Dosya

Penguen, Gırgır, mizah dergilerinin ömrü ve ölümü

Gezi Parkı, 2013. (Fotoğraf: Gaia M.C.Cittati Photography Studio)
Türkiye'de medyaya yönelen siyasi baskı, tiraj kaybı ve içsel çekişmelerin pek bahsi geçmeyen ayağında mizah dergileri duruyor. Çokça patırtı çıkmasa ve kendilerine yönelen türlü tazyikleri sessiz sedasız püskürtmeye çalışsalar da, art arda kapanmalarla mizah dergileri aleminde de işlerin süt liman olmadığı ortaya çıktı. Kapanmayanlar ise, 'Nasıl ayakta kalırız?'ın hesabı içinde ama onları da parlak bir geleceğin beklediği söylenemez.

Ana akım medyanın işlevini körlük düzeyine çeken müdahalelerin yoğunluğu nedeniyle mizah dergilerindeki gerilim ve sancıları anlatmaya sıra gelmiyordu ki arka arkaya gelen kapanmalarla bu dünyanın da dinamiklerinin alt üst olduğu ortaya çıktı.

Mizah dünyasından ilk sarsıcı haber Şubat ayında Gırgır dergisinin ani bir kararla kapatılmasıyla geldi. Musa Peygamber’i tartışmalı bir üslupla resmeden dergiyi de bünyesinde barındıran Sözcü grubu, eleştiri oklarını kendine çeken bir tutumla derginin kapatıldığını, tüm çizerlerin işten çıkartıldığını ve karikatürü çizen kişinin de dava edildiğini açıkladı. Böylece 20 civarında çizer bir anda işsiz kalıverdi. Tek bir karikatürle 50 yıla yakın geçmişi olan Gırgır’ın kapısına da kilit asıldı.

1972 yılında Oğuz Aral yönetiminde ilk kez okuyucuyla buluşan, 12 Eylül 1980 darbesi döneminde kapatılan ve aralıklarla yayınını sürdüren Gırgır, bir ara 300 bini bulan tirajıyla Türkiye’nin en çok okunan mizah dergisi unvanını almıştı bile.

Diliyle geniş kitlelere hitap edebilme becerisi gösteren Gırgır’ın sloganı de pek afilliydi:

“Geçim derdini, can sıkıntısını, aşk yarasını, karı koca kavgasını, şipşak keser. Her derde devadır, Gırgır da gırgır.”

Sonra o membadan bir dolu mizah dergisi peydah oldu: Hıbır, Mikrop, Leman, Penguen ve Uykusuz gibi.

O şâşaalı günlerinden eser kalmayan Gırgır’ın tirajı, Sözcü çatısı altında 8-10 binlere kadar düştü. Ama yine de vefalı bir okur kitlesiyle diyeceklerini her türlü baskıya rağmen söylemeyi sürdürüyorlardı. Ta ki çoğunluğunu iktidar destekçilerinin oluşturduğu Twitter kullanıcıları tarafından ‘kellesi’ istenene kadar. Tam da bu nedenden ötürü, Gırgır için, “üstü örtülü bir siyasi baskıya kurban gitti” demek yerinde olabilir.

‘Gırgır her şeye rağmen her daim muhalifti’

Bir polemiğin parçası olmak istemediği için adının açıklanmasını istemeyen ancak 30 yıldır Gırgır için çizen karikatürist, dergiyi “her şeye rağmen her daim muhalif” olarak tanımlıyor:

“Oğuz Aral zamanında da sonrasında da Gırgır hep muhalifti. Politik baskı her dönem vardı ve biçim değiştirerek sürdü. Aral zamanında 80 darbesinin etkisiyle asker çizmek bir tabuydu. Bir dönem cinsellik, bir dönem de Kürtler tabu oldu. Mizahın önüne hep bir kırmızı çizgi çekildi. Ancak mizah dergileri üzerinde baskının dozajının giderek arttığı bir gerçek. Her zaman da ağır tehditler aldı mizah dergileri.”

