Ankara’daki barış mitinginde patlayan bombalar, toplumun genelinde derin yaralar açtı. İlk şok atlatıldıktan sonra, cevap bekleyen sayısız soruyla karşı karşıya kaldık. Bu sorulara aradığımız cevapları bulmak için işin ehli bir gazeteciyle, Ruşen Çakır’la buluştuk.
Çakır, saldırıyı düzenlediği tespit edilen IŞİD’e gelmeden önce El Kaide’ye dikkat çekiyor. AKP kadrolarının, dış güçlerin piyonu olarak görmeyi tercih ettiği El Kaide olgusunu anlamaması neticesinde bugünlere gelindiğini özellikle vurguluyor. Örgütün İstanbul, Madrid, Londra gibi büyük şehirlerde gerçekleştirdiği saldırılara Türkiye’den sivil tepki verilmediğini hatırlatıyor. Çakır’a göre, AKP iki nedenle El Kaide ile yüzleşmek istemedi. Kendilerini zarara sokacağından ve İslam’ın tartışılmasını da beraberinde getireceğinden: “El Kaide’deki İslamcılığın onlarınkinden farklı olduğunu anlamadılar, anlamak istemediler.”
Peki anlaşılmadı mı yoksa anlaşılmak istenmedi mi? Çakır, bu ikisinin iç içe olduğu görüşünde. Öyle ya da böyle, El Kaide zaman içinde şekil değiştirerek IŞİD olarak gelişti. Başka bir örgüte evrilen bu yapılanmaya Türkiye’den gidenlerin katılımları ise önemsenmedi. Bir başka deyişle, söz konusu katılımların Türkiye’ye nasıl bir maliyeti olabileceği üzerine kafa yoran olmadı. Çakır, Çeçenistan, Irak gibi ülkelere Türkiye’den savaşa giden ve hatta gitmesi teşvik edilen kişilerin sonrasında en azından takip edilmiş olmaları gerektiğini ama bunun da savsaklandığını ifade ediyor:
“Türkiye’ye geri geliyorlar ama tutuklanamıyorlar çünkü burada suç işlemiş değiller. İngiltere devleti Suriye’ye savaşa gittiğinden şüphelendiği birilerini havaalanında tutuklayabilir mi tutuklayamaz mı? Bu şu an dünyanın en önemli tartışmalarından birisi. Ancak senin elinde canlı bomba listesi varken o kişilerin tutuklanmasıyla, üzerinde silah vs. hiçbir şey olmayan birinin ’Bu acaba Suriye’ye savaşa mı gidiyor’ diye tutuklanması arasında ise çok fark var.”
İHMAL Mİ?
Gelelim, son dönemde Türkiye’de yaşanan saldırılara… Ruşen Çakır’a göre, seçim öncesi HDP’den duyulan rahatsızlık, çözüm sürecinin buzdolabına koyulması ve nihayet Kürt hareketi karşıtı dilin saldırgan bir şekilde gündeme getirilmesi ile IŞİD’in Kürt hareketi ve ona destek veren sol harekete yönelik tavrı iç içe geçti. Ruşen Çakır, bu ve benzer gelişmeler sonucunda, Diyarbakır’da 7 Haziran seçimleri öncesi HDP mitinginde ve sonrasında Suruç’ta patlayan bombalara kamuoyunun bir bölümünden çok da itiraz gelmediğine dikkati çekiyor. Hep konuşulan bir mesele: Ankara katliamında devletin ihmal ve sorumluluğu nedir? Çakır, ortada “ihmal” tanımını çoktan aşmış bir durum yaşandığı kanaatinde:
“Diyarbakır patlamasının üzerine gidilseydi Suruç, Suruç’un üzerine gidilseydi Ankara patlaması engellenebilirdi. İki intihar eylemcisi de senin 21 kişilik listendeyse, bir tanesi daha yeni kendini patlatmışsa, aileleri bu çocukları yıllardır senden istiyorsa, ortada ihmalden öte bir şey var. Türkiye’de istihbaratın radarına yakalanmamış olmaları inanılır şey değil. Şebekeler var ve bu şebekelerin devletin radarında çoktan olması gerekirdi. Bunların yakalanmaması mucize!”
