Analiz

Tan gazetesi baskını: Basın tarihimizin en korkunç günlerinden biri

4 Aralık 1945'te talan edilen Tan Matbaası'nın önü

“Tan gazetesi baskını” diye bilinen olay tam 77 yıl önce bugün İstanbul’da yaşanmıştı. Türkiye basın tarihinin en korkunç günlerinden biriydi. Dönemin siyasi iktidarı ve hükûmet yanlısı gazeteleri, sol eğilimli basını sindirmek için üniversite öğrencilerini kışkırtmış; Sertel çiftine ait Tan Matbaası talan edilmiş, Beyoğlu’ndaki La Turquie ve Yeni Dünya gazeteleri de saldırıya uğramıştı. Tan baskınını kışkırtanlar ve yapanlar cezasız kaldı. 114 gün cezaevinde tutulan Sertel çifti sürgünde öldü. Saldırıya uğrayan üç gazete de kapatıldı.

Zekeriya Sertel 1890, Sabiha 1895’te Selanik’te doğdu. 1915’te evlendiler. 1919’da burs alıp eğitimlerini tamamlamak üzere beraberce ABD’deki Columbia Üniversitesi’ne gittiler. Zekeriya Sertel gazetecilik bölümünü, Sabiha Sertel ise sosyal hizmet bölümünü bitirdi. ABD’de sosyoloji dersleri alırken tanıştıkları Marksizm, çiftin dünya görüşünü şekillendirdi.

Çift 1923’te Türkiye’ye dönüp Cumhuriyet gazetesinin 1924’teki kuruluşuna katkı sağladı. Kurdukları Resimli Ay dergisinin önce sol aydınların buluşma mekânı olup sonrasında nasıl kapatıldığını, Türkiye’de hayatını gazetecilikten kazanan ilk kadın olan Sabiha Sertel’i anarken aktarmıştık.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk ansiklopedi çalışmasını başlatan Zekeriya tekrar hapse girince, Hayat Ansiklopedisi’ni eşi Sabiha tamamlamaya çalıştı. 1934’te Sertel soyadını aldılar. Sabiha Sertel’in çıkardığı bir dergi de kapatıldı ve genç kadın gelen milletvekilliği teklifini “Bana inançlarımı mebuslukla değişmemi mi teklif ediyorsunuz” diyerek reddetti.

Kısacası, Zekeriya Sertel 1936 yılında Tan gazetesini alıncaya kadar çifti türlü badireler atlattı. Ama badirelerin en büyüğü, henüz karşılarına çıkmamıştı.

Tan gazetesi nasıl ortaya çıktı?

Tan gazetesi başlarda İş Bankası’nın çıkardığı, liberal politikaları savunan günlük bir gazeteydi. Banka, zarar ettiği için bu gazeteyi satmak istiyordu. Tüm tesisleri ve binasıyla birlikte uygun bir fiyata gazetenin satılacağını öğrenen Ahmet Emin Yalman, daha önce kurduğu Son Posta‘daki sermayesini çeken Zekeriya Sertel ile Halil Lütfi Dördüncü’ye ortaklık teklif etti. Ahmet Emin’in kardeşi Mehmed Rifat Yalman da ortak oldu. Dördü 15’er lira sermaye koyup Tan gazetesini 60 liraya satın aldı.

1925’teki Şeyh Said İsyanı sonrasında çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunu ile birçok İstanbul gazetesini kapatılmıştı. Sadece Yalman’ın gazetesi Vatan 5 ay daha yayınına devam etti. Bu dönemde kapatılan gazetelerde çalışanların “istisnai muameleden” şikâyet etmesi ve bir İstiklal Mahkemesi üyesinin kişisel husumeti devreye girince sonunda Vatan da kapatıldı ve Yalman yargılandı. Beraat kararı verilse bile gazetesini yeniden açmasına izin çıkmadı. Yalman bu yüzden yaklaşık 10 yıl gazetecilikten uzak kaldı, siyasete atılma tekliflerini reddedip ticaret ve çevirmenlik yaptı.

