Web’in 90’larda hiç beklenmedik bir şekilde televizyona ciddi bir rakip olarak ortaya çıkmasından yaklaşık 25 sene geçti. Artık rahatlıkla şunu söyleyebiliriz: Kazanan televizyon oldu! TV, medyayı, İnternet’i ve dolayısı ile dünyayı fethetti.
Bu fethi sadece bir iletişim aracı olarak değil, aynı zamanda dünyayı ve kendimizi algılama biçimimizi derinden şekillendiren bir anlatı olarak da yaptı televizyon. Televizyonun doğrusal, merkezi, duygu-temelli, ve görsel odaklı yapısı gayrı merkezi, rasyonalite-temelli, metin-odaklı yapısıyla World Wide Web’in kitap ve gazetelerden esinlenen yapısına üstün geldi.
Bu yeni dönemde, sadece video gazeteciliğine daha fazla yatırım yapılmadı; aynı zamanda (hem kablolu, hem de havadan yayın bağlamında) televizyonun iş modellerine de daha fazla önem verilmeye başlandı: Internet’te izlediğiniz bir videonun başında ya da ortasında reklam girmesi, ürün yerleştirmeler, ve aylık abonelikler Televizyondan İnternet’e kopyalanan iş pratiklerine örnek olarak gösterilebilir. Tüm bunlar, gerek dijital, gerekse analog mecralardaki metin-bazlı reklamların azaldığı bir dönemde gerçekleşti.
Mecraların videoya ağırlık vermesine getirilen eleştiriler bile temeline inildiğinde genel olarak videoya karşı bir tutumdan ziyade, kısa videolara karşı bir pozisyon olarak görülebilir. Sonuçta herkes uzun videolar için büyük paralar ödüyor.
Televizyon ve İnternet’in yeni hali arasında başka benzerlikler de mevcut. Televizyon yayıncılarının, izleyicilerine ulaşmak için kablolu veya ulusal yayın dağıtımcılarına ihtiyaçlarının olması gibi, dijital medya da kitlelerine ulaşabilmek için, kendi web siteleri veya mobil uygulamalarından ziyade, Facebook veya Youtube gibi sosyal platformlara ihtiyaçları var. Oysa, basının kendine ait basım mekanizmaları ve dağıtım sistemlerine sahip odluğu dönemde durum bu şekilde değildi.
‘Prime time’ gibi kavramlar da televizyondan sosyal medya transfer oldu. Artık, her istediğinizde twit atamıyor veya Facebook ya da Instagram’da paylaşım yapamıyorsunuz. En yüksek oranda etkileşim ve dolayısı ile görünürlük için, paylaşımların belli zamanlarda yapılması gerekiyor.
Tom bunların yanında YouTube TV gibi yeni fikirler ve Twitter ile Facebook’un geleneksel televizyon yayınlarını canlı yayınlayan yeni ürünleri de eklenebilir. Bunlar, tam manasıyla, mobil İnternet çağında televizyonun yeniden hayal edilmiş hallerinden ibaret.
Özetle diyebiliriz ki, İnternet, neo-TV’ye dönüştü ve Neil Postman’ın 1985 tarihli kitabı ‘Televizyon: Öldüren Eğlence’de bahsettiği, televizyonun domine ettiği toplumun korkutucu sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalacağız.
Televizyon, eski veya yeni, içinde bulunduğumuz post-Aydınlanma döneminin iletişim aracı. Metin ve rasyonalitenin yerine imgeler ve duyguları koyan bu araç birçok soruna gebe; ve açık olmak gerekirse Trump sadece bir başlangıç.
Bu yazı, Hossein Derakhshan tarafından NiemanLab için kaleme alınmış ve Orhan Şener tarafından Journo okurları için tercüme edilmiştir.