Dosya

‘Atıp tutuyorlar! Önüne gelen konuşuyor…’

Kentli iki erkek… Normalde sık haber izlemeyen genç, artık günde üç kez haber izliyor. Orta yaşlı erkeğin ise rutini pek değişmemiş. Peki, hangi haberi “saçma” buluyor, hangi tür haberler için “bıkkınlık getirdi” diyor? “Karantinada Haber” yazı dizimizin ilk bölümüne buyrun…

Koronavirüs dünya genelinde 20 binden fazla insanın ölümüne neden oldu. Türkiye’de de haberlerin tek konusu koronavirüs… İnsanlar hızla yayılan bu hastalığın ne olduğunu merak ediyor. Reyting ölçümleri bu durumu teyit ediyor. 

Türkiye’de ilk vakanın ortaya çıktığı mart ayında en çok izlenen ilk üç kanal CNN Türk, NTV ve FOX TV oldu. Bundan sadece bir ay öncesine, şubat ayına kadar Show TV, FOX TV, Star TV kanallarında dizi izlenmeye devam ediliyordu.

Peki, toplumun gözünün kulağının haberlerde olduğu bugün, haberlerin niteliği izleyici için yeterli mi?

“Atıp tutuyorlar,” “Önüne gelen konuşuyor,” “Birkaç yerden teyit alıyorum…” 

Bu sözler haberlerin niteliği ve yeterliliği ile ne sıklıkla izlendikleri konusunda görüştüğüm lise mezunu biri genç, biri orta yaş grubundan iki kişiye ait. İkisinin de haberlerin güvenilirliği konusunda çekinceleri var. Bu çekincelerin ne olduğunu WhatsApp ve Messenger üzerinden geçen hafta beş gün boyunca birkaç saatte bir onlarla görüşerek kayda aldım.

İletişim kuramcısı Neil Postman “Televizyon: Öldüren Eğlence” adlı kitabında insanların, “acı” ne kadar büyük olursa olsun, izledikleri olaylar karşısında bir süre sonra “sıkılmaya” başladıklarını ve o olaya karşı ilgilerini kaybettiklerini belirtir. 

Yaptığımız bu çalışmanın sonucu, koronavirüs gibi neye doğru evrileceği belirsiz bir salgın karşısında bile Postman’ın tezini doğrular gibi…

‘Önce televizyonda gördüm’

Konuşmamız önce, soyadını kullanmayacağım Ege’yle 19 Mart’ta başlıyor.

Ege, 20’li yaşlarının başında bir müzisyen, baterist. İstanbul’da yaşıyor. Konuşmamızın başında, “Sürekli haber takibi yapmıyorum. Günde iki veya üç kez izliyorum” diyor. 

“Koronavirüs ortaya çıkmadan önce de böyle miydi” diye soruyorum. Şu yanıtı veriyor:

“Koronayla arttı, böyle değildi. Daha önce günde bir veya iki kere haber sitelerine bakıyordum. Gündem çok karmaşık değilse bakmadığım da oluyordu. Koronavirüs çıkınca çok daha sıkı takip etmeye başladım. Zaten şu an haber kanalları ve sosyal medya üzerinden takip etmemek mümkün değil. Spor programlarında bile bu tartışılıyor. NTV, CNN Türk kanalları ve Hürriyet gibi birkaç internet sitesinden takip ediyorum. İlk çıktığı dönemde televizyonda görmüştüm. Belirsiz haberler vardı. Korkmuştum ve ne olduğunu bilmediğimiz bir şey; ölümcül olduğu ve milyonlarca insanın etkileneceği konuşuluyordu.”

Yapılan çoğu haberin bilgilendirici olmadığını ekliyor: “[Televizyonda] Herkes kendince bir şey söylüyordu. Biri hastalığın kötü etkilerini, bir başkası nasıl korunacağımızı kendince anlatıyordu. Çok cahilce yorumlar yapanlar oluyordu. Babam doktor; onunla ve arkadaşlarıyla konuşarak bilgilenebildim. Televizyonda dinlediklerimin ‘sallamasyon’ olduğunu anladım. Zaten hepsinin yalan olduğu da sonradan ortaya çıktı.”

