Toplumsal cinsiyet odaklı spor habercileri yapan bir gazeteci, bir yaşını dolduran bu girişimde yaşadıklarını Onur Haftası’nda Journo için anlatıyor. Yönettiği haber sitesine görüş veren bir kadın antrenörden daha sonra şu mesajı almış: “Ben sizin LGBT’li olduğunuzu bilmiyordum, öyle sapık yerlerde sözlerimin çıkmasını istemiyorum, sakın kullanmayın söylediklerimi…”
Ne tesadüftür ki bu yazıyı yazmaya başlamadan yaklaşık bir saat önce, dört yıllık üniversite, hatta belki de 16 yıllık eğitim hayatımın son sınavına girdim. Bu yazıyla ortak noktaları ise sorulardan birinin ana akım – alternatif medya ilişkisi üzerine olması ve benim yanıt olarak, kuruculuğunu üstlendiğim haber sitesini örnek vermem oldu.
2019’un mayıs ayının ortalarıydı. İmzalı bir haberinin yayılmasının verdiği hazzın, gazetecilik tutkusunun kanımda delicesine aktığı zamanlardı. Haber yaptıkça, yaptığım haberler yayımlandıkça “Ben bu işi yaparım ya” diye düşünüyor, haber yapma isteğim dizginlenemez noktalara ulaşıyordu.
Haber yapmak istiyor ancak öğrenci olduğum ve İstanbul, İzmir ve Ankara gibi haberin merkezindeki şehirlerde okumadığım için pek malzeme bulamıyordum. Bu nedenle fiziksel efor sarf etmeye gerek duymayacağım haberlerin peşinde koşuyordum. Spor ve toplumsal cinsiyet ilişkisiyle ilgilendiğim için de bu çerçevede haberler takip etmeye başladım. Yapmak için çok büyük bir efor sarf etmeme gerek olmayan haberlerdi.
Neden kendi platformumu kurmayayım?
Çoğunlukla LGBTİ+ sporcular ve maruz kaldıkları homofobik saldırılarla ilgili haberler yapmaya ve bunları Bianet ile Kaos GL’e yollamaya başladım. Yolladığım tün haberler yayımlanıyor, üstüne bir de ilgili editörlerden çok da güzel geri dönüşler alıyordum.
Yine öyle, öğrenci yurdunun kaplumbağa hızındaki internetiyle yapıp yolladığım haberlerden birine yanıt olarak çok güzel, ufkumu açan bir geri dönüş alınca şöyle düşündüm: “Madem bu konuda yaptığım her haber yayımlanıyor, üstüne bir de bu alandaki haberlerin çok kıymetli ve önemli olduğuna dair geri bildirimler alıyorum, neden bu haberleri yayımlayacak bir platform aramak yerine sadece toplumsal cinsiyet odaklı spor haberciliği yapan bir platform kurmuyorum?”
LGBTİ+ spor insanları için kurduk
İşte bu fikir aklıma düştüğü an adeta bir aydınlanma yaşadığımı hissetim. Zira sadece Türkiye’de değil, dünyada da toplumsal cinsiyet odaklı spor haberciliği yapan tek bir platform dahi yoktu.
Final dönemime denk gelmesi sebebiyle bu fikri ancak aklıma düştükten bir ay sonra bunu hayata geçirebildim.
Ve 15 Haziran tarihi itibarıyla site, yayın hayatında tam 1 yılı geride bıraktı.
Yola çıkarkenki amacımız, kadın ve LGBTİ+ spor insanlarının görünürlük mücadelesine katkı sunmak, elde ettikleri başarıların yanı sıra maruz kaldıkları ayrımcılıkları dile getirmek, seslerine ses olmaktı. Geride kalan bir yıllık süre zarfında elimizden geldiğince bunu yapmaya çalıştığımızı rahatlıkla söyleyebilirim.
Fobikler ve sporda erkek egemenliğinin sürmesini isteyenler
Yapmaya çalıştık diyorum çünkü dünyada da bir ilk olan ve hâlâ başka bir örneği bulınmayan toplumsal cinsiyet odaklı spor haberciliği deneyimimizde, tahmin etmediğimiz, çok şaşırıp üzüldüğümüz bazı şeyler yaşadık. Bu yazımda da geride kalan bir yıllık süreçte karşılaştığımız bu bazı zorluklardan söz edeceğim.
Bunları yaşamamıza sebep olanların, LGBTİ+ fobikler veya sporun erkek egemenliğinde kalmaya devam etmesini isteyen, cinsiyetçi bir anlayışa sahip erkekler, daha doğru bir ifadeyle kadın ve LGBTİ+ sporcuları mağdur edenler olduğunu düşünebilirsiniz. Zira ben olsam ben de öyle düşünürdüm ancak bunun müsebbiblerinin, bahsini ettiğim kişiler olmadığını üzülerek söylemeliyim.
