Görüş

Patronun ‘göz bebeği’ köşe yazarları

Patronun gözdesi köşe yazarları: "İki tane otomobil, biri açık biri değil"

Bir gün sevgili Tuğrul Eryılmaz ile sohbet ederken konu, gazetecilerin maaşlarına geldi. Aslında sohbetimizin konusu bu değildi ama Eryılmaz bir başka mevzu vesilesiyle aklına düşen maaş meselesini kendine has üslubuyla şöyle sordu:

“Sahi, siz neden bu maaş konusunu hiç konuşmuyorsunuz?”

‘Sizden’ kastı, muhabirlerdi. Haklı bir soruydu. Muhabir kadrolarının geçmişte aldığı maaşları bugünle kıyaslıyor, arada dağlar kadar fark olduğunu anlatıyordu.

Ana akım medyada çalışmış bir muhabir olarak neden konuşulmadığını özetlemeye çalışayım:

Yıllar sonra kadroya alındığınıza şükrettiğiniz için maaş konusunu açmaya mecaliniz yoktur.

Aylardır parasız çalıştığınız için size verilen maaşa razı olmanız gerekiyor gibi hissedersiniz.

Daha ‘mühim’ gazeteciler varken maaş meselesinden bahis açmak size düşmez.

Ancak en önemlisi, zaten konuyu açsanız da bir şeyin değişmeyeceğine inanmışsınızdır.

Durum böyleyken, biri diğerinden iki kuruş fazla alan muhabirleri ‘çekiştiren’ yine muhabirler olur. Ancak ne hikmetse, en tepeyi tartışmaya açmak pek adetten değildir.

Merkez medyada hemen her zaman muhabir ve köşe yazarları arasında maaş uçurumu vardı. Ancak bir dönem muhabirler, yani gazeteyi çekip çeviren kadro, birinci sayfaya giren ya da manşete çekilen haberleri nedeniyle ‘prim’ alıyordu. Yahut yılda birkaç kez verilen ‘ikramiye’ onlara da vuruyordu. Ben bu döneme denk gelmedim. İlk duyduğumda da çok şaşırmıştım. Artık bu ‘ekstra gelir’ sağlayan kaynaklar yok.

Nedeni ise çok basit:

Haber ‘out’, köşe yazısı ‘in’.

Habere biçilen değer azaldıkça doğru orantılı olarak muhabire verilen kıymet de azaldı. Bunun sonucu olarak haber merkezleri küçüldükçe küçüldü.

Zaman içinde medya patronlarının ‘göz bebeği’, köşe yazarları türedi. Çoğu zaman hiçbir şey demedikleri, o bol üç noktalı ‘köşeleri’ nedeniyle, havsalanızın almayacağı miktarda maaşlara ‘Merhaba’ dediler. Bu kişiler her zaman bir köşe yazarından fazlasıydı. Kimi zaman patronun kimi zaman muktedirin çıkarlarını savunmaya meyilliydiler. Bir nevi gazetelerin kara kutuları oldular.

Hala da öyleler… Dönem değiştikçe güç sadece el değiştirdi. Düzen ise baki kaldı.

Peki, muhabiri birkaç yüz lira zam beklentisi içinde olan gazeteler neler mi yapıyor?

Yönetici kadrolarının hesaplarına yılda en az bir kere kurumun geri kalanından habersiz avans yatırmayı sürdürüyor.

Kapılara son model arabalar seriliyor.

İstanbul’un güzide semtlerinde villalar ‘hediye’ ediliyor.

Aldıkları maaş ise ‘piyasaya’ göre değişiyor. Ancak 15 bin ila 50 bin lira arası bir skala olduğunu duyuyoruz.

Muhabir gazete kapısında habere gitmek için araç beklerken, gazete araçları o esnada köşe yazarlarının özel işlerini halletmek için meşgul olabiliyor.

Liste uzatılabilir. Velhasılıkelam, bir yanda haber peşinde koşanlar ile habercilik dışından binbir derdi olanlar arasında uçurum her geçen gün büyüyor.

İşte buna da Türkiye’de medya düzeni diyoruz!

Medya eleştirisi yaparken, gazetecilerin ekonomik sıkıntılarını da gözden kaçırmamak gerekiyor.

Burcu Karakaş

Gazeteci.
Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Boston Üniversitesi’nde gazetecilik ve Ortadoğu üzerine aldığı yüksek lisans eğitimini, “Devlet Söyleminde Kürt Meselesi: Diyarbakır Askeri Cezaevi Üzerine Bir Çalışma” başlıklı teziyle tamamladı. “Erkeklik Ofsayta Düşünce”, "Manşetleri Gör Aklını Kaçırırsın: 90'lı Yıllarda Gazetecilik", "Yalan Dünya: Reytingler, Tıklar ve Şimdi Reklamlar" adlı üç kitabı bulunuyor.

Journo E-Bülten