Yalman’ın Tan gazetesiyle gazeteciliğe dönüşü, 1936 yılında Cumhurbaşkanı Atatürk tarafından affedilmesinin hemen ardından gelmişti. Bu nedenle ortağı Zekeriya Sertel ona kuşkuyla bakıyordu. Yalman ise gazeteye yazı yazmıyor, yalnızca yazı işlerini yönetiyordu.

Sabiha Sertel aslında Tan gazetesi projesine tamamen karşıydı. Ona göre, ilk sayısı 1 Ağustos 1936’da yayımlanan gazete, her telden çalan bir içeriğe sahipti. Sabiha Sertel kendi yazılarıyla bu durumu değiştirmeye çalıştıkça yazı işleri müdürü müdahale ediyordu. Yalman bu yazıları didik didik inceleyip değiştiriyor, Sabiha Sertel yine de fikirlerini yaymak için her imkândan faydalanmak istiyor, sansür olarak gördüğü muameleyi bile sineye çekiyordu.

Atatürk’ün hasta olduğunu ilk duyuran gazete

1938’e gelindiğinde Atatürk’ün sağlığı kötüleşiyor ve yetkililer bu durumu ulusal güvenlik gerekçesiyle kamuoyundan gizliyordu. Durumu bilen ama haberleştiremeyen gazeteciler hoşnutsuzdu. O günlerde Yalman, konuya dair bir makale yazmaya karar verdi. “Türk Kalp ve Ruhlarını Birleştiren Sevgi Bağları” başlıklı yazısı 17 Ağustos 1938’de Tan gazetesinde yayımlandı. Yazıda Atatürk’ten övgü ve sevgiyle bahsediliyordu ancak ağır hasta olduğu da söylenmişti.

Devlet erkânı böyle haberleri vatana ihanetle bir tutuyordu. Bu yazı da öfkeyle karşılandı ve Tan gazetesi üç aylığına kapatıldı. Bu olay, Yalman ile ortaklarının arasını bozdu. Taraflar, kapatma kararından birbirini sorumlu tutuyordu. Sonunda Yalman gazeteden ayrıldı. Tan artık Sertel çiftiyle Halil Lütfi Dördüncü’nündü. Serteller yönetiminde Tan, sol ve muhalif bir fikir gazetesi kimliğini kazanacaktı.

Şükrü Saraçoğlu hükûmeti ve Nazi yandaşı basın

Atatürk’ün ölümü sonrasındaki “Milli Şef” döneminin basın ortamını Hıfzı Topuz şu şekilde aktarıyor:

  • Bir yanda Yurt ve Dünya, Yeni Ses, Adımlar ve Tan gibi sol gazete ve dergiler yayın yaparken; bir yanda CHP’ye karşı liberal bir muhalefeti destekleyen Ahmet Emin Yalman’ın Vatan’ı; milliyetçi akımların temsilciliğini yapan Peyami Safa, Cihad Baban ve Ziyad Ebüzziya’nın Tasvir-i Efkâr’ı; CHP saflarında olan Hüseyin Cahit Yalçın’ın Tanin’i; orta sola doğru uzanan Necmettin Sadak’ın yön verdiği Akşam ve bunların yanında Vakit, Son Posta gibi küçük gazeteler yayın yapmaktaydı.

Nazi Almanyası’na sempati besleyen, Varlık Vergisi gibi icraatlara imza atan Şükrü Saraçoğlu, tek parti iktidarının atanmış başbakanı olarak 1942’de göreve başladı.

İkinci Dünya Savaşı sürerken Naziler, Franz von Papen’in 1939’da Almanya’nın Ankara Büyükelçisi olarak atanmasından beri Türkiye’deki “yandaş” basına ilanlar aracılığıyla para aktarıyordu. Cumhuriyet, Akşam, Haber ve Son Posta gibi günlük gazeteler ile Uyanış gibi dergiler bu yayınlar arasındaydı.

