Dizi Televizyon

Türkiye’nin ‘televizyon’ devrimi: Fi, Masum, Görünen Adam

İzleme alışkanlıklarımız hızla değişiyor. Artık hem vizyon filmlerini hem de yerli/yabancı dizileri internetten izliyoruz. Peki Netflix’in başarısı ile hareketlenen online dizi piyasası Türkiye'de ne alemde? Muhataplarına sorduk.

Netflix’in en yeni sinema filmlerini yayınlaması, var olan dizilerin yayın haklarını satın alması ve en sonunda kendi dizi ve filmlerini üretmesi derken televizyon izleme alışkanlıkları kısa sürede hızla değişti.

Dünyanın farklı ülkelerinden milyonlarca dizi tutkunu yıllardır internet üzerinden dizi izliyordu. Fakat şimdi bu durumun yasal platformlar üzerinden ilerlemesi üreticiler açısından daha adil bir kazanç paylaşımının yanı sıra izleyici açısından da rahatlık sağladı.

Yıllar içinde büyüyen ve serpilen Netflix’in bu durumu, Türkiye’deki televizyon kanallarını da harekete geçirdi. İki büyük yayın grubu olan Doğan Yayın Holding ve Doğuş Yayın Grubu, kendi online platformlarını kurdu. Doğan Yayın Holding, BluTV ile; Doğuş Yayın Grubu ise puhutv ile yayın hayatına başladı.

Blu ve puhu: İki ayrı model

İki kanalın benzerlik ve farklılıkları var, fakat en büyük fark; puhutv’nin ücretsiz olması ama seyirciye içeriği reklamla sunması. BluTV ise 9.90 TL abonelik bedeli istiyor fakat karşılığında seyirciye reklamsız içerik sunuyor. Ayrıca BluTV’de özellikle yabancı vizyon ve festival filmlerine ulaşabilirken puhutv’de sadece yerli içeriğe ulaşmak mümkün. İçerik olarak benzerliklerine baktığımızda ise, şimdilik puhutv tek, BluTV ise üç yerli içerik ile seyirci karşısına çıkıyor.

Ayrıca Onur Ünlü’nün YouTube üzerinden yayınladığı Görünen Adam ise bu iki platformdan tamamen farklı bir modelle karşımızda. Gelin hepsinin detaylarına birlikte bakalım.

Sarp Kalfaoğlu – BluTV İçerik Yöneticisi

Kalfaoğlu: ‘Aradığınız içeriği üretebiliriz’ demek istedik

BluTV İçerik Yöneticisi Sarp Kalfaoğlu, BluTV’nin geleneksel anlamda televizyon tüketicisi olmaktan çıkmış içerik tüketicisinin ihtiyaçlarından doğduğunu söylüyor: “BluTV’nin ilk günlerinden beri Türkiye’deki televizyon tüketicisinin davranışlarını inceliyoruz. Gözümüze çarpan çeşitli noktalar oldu. Birincisi, Türkiye’de ulusal kanallarda yayınlanan dizilere karşı mesafeli duran bir kitle olduğunu fark ettik. Bu kitleyi kaybetmek üzereydik. İçerik tüketimini tamamen yabancı diziler üzerinden gerçekleştiren bu kitleye ‘Bizler de eğer istersek ülkemizde sizin aradığınız içerikleri üretebiliriz’ demek istedik. İkinci olarak da, bu kitlenin artık içerik izlemek için belirli bir yerde olmaya ihtiyaç duymamasıydı. Telefonundan, tabletinden o sırada tüketici her neredeyse orada istediği içeriği izleyebilsin istedik.”

‘Daha mesaj atmamış teyzemize telefondan BluTV izleteceğiz’

Geleneksel anlamda televizyondan içerik tüketen kullanıcı profilinin dünyada olduğu gibi Türkiye’de de değiştiğini söyleyen Kalfaoğlu, geleneksel TV izleyicisini internete çekmek için yaptıklarını ise şöyle anlatıyor: “Televizyonda kullanıcının seyir zevkini sürekli bölen reklam, bizde yok. Televizyon, bir makine olarak, bizde mecburi değil –tablet ve telefondan izlemeyi kast ediyorum. Birtakım firmaların dayattığı gibi minimum birkaç ay süren bir taahhüt bizde yok mesela. Gel, izle, beğenmezsen anında iptal et.”

