Yorum

Nobel komitesi edebiyattan ümidini kesti mi?

Nobel’in en önem atfedilen, herkesin merak ettiği edebiyat ödülünü bu sene müzisyen ve şair Bob Dylan aldı. Nobel komitesinin aldığı karar neredeyse herkese sürpriz oldu ve edebiyatla ilgilensin ilgilenmesin, herkesi ikiye böldü. Bir tarafta ödülün Dylan’a verilmesinin anlamlı olduğunu, çünkü onun müzisyen kimliğine değil ozan kimliğine vurgu yapıldığını söyleyenler var, diğer tarafta da Dylan’ın edebiyatçı olmadığını dile getirenler.

Söz ve müzik birbirinden ayrı düşünülebilir mi?

Bu denli alevli olmasa da, geçen sene Svetlana Aleksiyeviç Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldığında bir gazeteciye edebiyat ödülü verilmesinin ne kadar doğru olduğundan tutun da Aleksiyeviç’in yazdıklarının edebiyat niteliği taşımadığına kadar ilginç tartışmalar gündeme gelmişti.

Ama Dylan’ın durumu Aleksiyeviç’ten tamamen farklı. Zira Aleksiyeviç ve edebiyat ilişkisi yazı-yazı arasındayken, Dylan’da yazı-ses arasında. Yani ilki tür bazında geçişkenliğin ve geçirgenliğin olduğu ve olması gerektiği bir konumdayken, ikincisi tam da bunun imkânsızlık noktasında yer alıyor. Çünkü sesin, müziğin dille ifade edilmesi, onun belirli bir dil sistemi içinde anlam kazanması zordur. Müzik, tam da onun dile direnen kısmı yüzünden bu kadar büyülüdür. İşin içinde şarkı sözünün olduğu bir müzikten söz ettiğimizde ise birbirine köken açısından tamamen zıt sayılabilecek iki tarafın birlikteliğinden oluşan eşsiz bir bütünlükten söz ederiz. Herkes için geçerli olmasa da Dylan için ‘eşsiz’ demekte bir sakınca yok. Ama Dylan’ın şarkı sözlerini müziğinden ayrı, müziğini de şarkı sözlerinden ayrı düşünmek, tam da o eşsizliği bayağılaştırmak, onun müziğinin büyüsünü bozmak anlamına gelmez mi? Dylan’a, “Amerikan müzik geleneğinde yeni bir şiirsel anlatım yaratması” gerekçeye dayandırılarak ödül verilmesi de Nobel komitesinin onun söz yazarlığını müziğinden farklı bir yere koyduğu anlamına gelmez mi?

Dylan ve ‘edebi sansasyon’

Bu her ne kadar tartışmalı bir nokta olsa da, Dylan’ın ödül almasını önceki ödüller gibi “edebi sansasyon” diye niteleyemeyiz. Nobel’in müzik ödülü olsa ve bu ödül Dylan’a verilmiş olsa taşlar yerine otururdu. Ancak birçok kişi haklı olarak Dylan’a Nobel kararını eleştiriyor ve Philip Roth, Adunis, Don DeLillo, Ngugi Wa Thiong’o, Joyce Carol Oates, Peter Handke, Ursula Le Guin, Ismail Kadere gibi edebiyatın içinden gelen öncü yazarlarına niye ödül verilmediğini soruyor.

Hatta bu konuda Nobel için adı geçen Amerikalı Yazar Joyce Carol Oates da Dylan’ın Nobel almasını hoş karşıladığı ama William Butler Yeats, William Faulkner ve Samuel Beckett’in Berlin, Porter ve Rodgers & Hart’la rekabet etmek zorunda kalmamasının da hoş bir şey olduğunu Twitter’da yazarak tepki gösterdi.

2015 ve 2016 yılına bakıldığında Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahiplerinin ikisinin de edebiyatçı olmadığını görmek mümkün. Geçen sene bir gazeteci, bu sene de bir müzisyen ödülün sahibi oldu. Bunun anlamı ne?

