Maisa Alhafez, müzisyen, koro şefi, İstanbul Mozaik Oriental Korosu, Ballad for Syria filminin yönetmeni; özetle Suriyeli genç bir sanatçı. Ülkesindeki savaş onu dört yıl önce Türkiye’ye sürüklemiş. Müziğiyle sisli puslu, kirli paslı bir dünyaya kafa tutuyor, sınırları aşıyor; aşkı için dünyayı dolaşıyor. İstanbul’da kurduğu Mozaik Oriental Korosu ile hem kendine hem müziğini paylaştığı insanlara şifa oluyor.
Dijital dünya gerçekten de tüm sınırları ortadan kaldırıyor. Maisa’ya sosyal medya üzerinden ulaştım. Hiç ikiletmeden röportaj yapmayı kabul etti. “Ballad for Syria” belgeselinin gösterimi için Cenevre’ye gitmesi gerektiğinden röportajı mail üzerinden gerçekleştirdik. Ben sordum, o yazdı. Samimiyetle tüm sorularımı cevapladı.
Göç hikâyeleri ortak bir üst anlatıda buluşsa da her bireyin kendi göç deneyimi farklıdır eminim. Sizin öznel hikâyeniz ne?
Benim hikâyem aslında aşk, müzik ve barış hakkında. İstanbul’a dört yıl önce geldim. Babam ve kardeşim hala Şam’da. Annem vefat etti. En küçük abim ise Barselona’da yaşıyor. Başlangıçta Türkçe bilmediğim için İstanbul’da çok zorlandım. Sıfırdan, yeniden her şeye başlamak zorundaydım. Önce bir Arap okulunda müzik öğretmenliği yaptım. Daha sonra, hem benim için yeni bir aile haline gelecek hem de İstanbul’daki tüm Suriyeli müzisyenlere yardımcı olacak bir müzik projesi üzerine düşünmeye başladım. Sonrasında müzisyenlerle tanışmaya başladım ve onlara bir koro kurmayı, birlikte provalar yapmayı teklif ettim. Müzisyenleri bir araya getirip koroyu kurmayı başardım. O sıralarda okulda çalışmayı bırakarak özel piyano dersleri vermeye başladım. Bütün öğrencilerim yabancıydı. Daha sonra mahallemdeki bazı Türk öğrencilere de ders verdim.
Koro, bugüne kadar yaptığım ve başıma gelmiş en iyi şeydi. Çünkü müzik sayesinde hepimiz kendimizi aynı ailenin bireyleri gibi hissediyoruz. Bir kültürü paylaşıyoruz ve kendimizi birlikteyken daha güçlü hissediyoruz. Koro sayesinde İstanbul’da da kendimi evimde gibi hissetmeye başladım ve çok sayıda üyeyle sevgi ve huzura dayalı bir ilişki kurdum.
Bir röportajınızda, ailenizin hala Suriye’de olduğunu okumuştum. İnsan sürgündeyken özünde doğup büyüdüğü yerleri mi özlüyor, yoksa sevdiği insanları mı?
Bedenim Türkiye’de olsa da, ruhum her zaman Şam’da ailemle birlikte. Onlarla Skype üzerinden sürekli görüşüyoruz. Ailemden birini kaybedeceğime dair her zaman içimde bir korku var. Tüm kalbimle onların iyiliği ve güvenliği için dua ediyorum.
Endişelerim sadece güvenlikle meseleleriyle ilgili değil. Suriye’de bazı bölgeler hala güvenli ama hayat git gide zorlaşıyor. Hizmetler çok kötü, her şey çok pahalı ve savaş nedeniyle insanların gelirleri önceki dönemlere kıyasla çok daha düşük. Benim için Şam hatıralarla dolu bir yer, her zaman içimde yaşattığım bir yer. İstanbul’da dolaşırken, yürüdüğüm yollarda hala evimin yolundan bir iz, sokaklarımıza benzeyen tanıdık yerler bulmaya çalışıyorum.
İstanbul’da hangi semtte yaşıyorsunuz?