Masum

BluTV hâlihazırda abonelik sistemiyle işliyor ve bu özelliğinin karşılığını da zengin içeriğiyle veriyor diyebiliriz. Zira dünyanın en çok izlenen yabancı dizilerinden oluşan arşivi oldukça iddialı. Ayrıca geleneksel anlamda TV kullanıcısının ihtiyaçlarını karşılamayı sürdürüyor; en çok izlenen dizilerin tekrarları, ulusal kanal yayınından hemen sonra reklamsız ve tek parça olarak BluTV’ye yükleniyor. Bir diğer artısı da 34 kanalın bulunduğu bir canlı yayın kategorisine sahip olması.

Dolayısıyla Kalfaoğlu, BluTV’nin bir yandan geleceğin temsiliyken, diğer yandan da günümüzden kopmayan bir platform olduğunu düşünüyor.

BluTV’nin önceliği ise teknoloji alışkanlığı olan gençleri cezbetmek: “Burada bizim ‘early adopter’ dediğimiz, birtakım yeniliklere her anlamda açık ve hemen uyum sağlayan bir kitleden bahsediyoruz. Sonra da mevcut alışkanlıkları değiştirmek gibi bir hedefimiz var. Hayatında o güne kadar herhangi bir mesajlaşma uygulamasından mesaj atmamış bir teyzemize telefon üzerinden BluTV izletebileceğimize inanıyoruz. Çünkü biliyoruz ki, binlerce dublajlı yabancı film ona iyi gelecek.”

‘Bir dahakine toparlarız deme lüksün yok’

İnternete dizi içeriği üretmenin elbet farkları var. Sanki daha kolay gibi duruyor ama aslında zorlukları çok. Kalfaoğlu bunları şöyle anlatıyor: “Aslında bölüm adedi ve süresi olarak 120 ya da 150 dakika yerine 45 ya da 60 dakika, 36 bölüm yerine 8 ya da 10 bölümlük bir sezon yapmak çok daha zor. Daha doğrusu çok ince bir ritmi var bu işin. Daha işe başlarken, işi nerede bitireceğini biliyorsun. Çok daha ‘öz’ bir iş sunuyorsun, çok daha kısa. Ve o sınırlı zaman içerisinde her detay çok büyük önem kazanıyor. Tek bir sekansın, tek bir sahnenin dahi saçma ve işe yaramaz olmasına izin veremezsin. İşin türü ve mizacı ne ise, baştan sonra her detay, o türe ve mizaca hizmet etmeli. Bu bölüm olmadı, bir dahakine toparlarız demek gibi bir lüksün yok.”

Bir farkın da, otosansür konusunda olduğunu anlatıyor: “Galiba en ‘Asla!’ dediğin sanatçı bile kendine bir nebze de olsa otosansür uyguluyor. Tabii bu son bahsettiğim konunun ‘Cinsellik, politika vs.’ ile alakası yok. Geleneksel dizi anlayışında o kadar büyük kısıtlamalar var ki, bir karakterin canının sıkkın olmaması gibi mesela, senarist o alışkanlıkla canı sıkılan bir karakter yazamıyor, ‘eli gitmiyor’ gibi düşünebiliriz.”

Masum

‘Önümüze müthiş bir fırsat geldi, kaçırmayalım’

Tüm bunlara rağmen en büyük riskin ne olduğunu sorduğumuzda ise şöyle yanıtlıyor: “Birincisi, ulaşmak istediğimiz kitlenin bize güvenmemesi, destek olmaması ve bizim mecburen başka projelere yönelmemiz, sıradan olana dönmemiz. Diğer bir risk ise, benzerimiz platformların bu yepyeni fırsatı mevcudun bir tür devamı olarak görüp yepyeni ve tertemiz bir imkânı değerlendirememesi. Önümüze müthiş bir fırsat geldi. Bir otuz yıl daha bu sefer internet değil, bambaşka bir mecra üzerinden televizyonculuğun başladığı günü beklemeye hiçbirimizin mecali kaldığını düşünmüyorum. Eğer başka platformlar bu işin adını ‘mevcudun içine cinsellik ve küfür ekle, sat’ düsturuyla koymaya çalışırsa, bence bu tüm sektörü kirletecek ve bizler elimize gelen bir fırsatı kaçırmış olacağız.”