Konuyla ilgili ilk ve olası en naif yorum, Dylan’a ödül verilmesiyle Nobel’e azaldığı varsayılan ilginin yeniden artırılması ve daha genç kuşakların edebiyatla olan ilişkisinin kurulması ve güçlenmesinin amaçlanıyor olması. Ama şarkı dinlemek ve onun sözleriyle kurulan bağ ile bir edebiyat eserini okuyup üzerine düşünmek arasında ciddi bir farkın bulunduğunu unutmamak gerekiyor. İlki tek seferde ve defalarca dinleyerek-okunabilirken, ikincisi için okurun deneyimi çoğu zaman tek seferliktir.

Edebiyatta ‘büyük umutlar’

Öyleyse iki yıldır neden Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibi bir edebiyatçı, romancı ya da şair değil? Yoksa Nobel komitesi edebiyattan ümidini mi kesti?

Bunun cevabı ilk bakışta “evet” gibi görünüyor olsa da edebiyatçının ödül almaması edebiyatın sona erdiği anlamına gelmiyor. Nobel için adı geçen isimler arasında ‘özkurgu’ diye niteleyebileceğimiz Norveçli Yazar Karl Ove Knausgaard’dan, alışılageldik edebiyat yazınından bütünüyle farklı bir üslup ve yazım biçimine sahip olan Amerikalı Yazar Lydia Davis’e kadar birçok yazar yer alıyordu.

Yirminci yüzyılın belirli dönemlerinde de Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahipleri edebiyatçılar olmadı. 1908’de Felsefeci Rudolf Christoph Eucken’e, 1927’de Henri Bergson’a, 1950’de Bertrand Russell ödülün sahibi oldu. Peki, Nobel’in bu isimlere verilmesi, o dönem edebiyattan yine ümidin kesildiği anlamına mı geliyordu? Kuşkusuz hayır. Çünkü aynı dönemde William Faulkner, Thomas Mann, Alber Camus, T.S. Elliot, Jean-Paul Sartre gibi önde gelen yazara da ödül verilmişti. Ancak yukarıda vurguladığımız yazı-yazı geçişkenliği ile yazı-ses/müzik geçişkenliği arasındaki farkı unutmamamız gerekiyor.

Artık Nobel komitesinin edebiyattaki türe ve yazıma dayalı değişimin farkına vardığı aşikar. Edebiyatın türler arası etkileşimin mümkün, hatta kaçınılmaz hale geldiği kültürel, teknolojik ve medyatik bir ortamdan söz etmekte de bir sakınca yok. Günümüzde gerek yazı-yazı (edebiyat-yazı) ilişkisinde, gerek yazı-ses/görsel/video ilişkisinde tür geçişkenliği norm hale gelmeye başladı. Yazılı-sesli-görsel öznelerarası iletişim ortamında edebiyatın yerinde sayması mümkün olabilir mi?

Aleksiyeviç de Ece Temelkuran’a Dylan’ın Nobel almasının Nobel komitesinin sadece oturup kitap okumadığını, aynı zamanda dünyayı takip ettiğini söyledi.

Aleksiyeviç’in söylediğine bakılacak olursa, gelecek yıllarda pek çok önemli yazarın Nobel aldığını göreceğimiz kesin. Fakat alışıldık edebiyat yazımının Nobel’deki kredisinin giderek azaldığı da ortada. Dolayısıyla Nobel komitesinin Dylan kararı her ne kadar hayal kırıklığı yaratsa da, edebiyatın kültürel iklimde yarattığı değişimin, oluşan türlerarası zeminin varlığını vurguluyor. Bundan sonra edebiyatın tür geçişkenliği düzleminde yenilikçi niteliğinin daha da ön plana çıkacağını ve dünyayı daha fazla takip edeceğini söylemek için kahin olmaya gerek yok.

Can Semercioğlu

Arada sırada yazar, genellikle okur. Mesele ve Diken editörü. Çevirmen. Sosyolog. Zizekian. Bilgi Cult' MA. Radikal obskürantist.

Journo E-Bülten