‘Yaşlılardan uzak durmaya çalışıyorum’

Nasıl etkilendiğini soruyorum: “Ailede en hassas kişi bendim. İlk konuşulmaya başladığı günlerde babam doktor olduğundan sürekli hastanede bulunuyor; onun için endişeliydim. Annemin de Ankara’da bir işi vardı. Gitmemesi gerektiğini düşündüğümü söyledim. Otobüsle seyahat edecek ve kalabalık bir grupla bir araya gelecekti. Taşıyıcı olmak bu kadar kolayken yaşlı insanlardan uzak durmaya çalışıyorum. Ölüm sayısı, yayılma hızı, alınan önlemler işin ciddiyetini gösteriyor. Film senaryosu gibi ama olabiliyormuş.”

YouTube’da Cüneyt Özdemir ve A Spor

Bir gün sonra sohbetimize devam ediyoruz. Öğle saatlerinde sadece YouTube’dan Cüneyt Özdemir’e ait bir video izlemiş. Bundan çok, bir spor programında yaşanan diyalogları inanamayarak anlatıyor: 

“Gece A Spor’da gördüm. İki tane korkunç yorumcu korona hakkındaki saçma sapan konuştular. Biri, “Tedavisi var ama gizleniyor. Yok mu zannediyorsun” dedi. Erman Toroğlu bunu diyen. Hıncal Uluç’la sundukları bir program. İkisi de egoları çok kuvvetli, kimseye laf ettirmeyen ama istediğine ağzına geleni söyleyen, ona karşı gelenleri canlı yayınlarda ezen adamlar. İkisini de karakter olarak hiç sevmem. Futboldan da anladıklarını düşünmüyorum. Üzerine A Spor gibi dünyanın en kötü spor kanalında çıkıp insanlara korona hakkında ders vermeye kalkmaları komik. Herhalde bir şekilde reytingi yakalamak için korona hakkında yayın yapma zorunluluğu hissettiler. İzlerken dayanamadım. Tedavisinin gizlendiğini söylemeleri filan… Futbolda böyle atıp tutan adamlar korona hakkında da atıp tutmaya devam ediyorlar.”

Kaynağı kontrol etme alışkanlığı

Ege, televizyon ve internetten izlediği her haberin kaynağını kontrol etme alışkanlığı edinmiş. O nedenle “Son dönemde daha az ‘sallamasyon’ haber gördüm” diyor. Genellikle bir şeyler izlerken kanal gezintisi sırasında haberlere denk geliyor ama uzunca izlemeden geçtiğini belirtiyor. 

Ege ile vedalaşıyor ve Zeki Çalışkan ile araştırmaya devam ediyoruz. Çalışkan, Facebook’ta paylaştığım ileti üzerine bana ulaştı. 46 yaşında. O da lise mezunu bir müzisyen. 20 yıldır İzmir’de yaşıyor. Gece müzisyenlik, gündüz bahçıvanlık yapıyor. Evli ve biri 18, diğeri 9 yaşında iki kızı var. Tüm aile genel olarak haberleri yeterli bulmuyor ve güvenmiyor. Çalışkan bu süreçte hiçbir alışkanlığının değişmediğini söylüyor. Küçük kızı ise “Sıkıldım artık bu virüsten” diyor.

Taraflı yayınlar ve medyaya baskı var

20 Mart’ta sohbetimize başlıyoruz, ilk sözü: “Taraflı yayın yapan kanallar olduğu ve basın yayın organlarına baskı yapıldığı için doğruyu yansıtmadıklarını düşünüyorum.”

Koronavirüs haberleri içinde bu düşüncesinde ısrar ediyor ve bunun nedenlerini şöyle açıklıyor: “Bu virüs ülkemizde diğer ülkeler kadar yaygın değil. Benim bildiğim bir tek yetkili konuşur. Bizim ülkemizde önüne gelen konuşuyor. Madem bu kadar yaygın bu virüs, hastanelere başvuran şüpheli neden az? Orantı uymuyor.”