‘9.90 TL’yi defalarca pazar araştırması yaparak belirledik’

Bu platformların nasıl bir ekonomik modele sahip olduğu ise, en çok merak edilen konulardan biri. Daha önce de dediğimiz gibi BluTV’nin 9.90 TL’lik bir abonelik ücreti var. İzleyici bu aboneliği dilediği an iptal edebiliyor. Şu ana kadar ulaştıkları abone sayısını paylaşmasalar da, Kalfaoğlu şöyle bir detayı aktarıyor: “Bu şekilde hizmet vermeye, bu denli güzel içeriklerle devam ederseniz, 9.90’dan daha fazlasını da vermeye hazırız türevinde mesajlar, geri bildirimler alıyoruz. Defalarca yaptığımız pazar araştırmalarının neticesinde belirlediğimiz bir fiyat bu. Eğer haksız olduğunu düşünseydik asla 9.90 olarak belirlemezdik.”

BluTV’nin reklamverenle bağına dair ise şunları söylüyor: “Üç temel sistem var. T-Vod, A(d)-Vod ve S-Vod. T-Vod platformlarda reklam yok ama üyelik de yok. İçerik başına para ödüyorsunuz, örneğin iTunes Movie. A(d)-Vod’ta da üyelik yok, ancak izleme keyfiniz reklam ile bölünüyor. Bu sistemin temel gelir modeli reklam, örneğin YouTube. Bizim bağlı bulunduğumuz S-Vod’ta ise üyelik bedeli var; ancak sonrasında reklam kesintisiz, sınırsız izleme imkânı sunabiliyoruz. Bir diğer yandan da üyelik mecburî olduğu için kullanıcıların izleme alışkanlıklarını takip edebiliyoruz. Bu bize hem kullanıcıya uygun içerik sunma, hem de kullanıcının talebine uygun içerik üretme imkanı veriyor.”

‘Ürün hikâyeye, hikâye de ürüne hizmet etmeli’

Yapımı finanse etme yöntemlerinden bir diğerinin de ürün yerleştirme olduğunu ve buna da açık olduklarını belirtiyor, Kalfaoğlu. Fakat bu konuda da net bir çizgileri var: “Hiçbir yerleştirilen ürünün seyir zevkini engellemesini istemiyoruz. Reklamda kullanılan ürün, hikâyeye; hikâyede ürün kullanılan yer de ürüne hizmet etmeli. Bunun peşindeyiz.”

İnternetten içerik takip eden kitlenin aklında ise bir başka soru var; hem platforma hem internete para ödemek istemiyor. Bu çelişkiyi sorduğumuzda Kalfaoğlu şöyle yanıtlıyor: “Bu doğru bir nokta. Bir ihtimal -ki bu yüksek bir ihtimal-, adil kullanım kotası denen ayakbağının ortadan kalkması. Bu ihtimali düşünmeyi seviyoruz ve bu yönde atılan resmi adımlar var. Bir diğer ihtimal de GSM operatörleriyle anlaşma yapmak. Bu yönde de çok somut girişimlerimiz var. Dolayısıyla bu yoruma katılıyoruz ve bu yönde çalışıyoruz.”

Ve gelelim BluTV’nin en iddialı işi, Masum’a. Kalfaoğlu, şimdiye dek BluTV’ye girip Masum’u izlemeyen kullanıcının yok denecek kadar az olduğunu söylüyor. Zaten şu an en çok izlenen içeriklerin başında geliyor, sonrasında; Sahipli, The Young Pope, yabancı film ve yerli/yabancı festival filmleri yer alıyor.