Gırgır çizerine göre, bir karikatür dergisi gerekçe ne olursa olsun kapatılmamalı. Suç olarak görülen bir içerik varsa bunun yanıtını okuyucu satın almayarak verebilir. Bu en etkin cezalandırma yöntemi. Aydınların eleştirisi de bir cezalandırma yöntemi. Çizer argümanını bir adım öteye taşıyor ve, “Toplumda karşılığı olmadan birilerinin üstüne giderseniz o insanları ve eserini kahramanlaştırırsınız” yorumunu yapıyor.

‘Mevcut siyasi iktidar değil de geçmiş yönetimler zamanında böylesi bir karikatür nedeniyle bir mizah dergisi kapatılır mıydı’ sorusuna ise, “Musa Peygamber karikatürü bugünkü gibi şeytanlaştırılsa işin boyutu yine tehlikeli bir hâl alırdı ya da ‘Aman boşver’ denilip geçilebilirdi de” yanıtını veriyor. Ancak mevcut iktidarın mizaha karşı tahammülsüzlüğünü es geçmiyor. Karikatüristlere açılan davaları anımsatıyor ve bunun mizahçılar üzerinde kayda değer bir baskı unsuru olduğuna dikkat çekiyor.

Kapatılmayı öğrendiği mecra ise, mizah dergilerinin eriyip yok olmasında hatırı sayılır bir payı olduğunu düşündüğü internet medyası. Şahsi bir tebligattan önce Twitter’da görmüş kapatma duyurusunu. “Yine de böyle kapanmamalıydı Gırgır” diye ekliyor.

‘Kültürel bir çölleşme var’

Dünya genelinde dergicilikte ve özellikle mizaha olan ilgide bir kültürel çölleşme olduğu kanısında, Gırgır çizeri:

“Gençliğimde popüler olan birçok dergi peş peşe kapandı. Sert mizah biraz daha tiraj getirebilirdi ancak bunun önünde hep engeller oldu. Siyasi iktidar buna izin vermiyor. Belki de mizah dergilerinde çalışanların bilmediği bir dil var, belki genç nesil çizerlerden biri çıkıp o dili yakalayacak ve yeniden tirajlı bir dergi çıkacak. Belki sahiden de sattıracak bir mizah dili ve muhalefet biçimi var ve biz onu ıskalıyoruz. O dil 70’li yıllarda Gırgır’ın çıkışına zemin hazırlayan dildi aynı zamanda. O yıllardaki toplumsal atmosfer yok. Halk tabanına inen bir dili vardı Gırgır’ın. Penguen, Leman ve Uykusuz daha belirli bir kitlenin dergileri olarak kalıyor. 20 yıldır bu böyle. Ayrıca, kitle iletişim araçları bu kadar yaygın değildi önceden. Şimdi insanların aklını karıştıracak, oyalayacak çok fazla uyaran var. Haftalık dergiyi alıp okumak zor oldu.”

Mizahın muhalifliği üzerine ise şu yorumu yapıyor: Okur, mizahtan keyif aldığı için de mizah dergisini talep etmeli. Sadece muhalif olduğu için değil. Ben küçükken üç beş çizerin çizgisinden heyecanlandığım için satın alıyordum dergileri. Bu kaybedilirse ne kadar muhalefet olursa olsun çok fazla tirajlara ulaşılamaz. Sanatsal bir keyif de vermeli dergiler.

Bir de işin internet boyutu var. Karikatürlerin fotosu çekilip sanal alemde elden ele dolanıyor. Siyasi baskıyla mücadeleye şerbetli olan mizah dergileri bu yeni nesil gerçeklikle başa çıkmakta zorlanıyor.

