İzlenim

Soma’ya var mısınız?

Fotoğraf: Reuters

Şu isimleri tanıyor musunuz: Müzeyyen, Emine, Remziye, Esma, Cemile, Nigar… Hiç sanmam. Bu isimleri tanımış olmanız için, 13 Mayıs 2014’teki Soma faciasının ardından, el etek çekildikten sonra oraya gitmiş, hayatını kaybeden 301 işçinin kapısını çalmış olmanız gerekirdi.

Peki, Zola’nın Germinal’ini okudunuz mu? Okuduysanız, Soma’da yer altındaki zifiri karanlığın, nasıl olup da ışıldayan güneşe rağmen yeryüzünü kararttığını anlamış; günümüzde madencilerin çalışma koşullarının 1860’ların Fransası’ndan çok da farklı olmadığını görmüşsünüzdür.

Hiç madenci olmadım. Hiç yer altında çalışmadım. Çalışabilir miydim? Bilmiyorum. Ama Germinal’de okudum, Soma’da gördüm ki, yerin yedi kat altında ölümüne sürdürülen bir yaşam var.

Bir avuç kömür eşittir bir somun ekmek…

O günün ardından önce 301, sonra da işten çıkartılan 2 bin 831 işçi ile 3 bin 132 evin rızkı da toprağa gömüldü. O evlerde, hayatında çoğu bir kez olsun kocasından habersiz sokağa
çıkmamış o kadınlar, 13 Mayıs’ta akıllarından bile geçirmedikleri bir hayatla baş başa kaldılar.

Müzeyyen’ler, Emine’ler, Remziye’ler, Esma’lar, Cemile’ler, Nigar’lar; gündelik hayatın her türlü detayını havale ettikleri eşleri, hayatlarından bir akşamüstü çekip gittiğinde öylece kalakaldılar!

Acılarıyla mı baş etsinler koskocaman bir hayatla mı? Ödenmeyi bekleyen faturalar, alışveriş, çocuklar, çocukların okula götürülüp getirilmesi, kira, elektrik, su…

Her akşam yolunu gözledikleri madenci otobüsünden artık eşleri inmeyince gördüler ki, uğruna hayatını verdikleri kömürü almak için bile para gerekli. Ve 14 Mayıs sabahı gördüler ki, hemen hepsi o kara güne dek yaşama dair ne varsa eşlerine havale etmişler. Kadınlar, o güne dek kendilerine egemenlik alanı olarak yalnızca mutfak işleri ile çocukların bakımının bırakıldığını o günden sonra anlayabildi.

İmam nikahlı olanlar gördüler ki, din mübah görse de yasalar karşısında o evlilik hiçbir şey ifade etmiyor… Yabancı uyruklu olanlar gördüler ki, eşi olmayan bir yabancıya küçük bir kasabada herkes başka gözle bakıyor.

Daha önce asgari ücreti zor denkleştiren evlerde, kaza sonrası yapılan maddi yardımlar nedeniyle huzursuzluklar baş gösteriyor. AFAD tarafından ailelere ödenen 156’şar bin lira, gelinleri iki aile arasında bırakıyor. Gelin, baba evini seçerse gelen yardımların adresi orası oluyor, eşinin ailesini seçerse yardımların adresi o adrese yöneliyor. Yardım hangi ailede toplanırsa o aile, hem ev bark sahibi oluyor hem de eşe bağlanan maaş sayesinde düzenli gelir elde ediyor.

Bütün bunlara herkesin travma sonrası stres bozukluğu içinde olduğunu eklerseniz, Soma’da vahim bir tablo var. Diğer yanda geçen bir yıla karşın, henüz küllenmemiş ağır bir acı. Kalanlar, ikisiyle de baş etmekte zorlanıyor.

13 Mayıs, Soma’nın da Türkiye’nin de tarihine kömürle kazınmış kara bir gün. O gün 301 işçinin dev bir tabuta gömüldüğü hiç unutulmayacak. Unutulmaması gereken asıl gerçek ise, yalnız 13 Mayıs’ta değil her daim orada olabilmek. Ta ki o ailelere yardım yerine istikrarlı bir yaşam gidene dek. Soma’dan da Ermenek’ten de Zonguldak’tan da ayrılmamak.

Var mısınız?

Aysel Arslan

Journo E-Bülten