Bilişim

Netflix Türkiye’de yavaş mı? En hızlı internet servis sağlayıcı hangisi?

“Netflix neden bu kadar yavaş” şikayetine bugünlerde sosyal medyada sık sık rastlıyoruz. Kullanıcılar internet servis sağlayıcılarını da ‘mention’layarak bu şikayetlerini dile getiriyorlar. Peki, diğer ülkelerle kıyaslandığında Türkiye’de Netflix hızı gerçekten düşük mü? Netflix’e en hızlı bağlantıyı sağlayan internet servis sağlayıcıları (İSS) hangileri?

Nasıl hesaplanıyor?

Netflix her ülkedeki İSS’lerin kendi sistemlerine bağlantı hızını her ay yayınlıyor. Nasıl hesapladıklarına dair açıklamada ise şöyle deniliyor: “Netflix üyeleri tarafından İSS başına yayınlanan Netflix içeriğinin ortalama bit hızını saniye başına megabit (Mbps) cinsinden hesaplıyoruz.”

Şirketin bu yöntemle oluşturduğu yukarıdaki tabloda, Ocak 2019’da Türkiye’deki İSS’lerin Netflix bağlantı hızları görülüyor. Buna göre Türk Telekom ve D Smart 3 MB/saniye altına düşen hızlarıyla en kötü Netflix sunuşu yapan iki firma. Üstelik her ikisi de sadece ADSL değil, yüksek hızlı fiber hizmeti de sunuyor.

Turknet ise 3.30 MB/sn ile en iyi Netflix gösterimi yapan firma olarak görünüyor. Bu firmanın kendi ADSL hizmetinin (YAPA) olduğunu da hatırlatalım.

Ocak 2019’a gelene kadar Türkiye’deki İSS’lerin sergilediği Netflix hız performansını da alttaki grafikte izleyebiliriz.

Bu grafiğe göre Turknet, Temmuz 2018’e kadar ikinci ve üçüncü sıralardayken son dönemde zirveye tırmanmış. Yine de Kasım 2018’de bu İSS’nin Netflix hızında da bir düşüş gözleniyor.

Netflix verilerine göre listenin dibinde yer alan Türk Telekom, Kasım 2018’de üçüncülüğe tırmansa da orada tutunamamış.

Dünyaya kıyasla neredeyiz?

Tüm İSS’lere bakıldığında Türkiye’de Netflix hızının 3 Mbps civarında olduğunu görüyoruz. Diğer ülkelerle kıyaslandığında bu ortalama bir değer.

Örneğin Yunanistan’da en yüksek performansı gösteren İSS olan OTE 3,53 ve en dipteki Cyta Hellas 2,71 Mb/sn hızda.

İnternet hızlarının en yüksek olduğu ülkelerden Güney Kore’de Netflix’e bağlanırken en yüksek performanslı İSS olan LG U+ 3,87, en dipteki SK broadband ise 1,64 Mb/sn hız sunuyor.

Almanya’da Unitymedia 4,24, Vodafone Germany 3,6 MB/sn seviyesinde.

Genel tabloya bakarsak, mevcut video yayınlarına 3-5 Mbps arasında genişlik yeter. Ancak 1080p HD için 5 Mbps üstü gerekli. Bugün evlerimizde henüz 1080p yaygın değil. O nedenle de ülkemizdeki bant genişliği mükemmel olmasa da normal.

Gerçi Türkiye’de 2010’dan beri fiber internet hatlarına yatırım yapılmadığı veya yatırımlar aşırı yavaşlatıldığı için, mevcut fiber hatları olması gerekenin 10’da biri kadar.

Bu yüzden yıllar geçtikte 50’inci, 60’ıncı, 70’nci derken Kenya ile aynı düzeye gerilemiştik. Sabit hat internet hızı konusunda son raporlara göre bugün 93’üncü sıradayız. Önümüzde Kırgızistan, arkamızda Belize var.

Fiber altyapı eksikliğini sekiz yıldır vurgulayan bir yazar olarak, dünyanın 10’uncu ekonomisi olma iddiasındaki ülkemizin internet hızında gelişmiş ülkeleri bir an önce yakalaması gerektiğini düşünüyorum.

Peki, 3 MB/sn civarı olan hızlar, Türkiye’de Netflix’in doğru düzgün izlenemediğine mi işaret eder? Hayır, çünkü internet üzerinden video yayın teknolojileri gelişti ve bu sayede bant genişliği kullanımları hâlâ düşük düzeyde. Bunu biraz anlatalım.

‘Encoding’ gelişti, bant ihtiyacı azaldı

Video yayınları 2010’lardan sonra yaygınlaştı ama her yerden (özellikle cep telefonlarından) yoğun bir şekilde video seyretmeye başlamamız 2015’leri buldu. 2015 yılında toplam internet trafiğinin yüzde 68’i video iken, 2018’de yüzde 76’sı video oldu.