Kenan Yarar

Penguen de havlu attı

Gırgır’ın kepenkleri indirme hikâyesindeki absürtlük tartışılırken bir kapanma haberi de Penguen dergisinden geldi. Bir süredir tiraj düşüklüğünden kaynaklı maddi sorunlar yaşayan, ancak bunu okura yansıtmamak için çabalayan derginin aslında kaynayan bir kazan olduğu ortaya çıktı.

Penguen’i kapanmaya götüren sürecin ilk anlatıcılarından biri 25 yıllık kariyerinin 12 yılını burada çizerek geçiren Kenan Yarar.

Önce güzel anılarla başlıyor. 2013’teki Gezi Parkı protestolarına gidiyor ve o günlerdeki toplumsal tepkiyle mizah dergilerine yönelen teveccühü anımsatıyor:

“50 binin üzerinde satış sayısına ulaştık. Ancak sonrasında 17-25 Aralık 2013 kaset skandalları ile başlayan politik gerilim, seçimler, tırmanan terör olayları derken okuyucunun dikkati mizah dergilerinden başka yöne kaymaya başladı. Böyle gerilimli ortamlarda mizaha ve sanata mesafeli bir duruş baş gösteriyor.”

Maddi kriz kapıya dayanıyor

Bu çalkantılar, düşen tiraj ve ödenemeyen telifler olarak dönüyor çizerlere. Artık huzursuzluk günleri başlar çizerler için. Kalemleri çizse de iç huzur kaybedilince, baskılanan kaygılar da bir volkan misali püskürüyor ve mahkeme süreçleri başlıyor. Yöneticilerin katı tutumu bu süreci daha da zorlaştırıyor. Haklarını aramak için mahkeme kapılarını aşındıran karikatüristler sonunda haklarını alma noktasına geliyor ve Penguen’in sahipleri ile masaya oturup ‘zoraki bir uzlaşmaya’ varıyor. Ancak bu maddi yükü kaldıramadığı öne sürülen Penguen de perdeyi indiriyor. Mahkeme sürecinin sonlanmasına günler kala…

Yarar o günleri geride bırakmak istiyor. Aklı, yeniden doğru bir adreste çizebilmekte. Onun deyimiyle kafa kafaya verdiği çizer dostları ile ‘yeni bir dünya yaratma’ peşinde.

Kimi çizerler mizah dergilerine ömür biçiyor. Yarar da onlardan. Ona göre, dergiler miadını doldurur ve Türkiye’de mizah dergilerinin ömrü 10 yıl. 5. yılda zirveye çıkıyorlar sonra yavaş yavaş tirajları düşmeye başlarken, yeni starlar yeni dergiler kurmaya soyunuyor.

Bir yandan da internet dünyasının emeği hiçe sayan yapısıyla başa çıkabilmek için yapılacaklara dair kafa patlatıyor. “Yeni bir dergi, dergiler doğacak. Bazı arkadaşlarımız ABD ve Avrupa’da olduğu gibi bireysel dergi ve albümler yapacaklar. Tek başına eserler üretebilecekleri dergiler kurulacak belki. Hem basılı olarak hem de internet versiyonlu. Çizgi roman ve karikatür albümleri yapılacak.”

‘Geriye kalan şey sadece sanattır’

“Üretmeyi seviyorum, okuyucularımız var onlar için üretmekten keyif alan insanlarız. Tirajlar kimi zaman artar kimi zaman düşer. Kavgalar olur, barışırız; geriye kalan şey sadece sanattır” sözleriyle çizmenin her şeyin üstünde olduğunu anlatıyor Yarar.

“Siyasi baskının en yoğun hissedildiği anlarda da sanatımızı yaptık. Muhalif dergileri yalnız bırakmayan muhalif bir okuyucu da var. Başarılı mizah ve muhalefet yapıldığı sürece, okuyucu bu dergilere yeni isimler altında bile olsa mutlaka sahip çıkar” diyor ancak bir gerçeğe de dikkat çekerek, “Hepimiz Oğuz Aral’ın yetiştirdiği isimlerden gelen yumurtaların yumurtalarıyız. Matruşka bebekler gibi. Ama gittikçe azalıyoruz.”

