Hallerimiz

Tashih ve çuvaldız

“Tashih”, düzelti demek; tashih etmek de düzeltmek. Ama biz gazeteciler, bu kelimeyi, “tashih”i asıl olarak tape hatası, bir kelimenin yanlış veya eksik yazılması durumlarında kullanıyoruz. Bu dar alana doğru kaymış kullanımı. Basılmış gazetede böyle bir hata gördüğümüzde de “Tashih var” deriz, hata var anlamına; yani, düzeltiye ihtiyaç var.

Fakat dar deyip geçmeyin, bu tür “küçük” hatalar boyundan büyük yer yakabilecek, dağları devirebilecek, bazan verdiğiniz bilgiyi değiştirebilecek muziplikte ve yetenekte olabilir. Basın tarihimizden birkaç örnekle durumun ne kadar ciddi olabileceğine bir bakalım.

İkdam’da vahim bir “tashih”: II. Abdülhamid’in tahta çıkışının yıldönümüyle ilgili bir yazıda, dizgi yanlışı marifetiyle, “leyle-i mes’ude” (mutlu gece) deneceğine, “leyle-i mesude” karanlık gece denmiş! Derhal kovuşturma… (Basın ve Yayın Tarihi, Nuri İnuğur)

İkdam’ın rakibi Sabah da şu “tashihi yapmış”, malum, Arap alfabesi kullanılıyor: “Şevketlü Abdülhamid” olmuş size “şu kötü Abdülhamid”. Gazete kapatılmış. (Türk Basın Tarihi, Hıfzı Topuz) Müstebit ve yardakçıları için hata yoktur, kasıtlı eylemler vardır.

Böyle vahim sonuçlara yol açması gerekmez, “Tashih var!” sesi, özellikle gazetecilik ömrünü benim gibi editörlükle yazıişlerinde geçirmişler için adeta bir felaket haberiydi. Büyük bir utanç vesilesiydi. Bunca emekle hazırladığımız sayfalarımızın, gazetenin hiç haketmediği bir şekilde sırmalarının dökülmesi demekti. Canımızı acıtırdı.

Tashih dünyanın bütün gazetelerinde rastlanan bir şeydir. Aslına bakarsanız, çok önemli bir şey de değildir; göz tamamlar o hataları, kimi zaman farketmez bile. Ama olsun, tashih olmaması, yapılan işin temizliğinin bir nişanesi kabul edilir.

Şimdi çuvaldızı kendime batırma sırası geldi işte. 2005 sonuna doğru NTV’de bir “On Yıl Kitabı” hazırlıyorduk; Alper Altuğ’la. Bütün işi bitirmek için iki ayımız vardı. NTV’nin kuruluşunun onuncu yıldönümü için dünyada ve Türkiye’de bu on yılın önemli olaylarını ele alan, fotoğraflı, az yazılı bir kitap. Gece gündüz çalıştık. Formalar basıldı. Cillop gibi. Ama fakat lakin hayır! Ne kadar çok tashih vardı; özellikle beş, altı formada. Düzeltilip yeniden basıldı; büyük masraf tabii.

Kitap geldi, herkes çok beğendi… Üniversiteden de arkadaşım olan, NTV radyolarının başındaki Barbaros Devecioğlu’nun odasında oturuyoruz. Kahroluyorum bu tashihler yüzünden. Neredeyse dövüneceğim. Gittim, bir şişe viski aldım, öğle vakti içiyoruz. Spor müdürü Fuat Akdağ geldi, oturdu. “Ne oldu lan böyle?” diye sordu. Anlattım. “İstifa ediyorum” dedim.

Şenşakrak biridir Fuat: “Abi, delirdin mi, bunun için istifa edilir mi gözünü seveyim! Her gün hata yapıyoruz.” (TV yayıncılığı hataya daha açık, zamanlamadan ötürü.)

“Ediyorum” diye direttim, “kaldırabileceğimden fazla bu hatalar. Yirmi yılda bunun yirmide biri kadar bile hata yapmadım ben.”

“Biz bileklerimizi mi keselim yani?” diye kanırttı Fuat.

İstifa etmedim, ama çuvaldız battığı yerde duruyor işte.

Mustafa Alp Dağıstanlı

Journo E-Bülten