Dönemin en çok satan iki gazetesinden biri olan Tan ise çoğulcu demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ve özgürlükleri savunan yayın politikasıyla Saraçoğlu hükûmetinin kuşkuyla baktığı bir yayındı. Bu dönemde Serteller için mahkemeler, tutuklamalar ve tehditler yaşamın bir parçası hâline geldi. Kendi aktarımına göre Tan Matbaası’nı ziyaret eden bir Alman kadın gazeteci ise Sabiha Sertel’e, “[Nazi Propaganda Bakanı] Goebbels’in size selamı var. Eğer bir gün elime geçerse dilini keseceğim diyor” demişti.

Görüşler: Yok satan ilk sayısı, son sayısı oldu

Serteller ve diğer Tan yazarları uzun bir süredir çok partili hayata geçişi savunuyorlardı. Parlamenter demokrasinin kurulmasına katkı sağlamak ve konuyla ilgili tartışmaları desteklemek için haftalık siyasi dergi çıkarmaya karar verdiler. Böylece Görüşler dergisi doğdu. Sabiha, farklı görüşlerin dile getirilebileceği bir demokrasi platformu olduğu için “cephe dergisi” olarak tanımlıyordu Görüşler’i.

Serteller dışında Cami Baykut, Niyazi Berkes, Behice Boran, Mehmet Ali Aybar, Sabahattin Ali, Pertev Naili Boratav, Adnan Cemgil ve Aziz Nesin gibi pek çok yazar kadrodaydı. Derginin iddiası bir “demokrasi platformu” olmaktı ve bu yüzden liberal görüşler de dergide yer alıyordu. Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü’nün başını çektiği siyasi hareket de dergide yer buldu. Ancak “Dörtler,” solcu görünmekten korktukları için ilk sayıya söz verdikleri yazıyı göndermedi.

1 Aralık 1945’te Görüşler dergisinin ilk sayısı yayımlandı. Bu sayı, aynı zamanda son sayı oldu. Dergi büyük rağbet gördü, saatler içerisinde baskıları tükendi. Fakat bu başarı, iktidar çevrelerinde hoşnutsuzluk yaratmıştı. Görüşler’in logo tasarımındaki G harfi orağa benzetilmiş ve komünizm propagandası olarak nitelendirilmişti.

Cumhuriyet gazetesi 4 Aralık sayısında “Bizim yoldaşlar nihayet maskelerini attılar” başlığıyla verdiği haberde bir anekdot paylaşıyor:

  • Dün bir okuyucumuz Görüşler mecmuası ile idarehanemize geldi. Mecmuayı masanın üzerine yaydı. Başlığını ters çevirerek parmağını üzerine bastı. O şekildeki başlıktan ortaya bir harf değil, bir orak resmi kaldığını hayretle gördük. “Böyle G harfi olmaz, bu kasden böyle çizilmiştir” dedikten sonra sordu: “Ya bunun çekici nerede?” Sustuk. Cevabını gene kendisi verdi: “Okuyunca anladım, içinde imiş!”

Bütün muhaliflerin Görüşler’de toplanması, yeni bir siyasi partinin kurulma hazırlığı gibi gelişmeler tek parti iktidarını korkutmuştu. Bayilere Tan, Yeni Dünya ve Görüşler’in satılmaması talimatı verildi. Yandaş gazetelere ise bu mecralara karşı hücuma geçmeleri emredildi. 3 Aralık 1945’te Hüseyin Cahit Yalçın’ın Tanin gazetesinin manşeti, Namık Kemal’in “Kalkın Ey Ehli Vatan!” mısrası oldu.

Kalkın Ey Ehli Vatan!

Tanin gazetesinin sahibi ve başyazarı Hüseyin Cahit Yalçın aynı zamanda CHP milletvekiliydi. 77 yıl önce yaşanan Tan Baskını’nı tetikleyen yazı “Bir vatan cephesine lüzum vardır” alt başlığıyla yayımlandı. Şöyle başlıyordu:

  • Bu memleket asırlardan beri şimalden gelen hücumlara eti, kanı, ruhu ve silahıyla karşı koydu. Milletin varlığı bu ıstıraplar ve felaketlerle yoğrulmuştur. Bu defa yine anavatan topraklarından parçalar ve Türk istiklâlinin hatimesini teşkil edecek surette boğazlarda üs isteniyor. Milli Şef “Şerefli insanlar gibi yaşayacak ve şerefli insanlar gibi öleceğiz” derken milletin kalbini okumuştur. Fakat düşman istilâsı şimdi komünizm propagandası hâlinde içimize sızmaya başlamıştır: Yeni Dünya’nın ve Görüşler’in intişarı bu hususta tereddüde artık imkân bırakmamıştır. Vaziyet açıktır: Beşinci kol faaliyettedir ve hücuma geçmiştir. Hitler de göz koyduğu memleketlerde bozgunu bu suretle evvelden temin etmiştir. Büyük vatansever Namık Kemal’in sesi, bugünün parolasıdır. Kalkın ey ehli vatan! Mücadele başlıyor. Ve başlamak lâzımdır çünkü en azgın ve insafsız bir propagandanın Türk vatandaşlarının ruhunu her gün en yıkıcı, yeis verici, ümit kırıcı bir propaganda zehrini dökmesine müsaade edemeyiz. Bir vatan sahibi olmak bu vatanın içinde hür ve müstakil yaşamak isteyen her Türk bu propagandaya karşı uğraşmağa, ona karşılık propaganda yapmağa mecburdur.

Önce halka galeyana getiren Yalçın, sokağa döküleceklerinden emin olduğu kitleyi “Mücadelenin silahı yalnız söz ve yazıdır. Fikirler, fikirlerle yıkılır” diyerek sorumluluğu üzerinden atmayı da ihmal etmiyordu. Yazının devamında ise Görüşler’de yayımlanan “Zincirli Hürriyet” başlıklı makalesi sebebiyle Sabiha Sertel’i doğrudan hedefe koyuyordu.

Artan tansiyon sebebiyle CHP içerisinden bir tanıdığı Zekeriya Sertel’i tedbirli olmaları konusunda uyardı. Bunun üzerine eskiden beri tanıdığı İstanbul Valisi Lütfi Kırdar’ı arayan Zekeriya Sertel, “Gereken tedbirleri aldım” yanıtı üzerine bunun olağan bir eylem olacağını düşünmüştü. Ancak planlanan eylem hiç de olağan değildi.

Tan Baskını: Matbaa önünde gösteriyle başladı

Tekin Erer, tanık olduğu eylemi kitabında şöyle aktarıyordu:

  • CHP İstanbul İl Teşkilatı tarafından 3 Aralık 1945 Pazartesi akşamı talebe yurtlarına gerekli talimat verilmiş ve ertesi sabah Tan gazetesi aleyhine büyük bir nümayiş yapılacağı bildirilmişti. O zaman ben Tasvir gazetesinde istihbarat şefliği yapıyordum. Yazı İşleri Müdür rahmetli Necdet Baytok, ertesi sabah gazeteye erkenden gelmemi, komünist neşriyatı yapan gazeteler aleyhine büyük bir nümayiş hazırlandığını duyduğunu, bu haberin bir balon da olabileceğini, binaenaleyh kimseye bir şey söylemememi tembih etmiştir.

Türkiye’de basının kalbi olan Babıali Yokuşu’nda, İstanbul Valiliği’nin yakınındaki Tan Matbaası önünde 4 Aralık 1945 sabahı bir gösteri yapılacağını herkes biliyordu. Polis gelmişti. Aynı sabah, Tan okuru bir üniversite öğrencisi Serteller’in evini arayarak bazı gençlerin matbaayı basacağını ve o gün işe gitmemelerini önermişti. Aldığı telefondan sonra Vali Lütfi Kırdar’ı tekrar arayan Zekeriya Sertel yine “Tehlike yok” yanıtını almıştı.

Saat 9.30’da Beyazıt Meydanı’nda buluşan üniversite öğrencilerine Çemberlitaş ve Kapalıçarşı’dan katılan gruplarla kalabalık Cağaloğlu’nda iyice büyüdü. Farklı kaynaklarda 5 ila 15 bin kişiden oluştuğu belirtilen protestocular, “Kahrolsun komünistler” ve “Komünistler Moskova’ya” gibi sloganlar atıyordu.