‘Plaza bizi bozdu’

Semra Can

Bir diğer Penguen çizeri Semra Can da dergide geçirdiği güzel günlerde kırılma noktası olarak Beyoğlu’ndaki binadan çıkıp Mecidiyeköy’de parmak izi okumasıyla giriş yapılabilen plazaya geçişi görüyor.

Penguen’de işlerin sarpa sarması sürecini 5-6 yıl öncesine götüren Can, televizyonda mizahın tümüyle susturulmasının ardından mizah için tek mecra olarak dergilerin kaldığını anlatıyor:

“Çizerler, editörler küçük küçük otosansür uygulamaya başladı. Yöneticiler, çizerlerden daha dikkatli olmalarını talep etmeye başladı. Mizahın yapılabileceği alanlar daraltıldı. Charlie Hebdo saldırısı mizahçılar için bir korku unsuru oldu ve otomatikman bir otosansüre gidildi. Bu da tirajları vurdu. Okuyucu kaybetti mizah dergileri. Mizanpajı da çok çocuksu yöne evrildi. Gri, siyah ve beyaz renk ağırlıklı dergiler çocuk dergilerine benzemeye başladı. Mizahın içeriği de naifleşti. Muhalif kimliğini yitirmeye ve bazı şeylere dokunmamaya başladı. İçerik ve görsel açıdan okuyucunun beklentisi karşılanamadı. Dergi editörlerinin kabahati bu. Dergicilik bitti diyen editörler vardı. Aslında biten dergicilik değil onların dergi yapma hevesleri ve meziyetleriydi. Mizah da biraz moda gibi; ayak uyduramayınca eski karikatürist olursun, eskidiler yani.”

‘Okuyucu cesur işler istiyor’

Can’ın itirazları var. “Mizah dergileri bitti” tezini kabul etmiyor mesela. Ona göre biten bir şey yok. Kalıp değiştirmesi gerekiyor dergilerin.

“Okuyucu daha cesur işler istiyor. Tirajların düşme sebebi o zaten. Okuyucu beklentilerini karşılayan bir dergi yapılmalı. Her yeni dergi ortaya çıktığında bir ruh da ortaya çıkıyor aslında. Ben muhalif olma çabası göstermesem de köşemde, derginin bir başka çizeri muhalif bir şey çizer ve bütününde okumaya doyum olmayan güzel bir dergi çıkar. Ancak mevcut hâliyle ben bile artık okuyamıyorum mizah dergilerini. Mizah dergisiyle uyursun, yatağa girersin, tuvalete gidersin. Ama artık okuyamıyorum yatakta.”

Penguen’deki son zamanlarında mutlu olmadığını da gizlemiyor. Önüne imzalamak istemediği sözleşmeler konulduğunu ve 1.5 yıl önce tehdide varan bir süreçle işten çıkarıldığını belirtiyor. Haklarından mahrum edilip çizmeye zorlandıklarından dem vuruyor. Sonrasında da diğer çizer arkadaşlarının işten çıkmaya zorlandığı bir süreç.

Derginin internet üzerinden devam etmesiyle ilgili de eleştirileri var Can’ın: İnternette yayınlanacak işler eski işler. Eski çizerlerin eserlerinin yayın hakları nahoş yöntemlerle ellerinden alındı. Telif ödenmiyor bu işler için. Yeni bir içerik üretmiyor yani dergi yöneticileri. Onun da altının çizilmesi lazım. Birileri oradan görünür olmaya devam ediyor. Havalı bir kartvizite dönüştürülüyor dergi.