Sabahları işi nedeniyle haber izleyemeyen Zeki Bey ile hep öğleden sonra ve akşam saatlerinde, 19.00 ile 23.30’da sohbet ediyoruz. Sosyal medyayı takip etmediğini söyleyen Çalışkan haberleri yalnızca televizyondan izliyor. Bunun için en sık tercih ettiği kanallar akşam FOX TV, öğlen ise NTV oluyor. Konuşmamızın ikinci gününde sürekli virüsten korunma haberleri yapılmasına “Gına getirdi” diyor.

‘Kendi tabanlarına yardım yapacaklar’

Nasıl bir yayın yapılmasının iyi olacağını soruyorum. “Nasıl korunacağımı ben de biliyorum. İnsanlarda bir korku, bir telaş, sürekli marketlere hücum etmeler, evlere gıda depolamalar, bunlara hiç gerek yok. Sadece bilinçli olmak ve mantıklı hareket etmek gerekiyor” diyor. Günlük rutininde değişen hiçbir şeyin olmadığını tekrar vurguluyor.

21 Mart’ta öğlen izlediği bir haberi anlatıyor hemen: “Çalışma Bakanı yardıma muhtaç insanlara biner lira bir destek sağlayacaklarını söylemiş. Fakat bu yardımların daha önce de yardım almış kayıtlı kişilere yapılacağı yönünde bir haber dinledim. Bana göre çok saçma. Kendi tabanlarına yine yardım yapacaklar. Onun dışında esas yardıma muhtaç insanlar yine mağdur olacak.”

Yeni tip koronavirüsün neden olduğu salgının kendisi için sıradan olduğunu söyleyen Çalışkan, “Ben sağlığıma zaten hep dikkat ederdim, etmeye devam ediyorum” diyor. 

Okur Çalışkan haberleri böyle yorumluyor 

Çalışkan’dan gün içinde ilgisini çeken haberlerin fotoğrafını çekip göndermesini istiyorum. Seçtiği haberler ve yorumları şöyle:

  • Almanlardan İtalyanlara destek: “Evlerinin balkonlarından İtalyanlara şarkılar söyleyerek destek olmuşlar. Moral ve birlik mesajı veriyorlar. Güzel bir kaynaşma örneği.”
  • Sosyal mesafeyi hiçe saydılar: “Bu haber ülkemiz adına düşündürücü. Konya ve Ankara terminalinde asker uğurlamak için toplu kalabalık oluşturarak tüm uyarıları hiçe saymışlar.”
  • Can kaybı 9’a ulaştı: “Prof. Dr. Özlem Azapin’in açıklaması. Hastalık hastaların yüzde 80’inde çok hafif seyrediyormuş. Sevindirici haber.”
  • Uçuş yasağı genişletildi: “Olayın boyutunu anlatan bir haber.”

‘En saçma haber’

Bu haberin ardından asker uğurlama görüntülerinin fotoğraflarını atmaya devam ediyor: “Evde kal çağrısına uymayan yurdum insanı asker uğurlamak için terminallere akın etmiş.”

Ardından “bazı belediyeler yaşlıların oturmaması için bankları sökmüşler” diyerek bir başka fotoğraf paylaşıyor. Sonrasında ise “son dakika” olarak 65 yaş üstüne getirilen sokağa çıkma yasağı haberini…

  • Mehmetçik de destek verdi: “Mehmetçik de sağlık çalışanlarına destek vermiş. Mehmetçiğin desteği hepsine değer.”
  • Uzaktan eğitim haberini ise en saçma haber kategorisine koyuyor: “Yakından eğitimde başarı oranı düşük uzaktan uygulamada çok daha düşük olacak.” 

‘Kurallara uyulmuyor’ haberleri sıktı

Çalışkan ilk günlerde ortaya atılan saçma yorum ve haberlerle, salgının bu aşamasında artık karşılaşmayacağından emin. 

Bir yandan da insanların kurallara uymamasından rahatsız olduğunu vurguluyor. 22 Mart’ta vatandaşların kurallara uymadığına dair haberleri görmekten sıkılmaya başladığını söylüyor. “Hep aynı şeyleri duymaktan bıkkınlık geldi” derken, “hayatlarına mal olacak çok tehlikeli bir oyun” oynayan insanların “bilinçsizliğinden de şikayet ediyor:

“Devlet önlem alıyor tüm sağlık birimleri seferber halde fakat toplum olarak evde kalmayıp insanlar sokağa hücum ediyor. Ne kadar bilinçsiz bir toplum olduğumuz çok net bir şekilde belli oluyor…” 

Haberlerde ne görmek, ne öğrenmek istiyor?