Alibeyköy’de yaşıyorum.
Mesleki anlamda başka neler yapıyorsunuz?
Piyano dersleri veriyorum. Çocuklar ve yetişkinler için müzik atölyeleri düzenliyorum. Ayrıca başta kadınlar ve çocuklar için olmak üzere müzik terapisi atölyeleri yapıyorum. İstanbul Mozaik Oryantal Korosu’nu kurduğumdan beri korunun kuruculuğunu ve şefliğini üstleniyorum. Tüm bunların yanı sıra, kuruculuğunu üstlendiğim bir organizasyon var. “Yarınlar Daha Güzel Projesi” (Tomorrow is Better Project) ile, İstanbul’da gecekondu mahallelerinde yaşayan Suriyeli çocukların yaşam koşullarının iyileştirilmesi için çeşitli çalışmalar yürütüyoruz. Geniş bir gönüllü ağı oluşturdum ve bu zamana kadar gerçekten güzel işler başardık.
Koroya gelirsek, büyük uğraşlardan sonra iyi bağlantılar kurdum ve güzel dostluklar geliştirdim. Bu yüzden provalar ve workshoplar için yer bulmak artık daha kolay. Ayrıca Suriyeli çocuklarla birlikte gerçekleştirdiğimiz etkinlikler için de ev sahipliği yapacak mekânlar bulmak artık nispeten kolaylaştı benim için.
İş dışında neler yapıyorsunuz? Nerelerde takılmayı seviyorsunuz?
Aslında çok yoğun geçiyor günler, çok fazla şeyle ilgileniyorum o yüzden de hiç boş vaktim yok ama genel olarak ne yaparsam yapayım şehrin güzelliklerinin tadını çıkartmaya çalışıyorum. İşe giderken sahil boyunca yürümekten çok keyif alıyorum. Genel olarak deniz kenarında yürümek bana iyi geliyor. Seramik kursuna gidiyorum. Kursu işleten yaşlı bir İngiliz kadın var. Bazen onu kendi annemmiş gibi hissediyorum. Her hafta birkaç saat bu kursa gidiyorum ve kursta geçirdiğim zamanın İstanbul’da geçirdiğim en kaliteli zaman olduğunu söyleyebilirim.
Amin Maalouf ‘Ölümcül Kimlikler’ adlı kitabında, “Bu çağda herkes kendini biraz azınlık, biraz sürgünmüş gibi görüyor” diyor. Siz yaşadığımız çağı nasıl görüyorsunuz?
Aslında tam bir delilik çağında yaşıyoruz. İnsanlarda başkalarına, yabancılara ve özellikle de mültecilere karşı büyük bir nefret ve korku var. Öte yandan, daha iyi bir gelecek için hala bir umudumuz var. Hepimizin bugünü değiştirmek anlamında önemli bir sorumluluğu var. Çünkü hepimiz insanız, bu yüzden de daha iyi bir gelecek için çabalamalıyız.
Biraz sanat konuşalım. Geçtiğimiz günlerde Depo İstanbul’da, “İstanbul’da Bir Suriye: Ballad For Syria” belgeselinizin gösterimi gerçekleşti. Daha önce de Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali’nde, Depo’da, “Anlatılmamış Hikâyeleriyle Suriyeliler” adlı etkinlikte ve DOCUMENTARIST 10. İstanbul Belgesel Günleri’nde Açılış Filmi olarak gösterimi yapılmıştı. Film başka nerelerde gösterildi? İzleyicilerin filme tepkisi nasıl?
Film, dünya çapındaki birçok festivale kabul edildi. Hollanda’da Eindhoven ve Amsterdam’da, Slovenya Film Festivali’nde, Hindistan’da Sırbistan Film Festivali’nde gösterildi. Ayrıca filmimiz Sırbistan Film Festivali’nde, Konuşma Özgürlüğü dalında ödül kazandı. Geçtiğimiz haftalarda Birleşmiş Milletler’de, Cenevre’de de özel bir gösterim yapıldı. Önümüzdeki haftalarda Prag’ta gösterilecek. Martta ise Hollywood’da bir gösterimimiz olacak.