Kadın spor insanları zorluklar yaşamamıza sebep oldu
Aksine, bizi üzen zorlukları yaşamamıza sebep olanlar; türlü ayrımcılıklara maruz kalmaktan, medyanın seslerini duyurmamasından, buna bağlı olarak reklam ve sponsor bulamayıp ekonomik olarak büyük zorluklar yaşayan, ilgili spor federasyonları tarafından değer görmemekten ve ayrımcılığa maruz kalmaktan şikâyet eden bazı kadın spor insanları oldu.
Bu noktada “kadın spor insanları” kavramıyla kast ettiğim şeyin, çoğunlukla görüş almak/röportaj talebinde bulunduğumuz hakem, antrenör, yönetici, gazeteci vs. fark etmeksizin sporun herhangi bir kademe veya mevkisinde yer alan, bir ucundan tutan kadınlar olduğunu belirtmek istiyorum.
Habere yapmak üzere, görüşlerini alıp habere konu etmek amacıya iletişime geçtiğim kişilere kendimi tanıtırken, ilk mesajda her zaman “Kadın spor insanlarının görünürlük mücadelesine katkı sunmak amacıyla toplumsal cinsiyet odaklı spor haberciliği yapan x platformundan gazeteci y” ifadesini kullanıyorum.
Bu tanıtım cümlesi, onlarda sitenin ciddi ve önemli bir kurum olduğu intibasını bırakıyor olmalı ki platformumuzu araştırma, en basitinden arama motoruna yazıp çıkan sonuçlara bakma gereği duymadan görüş vermeyi kabul ediyorlar. Haklı olarak “Sürecin böyle işlediğini nereden biliyorsun” diye bana soracak olanlar, zikredeceğim buna benzer bazı örnekler sonrasında bana hak verecektir.
10 dakika sonra geri arandım: ‘Sakın kullanmayın söylediklerimi’
Sürecin böyle işlediğine dair en güzel örneklerden birini, kuruluşumuzdan yaklaşık dört ay sonra yaşadım.
Federasyon tarafından ciddi anlamda mağdur edilmiş bir kadın futbol kulübünün mağduriyetini duyurmak için A takımın kadın antrenörüyle iletişime geçip görüşlerini almak istediğimi belirttim. Kendisi de kabul etti ve konuya dair önemli açıklamalar yaptığı gayet anlaşılır ve güzel bir telefon görüşmesi gerçekleştirdik. Ancak ne olduysa bu görüşmeyi gerçekleştirdikten yaklaşık 10 dakika sonra oldu.
İlgili kişi, “Ya biz konuştuk ama bu nasıl bir gazete” diye düşünüp arama motoru üzerinden kısa bir araştırma yapmış olmalı ki telefon görüşmemizi sonlandırmamızın üzerinden yaklaşık 10 dakika geçtikten sonra beni arayarak “Ben sizin LGBT’li olduğunuz bilmiyordum, öyle sapık yerlerde sözlerimin çıkmasını istemiyorum, sakın kullanmayın söylediklerimi” diyerek haberde kendisine yer vermememi istedi.
‘Topların sitesine çıkmak istemiyorum, mahkemeye veririm’
Bir gazeteci adayından ziyade, her şeyden önce bir insan olarak bunu duymak beni gerçekten çok üzdü. Aynı anlayışa sahip insanlar tarafından mağdur edilen, türlü tehdit ve hakaretin dışında fiziksel-psikolojik şiddete maruz kalan aynı kavganın insanlarından biri, kader ortağı olan LGBTİ+’lara omuz vererek bu anlayışı yıkmak için birlikte mücadele etmek yerine onu ötekileştiriyordu.
Bir başka “Ya biz konuştuk ama bu nasıl bir gazete” vakası.
Bu ilk olaydan yaklaşık 2 ay sonra, kadın futbolcuların yaşadıkları mağduriyeti haberleştirmek üzere iletişime geçip görüşünü aldığım genç bir kadın futbolcu, haber yayımlandıktan yaklaşık bir saat sonra arayarak “Topların sitesine çıkmak istemiyorum, haberi silmezsen seni mahkemeye veririm” diyerek haberi yayımdan kaldırmamı istedi. Sitenin herhangi bir kademesinde yer alan hiç kimsenin top (!) olmadığını, hepimizin hetero bireyler olduğunu ve mağdur edilmiş bir grubun haklarını savunmak için illa o gruptan olmamak gerektiğini belirterek kendisinin görüşlerini haberden çıkardım.