Emrah Ablak

‘Pop kültüre ait her şeyin bir ömrü var’

Mizah dünyasındaki karmaşaya dair ezber bozan bir ses Emrah Ablak. Halen Uykusuz’da çizen ve 27 yılı geride bırakan Ablak, olup biten her şeyin çok sağlıklı olduğu görüşünde:

“Çünkü biz pop kültürünün içinde bir iş yapıyoruz. Pop kültüre ait her şeyin bir ömrü vardır. Mizah dergileri, bir neslin geliştirdiği jargonla birlikte o kuşağı yakalar. O kuşaklarla temasta oluruz ve sonra o jargonun ömrü dolar. Buna 7 yıllık bir ömür biçilebilir. Sonrasında yeni bir dil, yeni bir jargon oluşmalıdır. Mesela bir dönem bitti Penguen’de. Yeni dergilerin açılması lazım. İnsanlar geçiş dönemlerinde biraz gergin olabiliyor. Kaleler yıkılacak ki yeni kaleler inşa edilebilsin. Panik var ama bu işin doğasında olan bir şey.”

Mizahçının görevini ‘iktidarı göstermek” olarak tanımlayan Ablak, Türkiye’de iktidar figürü değiştikçe mizahın da değişeceği kanaatinde ve herkesin hayatındaki iktidar figürünün de farklılık gösterdiğini belirtiyor:

“Evrim bilimciler insanda gülme denen durumun neden var olduğunu araştırıyor. Şu sonuca varıyorlar; gülme sırasında dişlerimizi gösteririz. Aslında bu korkunun ifadesi. Düşen bir insanı gülerek izliyorlar. Bunun nedeni aynı şeyin bizim de başımıza gelebilme ihtimalinin yarattığı korku. Karikatürlerde de böyle. Leman’da kalın enseli, kıllı bıyıklı adamların gülme objesi olarak kullanılmasının nedeni, bizim bu insanlarla gerçek hayatta karşı karşıya geldiğimizde korkmamızdır. Aslında korkutuyoruz. Mizahçının görevi iktidarı göstermektir. Bu iktidar şu da olabilir; sokakta sizi döven bir abi vardır, ailenize söyleyemezsiniz, sizi her gün dövüyordur, sizin sokaktaki iktidar figürünüz odur. Sevgili de bir korku figürü olabilir. İnsanların korktuğu en büyük şey de devlet. En çok ondan korkarız. Bu yüzden de mizah dergilerinin kapaklarında sıkça kullanılır. Siyasi liderleri kapağa taşımanın ardında bu var aslında.”

‘Mizahın misyonu muhaliflik değil’

Hem çizerler hem de okuyucu tarafından mizahın birincil amaçlarından görülen muhalefet, Ablak’a göre “çizerlerin işi değil.” Aksine, siyasetçilere muhalefet yapmaya gerek yok:

“Çizerlik mesleği muhalefet etmeyi barındırmıyor. Bence güldürmeyi amaçlar mizah. Biz pop mizah yapıyoruz. Gazete karikatüristleri gibi kalıcı, sanatsal işler değil bunlar. 100 sene bakılacak iş onlarınki. Haftalık mizah dergisi yapıyoruz. Tuvalette okudun bitti, haftaya yenisi çıkacak.”

Siyasi baskı konusunda ise direkt bir baskı hissetmese de otosansür uyguladıklarını kabul ediyor: İnançlarla, önemli figürlerle ve günlerle bir otokontrol mekanizması bu. Günlük hayatın içinde de nazik olmamız gereken konularda nazik olmaya çalışıyoruz.

‘Tirajdan yüzde 40 dağıtım payı alıyorlar’

Mizah dergilerinin belini kırarak onları güçsüzleştiren nedenler konusunda da farklı bir perspektif sunuyor Ablak. Dağıtım tekelinden ve dağıtımdan alınan yüksek paylardan dem vuruyor:

“Yay-Sat tekeli var mesela. Onlar dağıtıyor mizah dergilerini. Tirajdan yüzde 40 dağıtım payı alıyorlar. Böylece çizere para kalmıyor, güçlü kadrolar kuramıyorsunuz. Dağıtım payının yüksekliği mizah dergilerinin fiyatını arttırıyor. Ayrıca Türkiye’de kağıt üretilmiyor; kağıdı, Çin’den Ukrayna’dan dolar bazında alıyoruz. Nasıl ayakta kalınır ki bu koşullarda? Oysa Babıali kuralıdır; ekmek fiyatını geçmemelidir gazete ve dergi fiyatları.”