Bazıları daha sonra devlet kademelerinde önemli görevler alacak birçok ismin bu öğrenciler arasında yer aldığı öne sürülmüştür. Gazeteci Can Dündar’ın bu isimler arasında saydığı eski başbakan ve cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde öğrenci olduğu dönemde Tan Matbaası önündeki protestoya katıldığını kabul etmiş, ancak “kırma dökme işlerine karışmadığını” söylemiştir. İlhan Selçuk yürüyüşe katıldığını doğrulamıştır.

Talanın başında öğrenciye benzemeyen eylemciler vardı

Asıl hedef Tan gazetesi olmasına rağmen, önce yokuşun başında bulunan ve sol eğilimli yayınlar da satan ABC Kitabevi dakikalar içinde talan edildi. Tan Matbaası önünde ilk taş, Görüşler dergisinin yazı işleri sekreteri şair Nail Çakırhan’ın penceresine atıldı. Kalabalık binaya girdi. İçerideki herkes çatı penceresinden binayı terk edip kaçmak zorunda kalmıştı. Matbaadaki kurşun harfler, masalar, telefonlar camlardan aşağı atılıyor, makineler paramparça ediliyordu.

Tüm bunlar, katılan öğrencilerin de “öğrenciye benzemiyordu” dediği bazı eylemciler tarafından yönlendiriliyordu. Kimileri bu kişilerin emniyet görevlisi olduğunu öne sürdü. Sonuçta Tan Matbaası baskını yaklaşık 1 saatte bitti. Nail Çakırhan kalabalık çıkınca matbaaya döndüğünde gördüklerini şöyle aktarıyor: “O vakit artık bobinleri falan yuvarlamışlar, bobinler ta denize doğru gidiyor. Kalabalık köprüye doğru akıyor.”

Gerçekten de yüzlerce saldırgan Eminönü’ne inip Galata Köprüsü’nü geçerek Beyoğlu’na yöneldi. İstiklal Caddesi’ndeki Yeni Dünya ve La Turquie gazetelerini de 15 dakika içerisinde yakıp yıktılar. Polisin kendilerini ve matbaayı korumayacağını anlayan Sertel çifti Moda’daki bir evde endişe içerisinde beklerken çok sayıda saldırgan vapura binip Kadıköy’e yöneldi. Vali Lütfi Kırdar bir yandan Serteller’i arayıp o evi terk etmelerini tavsiye ederken bir yandan da vapurun Kadıköy’de durmadan Adalar’a gitmesini sağladı.

Tan Matbaası baskınının ardından saldırganlardan hiçbiri yargılanmadı. Olan Serteller’e oldu. İşsiz kalan çift, olaydan 45 gün sonra, 7 Şubat 1946’da, Cami Baykut ve Tan gazetesi ortağı Halil Lütfi Dördüncü ile beraber tutuklanıp Sultanahmet Cezaevi’ne götürüldü. Dördü için de ağır hapis cezaları talep edildi.

Serteller ancak 114 gün sonra özgürlüklerine kavuştu. 4 yıl daha gözetim altında İstanbul’da yaşadılar. Yine bir sürü zorluk yaşayarak pasaport alıp Paris’e gittiler. Sabiha Sertel Bakü’de sürgünde hayata gözlerini yumdu. Zekeriya Sertel ise 27 yıl sonra Türkiye’ye dönebildi ancak burada hayatına fazla devam edemedi; Paris’e döndü ve orada son nefesini verdi.

Basılan matbaa binasının yerinde ise bugün, Tan‘ın ortağı Halil Lütfü Dördüncü’nün ismini taşıyan bir iş hanı var:

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:

Sabiha Sertel: Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk profesyonel kadın gazetecisi

Hilal Yılmaz

1996, Bursa doğumlu. 2019 yılında Bordeaux Montaigne Üniversitesi İletişim Bölümü ve Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden mezun oldu. Aynı üniversitede Stratejik İletişim Yönetimi yüksek lisans programında tez yazıyor.

Journo E-Bülten