Röportaj

Öldürülen Sevag Balıkçı’nın ablası: 1915’i hissettim

Lerna Balıkçı, 2011’de, 1915’in yıl dönümü 24 Nisan’da askerde öldürülen Sevag Balıkçı’nın ablası. Oğlu Odin 2013 yılında dünyaya gelince, Sevag’ın başına gelenler ve Türkiye’de yaşananlar Balıkçı’yı kaygılandırıyor ve kendi deyimiyle ‘kahramanlık’ yaparak soluğu daha önce hiç görmediği Ermenistan’da alıyor. Balıkçı, eşiyle birlikte kardeşini ve onun hayalini Yeravan’da “Cosi E La Vita”, yani “Ve İşte Hayat” adında açtıkları kafede yaşatıyor.

Lerna Balıkçı artık Yerevan’da yaşadığından kendisine internet üzerinden ulaştığımızda, önümüzdeki günlerde İstanbul’da olacağının müjdesini alıyoruz. Gelir gelmez sözleşip, kendi tabiri ile “Kostantinapolis’in en bozulmamış yeri” olan Moda’da buluşuyoruz. Birer çay söyleyip, başlıyoruz konuşmaya:

“Sevag’tan 2 sene sonra oğlum Odin doğdu. Türkiye’den gitmek aklımda yoktu. Hrant Dink’in dediği gibi, bizim bu topraklarda dibine gömülmek için gözümüz var. Sevag’ın başına gelenler ve Türkiye’de patlayan bombalar nedeniyle, Odin’in geleceğinden endişelendim.  Hrant Dink gazeteciydi, onu hatmetmek gerekiyor. Bu ülkede gazeteciler, siyasiler öldürülüyor, insanlar hapse tıkılıyor. Maalesef bunu normalleştirdik. Ama kardeşim ne alakaydı? Geçmişe dönüyoruz, diye düşündüm. Ermenistan’ı daha önce görmemiştim. Anlık bir karardı ve belki de kahramanlık yaptım.”

‘Sevag beş senedir yok ve ben iyileştim mi bilmiyorum’

Lerna Balıkçı güleryüzlü ve neşeli biri. Biraz da bundan cesaret alarak; ‘Yerevan sizi iyileştirdi mi’ diye sorduğumda, Odin’in dayısı Sevag’a benzediğini söylüyor:

“Deniz rahatlatır ama dağ (Ararat) manzarasının bu kadar güzel ve iyileştirici olacağını düşünmüyordum. Sevag, 5 senedir yok ve ben iyileştim mi bilmiyorum. Odin için buradayım ve buna sığınıyorum. Odin tanrımız. Annemle Sevag’ı düşünüp ağlarken, birden Odin geliyor ve unutuyoruz. Odin ile yaşıyoruz.  Sevag benim için bebek gibiydi. Odin de Sevag’a benziyor. Pamuk gibi. Çocuk düşünmüyorduk ama iyileşme sürecinde çocuk iyi geldi.”

‘Sevag’la kafe açacaktık ama askerden dönmedi’

Lerna Balıkçı eşi ile ‘Cosi E La Vita’ adında bir kafe işletiyor ve kardeşi Sevag’ın anısını Yerevan’da yaşatıyor. Kafenin ticari ruhsat adı da Sevag Balıkçı. Lerna Balıkçı aslında kardeşi ile birlikte bir kafe açma hayalinin olduğunu anlatıyor:

“Askerden dönünce Sevag’la bir kafe açma hayalimiz vardı, ama dönmedi. Ben de öyle bir şey yapmak istedim ki, Sevag ilelebet yaşasın. Yemek yapmayı, yemeyi ve mutfakta olmayı çok severdi. Onlar öldürdü, ben yaşatacağım. Kafe açtım, adı da ‘La Vita.’  İtalyanca; ‘İşte Hayat demek’. Sevag, İtalya’yı çok severdi. Biz ona orada yaşa dediğimizde, o bize ‘Ben burasını, arkadaşlarımı ve çevremi bırakmam’ demişti.”

‘Sevag’ın sevdiği yemekleri yapıyorum’

Balıkçı, Cosi e La Vita’nın menüsünün de kardeşinin sevdiği yemeklerden oluştuğunu belirterek sözlerine şöyle devam ediyor:

“Sevag’ın sevdiği yemekleri ve tatlıları yapıyorum. Peynirli böreği çok severdi ve burada yufka olmadığı için Türkiye’den özellikle getiriyorum. Şimdi yine onun çok sevdiği haydari ve peynir salatasını da menüye ekleyeceğim. O burada yaşıyor.”