Seren Yüce – Yönetmen, Masum

Yüce: Abonelik sayesinde ekip fikirlerini özgürce uygulayabiliyor

Masum’un yönetmenliğini, bol ödüllü film Çoğunluk ve Rüzgarda Salınan Nilüfer’in de yönetmeni olan Seren Yüce üstleniyor. Dizinin kadrosu epey güçlü; senaryo Berkun Oya’nın Bayrak isimli oyunundan uyarlama, oyuncular arasında Ali Atay, Okan Yalabık, Tülin Özen, Serkan Keskin, Haluk Bilginer ve Nur Sürer bulunuyor.

Yüce, internet için dizi çekmenin anaakımda özgür bir anlatım ve hikâye yaratma fırsatı sağlamasını önemli bulduğunu söylüyor. “Abonelikle işliyor olması, reklamverene muhtaç kalmamasıyla birlikte yapımcının, işin yaratıcı kısmından ayrılabilmesini sağlıyor” diyen Yüce, bu durumun da ekibin estetik ve içerik fikirlerini özgürce uygulayabilmesini mümkün kıldığını düşünüyor.

Hikâyenin ihtiyacı kadar sürede başlayıp bitiyor olmasının, ne kadar sürede anlatılacaksa o kadar uzunlukta kurgulanmasının, filmin cezbedici ve izlenebilir olmasına katkı sağladığını söylüyor, Yüce ve ekliyor: “Eğer hikâyenin kendini anlatmak için 8 bölüme ihtiyacı varsa o kadar sürüyor, biraz daha uzatalım daha çok rating alalım gibi bir kaygıdan doğan gereksiz uzatmalara ve deformasyona uğramıyor. İşin bitmiş hali yayına girdiği için de yapım sürecinin başından nasıl bitirmeniz gerektiği biliniyor ve buna göre kurgulanıyor. Böylelikle bütünlüklü bir iş çıkmış oluyor, tıpkı uzun bir film gibi. Bu durum, yeni yapılan işler için de özgün fikirler bulmak anlamında yeni kapılar açacaktır diye düşünüyorum.”

Heni Hazbay – puhutv COO

Hazbay: Televizyon izleme alışkanlıkları dijitale kayıyor

Sektöre hızlı bir şekilde giren puhutv ise güncel ve eski dizileri yayınlamasının yanında, şimdilik tek yerli yapımı olan Fi ile öne çıkıyor.

puhutv COO’su Heni Hazbay, dünyadaki yeni eğilimin OTT (internet ağı üzerinden TV ve videolara ulaşabilme) platformları olduğunu söylerken buna da TV 3.0 adı verildiğini ve puhutv’nin de bu anlayışla yerli yapımlardan oluşan tüm içeriğini ücretsiz olarak izleyiciyle buluşturduğunu belirtiyor. Hazbay, Türkiye’nin bu platformlara hızla adapte olduğunu anlatırken, puhutv’nin hikâyesini şöyle paylaşıyor: “Özellikle genç nüfus içeriklere online ulaşmayı tercih ediyor. Ülkemiz ‘free TV’ ülkesi. Doğal olarak televizyon izleme alışkanlıkları dijitale kayıyor. Çünkü izlediğiniz bir diziyi zaten hiçbir ücret ödemeden istediğiniz zaman istediğiniz yerden izleyebiliyorsunuz. Ama buna rağmen geleneksel televizyon izleme alışkanlığının tamamen sona ereceğini söylemek imkânsız. Biz de bunun sona ereceğini düşünmüyoruz. Yalnız bu içerikleri bir araya getiren ve kaliteli hizmet sunan bir platform eksikliği vardı. İşte puhutv de tam bu ihtiyaçtan doğdu.”

