Yeni Medya Yorum

Türkçe rap iktidara ‘Susamam’ diyor ama YouTube usulca sansürlüyor

Şanışer’in Susamam’ı ve Ezhel’in Olay’ı gündemi bir anda değiştirdi. Siyasal ve toplumsal eleştirilerle yüklü iki şarkı da son dönemde Türkçe rap’i biraz olsun takip edenler için sürpriz sayılmaz. Bu eserler ve onlara gösterilen yoğun ilgi, özellikle büyükşehirlerdeki gençler arasında kabaran dip dalganın güncel bir yansıması. Siyasetçiler başta olmak üzere toplumun gerçeklerinden kopan herkes bu dalgayı iyi analiz etmeli. İnterneti bir ifade özgürlüğü alanı olarak görenler ise YouTube’un son sansürünü gözden kaçırmamalı.

Öncelikle, Yeni E dergisi için üç ay önce kaleme aldığım yazının bir bölümünü burada aktarmak istiyorum:

“Türkçe rap’i bir kefeye, son dönemde Türkiye’den çıkan diğer tüm sanat eserlerini diğer kefeye koysanız yine de rap ağır basar.”

Bu cümleyi fazla iddialı buluyorsanız daha da kabul edilemez bir şey söyleyeyim:

“Türkiye’den son 10 yılda eleştirel sanat nâmına sinemada Nuri Bilge Ceylan, müzikte birkaç rapçi dışında bahsetmeye değer tek bir figür bile çıkmadı.”

(Bu trolvâri ve epey abartılı çıkışım bir kenara bırakılırsa…)

… ifade özgürlüğünün hemen her mecrada baskılandığı, insanların sosyal medyada bile kendisini otosansüre zorladığı günümüzde, bir dizi rap sanatçısının bu alanda bayrağı eline aldığına gerçekten inanıyorum.

Öyle ki, rap ve alt türlerinde son dönemde üretilen çok sayıda eserde, sadece bilhassa kentli gençleri etkileyen dip dalgaları hissetmekle kalmıyor; siyasal, kültürel ve ekonomik eleştirinin en harbi örneklerini görebiliyoruz.

Yoksul mahallelerin tuzağından çıkış: Trap

Hip-hop ABD’de 1970’lerde bir altkültür olarak doğduğunda, bilhassa gettolardaki siyah gençlerin beyazların egemenliğindeki adaletsiz düzene karşı bir savunma silahı, bir bağışıklık çabasıydı. Bu protest müzik türü, ezilen bireyi hayata hazırlarken ‘kurban kompleksi’ni aşıp iradesini sağlamlaştırmasını sağlardı.

ABD’de kapitalizm 2000’lerden itibaren bu müzik türünün ana akımını büyük ölçüde “bling blingleştirdi.” Bir anlamda iğdiş etme süreciydi bu. Baskın kültür, gettolardaki tehdidi, içlerinden en öne çıkanları ya satın alarak ya da hapse atarak yok etti.

Yoksul mahallelerin “tuzağından” (trap) çıkıp ekonomik özgürlüğe kavuşmanın zorluğundan, toplumu saran ırkçılıktan, polis şiddetinden ve diğer sosyal meselelerden bir Kara Panter ağzıyla bahseden Tupac’ın boyun eğmez tavrının yerini zamanla limuzinde şampanyasını nasıl yudumladığını kalçalarını sallayan iki yarı çıplak kadının arasında iştahla anlatan, sonradan görme rap’çiler aldı. Böylece ABD’deki ana akım rap, toplumun gerçeklerinden koptu.

