Kent

Müjde, Boğaz hattına tabanvay geliyor!

Karayolu trafiği durma noktasına gelen İstanbul’a Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’tan müjde: Üsküdar – Kabataş arasına yapılacak yaya tüneli ile İstanbul Boğazı artık yürüyerek geçilecek!

Boğazın altından giden raylı sistem Marmaray geçen gün raydan çıktı ve İstanbullu gün boyu mağduriyet yaşadı, hatırlayacağınız gibi.

Metro tünellerinde bir bilinmeze doğru yürümek zorunda kaldı insanlar. Görülüyor ki, kaza ve acil durumlara karşı bir B Planı yok yirmi milyonluk bu koca şehrin.

Ayrılıkçeşmesi – Kazlıçeşme arasındaki mesafeyi 17 dakikaya indiren Marmaray tüp geçidi İstanbul ulaşımının vazgeçilmezlerinden biri malûm. Marmaray’ı kullanmadığınız takdirde gideceğiniz yere zamanında varabilmeniz neredeyse imkânsız.

Demek oluyor ki, önceleri ‘fakir’ aparatı olarak görülen ve şakalara konu olan Akbil/İstanbulkart artık herkesin olmazsa olmazı.

Bu memnuniyet verici bir şey esasen, çünkü toplu taşımaya direnen bir metropol hayatı mümkün değil. Toplu taşıma kullanmak şehirli olmanın bir gereği. Bizdeki küçümseme alışkanlığının sebebi de, ülkede bu hizmetin çağın çok gerisinden gelişidir zaten.

Bir diğer büyük problem, kontrolsüzce büyüyen İstanbul’da hemen her ulaşım için ortalama 3-4 aktarma gerekmesi. Aralarda bol bol yürüyüş ve tırmanış gerektiğini de ekleyelim.
Üstelik bunun daha dönüşü var. Hele günde birkaç rota yapıyorsanız vay halinize, sefilin önde gidenisiniz.

Raylı sistemlerin şehre oranı devede kulak. Yama yama birbirine bağlanan (entegrasyon) güzergâhların birçoğu otobüs ve minibüslere muhtaç.

Şu an 6000 otobüsle hizmet veren İETT’nin 1000 yeni otobüs alacağı haberleri var. Fakat merak ediyorum, hangi yollara sığacak bu yeni bin otobüs? Daha ne kadar sıkışabilir bu trafik?

Çözümler sorunu da büyütüyor gelinen noktada. Korkunç bir kısır döngüye hapsolmuş vaziyette İstanbul.

Hâl böyle iken yeni projelerin de ardı arkası kesilmiyor, her güne ayrı bir ‘zihni sinir’ projesiyle uyanıyoruz. İşte şimdi de karşımızda ‘yürüme tüneli’ projesi. Hayaldi gerçek oldu; İstanbullu artık işe/okula yürüyerek gidecek! Pardon, işi olanlar işe yürüyerek gidecek. Bu daha doğru bir ifade olur sanırım.

Yürüyüş yapamıyor musunuz, entegrasyon yeterince haşat etmiyor mu, Boğazın altından karşı kıtaya yürümeye ne dersiniz canım İstanbul?

Yanınıza spor ayakkabı, yedek çorap, kuru şampuan, deodorant, kolonyalı mendil, su, kumanya, tünel rüzgârlarına karşı mont ve şal, eve dönememe ihtimaline karşı da pijama almayı ihmal etmeyin.

Yollar uzun, ulaşım şartları çetin. İyisi mi giderek ağırlaşan şu sırt çantalarını yavaşça yere bırakıp çekçeke geçelim biz.

Herhangi bir fiziksel rahatsızlığınız ve engeliniz varsa hiç çıkmayın evden. Yoksa yollarda telef olmanız işten bile değil. Bu kadar yorucu ve güya entegre sistemlere dayanabilmek için ideal yaş aralığı 18-29.