Toplam internet trafiği içindeki video payını gösteren alttaki Cisco raporuna göre, üç yılda iki kattan fazla artış söz konusu.

Talep artarken dünyada internet altyapısı her ülkede bu talebe karşılık verebilecek düzeyde geliştirilmedi. Bu yüzden kapasite (bant genişliği) birçok ülkede yeterince artmadı. Türkiye’de ise neredeyse hiç artmadı çünkü bizde gerçekleşen artış, gereken artışın yanında karikatür gibi kalıyor.

Bunu bilen video endüstrisi, yayınlama teknolojileri üzerinde çalışıyor ve daha dar bant genişliği kullanacak “encoding” (kodlama) yöntemleri geliştiriyor. Böylece Netflix gibi firmalar, ürünlerinin her yerde ve hatta internet altyapısının kötü olduğu yerlerde bile akıcı biçimde seyredilmesini sağlıyor.

Netflix sıkıştırma ve kodlama teknolojisini kendi sayfasında uzun uzun anlatıyor ama biz bu alandaki son gelişmeleri merak edenler için basitçe özetleyelim.

‘Arabelleğe alınıyor’

İnternetin ilk zamanlarını hatırlarsınız; videoların oynatılabilmesi için tamamen indirilmesi gerekiyordu. Yani “indir ve oynat” zamanıydı. O zamanlar 28-56 kbps hızındaki çevirmeli (dial-up) hatlar nedeniyle gecikmeler oluyor ve seyirci sayısı çoğaldıkça sorun yaşanıyordu.

Apple 2000’li yıllarından hemen başında “Hızlı Başlangıç” adında bir teknoloji sundu. Bu yaklaşımda, medya dosyasının en başına konulan bir meta veri sayesinde, tüm dosya indirilmeden video oynatılmaya başlandı.

Video kullanımı artıp özellikle de kurumsal ağlarda kullanımı yaygınlaşırken, medya şirketleri ve yazılım satıcıları “video akış” için özel protokoller geliştirmeye başladılar. Böylece önceki teknolojik zorluklar aşılmış oldu. Artık video, ağ üzerinden yayınlanırken bir yandan arabelleğe alınıyor, işleniyor ve oynatılıyordu. Böylece minimum bant genişliği kullanılıyordu.

Ancak bu protokoller videoyu özel veri olarak gördüklerinden video sunumunun maliyeti ve karmaşıklığı arttı.

Çok noktaya video akışından MPEG-DASH’e

Bir sonraki faz “Çok Noktaya Yayın Video Akış Teknolojisi” oldu. Bu teknoloji radyo sistemine benziyor. Yani tek bir sinyal gönderilir, herkes dinleyebilir.

Bu sistemle firmalar bant genişliğinin kısıtlı olduğu yerlerde büyük bir verimlilik artışı sağlamış oldu. Bu teknolojinin kısıtlandığı noktaysa şuydu: Onu uygulamak için ağın tamamındaki cihazların uyumlu olması, yani homojen olması gerekiyor. Bu çok zor olduğundan yeni teknoloji başlangıçta yarattığı heyecanı sürdüremedi.

Böylece dördüncü ve son faz olan ve “Modern HTTP akışı” denilen günümüzün melez teknolojisine geçildi.

Microsoft tarafından 2008’de özel akış protokollerini kullanan ama video yayınlamaya karma bir yaklaşım sunan “Smooth Streaming” tanıtıldı. 2009 yılında Apple HTTP Canlı Yayın (HLS) ile pazara girdi. 2010 yılında Adobe HTTP Dinamik Akış’ı (HDS) tanıttı. 2010’dan bu yana tüm medya şirketleri HTTP üzerinden uyarlanabilir video yayını için açık bir standart olan MPEG-DASH üzerinde işbirliği yapıyorlar.

Dolayısıyla, video yayınlama teknolojileri devamlı bir gelişme içinde ve gittikçe daha dar bant genişliği kullanabiliyor.

Serkan Sevim: Netflix hızı tatmin edici, çok daha iyi olabilir

Son olarak, konuyu bir de uzmana soralım istedik. Ülkemizde, video içeriği dağıtımı konusunda güçlü bir firma var: MediaNova. Birleşik Arap Emirlikleri’nde StarZ gib benzer bir platforma ve bunun dışında yaklaşık 600 şirkete altyapı sağlayan firmanın kurucusu Serkan Sevim, Netflix’in yayını konusundaki sorularımızı yanıtladı.