‘Rating kaygılı hikâye anlatma zorunluluğumuz yok’

puhutv’nin hedef kitlesi, sadece teknoloji alışkanlığı olan gençler değil. Özellikle mobil cihazlarla birlikte hiç bilgisayar kullanmayan ama telefonu veya tabletiyle interneti aktif biçimde kullanan insanların olduğunu söyleyen Hazbay, “Bu yeni durumun insanların dizi izleme alışkanlığını da değiştirmekte olduğunu görüyoruz. Ayrıca puhutv’de ailenin tüm fertlerine hitap eden içerikler mevcut. Biz rakamlarımıza baktığımızda üst yaş gruplarının da internetten dizi izlemeye ve puhutv’ye ilgi duyduğunu görüyoruz. Dolayısıyla herhangi bir yaş sınırlamamız yok” diyor.

Hazbay’a göre, internet için dizi yapmanın en büyük farkı, rating kaygılı hikâye anlatma zorunluluğunun olmaması. En büyük riski ise şöyle anlatıyor: “En büyük risk kullanıcıyı mutsuz etmek. puhutv’de kullanıcıyı hep ön planda tutmaya çalışıyoruz. Kullanıcılardan gelen bildirimler, öneriler, çıkan hatalar bizim en büyük önceliğimiz. Bununla birlikte tüm dijital girişimler için en büyük risk sürdürülebilir bir gelir modeli oluşturamamaktır. İzleyicinin davranışını çok iyi analiz edip, isteklerini anlayıp her zaman gelmek isteyecekleri bir mecra olmaya devam etmek istiyoruz.”

Fi

‘Reklamlar hiçbir zaman rahatsız etmeyecek’

Platformun dikkat çeken ilk projesi ise, Serenay Sarıkaya, Ozan Güven, Mehmet Günsür, Berrak Tüzünataç ve Büşra Develi’nin rol aldığı Fi. Şimdiye dek 50 milyon izlenme sayısına ulaşan Fi, puhutv’nin en çok izlenen içeriği. Onu; İçerde, Cesur ve Güzel bölümleri; Türk filmleri, Yeşilçam klasikleri izliyor.

puhutv’nin baştan bu yana en büyük iddiası, ücretsiz olması. Bunun Türkiye’deki internet kullanıcısına uygun olduğunu Hazbay şöyle anlatıyor: “Gelir modeli olarak dünyada iki model öne çıkıyor. Yalnızca TV-film içeriği üreten platformlar için değil, gazetelerden sosyal medya mecralarına kadar her alanda benzer iki model var. Ya aylık/yıllık abonelik ya da reklam gösterimi karşılığı tamamen ücretsiz yayın. Biz ikinci yolun Türk internet kullanıcısına daha uygun olduğunu düşünüyoruz. Aldığımız geri dönüş de bunu kanıtlıyor. Ancak şunu da belirtmeliyim, puhutv’de reklamlar hiçbir zaman rahatsız edici bir frekansta yayınlanmayacak.”

Ali Ateş – Yapımcı, Görünen Adam

Ateş: Amacımız TV izleyicisini çekmek değil İnternet izleyicisini icat etmek

Bu iki platform haricinde ise bir de şu sıralar dikkat çeken bir YouTube dizisi var: Görünen Adam. Televizyon ve sinema için yaptığı kendine has işlerle tanıdığımız Onur Ünlü’nün projesi olan Görünen Adam, ‘markalı içerik’ formatıyla seyirci karşısına çıkıyor.

Dizinin yapımcısı Ali Ateş, yıllardır televizyondan dizi izleyen insanlara kolay gelsin diyerek, internet izleyicisine dair şunları anlatıyor: “Bölüm uzunlukları arttıkça özellikle de komedinin olmazsa olmazı olan ritmi kaybetmeden ilerlemek çok zor. Nitekim ben dahil hatırı sayılır bir kesim artık televizyonu bile internetten izliyoruz. Ülkemizde akıllı telefon kullanımı ve internet penetrasyonu göz önünde bulundurulduğunda açıkçası kaliteli içerik arz ettiğimizde talebin bizi bulacağını düşünüyorum. Bu nedenle amacımız televizyon izleyicisini çekmekten ziyade internet izleyicisini icat etmek.”