İşin garibi, buna benzer bir muameleye LGBTİ+ hakları savunucusu olan yakın bir arkadaşım tarafından da maruz kaldım. Trans kadın sporcuların “kadın” oluşlarının reddedilmesi ve bunun bir hak ihlali olduğunu belirttiğimiz haberlerimiz sebebiyle bu arkadaşım tüm sosyal medya hesaplarındaki arkadaşlık listesinden beni çıkardı. Tüm bunları yapmadan önce de trans kadınların kadın olmadığını ve bu kişilerin biyolojik olarak erkek olduğunu söyleyerek, trans olmayan kadınlara karşı haksız bir avantaj sağladıklarını belirten bir mesaj attı.
Sadece Anadolu kulüpleri değil
Buna benzer tavırları, sadece Anadolu’nun kendi yağında kavrulan küçük bütçeli spor kulüplerinde forma giyen sporculardan değil, maddi ve manevi olarak ülkenin ve Avrupa’nın en saygın kulüpleri arasında yer alan kulüpler de sergiliyor ne yazık ki.
Türkiye’de kadın futbolunun en büyük kulübü, hatta ülkenin en büyük spor kulüplerinden biri olan, benim de gönül verdiğim bir kulüp, kuruluşumuzdan beri defalarca kez e-posta atmamıza ve futbolcuların her seferinde büyük bir kibarlıkla kabul etmelerine rağmen kadın futbolcularından görüş almamıza, röportaj yapmamıza bir kez dahi izin vermedi.
İletişim departmanı, buna gerekçe olarak ise futbolcuların sadece kulübe bağlı iletişim kanallarında konuşmalarına izin verilmesini gösterdi. Ancak bunun belirtildiği e-postadan yalnızca bir hafta sonra kadın futbolculardan birinin, Sabah gazetesinde bir röportajı yayımlandı -ki kulübün kadın futbolcuları, bu olaydan öncesinde de onlarca farklı gazete ve haber mecrasına görüş vermişti, vermeye devam ediyor.
Bize röportaj vermek istemiyorlar
Niyet okuma yaparak “sırf LGBTİ+ sporculara yönelik yayın yaptığımız ve isimlerinin bu toplulukla bir arada yer almasını istemedikleri için futbolcularla görüşmemize izni vermiyorlar” demek istemiyorum ama olayı tüm yönleriyle ele aldığımızda ortaya bundan başka bir neden de çıkmıyor ne yazık ki.
Bir yıllık deneyimimiz süresince yaşadığımız üzüntü veren zorluklardan biriyse çok yakın bir zamanda, yaklaşık bir hafta önce yaşandı.
Girdiği seçim sonucunda, 2019’da “Süper Lig’de mücadele eden bir futbol kulübünde başkanlık koltuğuna oturan ilk kadın” unvanın sahibi olan bir iş insanı, başkanlık görevine geldiği süreden günümüze kadar geçen süreçte, çok kez girişimde bulunmamıza rağmen röportaj taleplerimizi yanıtsız bıraktı. Hâl böyle olunca yine “Acaba hitap ettiğimiz kesimden dolayı ret mi ediliyoruz” diye düşünmedik değil ama açıkçası buna ihtimal vermeyip bu düşüncenin üzerinde çok durmadık.
‘Erkekler yerini bilsin’ kampanyası
Bu süreçte pek çok farklı gazete ve internet gazetesine görüş verip röportaj yapmış olsa da bunun gibi pek çok talep alıyor olabileceği ve başkanlık dışında kendi iş hayatında da aktif bir çalışma içerisinde olduğu için yoğunluktan dolayı talebimizin kendisine ulaşamış olabileceğini, logosunda gökkuşağı renkleriyle kaplanmış bir futbol sahası olan sitenin herhangi bir önyargısının olmadığını düşündük.
Ta ki geçtiğimiz günlere kadar.
Kadınlar, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ve yıllardır kendileri için söylenen cinsiyetçi ifadeler ile dayatmalara dikkat çekmek amacıyla geçtiğimiz hafta sosyal medyada “Erkekler yerini bilsin” adında bir kampanya başlattı.
Büyük ses getirdiği ve başarılı olduğu su götürmez bir gerçek olan bu kampanyaya, Süper Lig’in ilk kadın başkanı da destek verdi, hem de kendisiyle ilgili yaptığımız “Prosinecki: ‘Erkek egemen bir yerde bir kadın başkan olması çok önemli’” başlıklı haberin ekran görüntüsünü paylaşarak.
