Söyleşi

Sidar: Tüccar zihniyeti ABD-Türkiye ilişkilerini daha da kötüleştirecek

ABR Başkanı Donald Trump ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Beyaz Saraydaki basın toplantısında. (Fotoğraf: Evan Vucci)

Washington’da gerçekleştirilen ABD Başkanı Donald Trump – Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan görüşmesi iki ülkenin ilişkilerinde bir ilerleme sağlamış görünmüyor. Ankara’nın ABD nezdinde ciddi bir inandırıcılık problemi yaşadığını ve Türkiye dış politikasının topyekûn bir krizin içerisinde olduğunu belirten Sidar Global Advisors kurucusu stratejist Cenk Sidar ile ABD-Türkiye ilişkilerini konuştuk:

Donald Trump’ın başkanlıktaki öngörülemez tarzı Türkiye ABD ilişkilerine nasıl yansır?
Trump döneminin geçmiş Obama döneminden en önemli farkı, insan hakları ve demokrasi gibi ulvi değerlerin Amerikan dış politikasında öncelik olmaması. Türkiye’de bu değerlerin zaten bir süredir ne iç ne de dış politikada esâmesi okunuyor. Bu anlamda ciddi bir uyum var. Bu nedenle önümüzdeki dönemde ABD-Türkiye ikili ilişkilerinde tamamen çıkar odaklı bir tutum izlenecek. Üç temel çıkar çatışması var: Fethullah Gülen`in iadesi, YPG ve Müslüman Kardeşler. Trump ve Erdoğan’ın ortak özelliği meselelere tüccar gibi al-ver ilişkisi üzerinden bakması. Bu üç konuda da sıkı pazarlıklar yapılacağı kesin. Fakat Ankara ve Washington’un ortak bir politik zemine gelebileceğini düşünmek çok zor. Trump müdahale etmek istese bile Gülen ve Zarrab davalarında eninde sonunda ABD bağımsız yargısı karar verecektir. Türkiye Suriye’de çok etkin bir rol almadığı sürece ABD’nin YPG’den vazgeçeceğini düşünmek de hata olur. Değerlerin belirleyici olmadığı, tamamen çıkar odaklı politikaların önceliklendirdiği ikili ilişkilerin de kalıcı bir zeminde güçlenmesi mümkün olmayacaktır. Eninde sonunda kişisel ego ve iç politika öncelikleri devreye gireceğinden, ABD-Türkiye ilişkileri tarafarın değerlerden uzak, tüccar zihniyeti devam ettikçe mutlaka bir noktada kötüleşecektir.

ABD’den Türkiye politik olarak nasıl değerlendiriliyor? Özellikle seçimlerdeki şaibe iddiaları ve Trump’un ‘tebrik amaçlı’ aramaması nasıl bir fotoğraf çiziyor?
Her ne kadar insan hakları ve demokrasi meselesi Beyaz Saray tarafından öncelik olarak görülmese de Ankara’ya Washington bürokrasi ve medyasının bakışı oldukça olumsuz. ABD devleti sonuçta kurumsal bir sistem. Türkiye’de son senelerde yaşanan olumsuz gelişmeler ve demokrasideki geriye gidiş Washington çevrelerinde Türkiye’nin imajını oldukça olumsuz etkiledi. Benzer bir algıyı ABD iş dünyasında da görmek mümkün.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, ABD ve YPG’li yetkililerin yan yana görüntüleri için “Hazmedemiyoruz” dedi. ABD’de bu söylem nasıl karşılık buldu?
Türkiye’nin YPG konusundaki hassasiyetlerini toprak bütünlüğü ve PKK organik ilişkisi bakımından anlamak mümkün. Fakat AKP’nin son senelerde yaptığı dönüşler ve çelişkili politikalar inandırıcılığımıza ve caydırıcılığımıza ciddi zarar verdi. Türkiye bugün dış politikada daha tutarlı ve serin kanlı bir tutum izleyebilseydi YPG konusundaki hassasiyetleri daha iyi anlatmak mümkün olabilirdi. Fakat maalesef Ankara’nın ciddi bir inandırıcılık problemi var.

Ortadoğu’da Türkiye bir çözüm sunuyor mu yoksa sorunların çözümsüzlüğünde ısrar mı ediyor?
Huzurlu ve istikrarlı bir Ortadoğu’ya en çok Türkiye’nin ihtiyacı var. Sadece güvenlik koşulları nedeniyle değil, ekonomik ve sosyal olarak da Türkiye’nin Ortadoğu’da sorunların çözülmesiyle kazanabileceği çok şey var. Bütün bunlara rağmen Türkiye’nin Ortadoğu’da bir çözüm unsuru olduğunu iddia etmek çok zor. Maalesef Suriye krizinin bu noktaya gelmesinde izlediğimiz politikanın önemli rolü var. Bu oldukça üzücü ve Türkiye Cumhuriyeti gibi bölgede tarihsel olarak şiarı barış olan bir ülke adına ayıplı bir durum.

Türkiye Ortadoğu’da politik bir çıkmazda diyebilir miyiz?
Türkiye topyekun dış politikasında bir krizin içerisinde. Ortadoğu’da yapılan hataların telafisi çok zor, hatta imkânsız. Bölgenin en etkili ve caydırıcı güçlerinden biriyken caydırıcılığını kaybetmiş ve etkisi Sünni blokla sınırlı kalmış bir ülke haline getirildik.  Türkiye siyasetinde ve dış politikasında topyekün bir demokratik dönüşüm gerçekleşmeden sadece taktiksel adımlarla bu bataklıktan çıkamayız.

Avrupa Birliği (AB), Türkiye’nin üye olamayacağı konusunda görüş bildiriyor. Özellikle idam konusunun yeniden gündeme gelmesi ilişkileri ne yönde etkileyecek?
İdam meselesinin gündeme getirilmesi AB ile ilişkilerin teknik olarak sonu hâline gelir. Türkiye’nin AB üyesi olacağına en başından beri ikna olmamış belirli bir kesim vardı. Maalesef iki taraftaki aşırıcı politikalar bu kesimleri haklı çıkarıyor. Türkiye demokrat rotasında güç kazanarak devam etseydi bu sağlanabilirdi.

Ekonomik yaptırımlar olursa bu durum sokağı ne kadar etkiler?
AB’nin resmi olarak ekonomik yaptırımda bulunacağını düşünmüyorum. Gerilmenin bu noktaya gelmesi güç. İki tarafın da birbirine ihtiyacı var. Fakat Türkiye’nin güven vermeyen ve her an krizlerin yaşanabileceği bir ülke haline gelmesi Avrupa ve ABD özel sektörünün Türkiye’ye bakışını son senelerde etkiledi. Artık Türkiye güvenli bir piyasa olarak görülmüyor. Hukukun ayaklar altına alınması ve siyasi belirsizlikler bunun en büyük nedeni. Ekonomik istikrarı dış yatırıma bu denli bağımlı olan Türkiye’nin azalan yatırımlar sonucunda sıkıntılar yaşayacağını öngörmek zor değil.

Evrim Kepenek

Rİze'de başlayan öğrenim hayatını İstanbul Üniversitesi ve İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde tamamladı. Cumhuriyet, Birgün, Taraf ve DİHA'da muhabirlik yaptı. Ekoloji, hukuk ve hak odaklı haberler yazan Evrim Kepenek, barış gazeteciliği üzerine de çalışıyor.

Journo E-Bülten