Haber kanallarının hemen her gelişmeyi “son dakika” olarak vermesini “bilgilendirme konusunda doğru bir yaklaşım” olarak değerlendiren Zeki Bey hafta içi sabah haber izleyemiyor, pazar günü ise sabah sadece spor haberlerini izliyor.

Pazar öğlen ve akşam ölü sayılarını benimle paylaşıyor, eşi ve çocuklarının sürekli izole olduklarını söylüyor. Tartışma programlarını hiç izlemiyor, “Onlar kadar ben de bilgi sahibiyim koronavirüs hakkında” diyor. 

Haberlerde ne görmek, ne öğrenmek istediğini sorduğumda şu yanıtı veriyor:

“Türkiye’nin ekonomisinin bu salgını atlatacak gücü var mı? Mesela alınan yasaklar ne zamana kadar sürecek süre belli değil. Bu durumda insanların mağduriyeti nasıl karşılanacak. Birçok soru işareti var. Ülke olarak sonu görünmeyen bir tünele girmiş bulunuyoruz. Devlet önlem alıyor fakat insanlar mağdur oluyor. Alınan önlemlerin çoğu gereksiz ve birtakım insanları koruma amaçlı. Haklı değil. Açıkladıkları pakette halka dair bir madde yok. Mesela aylık gelen faturaları erteleyebilirlerdi en azından…” 

Bakan Koca’nın toplantılarını sık takip etmiyor

Sohbetimizin sona erdiği 23 Mart pazartesi günü Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın basın toplantısına denk geliyoruz. Bu toplantıları sıklıkla takip etmediğini, soru-cevap bölümlerini de hiç dinlemediğini söylüyor ve Bakan’ın açıklamalarını yeterli bulmuyor: “Kaydadeğer bir bilgi yoktu.”

Sonra tekrar 65 yaş üstü kişilere getirilen sokağa çıkmaya yasağının uyulmaması haberlerini eleştirmeye başlıyor: “Her gün aynı haber olmaz değil mi? Aynı haberi ısıtıp ısıtıp insanlara sunmaları bayıyor. Mesela iki ‘bayan’ komşu kapılarında sohbet ediyor, onu haber yapmışlar, çok gereksiz.”

Medyanın koronavirüs sınavından sınıfta kaldığı görüşünde Zeki Bey… “Genel olarak yaşanan süreci tüm şeffaflığıyla yansıtmadılar” diyor. 

Son olarak eşinin ve çocuklarının görüşlerini soruyorum: “Eşim olup bitene anlam veremediğini söylüyor, ‘nasıl bir belaysa bir an önce normale dönsün’ diye ekliyor. Büyük kızım bunun biyolojik bir savaş olduğu ve birtakım güçlerin bu virüsü üretip dünyaya yaydığı görüşünde. Küçük kızım ise sadece ‘sıkıldım bu virüsten’ diyor.”


Journo yazarları, bu yazı dizisine, farklı demografik ve sosyoekonomik kesimlerden katılımcılarla devam ediyor. Tüm içerikleri şu sayfadan takip edebilirsiniz.

Eylem Yılmaz

Agos, Radikal ve T24 gibi kurumlarda editör ve muhabir olarak çalıştı. 2016’de Objective'den kazandığı bursla Cizre, Nusaybin, Yüksekova'dan İstanbul'a göç etmek zorunda kalan ailelerle görüşerek hendek çatışmaları ve göçe ilişkin bir yazı dizisi yayımladı. P24'ün Barış Portreleri kitap çalışmasına bir portre yazdı. Prof. Dr. Fuat Keyman ve Ayşe Köse Badur'un Kürt Sorunu: Yerel Dinamikler ve Çatışma Çözümü kitap çalışmasında araştırmacı olarak yer aldı. Euronews Türkçe, Independent Türkçe gibi kurumlara serbest gazeteci olarak yazıyor. Kendi kitabını tamamlıyor.

Journo E-Bülten