Netflix’in Türkiye yayınlarının teknik kalitesi konusunda neler düşünüyorsunuz?
Netflix ilk yıllarında Akamai ve Limelight gibi CDN (Content Delivery Network) şirketlerinden altyapı hizmeti alıyordu. Fakat sonraları kendi platformlarını oluşturmaya başladılar ve bu konuda ciddi yol aldılar. Genel olarak Netflix’in görüntü kalitesinin ve içeriğin başlama süresinin tatmin edici olduğunu düşünüyorum fakat Türkiye’de çok daha iyi olabilir.

Netflix, Türkiye için İSS hızlarını yayınladı. Bunların diğer ülkelerden pek farkı yok. Bunun nedenini anlatır mısınız?
Burada genel algının tersine bağlantınız 50 Mbps bile olsa net bir HD kalitesi için 3 Mbps civarında bir bant genişliği yeterlidir. 50 Mbps gibi büyük bağlantılar sadece aynı noktadan birden fazla kişinin internette video gibi servisleri kullanmasını sağlar. İkinci olarak Netflix aslında son kullanıcıların kendi platformuna geliş hızlarını ölçüyor ve kendini dışarıdan kontrol etmiş oluyor. Dolayısı ile kullanıcının bağlantısı ve ülke altyapısı ne olursa olsun en iyi rakamlar her ülkede 3-4 Mbps civarında çıkacaktır.
Tabii eğer belli bir bölgede operatör veya Netflix makineleri tarafında yüksek trafikten dolayı saturasyon yaşanırsa görüntü “buffer” etmesin diye yayın kalitesi otomatik olarak düşecek ve bu rakamlar da aşağı gelecektir.
Netflix veya bir OTT operatörü her zaman son kullanıcıya en yakın yerden hizmet vermek ister. Platform kullanıcıya ne kadar yakın olursa yayın kalitesi de o kadar artar.

Netflix’in kendine özel bir encoding sistemi var mıdır? Bugün pazardaki encoding sistemleri için siz ne söyleyeceksiniz?
Netflix de dünyadaki birçok OTT operatörü gibi standart codec’leri kullanıyor. Bu codec’leri Microsoft, Apple ve Adobe gibi şirketler belirledi ve gelişmelerini sağladı. Bir OTT cihazı Apple cihazlarında çalışmak istiyorsa HLS kullanıyor. Smart TV’ler farklı bir yapıyı destekliyor. Dolayısı ile yayını talep eden cihaza göre içerik verilerek kullanıcının en iyi görüntüyü alması sağlanıyor. Burada farklılaşmak için OTT firmaları Türkiye içinden altyapı sunmalı, kesintisiz yayın vermeli, 600 kadar farklı cihaza aynı anda hizmet verirken oluşan hataları tespit etmeli ve çözmeli ve kendilerini sürekli kalite amaçlı gözlemlemeliler.


Netflix izleyebiliyoruz ama…

Sonuç olarak Netflix izleyebiliyor olmamız, internet altyapısındaki sorunlarımızı çözmüyor.

Türk Telekom’un özelleştirildiği tarihte Türkiye’de 30 milyon kilometre bakır kablo vardı. Bakır kablo ses iletir, veri iletmez. Veriyi fiber optik kablo iletir.

Bakırın veri aktarmasını sağlamak üzere DSL teknolojisi geliştirildi, ama kullananların da bildiği gibi DSL veriyi fiber kadar hızlı ve verimli iletmez. Santrallerden uzaklaştıkça alabileceğiniz veri azalır.

Bu teknoloji, fibere dönüşüm tamamlanana kadar geçici olarak kullanılmalıydı. Oysa bugün Türkiye’de sadece 300 bin kilometre fiber ağ var. Yukarıdaki grafiklere bakarsak bu miktar aslında 3-4 milyon kilometre olmalıydı. Bazı uzmanlara göre en azından 1 milyon kilometre fiber ihtiyacımız var.

Rakiplerine fiber altyapı döşeme izni verilmediği için, Türk Telekom da kendisini bu alana yatırım yapmak zorunda hissetmedi. Ulaştırma Bakanlığı, BTK ve hükümet bu konuda şirketi denetlemedi ve ortağı OTAŞ konusundaki uyarılara rağmen meseleyi sorgulamadı.

Özelleştirmelerde iki zorlayıcı madde istihdam ve yatırımdır. Türk Telekom’da bunlar “ticari sır” denilerek açıklanmadı.

Yerel seçimlerin yaklaştığı bugünlerde vatandaşlar olarak belediye başkan adaylarına fiber altyapı konusundaki vaatlerini de sormamız ve internetimizi, yani anayasal hakkımızı istememiz gerekiyor.

Peki kaçımız bunu yapıyor?

Füsun Nebil

1996’dan beri telekom endüstrisinde çalışıyor.
2000’den beri sektörle ilgili yazılar yazıyor.

Journo E-Bülten