Eliniz ayağınız tutuyorsa şayet, lastik ayakkabıya mecbur olduğunuz bir tempo bu ayrıca. Stil, tarz, moda mı dediniz? İlâhi, onlar sadece dergilerde, dizilerde ve Instagram’da yaşanan konseptler bu ülkede.

Sokağa topuklu ayakkabıyla çıkarsan günün sonunda sakatlanırsın. Ya ayak sağlığını kalıcı biçimde kaybedersin, ya da düşer kafanı kırarsın.

Tarz ve stil sahibi olmakta ısrarcı mısın? O zaman cebinde sonsuz benzin ya da taksi paran olacak. Ama yetmez, duran trafikte saatlerce araç koltuğunda oturmak için evliyaları kıskandıracak bir sabır, üstüne de bolca boş vakit gerek. Kurallar böyle. Uymadı mı? O zaman giy lastikleri ve marş marş…

Bakınız, toplu ulaşımdaki izdihamlardan, balık istiflerinden, ücretlerin pahalılığından, saatleri şaşan otobüslerden, beklenmedik engellerden ve de özellikle gece 12’de bitip tüm şehri Külkedisi misali yolda bırakan metrolardan söz etmedik henüz.

İBB, “Geceden sabaha kadar bakım yapıldığı için 12’den sonra metro seferi yapamıyoruz” diyor. Oysa biliyoruz ki Ramazan’da seferler gece 1’e uzatılabiliyor, demek ki teknik bir engel yok esasen.

Kentsel dönüşümle şehrin iyice dışına sürülen çalışan nüfusun bir hayatı olabilmesi için gece metro seferlerinin uzatılması şart. 12’de biten bir ulaşım ağı ile şehirde herhangi bir etkinlik takibi mümkün değil. Ne sinema, tiyatro, konser, ne festival…

Kaldı ki bu etkinlik takibi, medya mensupları için ekstra bir faaliyet değil işini yapabilmenin temel gereği, hatta işin kendisi. Şu koşullarda nasıl zorluklar yaşandığını tahmin edebilirsiniz…

“Teröre karşı sokağa çık” lafları lafta kalmasın isteniyorsa sokak imkânlı hale getirilmeli, öyle değil mi Bunun ilk adımı ulaşım.

Şehri şehir yapan 22’de kapanan AVM’ler değil, sosyal – kültürel etkinlikler ve eğlence hayatıdır.

Tanıtım filmlerinde “24 saat uyumayan şehir” diye övünülen İstanbul’da gece hiç değilse 1-2’ye kadar toplu ulaşım gerek. Hafta sonları ise 3-4’e kadar sürmesi gerekir bu hizmetin.

Günler uzamış, havalar iyileşmişken bu talebi yineleyelim. Belki bu defa bir kulak veren olur?..

Yürüyüşe dönersek, medeni dünyada olduğu gibi işe gitmeden önce veya boş zamanlarda yürüyüş/koşu için parklarımız, yeşil alanlarımız, sahil yollarımız sınırlı. Çoğunluk yeşile ulaşmak için de 3-4 vasıta yapmak zorunda.

Gündemde ise Boğaz altından yaya tüneli var. Sağlık için değil, trafiği aşmak için mecburi bir yürüyüş. Acaba turnike geçişi kaç lira olur? Ve tabii kaçtan kaça açık olur o tünel?

Güvenlik meselesine değinemiyorum bile, o artık bir şans, kader, kısmet bu ülkede.

Sevim Gözay

1993 yılında girdiği medyada birçok yapımda kamera arkasında çalıştı. 2000’de kamera önüne geçti ve kendi programlarına imza attı. Ödüllü programları Stüdyo: Sinematik Portakal ve Cosmopolis. Kitapları: Kasetten Canlı (2013), Sinemaskop Randevular (2015). İstanbul'da tedavi gördüğü hastanede 14 Ocak 2021'de hayata gözlerini yumdu.

Journo E-Bülten