Silinen bir tweet
Bu durum bizi şaşırtmakla beraber mutlu edince ilgili tweeti, “(İlgili başkan) Erkekler yerini bilsin akımı kapsamında siteden alıntı yaparak paylaşımda bulundu” şeklinde alıntılayarak Twitter hesabımızdan paylaştık. Bu tweetin bildirimi telefonuna düşünce, paylaştığı ilgili ekran görüntüsünün bizim site kaynaklı olduğunu fark etmiş olmalı ki dakikalar sonra ‘erkekler yerini bilsin’ akımı kapsamında attığı bu tweeti sildi.
Bu davranışı, kendisinin de diğer örneklerdeki kimseler gibi LGBTİ+’lara karşı bir ön yargısının olduğu yönündeki düşüncelerimizi güçlendirdi. Ne yazık ki.
Toplumsal cinsiyet odaklı spor haberciliği yaparken yaşadığımız zorluklara dair bunun gibi birkaç örnek daha verebilirim lakin durumun vahametini anlatması adına, yalnızca LGBTİ+’larla yan yana oluşumuzdan dolayı (ki sadece LGBTİ+ spor insanlarını değil, kadın spor insanlarının da haklarını gözetiyoruz) reddedildiğimiz, bir de bu kadar geniş bir etki alanına sahip kişi ve kurumlar tarafından reddedildiğimizi gözler önüne seren bu örnekleri paylaşmak istedim.
Zira bunlar en yaralayıcı olanları.
Erkek egemen, cinsiyetçi düzenin değirmenine su taşıyanlar
LGBTİ+ ve kadınların, hayatımızda çok büyük bir yer kaplayan spor faaliyetleri içerisinde de ayrımcılık ve saldırılara maruz kaldıklarını gözler önüne sermek ve bunların önlenmesi için harekete geçmek adına çıktığımız bu yolda, bu erkek egemen ve cinsiyetçi düzenin değirmenine su taşıyanlardan çok kez tepki göreceğimizi biliyorduk. Dolayısıyla bu nefret saldırılarına karşı bir yılgınlık yaşamayacağımızdan emindik. Hâlâ da öyleyiz.
Onlar kadar çok olmasa bile, haklarını savunma gayretinde bulunduğumuz kimseler tarafından da en az onlarınki kadar yaralayıcı ve umut kırıcı tepkilerle karşılaşmayı hiç ama hiç beklemiyorduk. Bu sebeple bizi bu bir yıllık süreçte en çok üzen şey bu oldu.
Tabii ki bu kimselerin olduğu köstek, kadın ve LGBTİ+’lardan aldığımız desteğin binde biri oranında dahi değil.
Biz bu yola çıktığımızda örnek alacağımız veya tecrübelerinden ders alacağımız herhangi bir kişi veya kuruluş yoktu. Bu sebeple nelerle karşılaşabileceğimizi öngöremedik. Hâl böyle olunca da “En azından toplumsal cinsiyet odaklı spor haberciliği yapma niyetinde olanlar/olacak olanlar için site adına ben bir deneyim paylaşımında bulunayım” diyerek yaşanmasını beklemeyip de yaşadığımız ve bizi üzen durumları paylaşmak adına bu yazıyı kaleme aldım.
Lakin bir sene önce böyle bir girişimde bulunmadan önce bunları yaşayacağımı bilsem, yine de bir kez bile düşünmez ve bu hayalimi gerçekleştirirdim.
Üzücü durumların 100 misli güzel, umut verici mesajlar aldık
Zira yaşadığımız ve bu üzücü durumların en az 100 misli katında güzel ve umut verici mesajlar alıp gerçekten birilerinin uğradığı haksızlıkları gidermek için yürekten bir mücadele veren onlarca insanla tanıştık.
Bu bir yıllık süreçte kavgalarına omuz verdiğimiz LGBTİ+ ve kadın spor insanları, bizlere yardımcı olmak, bu eril zihniyete karşı bir zafer elde etmek için ellerinden gelen her şeyi yaptı ve yapmaya da devam ediyor.
Gelecek ne gösterir bilinmez ama bizler bu mücadeleyi vermekten gurur duyup keyif alıyor ve şartlar el verdiği sürece de projeyi sürdürmek istiyoruz.
Umarım yaşadığımız ve yaşanacak muhtemel zorlukları kaleme aldığımız ikinci yıl yazımızda buna benzer durumlardan söz etmeyiz.
- Journo’nun notu: Bu yazının yayımlanmasından sonra, yazarın güvenlik gerekçesiyle ilettiği talep üstüne kendi ismini ve sitesinin ismini yazıdan kaldırdık.