‘Olgun seyirciye yönelik projeler de tutabilir’

Erkan Kolçak Köstendil, Osman Sonant, Selim Bayraktar gibi isimlerin rol aldığı dizide öncelikli hedeflerinin gençler olduğunu söyleyen Ateş, “Hiçbir kesimi yabancılaştırmamak adına anlaşılır olmaya ve küfür kullanmamaya özen gösterdik. Bölümlere son kilidi vurmadan önce mutlaka anneme izletip onun da manyak hikâyemizi takip edebildiğinden emin olmaya çalıştım. Hâlâ internet genç işiymiş gibi bir düşünce yaygın ama orta yaşlı tanıdıklarım Facebook’u çok daha aktif kullanıyorlar. Yani daha olgun bir seyirciye yönelik bir projenin de kitlesini bulabileceği kanısındayım” diyor.

Görünen Adam

‘Ürün yerleştirmeyi seyirciyle yüz yüze gelecek şekilde yaptık’

İnternet için dizi yapmanın her şeyden önce kendilerini yaratıcı anlamda özgür bıraktığını düşünüyor, Ateş. Ayrıca sözleşme kısmında yeni bir şeyler keşfettiklerini de şöyle aktarıyor: “Oyuncu kadromuzu bir televizyon dizisinde bir araya getirmek de internetten çok daha zor olacaktı. Öte yandan dünya olarak hâlâ bilişim devriminin ortasında olduğumuz için sözleşme hazırlarken bilinmeyen bir kıtayı keşfetmek durumunda kaldık.”

Şimdiye dek 10 milyona yakın izlenen Görünen Adam’ı özgün kılan unsurlardan biri de ‘markalı içerik’ formatına sahip olması. Başarılı tiyatro oyuncularından Murat Kaput, dizinin bir noktasında aniden ortaya çıkıp diğer oyuncularla dizi akarken markaya dair sözlerini söylüyor.

Bu formata dair detayları ise Ateş şöyle anlatıyor: “Projeyi olduğu gibi sponsorumuzun önüne koyup ürün yerleştirme teklifi yaparken onlara bu yeni format önerisiyle gittik. Ürün yerleştirmesini seyirciyi bekletecek ya da arkadan çaktırmadan görünecek şekillerde değil, doğrudan seyirciyle yüz yüze gelecek şekilde yapalım, ‘evet ürün yerleştiriyoruz işin bütçesi böyle çıkıyor işte, bu sayede beleş yayınlıyoruz’ dürüstlüğüyle konuşalım dedik. Hem melodram yapmacıklığından hem de postmodern ironiden gına gelen insanlar artık içeriğinde bir samimiyet, bir ‘harbilik’ arıyor. Zaten bir Onur Ünlü projesinde başka bir şey yapmamız beklenemezdi. Bu samimiyetin yanında sponsorun ‘vücuda gelmiş’ hâli olan ürün yerleştirme karakterimize de hikâyede yapacak bir şeyler vererek dediklerinin dinlenmesini sağladık. Seyirci de şu ana kadar olumlu karşıladı, sağ olsunlar.”

Reklam içeriğin kendisi olduğu için YouTube’tan reklam alamadıklarını söyleyen Ateş, “Bu nedenle gelir modelimizde seyircimiz ‘müşteri’ değil; success fee’miz (başarı ücreti) onların klikleri oranında” diyor.

Nihan Bora Sapmaz

Aydın Doğan Anadolu İletişim Meslek Lisesi ilk mezunlarından. Lisans ve yüksek lisans eğitimini gazetecilik üzerine tamamladı. 2001’de Milliyet gazetesindeki stajının ardından birçok gazete ve dergide çalıştı, yazdı. 2011’de NTV’deki yeni medya editörlüğü deneyimi sonrası internet sitelerinde kıdemli editör, yazı işleri müdürü, haber müdürü; reklam ajanslarında içerik direktörü olarak çalıştı. Şu an serbest olarak haber ve röportaj; yayınevlerine editörlük, redaksiyon yapmaya ve içerik projeleri üretmeye devam ediyor. Bir yandan içerik üretimi, yeni medya, medya okuryazarlığı ve haber yazımı üzerine eğitim veriyor.

Journo E-Bülten