Film

Solo: Olmasaydı da olurdu

*Yazıda spoiler bulunmaktadır

Star Wars evreni yine, yeni bir film ile karşımızda. Klasik üçleme, klasik üçlemenin geçmişini anlatan üçleme, klasik üçlemenin sonrasını anlatan üçleme derken sayısı onu aşan Star Wars filmlerine bir yenisi daha eklendi. Kısa vadede dört-beş filmin daha katılacağı bu uzay evreni, son filmi ile serüvenini nasıl sürdürüyor? Merak edilen bu soruyu seriyi çok seven biri olarak elimden geldiğince yanıtlamaya çalışacağım.

Star Wars evreninin en nevi şahsına münhasır karakterlerinden biri şüphesiz ki Han Solo. Klasik evrende Harrison Ford tarafından canlandırılan karakter; bencil, pragmatik, umursamaz kısacası bira . z serseri bunun yanında kendine has esprileri ve hep çıkarları peşinde koşsa da dayanamayıp yaptığı son dakika iyilikleri ile seriyi sevenlerde ayrı bir yere sahip. Solo, Leia’ya olan aşkı, can dostu Chewbacca ile ilişkisi ve Millenium Falcon’u ile filmin çıktığı dönemin, seksenlerin ilk yıllarının “şekil ağabey”lerinden, belki de hala öyle… Malum, bu popülariteye Hollywood’un duyarsız kalması beklenemezdi. Filmin haklarını elinde bulunduran Disney de Lucas ile birlikte peşi sıra hamlelerini yaptı. Önce Harrison Ford’u meşhur karakteri ile The Force Awakens’ta oynattılar, sonra da geçmişini anlatacağız diyerek yeniden yola çıktılar. Bu noktada bir parantez açarak seriye ilişkin birkaç cümle kurmak gerektiğini düşünüyorum. Star Wars’un klasik üçlemesi çok büyük bir hayran kitlesi ile bilimkurgu sinemasında da önemli bir dönüm noktasıydı. 90’lı yıllar ile birlikte ikinci üçleme serinin geçmişine odaklandı ve eksiklerine rağmen yine de hayranlarını büyüledi. Hepimiz Star Wars bitti zannederken aslında yeni başladığını bilmiyorduk. Önce, yeni üçleme diye rezil bir film (The Force Awakens) ile yola çıktılar. Sonra nispeten iyi film Rogue One geldi. Ama bizim çağımızın, o çocuksu heyecanla örülü Star Wars evreni çoktan bitmişti. Disney ile birlikte çok daha popüler kültüre oynayan, derinlikten uzak ve yenilikten korkan seriler ya da filmler hayatımıza girdi. Girmeye de devam edecek gibi duruyor. Obi Wan Kenobi üçlemesi, Lando serisi, yeni bir geniş evren üçlemesi gibi dokuz on filmlik bir seyirden bahsediyoruz. Bu filmlerde eminim ki çok ünlü oyuncular, çok iyi yönetmenler ve muhteşem görsel efektler karşımıza çıkacak. Ancak hikayelerdeki ucuz numaralar bize sadece basit popüler kültür öğesi filmlerden başka bir şey vaat etmiyor. Çekilmemiş, yazılmamış filmlere ipotek gibi olmasın ama serinin geleceğine ilişkin çok fazla beklenti içine girmemek gerektiğini düşünüyorum. Parantezi kapatıp tekrar kaldığımız yere dönersek. Geçmişini anlatmanın en keyifli olacağı karakterlerden biri olan Han Solo çekim aşamasından vizyona girene kadar yaşadığı maceralarla sonunda izleyici ile buluştu.

Han Solo’nun yönetmen koltuğunda Ron Howard oturuyor. Kariyerinde Apollo 13, Ransom, A Beautiful Mind gibi birçok filmi barındıran Howard’ın ismi film için bir artı puan. Ama film tek başına bir Howard filmi de değil. Çünkü filmin başında aslında Phil Lord ve Christopher Miller vardı ancak Disney ekibi geçen yıl Haziran ayında ani bir kararla bu ikiliyi resmen kovdu ve apar topar projenin başına Howard getirildi. Howard iyi bir yönetmen elbette. Belki de tecrübesi ile yönetilemeyecek olan bu filmi eli yüzü düzgün bir yapım haline getirdiği bir gerçek ama Disney’in bu krizi filmi ister istemez başka bir doğrultuya soktu. Krizler bununla da bitmiyor. Başrolde olan ve pek tanınmayan Alden Ehrenreich yüzünden çekimlere ara verildiği de bir başka bilinen gerçek. Oyunculuğu yetersiz bulunduğu için kısa bir eğitimden geçen Ehrenreich tüm bu tabloya rağmen Solo karakterinde neyse ki ciddi bir hayal kırıklığı yaratmıyor. Filmin çekim aşamasında başka ne gibi olumsuzluklar oldu bilmiyoruz ancak ortaya sonuçta sorunsuz bir yapım çıkıyor. Sorunsuz derken mükemmel bir filmden bahsetmiyor, tam bir filmden bahsediyorum. Ehrenreich tabii ki bir Harrison Ford değil ancak yine de iyi iş çıkarmış hakkını teslim etmek lazım. Filmin oyuncu kadrosunda Beckett rolündeki Woody Harrelson ve Lando’yu canlandıran Donald Glover diğer isimlere göre bir adım daha öne çıkıyor ama herkesin sıradanlığı onları biraz öne çıkarıyor desem yalan olmaz herhalde.