Siyasi bilinç ana akım rap’e Tupac ile girdi

Bahsettiğim tarzdaki “bling bling” sözlere bakın bir… Sonra da dönün ve “Black Lives Matter” (Siyahların Canı da Önemlidir) hareketine bakın. Mic’de 2016’da yayımlanan bir yazıda, bu sivil toplum ve yurttaşlık hareketinin kökeni Tupac’ın yakıcı sözlerine dayandırılıyordu. Şöyle deniliyordu o makalenin girişinde:

“Tupac Shakur ölümünden 20 yıl sonra hip-hop’u bir ifade aracı olarak kullanan en vizyoner düşünürler arasında hatırlanıyor. Siyaseten bilinçli sözleri ana akım müzik içine zerk edebilme yeteneği sadık dinleyicilerini heyecanlandırmış, Violent’tan Rebel of the Underground’a kadar birçok şarkısı protest marşlar haline gelmişti.”

Ne mutlu bize ki Türkiye’de rap müzik, üçüncü dalgasıyla beraber “underground” olmaktan çıkıp kitleselliğe kavuşurken ABD’deki marazi dönüşümü yaşamadı. Keişan’ın Sekiz 2’de dediği gibi, “Hip-hop artık bilinçlendi kesin olarak” ve bunu yaparken –en azından şimdilik– isyankâr ruhunu paraya satmış değil. Az sayıdaki kötü örneği ve –paraya satmasa bile– iflah olmaz “arabesk” zihniyeti nedeniyle ilerici-protest kimliğini kaybeden diğerlerini saymazsak, önümüzde büyük ölçüde övgüye değer bir manzara var.

Üçüncü dalga Türkçe rap: İfade özgürlüğünün vahası

… üçüncü dalga Türkçe rap, bugün Türkiye’de eleştirel sanat deyince akla ilk gelmesi gereken platformu oluşturuyor. İktidarın baskıladığı ifade özgürlüğü; ekonomik adaletsizlik karşısında yabancılaşmış gençlerin sığınağı haline gelen bu mecrada, uçsuz bucaksız bir çölün ortasındaki vahada fışkıran bir pınar gibi akıyor… Bazen acı, yer yer bulanık bir su bu; ama susuzluktan ölenlerin hayatta kalmasını sağlamak için yeterli.

Su akıp yatağını buluyor ve hayat devam ediyor. Üst-orta sınıfa mensup ailelerin kolejlerde okumuş çocuklarının da yer aldığı Gezi kuşağının birçok üyesi bu zorluklardan kaçıp yurt dışına yerleşirken; üçüncü dalga Türkçe rap, geride kalan ve yaşamak zorunda olan alt-orta sınıfın yeni, özgür ifade alanı haline geliyor.

İşsizlik oranında dünya rekorları kıran, mülksüzleştirilen, önümüzdeki on yıllar boyunca borçlandırılan; ama Türkçe rap sözlerinde görüldüğü gibi her şeye rağmen barışı isteyen, özgürlükçü ve kozmopolit kalan, eleştirel olmayı cesurca sürdüren, siyasi yozlaşmaya ve tüketim çılgınlığına inatla karşı çıkan, son tahlilde hayatı kutsayan gençlerin meydanı…

31 Mart yerel seçim sonuçları, iktidarın bu gençlerden iyice koptuğunu, büyükşehirlerde kabaran bu dip dalganın boyutunu ve niteliğini kavrayamadığını bir kez daha gösterdi. Muhalefet partilerinin bu gençleri anlamakta ne kadar başarılı veya istekli olduğu da tartışılabilir. Çünkü bu anlatma ve anlayamama meselesi, aslında hepimizin hikâyesidir… (Yazının tamamı şurada)

Yeni eşik bekçileri: Dijital platformlar

Tekrar bugüne dönersek, iktidarın siyasetten ibaret olmadığı gerçeğini hatırlamamız gerekir. İktidarın yeni sahiplerinden olan dijital platformlar, demokrasi ve ifade özgürlüğü açısından en az geçmişin ana akım medyasında gördüklerimiz kadar tehlikeli birer eşik bekçisi haline geliyor. İşte son örnek:

Şanışer’in #Susamam‘ı, yayımlanmasının ardından YouTube’da bir gün içinde 7 milyon kez izlendi, hep trend listesinin birinci sırasında kaldı.

Ezhel’in Olay‘ı da aslında yayımlanmasının ardından ilk saatlerde trend listesinin ikinci sırasındaydı. Sonuçta 1 milyon izlenmeyi birkaç saatte aşan viral bir videodan bahsediyoruz.