‘Mizah hiç bugünkü kadar ezilmedi’

Sefer Selvi

İşçi gazetesi Evrensel’de ve mizah dergilerinin önemli kalelerinden Leman’da çizen Sefer Selvi de tartışmanın daha çok siyasi boyutundan olup bitenleri okuyor ve yorumluyor. Sivas’tan İstanbul’a gelerek Gırgır’da başladığı kariyerinde 30 yılı geride bırakan Selvi, mizahın dününe ve bugününe vakıf bir çizer.

12 Eylül darbesi sonrasında Gırgır’ın bugün gazetelerin bile ulaşmakta zorlandığı 500 bin tirajını gördüğünü hatırlatan Selvi, baskıya rağmen mizahın kendine bir alan yaratmayı başarabilmesinin bu tirajları beraberinde getirdiği kanaatinde:

“O dönem gazetelerin söyleyemediklerini mizah dergileri söylemeyi başardı. Bir özgürlük alanı yarattılar kendilerine. Dolaylı da olsa muhalefet yapabildiler. Baskı her dönem vardı ancak bugünkü en kötüsü. Mizaha, sanata karşı bu kadar düşmanca bir tavır yoktu misal. Bugünün solcusu bile gerileme içinde. Tahammül tükenmiş vaziyette. Oysa, acının da katliamın da, katledilen çocuğun da mizahını yaparsın. İnsanlar kahkaha atsın diye yapılmaz mizah. Kara mizah da, siyasi mizah da vardır. Bazı karikatürler var ki okurken gözleriniz dolar.”

‘Bayilerde mizah dergilerinin üzerleri kapatılıyor’

Siyasi baskıların dergileri tüketen yönüne değinen Selvi, Gırgır’ın böylesi bir sürecin kurbanı olduğu görüşünde. Penguen’in havlu atmasını ise, dergi sahiplerinin sınıf atlamasına ve emekçi zihniyetinden patron zihniyetine geçmesine bağlıyor. Tirajın dibe vurmasının da çöküşü hızlandırdığı kanaatinde.

Mizah dergilerinin ömrü konusunda Selvi net: “Dergiler yeni yetişen çizerlerle, dilini, jargonunu yenilerse devam eder. Ancak siyasi baskılarla mücadele edemez hâle gelmişse de kapanabilir. Geçmişte de yeni yetişen nesle hitap edemeyen dergiler ömrünü tamamlarken, yeni çizerler dergi çıkarıp ‘yola devam’ diyordu. Ama şimdi dergiler o kadar baskı altında ki ömürlerine tamamlamadan kapanıyor. Bayilerde üzerleri kapatılıyor. Hatta bazı bayiler ‘dergi yok’ diyor. Eskiden asılırdı bayilere, seçer alırdın. Karikatürist Musa Kart da cezaevinde mesela. Tek bir suçu yok. Çizdiği şeylerden suç bulamayıp içeri atamadılar da terör örgütü suçlaması yönelttiler.”

Gülten Sarı

Gazeteci. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Hacettepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünü, "Avrupa'daki ABD Üsleri ve Üslerin ABD Hegemonyasına Katkısı: Soğuk Savaştan 2008'e" başlıklı teziyle tamamladı. Yakın zamana kadar ulusal gazete ve dergilerde çalışıyordu. Halihazırda Internet haberciliği alanında çeşitli çalışmalarıyla mesleğini sürdürmekte.

Journo E-Bülten