Söyleşi

Güneş: Dış haberciler üvey evlat muamelesi görüyor

İstanbul-Londra telefon hattında sayısını hatırlamadığım görüşmenin ardından meslek büyüğüm CNN Türk Londra temsilcisi Metin Güneş’i bu kez yerinde ziyaret ettim. Hospital Club’da buluştuk, laf lafı açtı ve tabii konu doğal olarak dış haberciliğe geldi.

Uzun yıllardır Londra temsilcisi olarak görev yapıyorsunuz. Londra’da Türk gazeteci olmak nasıl bize anlatır mısınız?
Ben gazeteci olarak Londra’ya ilk geldiğimde 98 yıllarının sonlarıydı. NTV muhabiri olarak gelmiştim. Henüz internet yoktu, ya da yeni yeni vardı. İnternet olmadığı zaman dış muhabirler çok önemliydi, çok kritikti. Şimdi artık o kadar değiller. O zaman biz Time’da Guardian’da çıkan Türkiye ile ilgili herhangi bir haberi yazılı olarak hatta faks ile bile geçtiğimiz oluyordu, veya özetleyip telefonla bağlantı yapıp geçiyorduk. O zaman hareketliydi, şimdi o zamana kıyasla çok durgun. Şimdi daha çok yoruma dayalı bir habercilik söz konusu, bu nedenle tecrübeli olması lazım dış muhabirin. Haberin arka planını görmesi lazım, her yönüyle okuması lazım haberi. Yoksa, şu saatte başladı, şu saatte bitti, şu konuyu konuştular vs. ona artık herkes anında ulaşabiliyor internet üzerinden, uluslararası haber ajanslarının kanalıyla. O yüzden habere dış muhabirin yeni bir boyut kazandırması lazım. O nedenle gazetecilik dönüştü. Ama yoğunluk açısından bakarsak, Türkiye’nin gündemi dış muhabire fazla iş bırakmıyor açıkçası. Bunu çok yaşadım, canlı bağlantı için hazır bekliyorsunuz telefonda, kamera önünde veya Skype bağlantısı olduğu zaman, birdenbire birşey oluyor Türkiye’de ve bağlantınız iptal oluyor. Defalarca yaşanan birşey. Türkiye’de gündem o kadar hareketli ki, dış muhabirlere fazla iş düşmüyor.

Britanya Türk Gazeteciler Birliği’nin yeni başkanı olarak göreve başladınız bu sene. Mesleki dayanışma anlamında derneğin faaliyetlerinden bahsedebilir misiniz?
Şimdi Britanya Türk Gazeteciler Birliği’nin adını değiştirdik herşeyden önce. Turkish Press Association, yani İngiltere Türk Basın Birliği oldu ismi. Şimdiye kadar fazla bir aktivitesi olmamıştı. Burda çok deneyimli gazeteciler var İngiltere’de yaşayan. Emekli olmuş veya hâlâ aktif olarak görev yapan çok deneyimli gazeteciler var. Onlarla bir araya geldik ve şimdi bunu biraz aktif hale getirmek istiyoruz. Yani İngiltere’de şu çok içler acısı bir durumdur; Türk toplumunu temsil eden güçlü bir sivil toplum örgütü yok. Bunun eksikliği çok hissediliyor ve bazı fırsatçılar da çıkıp, Türkiye’yi sevmeyen insanlar, o eksikliği bir şekilde doldurmaya çalışıyorlar ve dolduruyorlar da. Bu Türk Basın Birliği’ni aktif hale getirip bir sivil toplum örgütü haline dönüştürmek, ve parlamentoya yapılacak ziyaretlerle, BBC’ye, Guardian’a, Time gibi önemli basın kuruluşlarına yapılacak ziyaretlerle kendimizi tanıtıp bir ağırlık kazanmak istiyoruz. Bakalım, daha yeni yolun çok başındayız. İnternet sitemiz kurulma aşamasında, yol almaya çalışacağız.

‘Sendika güçlü olunca gazetecinin kalemi hafifliyor’

İngiliz basınını da tabii yakından tanıyorsunuz. Gazetecilik anlayışını ve örgütlenme biçimlerini nasıl değerlendirirsiniz?
Demokrasinin beşiği diyoruz ya… Magna Carta ile aramızda yüzlerce yıl var, medyası da oturmuş o nedenle; medya özgürlüğü anlamında. Basın kuruluşları çok kuvvetli. National Union of Journalists (NUJ) adlı gazeteci sendikası çok kuvvetli. Ben de üyesiyim. Bir freelance gazeteciden tutun da, bir BBC, ana akım medya mensubuna kadar hepsinin haklarını sıkı bir şekilde savunan bir örgütlenme var. Herşeyden önce o var. Gazetecinin ekonomik olarak haklarını savunan, arkasında böyle sağlam bir kurum olduğu zaman gazetecinin kalemindeki zincirler hafifliyor, kalkıyor. O nedenle ben takdir ediyorum genel anlamda. Özellikle BBC bir patron kurumu değil, bir kamu kurumu derken devletin de değil, halkın. Bandroller dediğimiz o işte tek “TV licence” parasıyla dönen bir kurum BBC ve o kadar tarafsız ki kendi içlerinde bir skandal olduğu zaman da verebiliyorlar. İşte mesela en son erkek yurtdışı temsilcilerle kadın yurtdışı temsilcilerin aynı maaşı almaması olay oldu. Pekin’deki muhabir ‘Ben erkek muhabirlerle aynı parayı almadığım için istifa ediyorum’ dedi. Ve BBC bunu birinci haber yaptı. İstifa eden, “BBC yozlaşmış bir kurumdur, erkek-kadın ayrımı yapıyor” diyen çalışan birinci haberde stüdyo konuğu yapıldı. Tabii bunlar çok takdir edilecek şeyler. Maalesef henüz o demokratik aşamaya, basın özgürlüğü aşamasına gelemedik. Gelebileceğimiz de şüpheli.

