Görüş

Panik gecesinden bir gazetecilik anısı: ‘Videomu izinsiz alıp çarpıttılar, üstüne de logo koydular’

Ensonhaber.com internet sitesi videoyu izinsiz kullanırken bu kapağı da yayımladı.
COVID-19 salgını nedeniyle 30 büyükşehir ve Zonguldak’ta ilan edilen iki günlük sokağa çıkma yasağı, birçok tartışmayı ve soru işaretini beraberinde getirdi. Bir gazeteci olarak bu olaylı hafta sonunda benim aklımda kalan soru ise şu oldu: Çektiğim bir videoyu çarpıtarak haberleştiren birkaç site yüzünden benim de başım belaya girer mi?

SARS-Cov-2 adı verilen yeni tip koronavirüsün neden olduğu COVID-19 salgını nedeniyle dünyada birçok ülkede sokağa çıkma yasağı ilan edilirken bu uygulamanın Türkiye’de niçin yapılmadığı uzun süredir tartışma konusuydu. Türkiye’de ilk vakanın açıklandığı 11 Mart 2020 tarihinden beri birçok kesimin talebi, sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi oldu. Çünkü çok sayıda vatandaş sosyal mesafe kuralına uymuyordu.

Sonunda 10 Nisan 2020 tarihinde iki gün sürecek sokağa çıkma yasağı ilan edildi. İçişleri Bakanlığı tarafından gece 22.00’de ilan edilen sokağa çıkma yasağının kapsamı ise yarım saat sonra 22.35 civarında açıklandı. Bu süre içerisinde halk çoktan fırınlara, manav ve bakkallara akın etmişti. Yaşanan panik, Bakan Süleyman Soylu’nun daha sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kabul edilmediği açıklanan istifasını getirdi.

Bakırköy’de cuma gecesi…

Bense o gece hem telefonumun harika bir zamanlamayla şarjınım bozulması, hem de neler yaşandığını takip etmek için dışarı çıktım. Bakırköy’ü karış karış dolaşmaya başladım.

Bilen bilir, İstanbul Caddesi her şeyi bulabileceğiniz bir merkez gibidir. Cadde boyunca yürürken uzun kuyruklarla karşılaştım. Aynı yoğunlukta olmasa da bir araç trafiği de vardı.

Bu uzun kuyruklardan biri cadde üzerindeki bir fırının önündeydi. Oraya yaklaştığım sırada, kapıya yakın bir noktada bekleyişini sürdüren bir kadının içeri doğru, “Ben burada bekliyorsam sen de bekleyeceksin. Sıraya gir” diye bağırmasına denk geldim.

Bu sırada az kalan şarjımın dayanması umuduyla kameramı açtım. Niyetim tartışmayı kayda alabilmekken fırından çıkan bir kadının söylediği sözler hepimizde şok etkisi yarattı.

Elindeki poşet içerisinde yanılmıyorsam üç tane normal ekmekle çıkan kadın, “Bir ekmeği 5 TL’ye satıyorlar” diyordu.

Sırada olanlar tekraren sordu: “Bir ekmeği?” “Sadece bir ekmek?”

Kadın, “Evet” diye yanıtlıyordu bu ısrarlı soruları. Tabii ben de bütün bunları kayda almıştım.

Videoyu sosyal medya hesabımdan paylaştım

Sosyal medya hesabımdan bu videoyu, “Sıra kavgasının bitişi ve ekmek fiyatı: 5 TL” diyerek paylaştım. Bu paylaşımın altına, gördüğüm kasap ve büfe gibi yerlerdeki insanların neredeyse iç içe olduğu kuyrukları da ekledim.

 

Bu sırada şarjım son nefesini verdi. Bu fırının hemen birkaç metre uzağındaki bir manavın büyük iyiliğiyle onun şarj cihazını ödünç aldım.

Eve gelip telefonu şarja takıp da sosyal medyaya girdiğimde küçük çaplı bir şok yaşadım. Benim çektiğim bu videoyu Ensonhaber gibi birçok haber sitesi kullanmış. Kimi yerlerde durum iyice çarpıtılarak sanki bütün şehirde fırınlar ekmeği 5 TL fiyatla satıyor diye haber yapılmış.

Açıkçası bu çarpıtmalar benim meslek anlayışıma tamamen ters olduğu için çok sinirlendim. 11 yıldır bu ülkede gazetecilik yapıyorum. Bugüne kadar hiç kimse, değil çarpıtma, yanlış yazdığımı dahi iddia etmemiştir. Herhangi bir olayı ne abarttığım, ne de olduğundan farklı yazdığım söylenmiştir. Çünkü Ahmet Altan’ın dediği gibi, “Bir olay neyse, nasıl olduysa onu olduğu gibi yazmak” bizim işimiz.