Filmin yönetmeni Eda Elif Tibet ile yolunuz nasıl kesişti?
Eda’yla, kardeşim aracılığıyla tanıştım aslında. Onlar da bir müzik konserinde tanışmışlar. Eda’ya, benimle tanışması gerektiğini ve konuşacak çok şeyimiz olduğunu söylemiş. Böylece biz de tanışmış olduk. Sonrasında da arkadaş olduk.
Bu arada sormadan edemeyeceğim. Katılaşan Avrupa ve Türkiye sınır rejiminden ötürü nişanlınızla bir araya gelmeniz güçleşmiş. Aşkın gücü sınırları aştı mı?
Atölye çalışmalarım sebebiyle geçen sene Slovenya’da bir müzeden davet aldım. Bu davet sayesinde vize aldım. Ondan sonra da zaten filmin dünya çapında gösterim yapması için pek çok girişim başlattım. Böylece birçok yerden daha vize aldım. Bu gösterimler sayesinde nişanlımla görüşebiliyorum.
Çok sesli bir koro kurdunuz “İstanbul Mozaik Oriental Korosu” adında. Kimler var, kaç kişilik bir koro bu?
Koroyu kuralı üç yıl oldu. Farklı ülkelerden, farklı kültürlerden gelen pek çok müzisyen var. Şu anda on beş üyemiz var. Aralarında Suriye, Türkiye, Amerika, Rusya, Almanya gibi ülkelerden insanlar da var. Türkçe, Arapça, Kürtçe, Ermenice, Farsça ve daha farklı pek çok dilde ve sadece barış için söylüyoruz.
Belgeselde, savaşa karşı direnebilmek ve dünyaya, mültecilerin de güzel bir kültüre sahip olduğunu gösterebilmek için bu koroyu bir araya getirdiğinizi söylüyorsunuz. Sizce müziğin böyle bir gücü var mı? En azından sınıfsal ve kültürel kodlardan nispeten daha özerk ve evrensel bir sanat dalı olduğunu söyleyebilir miyiz?
Müzik, insanların hayatlarını değiştiren olağanüstü, büyüleyici bir güç. Daha önce de belirttiğim gibi, örneğin bu koro sayesinde hepimiz bir aile gibi hissediyoruz. Her birimizin hayatı olumlu yönde değişti. Ayrıca belgesel de, hayatımı değiştiren şeylerden biri oldu.
Prova yapacak yer bulabiliyor musunuz? Nerelerden davet alıyorsunuz?
Provalarımızı şimdilik İstiklal Caddesi’ndeki St. Antuan Katolik Kilisesi’nde yapıyoruz. Kiliseyi ziyarete gitmiştim ve bize bir yer verip veremeyeceklerini sordum. Aklımdaki müzik projesi ve korodan bahsettikten sonra Müslüman ya da Katolik misin diye sormadılar bile. Hemen yer vermeyi kabul ettiler.
Bugüne kadar festivallerin açılışları ve insan haklarına dair etkinlikler olmak üzere pek çok yerde pek çok konser verdik. Bu konserlerin hepsi halka açık ve ücretsiz konserlerdi. Çünkü biz müziği bir iş olarak görmüyoruz. Bizim için müzik, daha fazla insana ulaşmak ve onlarla kültürel alışverişte bulunmak için bir fırsat.
Adettendir, bu soru sormadan söyleşi sonlandırılmaz. Mozaik Korosu’nun ilerleyen zamanlardaki projeleri neler? Bir işbirliği, angajman görünüyor mu ufukta?
İstanbul Mozaik Oryantal Korosu çalışmalarına devam edecek. Şimdi Amsterdam’da, Amsterdam Mozaik Korosu’nu kurmak için çalışıyorum. Hazırlıklara başladım. Önümüzdeki günlerde pek çok yerde birlikte konserler vereceğiz. Bunlardan ilki büyük ihtimalle önümüzdeki yıl Birleşmiş Milletler’de olacak.