Diplomasi alanındaki konularda sık sık görüşünüze başvuruluyor. İngiltere-Türkiye ilişkileri açısından son durumları değerlendirebilir misiniz? İki ülkenin ilişkileri nasıl dönüşecek özellikle Brexit sonrası?
İngiltere ile Türkiye ilişkileri çok eskiye dayanıyor, Osmanlı döneminde ilk büyükelçilik açıldı. Karşı karşıya gelmelerine rağmen 1. Dünya Savaşı’nda, İngilizler diğer Avrupa ülkelerine kıyasla Türkiye’ye daha sıcak bakıyorlar. Bunun da başlıca nedeni şu; Brexit olmadan önce Avrupa Birliği içinde Alman-Fransız ittifakına karşı bir Türkiye-İngiltere ittifakı planladı İngilizler. Çünkü Almanlar sanayide ilerideler, sanayinin kaymağını Almanlar yiyordu; tarımda da Fransızlar ileriydi; tarımın kaymağını da Fransızlar yiyordu. İngilizler birazcık kendilerini dışlanmış gibi hissettiler ve Türkiye’nin AB’ye girmesi halinde – ki sürekli destekledi İngiltere Türkiye’nin AB üyeliğini – nispi temsil sistemine göre Avrupa Parlamento’sunda Türkiye’nin temsilci sayısı hemen hemen Almanya kadar olacaktı ve Türkiye’nin İngiltere ile kuracağı o ittifak ile Alman-Fransız gücüne karşı sağlam bir duruş sergileyebilecekti İngilizler. Hala örneğin, güncel bir konu bu; Afrin operasyonunda bile bütün Avrupa devletleri kınarken, çekimser davranırken İngilizler “sınır güvenliğidir Türkiye’nin haklıdır” diye resmi bir açıklama yaptılar tam destek verdiler. O yüzden Türkiye – İngiltere ilişkileri çok iyi, gayet iyi gidiyor. Brexit sonrasında da fazla birşey değişeceğini sanmıyorum. Lordlar Kamarası’nda çok Türkiye dostu var, Türkiye’yi tanıyorlar biliyorlar, Türk insanını da tanıyorlar biliyorlar. O nedenle ikili ilişkiler iyi yolda, böyle devam edecektir.

‘Türkiye gündemi dış haberciye fırsat vermiyor’

Dış haberciliğe heveslenen gazeteci adayları için tavsiyeleriniz neler olur, meslekte nasıl ilerlemelerini önerirsiniz?
Dış haberciler genelde haber merkezinde hep üvey evlat muamelesi görmüşlerdir. Böyle sanki boşluk dolduran, “yeteri kadar haber yok hadi şu dış habere de bir bakalım ordan birşeyler gelsin” gibi bir yaklaşım hâkimdir. Bu tabii Türkiye için söz konusu. Bugün bomba patlamadı, darbe girişimi falan olmadı acaba dış haberde ne var denilen bir ülkeyiz yani. Ama şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Dış haberciler lisan bildikleri için dış basını takip ettikleri için dünyaya daha açıklar, antenler daha açık, ufuklar daha geniş. Ancak ne yazıktır ki, dış habercilerin çoğu mesleklerini orda devam ettirmiyorlar başka dallara atlıyorlar. O da ne maddi ne de manevi tatmin göremedikleri içindir. Kendilerine başka yollar buluyorlar. Çünkü dediğim gibi kültürlü ve lisan bilen dünyaya açık insanlar ve başka olanaklar bulabiliyorlar, önlerine gelebiliyor. Ben yine de yeni başlayan arkadaşlara tavsiye ederim dış haberi, en azından dünyanın nasıl döndüğü fark ediyorsunuz o dış haber masasında. Uluslararası haber ajansları önünüze geliyor, yerli haber ajanslarından gelen haberler, her taraftan bilgi yağıyor. Bir BBC bir CNN International izliyorsunuz, o kadar çok bilgi akışı yaşanıyor ki o anda, onlarla başa çıkmayı öğreniyorsunuz. O bilgileri toparlayıp da onu düzgün bir Türkçe haber metni haline getirmeyi öğreniyorsunuz. O çok büyük bir beyin egzersizidir aslında, gerilla eğitimi gibi bir şey.

Etiketler

Sergül Nguyen

Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji bölümünde lisans, Sciences Po Paris'te Avrupa Çalışmaları üzerine yüksek lisans eğitimini tamamladı. Ardından CNN Türk'te istihbarat ve dış haber muhabirliği yaptı. Şu an Galatasaray Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Çalışmaları bölümünde doktor adayı. Tezini medya etiği ve kozmopolitanizm üzerine yazıyor. University of Applied Sciences Utrecht'te araştırma yöntemleri üzerine dersler verdi.

Journo E-Bülten