‘O zaman bayrağa da sarma, askere de alma’

Sevag Balıkçı’nın mahkeme süreci hâlâ devam ediyor. Lerna Balıkçı, olayın henüz aydınlığa kavuşmadığını ve sisteme öfkeli olduğunu söylüyor:

“Biz askerde ne olduğunu bilmiyoruz. Anlatılanı biliyoruz sadece. Vurulan yeri gösteriyorlar ama kan lekesi yok. Askerlik yapıp yapmadığımı sordular, ‘biz aptal insanlar değiliz’ dedim. Mermi giriş yeri, kan nerede. Tahkikat bölgesinde kanı silebilir misiniz? Asker arkadaşları bir konuşsa her şey değişecek. Öldükten sonra, bayrağa saralım mı diye sorduklarında, ‘Öldüren siz olduğunuza göre, siz karar verin’ dedim. Bayrakla kiliseye sokma konusunda bile tedirginlik yaşıyorlardı. Şehitlik önemli mertebe diyorlar ama Ermenisin diye şehit de saymıyorlar. Bizim için önemli değil ama o zaman bayrağa da sarma, askere de alma.”

‘Oğlumun duvarları ve öfkesi olmasın’

Lerna Balıkçı, oğlu Odin’in gelecekte çok fazla seyahat etmesini ve öfke duymamasını isterken, yine de oğlunun gelecekte ne düşüneceği konusunda endişeli:

Bir kişinin yaptığının tüm topluma mal edemeyiz. Ermeni’den çok Müslüman arkadaşım var. Biz sisteme ve suçun cezasız kalmasına öfkeliyiz. Odin soykırım müzesini gezecek ve ders kitaplarında Sevag’ı görecek. Biz asla öfkeyle anlatmayacağız. Oğlumun duvarları ve öfkesi olmasın. Odin hiç görmemesine rağmen ‘daydayım’ nerede diyor. Ben ve eşim hala Sevag’ın kıyafetlerini kullanıyoruz, kokusu hâlâ burnumda. Bizden sonra da Odin kullanacak”

Lerna Balıkçı, bir parçasının her zaman İstanbul’da olduğunu ancak İstanbul Ermeni toplumunun kendilerini yalnız bıraktığını belirterek sözlerine sitemle son veriyor:

“Sevag, ailem, her şeyim burada. Uçaktan iner inmez Sevag’ın yanına gidiyorum. Ermeni cemaati bizi yalnız bıraktı. Bir şeye ihtiyacımız olup olmadığını sormadılar. Sorsalar, reddederdik ama bir sorsalardı. Çocukluğunu bilen Markar Esayan’ın da olmasını isterdim ama sadece Garo Paylan ve Nor Zartonk vardı. Kardeşimden sonra 1915’i daha iyi hissettim. Başına gelince anlıyorsun. Keşke başımıza gelmeden anlasak.”


Wikipedi’de Sevag Şahin Balıkçı olayı

Türk Silahlı Kuvvetlerinde askerlik hizmetini yerini getirmekte olan Ermeni kökenli Er Sevag Balıkçı’nın (1 Nisan 1986,-24 Nisan 2011, Batman), terhisine 23 gün kala, Er Kıvanç Ağaoğlu tarafından tüfekle vurularak öldürülmesi olayıdır. Diyarbakır Askerî Mahkemesi olayın dikkatsizlik sonucu gerçekleştiği hükmüne varmıştır. Olayın 24 Nisan 2011’de, Ermeni Soykırımı Anma Günü’nde gerçekleşmesi, kaza değil cinayet olduğu yönünde görüşlerin oluşmasına ve buna bağlı tepkilere yol açmıştır. Olayın ırkçı hislerle gerçekleştiği fikrinde birleşen, içinde eski milletvekili Ufuk Uras, Mor ve Ötesi grubundan Kerem Kabadayı, Hrant Dink’in eşi Rakel Dink’in de bulunduğu bir topluluk “Sevag İçin Adalet Girişimi” adlı grubu kurmuştur.

Umur Yedikardeş

Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okudu. Agos ve Cumhuriyet gazetelerinde azınlıklar üzerine çalıştı. Rum Olmak Rum Kalmak derleme kitabına, 'Apoyevmatini Nasıl Kurtulur' makalesiyle katkı sağladı. Bağımsız olarak gazeteciliğe ve azınlıklar hakkında yaptığı araştırmalara devam etmekte.

Journo E-Bülten