Filmin senaryosu ise derinlikten çok uzak. Devam filmi (gerçi mevcut gişe rakamlarına bakıldığında devam filmi pek mümkün görünmüyor.) için ucu açık noktalar bırakılmış bunu anlayabiliriz. Ancak hikayede zayıf kalan çok fazla nokta var. Filmdeki Han karakteri başlangıca göre bir evrim geçiriyor bunu kabul etmek mümkün. Ama filmin sonundaki çıktı, Star Wars: A New Hope’ta tanıştığımız Han Solo ile çok da örtüşmüyor. Neticede başına bir sürü iş gelse de bu filmin sonunda naif ve iyilikler üzerinden medet uman bir karakter ile karşılaşıyoruz. Yani tanıdığımız Han Solo nasıl ortaya çıktı belli değil. Qi’ra karakteri her şeyi ile boşlukta duruyor. Han Solo ile “tutkulu” bir aşk yaşadığı gibi bir argüman ile başlıyor film. Emilia Clarke’ın bence vasat oyunculuğu nedeniyle hiçbir inandırıcılığı olmayan bu aşk, klasik Yeşilçam Sineması gibi bir denkleme dönüşüyor film ilerledikçe. Aradan yanılmıyorsam üç yıl geçiyor ve o fakir ama gururlu Qi’ra nasıl kaçtığını anlamadığımız bir şekilde toplama kampından kaçıyor. Sonrasında kendisini baş kötü karakter Dryden Vos’un yanında görüyoruz. Orada zorla mı kalıyor derken aslında çok büyük ve birden filmin en kötü karakteri olduğunu öğreniyoruz. Bu konudaki motivasyonu ne, amacı ne belli değil. Yine bir parantez açarsak; İmparatorluğun kuruluşunu üçüncü filmin sonu diye kabul ettiğimiz taktirde genç Solo nasıl oluyor da Darth Maul’un yaşadığı tarihte (ilk film) imparatorluğa katıldı gibi bir soruyu da yöneltebiliriz. Seri hayranlığına bağlı bu parantezi kapatıp yeniden film içi sorulara döndüğümüzde Qi’ra’yı hangi etken Darth Maul ile aynı paydada buluşturdu? Başka bir cephede Beckett ile Val’ın çok güzel bir ilişkisi olduğunu izliyoruz. Val bir operasyon sırasında ölüyor ama Beckett film boyu bunun ile ilgili tek bir cümle bile etmiyor. Bu da boşlukta kalan bir konu. Han Solo’nun adının konduğu aşırı klişe sahne, soygun sırasında ne zaman ne olacağını tahmin etmeniz filmin derinlikten uzak senaryosunun ve kolaycılığının yansıması. Filmin senaryosu Star Wars evrenine ilişkin bir cümle bile etmiyor, hatta etmekten korkuyor bile diyebiliriz. Senaryonun tek sürprizi ise Darth Maul, bunun dışında her şeyi noktası tahmin edilebilir, sıradan bir metin.

Solo: Bir Star Wars Hikayesi, Disney’in son dönemde gitgide basitleştirdiği Star Wars serisine eklenen yeni bir halka olmaktan ileriye gidemiyor. Klişelerle dolu senaryosu, sıradan oyunculukları ile türünde hiçbir fark yaratmıyor. Star Wars evrenine şekil veren “Güç” kavramına hiç değinilmiyor. Değinilmemesi belki de iyi çünkü bu film aynı sıklette bile değil. Ele alıp iyice rezil de edebilirlermiş. Filmde zaman akışını bozan birkaç detay da dikkati çekiyor. Ama inanın bu da çok önemli değil. Sadece gişede nasıl daha çok para kazanırız amacı ile yapılmış film sadece çerezlik, basit bir Hollywood filmi. Tabii bu haliyle geleceğe de önemli bir cümle kurduruyor. Star Wars serisi bundan sonra böyle. Eğlence dozu yüksek, daha çok gişeye oynayan, derinliği az sıradan yeni Star Wars filmlerine hazır olmak gerekiyor.

Emre Saklıca

Basın emekçisi, program yapım ve sunucusu. Siyaset Bilimi, Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans Mezunu, halen İletişim Fakültesi'nde doktora öğrencisi. Teknoloji, kültür sanat alanında yazılar yazmaktadır.

Journo E-Bülten