yetmiyor, eleştirilmeye tahammülü olmayanlardan, kimsenin ‘takmayacağı’ bir yayın yasağı geliyor. An be an yaşamını yitirenlerin hikayelerini sosyal medyadan öğreniyoruz. Birbirinden sevilesi, umut dolu ve bir daha asla tanışma ihtimalimizin olmadığı o güzel insanları…

VEYSEL VE HAKKI
9 yaşındaki Veysel Atılgan Ankara Katliamı’nda yaşamını yitirenler arasında yaşı en küçük olan. Babası İbrahim Atılgan, Devlet Demiryolları’nda çalışıyormuş. Israr edip babasının elini tutup, o da gidiyor mitinge. Başka tarihli bir videoda görüyoruz kocaman, yeşil gözlü, o güzel çocuğu “Avukat olmak istiyorum” diyor. Kim bilir hangi adaletsizlikle karşılaştı ki o yaşta, avukat olmak istiyor. Öğrenemiyoruz ama. Aynı videoda annesinden bisiklet ve tablet istiyor. Dert oluyor belki bu da şimdi annesine. Sınıf öğretmeni, onsuz gireceği ilk ders öncesi bir konuşma yapıyor. Cam kenarındaki sırasını, onun için hep boş tutacağını söylüyor. “Barış diye, şenlik diye çıktığın evinden, parçalanmış bedeninle döndün. Barış diyerek bize verdiğin dersi aldık çocuğum” diye gözyaşları içinde tamamlıyor konuşmasını. Veysel Batman’da, küçücük tabutunda, babasıyla yan yana toprağa veriliyor…

Amasya’da görev yapan felsefe öğretmeni, Hakan Dursun Akalın. Mitinge gitmeden önce sosyal medyadaki sayfasından yazıyor “Gel demekle gelmiyor. Umut edip beklemek acizlere göre. Kaçıp saklanacak vakit değil. Sevgi emek ister ya. Barış ve huzur için de emek. Ankara’daymış barış, alıp gelmek gerek. Ben gidiyorum kalanlara selam olsun. Getirebilirsem barışı, kızama sefa olsun…” Getiremiyor ama… Onu da kaybediyoruz orada…

MERYEM VE ALİ
Meryem Ana 70 yaşında. 90’lı yıllarda Güneydoğu’da ‘Beyaz Toros’la gözaltına alıp kaybettiklerinden beri oğlunu, haksızlıklarla mücadeleye adıyor ömrünü. Birçoğumuz onu Cumartesi Anneleri’nden tanıyoruz. Ömrü barışı getirmek için bu topraklara, ezilenden yana durarak geçiyor. Bir barış mitinginde de son buluyor.

Tükenip acılar içinde en umutsuzluğa kapıldığımız anda kocasının cenaze töreninde görüyoruz bir başka kadını. Siyahlar içinde öfke dolu gözlerle, dimdik ayakta duruyor Emel Kitapçı. 57’sindeki hayat arkadaşı, ‘yoldaşı’, eşi Ali Kitapçı’yı uğurluyor sonsuzluğa. Sendikacı, demiryollarının ‘Anarşist Ali’sini, ‘bu toprakların görüp görebileceği en neşeli devrimcisi’ diye anlatıyor dostları. Fotoğrafın çekildiği cenaze töreninde eliyle yanında duran oğlu Artun’un ağzını kapatarak isyan ediyor:
“Biz dedik ki bu ülkeye barış gelsin. Bu ülkenin yoksulu, emekçisi, Kürdü, Türkü, Lazı, Çerkezi, kadını, erkeği için barış gelsin dedik. Biz ‘barış’ dedik, onlar ‘ölüm’ dedi. Ama biz dimdik ayaktayız. Biz vicdanımızla, ahlakımızla ayaktayız. Arkadan vuran bu kahpe sürüye karşı bu ülkeye barış, özgürlük gelecek. Yoldaşım, bin kez selamlıyorum seni, bin kez selamlıyorum seni, binlerce kez selamlıyorum…”

SABIR VE METANET
Barış için ölenlerin ardından bunca kötülükle nasıl baş edeceğiz, nasıl iyileşeceğiz derken biz başa dönüyoruz, o malum fotoğrafa… Yanıt, katliamdan 13 gün sonra İzzettin Çevik’ten geliyor. Habertürk’ten Aykut Yılmaz’a verdiği röportajda, bir ermişin metaneti ve sabrıyla, yılgınlığa, öfkeye kapılanları utandırarak canlı bombaların ailelerine baş sağlığı diliyor:
“Barışı dinamitleyen çocuklara da kızgın değiliz. O çocukların suçu yok. Onlar da bizim çocuklarımız gibi. Hatta o çocukların annelerine başsağlığı diliyorum, Allah sabır versin. Bizim gibi ekonomik durumu iyi olmayan, belki benim gibi Kürt olan insanların çocukları. O çocuklardan bir canavar yaratıp, Ankara’nın orta yerinde patlatanlardan hesap sormalı. Ölene kadar, son nefesime kadar benim nefesim onların ensesinde olacak.”

‘Tekrar barış mitingi olsa katılır mısınız?’ sorusuna ise, “Katılmazsak kızıma ve kardeşime saygısızlık olur… Çocuğum barışı savunsun diye adına Sidar koyduk. Başak koyduk. Biz ölene kadar bu barışın peşindeyiz” diye cevap veriyor…

Hayat hikayeleri barışın peşinden giderken bir bombayla sonlanan 102 güzel insandan birkaçını andık… Bizlere kalan geride kalmanın ağır yükü ve hayal ettikleri barışı bu topraklara getirmenin borcu…

Elif Ilgaz

Journo E-Bülten