Dizi

Silicon Valley: Para içinde yüzen ve sefil nörd’ler

Hep konuşulagelen, nasıl bir şey olduğunu bildiğimizi varsaydığımız ‘teknoloji dünyası’nı kavrayabilmek için, evet bilim tarihi, bilimsel metod ve teknolojinin gelişimine dair malûmat sahibi olmamız, teknoloji haberlerini biraz takip etmemiz lazım; ancak ne olup bittiğini gerçekten anlayabilmek içinse, bu teknolojiyi yaratan insanların oluşturduğu topluluğu, o topluluğun içinde bulunduğu ekonomik ve kültürel yapıyı tanımak zorundayız. İşte Silicon Valley, neredeyse etnografik bir monograf gibi, izleyicisine tam olarak bu imkânı sunuyor.

Şimdiye kadar 3 sezon yayınlanan dizi, bir kuluçka merkezinde yaratılan ve bir şekilde ufak bir fon bulan bir start-up’ın ve yaratıcılarının başından geçen komik ve absürt olayları anlatıyor. Kuluçka merkezi gibi janjanlı laflara aldanmayın, bildiğiniz dümdüz ev ve içinde yiyip içen (sadece su değil tabii, düzenli bira, tekila ve marijuana tüketiminden bahsediyoruz), birbirinden egzantrik tiplerin başlarına gelen yürek burkucu rezillikler ve onların bu sıkıntıları bir şekilde (ama nasıl bir şekilde) aşma hikâyeleri…

Dikkatli bakılırsa, hikâyenin merkezinde insanlar değil, yukarıda bahsi geçen Pied Piper (yani Fareli Köyün Kavalcısı) isimli start-up var. Dizi boyunca, bir tüzel kişilik olarak bu ‘kavalcı’nın doğumundan yetişkinliğine kadar olan sürece birebir şahit oluyor; bu arada da yaratıcıları, yatırımcıları, rakipleri, müşterileri, tedarikçileri ve çalışanları üzerinden teknoloji dünyasının merkez üssüne dair tonla şey öğreniyoruz: Silicon Valley’de Larry Page, Eric Schmidt, Elon Musk gibi dolar milyarderleri nasıl yaşar, ne yer içer, nasıl düşünür konuşur; büyük teknoloji firmaları o janjanlı görünüşleri ve vadettikleri ‘özgür’ çalışma ortamlarına karşın nasıl baskıcı ve rekabetçi bir kültür yaratmışlardır net bir şekilde görebiliyoruz. Vadideki ‘healthism’i, hukuk fetişizmini, fahiş gayrimenkul piyasasını, para içinde yüzen ama nörd oldukları için bunu çok enteresan şekillerde kullananlardan oluşan enteresan bir komüniteyi tanıyoruz. Start-up ve milyar dolarlık teknoloji devlerinin organizasyonel yapıları fiziksel dünyada ne çeşit insanlara ve bu çeşit çeşit insan arasında ne gibi ilişkilere, etkileşimlere tekabül eder, bunu en net şekilde görebiliyoruz. İnsan, bir yandan bu kadar beceriksiz adamın, bu kadar komplike işi kotarabilmesine şaşırırken, bir yandan da alt yapısından, hukuk sistemine, yatırım ağından, kültürüne kadar her şeyin teknoloji üretip, satma üzerine kurulduğu böyle bir dünyanın varlığına hayret ediyor.

Dizi, vadideki kültüre dair şu temel unsurları gözümüze sokuyor:

  • Deha seviyesindeki teknik becerilere karşı sıfırın altında seyreden sosyal beceriler ve ondan da kötü seviyede yönetim becerileriyle donanmış programcıların / mühendislerin kendi yarattıkları ‘şirketlerini’ elerinde tutamamaları, tutsalar da işleri batırmaları, batırmazlarsa bu sefer de yönetimden atılmaları bu işin doğasında var.
  • Vadi, birçok kazananın olduğu bir refah komünitesi kesinlikle değil. Daha çok bir ‘altına hücum’ ve ‘kazanan her şeyi alır’ mentalitesinin hüküm sürdüğü, ekmeğin aslanın ağzında olduğu, kaybedeni bol, kazananı az, vahşi kapitalist bir sistem hüküm sürüyor.
  • Nörd kültürü! Evet, vadi dışa dönük, sosyal becerileri yüksek, girişken iş adamlarınca değil, içine kapanık, sosyal becerilerden yoksun mühendis ve programcılar tarafından kurulmuş ve hâlâ onların omuzları üstünde yükseliyor. Zaten dizinin esas oğlanı Richard Hendrix de, bu nörd kültürünün vücud bulmuş hali, bir nevi ‘nerd-incarnated’.

Bir diğer nokta da şu: Teknoloji bakımından çorak toprak Türkiye’de duyunca anlamlı gibi gelen tonla start-up ve teknolojist klişesinin gerçekten de klişe olduğunu idrak etmemizi sağlıyor Silicon Valley. Türkçe’de doğru düzgün bir karşılığı bile olmayan ama ‘sosyal medya uzmanlarının’, ‘dijital pazarlama ninjalarının’ Twitter cover’larını süsleyen kalıplar bunlar.(tabii ki Helvetika font ile yazılarak) Dizi boyunca durmadan, bıktırırcasına tekrarlanan, gözümüze sokulan ve en sonunda anlamsızlaştırılan bu klişelerin en güzel örnekleri şunlar olsa gerek:

  • Revolutionise
  • Innovate
  • Disrupt
  • Think different
  • Change the world
  • Social, mobile, local
  • Make the world a better place

Dizinin, HBO yapımı olmasından mütevellit, yer yer grafik ögeler, sert küfürler, yasadışı madde kullanımı ve az da olsa cinsel ögeler içerdiğini hatırlatır, iyi seyirler dileriz.

 

Orhan Şener

TGS Akademi Direktörü Orhan Şener, aynı zamanda Akademi bünyesinde gazeteciliğin dijital dönüşümü, online haber formatları, yeni nesil gelir modelleri gibi konularda eğitimler veriyor ve Journo.com.tr'ye benzer konularda katkıda bulunuyor.

Lisans eğitiminde işletme ve iktisat okuyan Şener, City University London’da Enformasyon, Toplum ve İletişim alanında yüksek lisans yaptı, şimdilerde Galatasaray Üniversitesi'nde 'Enformasyona Erişim ve Filtreleme Pratikleri: Türkiyeli Gazeteciler Üzerine Çalışma' başlıklı doktora tezini yazıyor ve Bahçeşehir Üniversitesi'nde ve çeşitli eğitim programlarında dersler veriyor.

Journo E-Bülten