İKİ NEDEN
Deneyimli gazeteci Ruşen Çakır, Ankara saldırısının iki durumla birebir alakalı olduğunu düşünüyor: Biri genel seçimler diğeri de PKK’nin eylemsizlik kararı:
“Seçimden sonra Türkiye’de tekrar çatışmaların başlamasından en fazla istifade edenlerin başında IŞİD geliyor çünkü IŞİD’in düşmanı PKK, yani Kandil. Kandil’in bombalanması aynı zamanda YPG’nin bombalanması demek. Yani IŞİD’e karşı kullanılacak silahların bombalanması demek. Türkiye’de çatışmasızlık olduğu müddetçe Kandil, askeri enerjisini çok rahat bir şekilde Suriye başta olmak üzere diğer bölgelere aktarıyordu. İkincisi de bu saldırıda asıl hedef Kürt hareketi ve onun müttefikleri. Şu anda Kürt hareketi Türkiye’de altın çağını yaşıyor. Onlara karşı sandıkta ya da askeri alanda verilemeyen ders, sivil alanda katliamlarla verilmeye çalışılıyor birileri tarafından.”
DEVAMI GELEBİLİR
Ankara katliamının dumanı henüz tüterken yayınlanan canlı bomba listesi, ülke genelinde tedirginliğe neden oldu. IŞİD saldırılarının devamı gelir mi? Çakır’a göre, Türkiye şu anda yeni IŞİD saldırılarına oldukça elverişli bir zemin. Bunda, örgüt üyelerinin yaptıklarının yanına kâr kalıyor olması, hiç şüphesiz ki en etkili nedenlerden biri. Bu tedirginliğin boşa çıkması içinse Türkiye’nin IŞİD karşısında net bir tavır sergilemesi şart. Ruşen Çakır, AKP çevrelerinde, IŞİD’i tek başına hedef olarak dile getirdikleri zaman, bunun kendilerine din olgusu üzerinden zarar vereceği yanılgısının olduğunu yineliyor. Tam da bu yanılgı nedeniyle Ankara katliamından sonra “kokteyl terör” gibi kavramlar türetiliyor. Halbuki IŞİD gibi bir yapılanma ile mücadele, kavram karmaşası yaratmaktan değil, mücadelede kararlılık göstermekten geçiyor:
“Kendini halife ilan etmiş olan Bağdadi vb. kişilerin, IŞİD’in Türkiye’yi gözüne kestirmemesi gibi bir şey söz konusu olamaz. Er ya da geç kendini güçlü hissettiği anda Türkiye’yi kendisine bağlamak isteyecektir. Hilafet ilan ediyorsa başkent olarak İstanbul’u hayal ediyordur, Bağdat’ı değil. Uzun vadede de olsa IŞİD’in hedefinde Türkiye kesinlikle var. Beş yıl önce Irak’ta ya da Suriye’de böyle bir gücü olabileceği söylendiği zaman da imkânsız olarak görülüyordu. Ülkeyi yönetenler IŞİD’i açık ve net bir şekilde stratejik tehdit olarak görür, bunu alenen deklare eder ve kamuoyuna anlatırlarsa bu konuda başarı kaydedilir. Ama IŞİD’i asla tek başına telaffuz etmiyorlar. Bu bir kere IŞİD’le mücadeleyi imkânsızlaştırıyor. ‘Tamam Ankara kötü ama Antep bombası da kötü’, ‘Kokteyl terör var’ gibi şeylerle IŞİD’le mücadele edilemez. Bundan vazgeçmeleri lazım. Eğer Ankara saldırısının ardından IŞİD’i hedefe koysalardı, Konya’daki milli maçta kimse ıslıklayamazdı. Yas ilan ediliyor ama yanına köy korucusu koyularak ilan ediliyor. Sırf Ankara’da hayatını kaybedenler için yas ilan edemiyor devlet. Böyle bir ortamda IŞİD’le mücadele etmek mümkün değil. Böyle ortamda yeni katliamlar olur.”