Ben yorum yapmadım, çarpıtmalarla viral oldu

Yaşanılan olayı kaydettiğim videoyu da herhangi bir yorum yapmaksızın olduğu gibi paylaştım. Ancak birçok kurum ve kişinin minimum etik kurallara dahi uymadan çarpıtarak vermesi, Ensonhaber’in bir de kendi logosunu koyup yorumlayarak paylaşması vs. nedenler videonun viral olmasını sağladı. Videoyu çarpıtarak haberleştiren bazı sitelere ulaşıp kaldırılmasını sağladım.

Bu arada Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu fırına ceza kesildiğini duyurdu. Sözcü, BirGün, Korkusuz, Tarafsız Haber Ajansı gibi yazılı basın kuruluşları da video haberini “Kime ait” diye sormadan yalnızca Belediye Başkanı Kerimoğlu’nun bu açıklamasıyla yayımlamıştı.

Fırının sahibinin bir yakını ise yine Twitter’da bir ceza kesilmediğini, haberi yapan ve yayan kurum ve kişiler hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu paylaşmış. Aktarılana göre son dakikada yasak ilan edildiğinden normal ekmek kalmamış, normal satış fiyatı 5 TL olan tam buğday ekmekleri elde olduğundan onlar 5 TL’den satılmış.

Belediye Başkanı da bir düzeltme yapmadı

Yapılan açıklama bu. Videoda ise “5 TL’den satılıyor” diyen kadının elinde, 1,5 TL’den satılan normal ekmek olduğu görülüyor. Tabii tüm bunların tespiti artık yargının konusu. Sanırım ekmeğin 5 TL’ye satıldığını söyleyen kadına ulaşılacaktır.

Fırın sahibinin yakını “Ceza kesilmedi” duyurusunu yaparken ceza kesildiğini açıklayan Belediye Başkanı Kerimoğlu bir düzeltme yapmadı. Bu yazıyı yazmadan önce kendisini aradım ancak yanıt alamadım.

Peki, yaşanılan bu olayı kayda aldığım videoyu çarpıtarak ya da logolarını dahi yerleştirip yayımlayanlar bu bilgileri paylaştı mı? Hayır. Sanki tüm şehirde ekmek 5 TL’den satılıyormuş gibi haberi geçenler, tabii ki haberin fikri takibini yapma kuralına da uymayacaklardır.

Tek bir site bile bu videonun kullanılması konusunda benden izin almadı. En azından etik anlayış, izin aldıktan sonra videoyu kullanmayı gerektirirdi. Ama etik, “krizi fırsata çevirmek” ya da tık avcılığına yine yenik düştü. Bu yapılanlar gerçekten ‘gazetecilik ne değildir’in cevabı oldu.

Etik açıdan ben bir hata yaptım mı?

Ya ben, fırının sahibine ulaşıp mı bu videoyu yayımlamalıydım? Bunun o sırada olanağı yoktu. Üstelik “5 TL’ye satılıyor” diyen kadının elindeki ekmek, 1,5 TL’ye satılan ekmekti. Neyse ki videoya çektim de kanıt oldu.

Uzun süredir kullanımı çok moda olan “algı yönetimi yapıldı” yorumlarını da gördüm. Fırını bilmem, sahibini bilmem, neyin algısının yönetimini yapayım?

Bir sıra kavgasına denk gelip gazetecilik refleksiyle şarjı can çekişen telefonuma sarılıp kayda geçtim. Haberin daha büyüğü ayağıma, yani kaydıma denk geldi. Ben de çektim. Olan budur.

Sonuçta, küresel ölçekte yaşanan bir salgın felaketi sırasında medyanın görevinin ne olduğunu veya en azından ne olmadığını bizzat deneyimlemiş oldum.


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – KORONAVİRÜS GÜNLERİNDE ETİK GAZETECİLİK

Eylem Yılmaz

Agos, Radikal ve T24 gibi kurumlarda editör ve muhabir olarak çalıştı. 2016’de Objective'den kazandığı bursla Cizre, Nusaybin, Yüksekova'dan İstanbul'a göç etmek zorunda kalan ailelerle görüşerek hendek çatışmaları ve göçe ilişkin bir yazı dizisi yayımladı. P24'ün Barış Portreleri kitap çalışmasına bir portre yazdı. Prof. Dr. Fuat Keyman ve Ayşe Köse Badur'un Kürt Sorunu: Yerel Dinamikler ve Çatışma Çözümü kitap çalışmasında araştırmacı olarak yer aldı. Euronews Türkçe, Independent Türkçe gibi kurumlara serbest gazeteci olarak yazıyor. Kendi kitabını tamamlıyor.

Journo E-Bülten