Sonra ne olduysa oldu ve YouTube videoyu önce trend listesinden çıkardı ve yaş sınırlaması getirdi. Bu yüzden YouTube’da oturum açmadan videoyu izlemek imkânsız hale geldi.

Bir YouTube kullanıcısı videoya yaptığı yorumda bu duruma şöyle tepki gösterdi: “Burdaki görüntülerin hepsini tvde izledik, burada yaş kısıtlaması yiyor.”

İsterlerse kat kat fazla izletiyorlar

YouTube’da popüler videoların izlenmelerinin ciddi bir bölümü trend listesinden, önerilen videolar kısmından, otomatik olarak başlayan sonraki videodan ve benzeri bölümlerden geliyor. YouTube videonuzu buralara layık görmezse, çok izlenmeniz çok zor. Yaş sınırlaması koyarsa daha da zor.

Birkaç yıl önce Hürriyet’te de yazmıştım: Topluma ciddi zarar verme potansiyeli olan, örneğin çocuk istismarı içerdiği halde önerilenler arasına konularak milyonlarca kez izletilen videolarda kabahati “algoritmaya” yıkan YouTube, Türkiye gibi ülkelerde iktidarı kızdırma riski söz konusu olunca hemen ‘otomatik’ten çıkıp insan eliyle, manuel sansüre başlayabiliyor.

Ezhel’in klibindeki görüntülerin seçimi (haber videolarından ibaret olsa bile) YouTube tarafından sakıncalı bulunmuş olacak ki gizli bir el hemen devreye girip izlenme sayısını dizginledi. Buna rağmen video 24 saat içinde 3 milyon izlenmeye dayandı.

YouTube’un seçtiği video: ‘Kekolara pitbull ile kışkırtma’

Peki, YouTube moderasyonunun Ezhel’in şarkısının yerine trend listesinde ikinci sıraya koyduğu video ne?

Kekolara pitbull ile kışkırtma” adını taşıyan, son derece faydalı, YouTube’a göre yaş sınırlaması gerekmediğinden çocukların da muhakkak izlemesi gereken güzide bir yapım!

Ezcümle, eskinin eşik bekçilerinin yerine çok daha güçlü, bu yüzden topluma zarar verme potansiyeli çok daha büyük olan yenilerinin gelmemesi için kamuoyu baskısı oluşması gerekiyor. Kâr amaçlı yeni medya platformlarının ifade özgürlüğünü ne pahasına olursan olsun koruması ancak böyle sağlanabilir.

Aksi halde ticari çıkarlarını her şeyin üstüne koyup kamu yararını hiçe sayan bu platformlar, Türkiye’yi ikinci sınıf bir demokrasi olarak görerek ülkemizde ABD ve AB’de uygulandığından farklı kriterler uygulamaya devam edecek.

Küresel bir güce sahip bu yeni muktedirlere karşı da #Susamam diyebilmeliyiz.


IN ENGLISH – TWO RAPPERS BASH TURKISH GOV’T, YOUTUBE MUTES ONE OF THEM

Emre Kızılkaya

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Uluslararası İlişkiler lisansının ardından Marmara Üniversitesi'nde Gazetecilik yüksek lisansını tamamladı. 2003-2019 yılları arasında Hürriyet gazetesinde editör, dış haberler şefi ve dijital içerik koordinatörü; Hürriyet Daily News'da idari editör görevlerinde bulundu. İstifasının ardından Harvard Üniversitesi'nde Knight Nieman bursuyla misafir araştırmacı olarak medyada sürdürülebilirlik konusunda çalıştı. Journo'nun proje editörü, Viyana merkezli Uluslararası Basın Enstitüsü'nün (IPI) Başkan Yardımcısı ve IPI Türkiye Ulusal Komitesi Başkanı olarak görevlerini sürdürüyor. Galatasaray Üniversitesi'nde dijital medya alanında doktora yapıyor.

Journo E-Bülten