Söyleşi

3 gazeteciyle ödüllü haberlerini konuştuk: ‘Sınavınız bu gibi durumlarda başlıyor’

Fotoğraf: Türkiye Gazeteciler Cemiyeti

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) Gazetecilik Başarı Ödülleri dün yapılan törenle sahiplerini buldu. BBC Türkçe’den Neyran Elden ve Hatice Kamer ile BirGün’den İsmail Arı, ödüle layık görülen haberlerinin yapım sürecini Journo’ya anlattı.

Bu üç haberden yola çıkarak şu sorulara yanıt aradık: Gazeteciler, zorlu haberleri yaparken ne tür önlemler alabilir? Haberin öznesi görüş vermezse ne yapmalı? İnsan hikâyelerini işlerken nelere dikkat edilmeli?

Galatasaray Üniversitesi’nin Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun olan Neyran Elden’in gazetecilik ve görsel medya alanlarında yüksek lisansı var. Elden’in, Mahmut Hamsici ile beraber hazırladığı ve 17 Nisan 2020’de BBC Türkçe’de yayımlanan “Cerrahpaşa’da bir gün” başlıklı video araştırması, Haber (İnternet) dalında bu yılki TGC Türkiye Gazetecilik Başarı Ödülü’nü kazandı.

Elden: Salgının başında ‘içeride’ neler olduğunu göstermek istedik

TGC’nin İstanbul’daki merkezinde dün düzenlenen törende ödülünü alan Elden, bu haberi COVID-19 salgınının ilk aylarında nasıl hazırladıklarını Journo okurları için anlattı. “Bu, hem Türkiye’de hem de dünyada salgın ile birçok bilinmezliğin olduğu bir dönemdi” diyen Elden şu ifadeleri kullandı:

  • Türkiye’de o dönemde, hastanelerdeki tedavi sürecinin nasıl işlediğine dair yapılmış kapsamlı bir video haber yoktu. Biz de salgın dışarıda devam ederken, içeride yani hastanelerde tam olarak neler yaşandığını, tam da içeriden anlatmak istedik. Tanı aşamasından COVID-19 yataklı servislerine, oradan COVID -19 yoğun bakım servislerine kadar her adımda neler yaşandığını kamuoyuna göstermeyi hedefledik.

Bunu yaparken sağlık çalışanlarının, mücadelenin “ön cephesindeki” konumlarına ve yaşadıklarına dikkat çekmek istediklerini vurgulayan Elden, haberde hastaların yaşadıklarını da kamuoyuna aktarmaya çalıştıklarını sözlerine ekledi.

BBC Türkçe ekibi, haberi yapmaya başlamadan önce İstanbul’daki Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi’nden çekim ve röportaj izni talep etmiş. Elden, iznin verilmesinin ardından hastanede, sabah erken saatlerden akşama kadar bir gün geçirdiklerini dile getirdi.

Bu süre içinde gazeteciler COVID-19 hastalarına ayrılan yoğun bakım ve yataklı tedavi servisleriyle, koronavirüs şüphesiyle hastaneye başvuranların testten geçtiği ilk tanı polikliniğinde çekimler yapmış. Elden, bu çerçevede doktorlarla, hemşirelerle, hasta bakıcılarla ve hastalarla görüştüklerini ekledi.

‘Haberi hazırlarken çok büyük risk aldık’

O günlerde salgına dair süren belirsizliklerin, gazetecilerin haberi hazırlarken çok büyük bir risk alması anlamına geldiğini belirten Elden şu bilgileri verdi:

  • Bugün bunu yapmak yine risk almak demek olsa da o dönem bu, bahsettiğimiz bilinmezlikler nedeniyle çok daha riskli görünüyordu. Çekim yaparken hem kendimizin hem de hastaların sağlığını dikkate almak zorundaydık.
  • Öncelikle çalıştığımız kurumun ilgili departmanından bu konuda almamız gereken önlemlerle ilgili bilgi edindik. Sonrasında hastane yönetimi ile önlemleri planladık.
  • Ayrıca bizzat hasta ve hasta yakınından izin almadan, hastanın kimliğini gösterecek hiçbir materyal kullanmamaya da dikkat etmeliydik.

Haberden önce ve sonra alınan sağlık önlemleri

Tüm önlemleri aldıktan sonra hastane içinde çalışmaya başladıklarını belirten Elden, şu ifadeleri kullandı:

  • Haberi yaparken hastane yönetiminin bize her türlü kolaylığı sağlaması bizim için çok önemli oldu. Yoğun bakım servisine girerken koruyucu tulum, maske, siperlik, eldiven, bone, galoş giydik. Diğer servislerde de bunların bazılarını kullandık.
  • Röportajlar sırasında, röportaj yaptığımız kişi ile aramızdaki mesafeyi korumak adına mikrofon uzatma çubuğu kullandık. Kullandığımız tüm materyalleri çekim sonrası dezenfekte ettik ve kameranın içinden kartları alıp kalan malzemeleri birkaç gün ellememek üzere bir kenara koyduk.

‘Ölüm kalım savaşı bizi psikolojik olarak da etkiledi’

BBC Türkçe ekibi, hastanedeki çekimden sonra her ihtimale karşı kendilerini evlerinde karantinaya almış. Haberleştirme sürecinin kendilerini psikolojik olarak da etkilediğini belirten Elden o günleri şöyle anlattı:

  • O dönemki bilinmezlikler nedeniyle akşam evlerimize gittiğimizde elbiselerimizi birkaç gün kullanmamak üzere torbalara koyduk ve o gün odalarımızdan çıkmadık. Birlikte yaşadıklarımız ya da çok yakın çalıştıklarımız dışındaki yakınlarımız ve iş arkadaşlarımızla da enfekte olmuş olma ihtimalini düşünerek bir süre görüşmedik.
  • Tabii özellikle yoğun bakımda tanık olduğumuz “ölüm kalım savaşı,” biz oradayken hayatını kaybeden bazı hastaların ceset torbasına konması, ağır durumdaki hastaların durumları, bizi psikolojik olarak da etkiledi.

Psikolojik travma seansı ve yakınların desteği faydalı oldu

Haberi bitirdikten sonra çalıştıkları kurumun kendilerine yönelik “travma seansı” düzenlediğini sözlerine ekleyen Elden şöyle konuştu:

  • Bu seans, haberi yaparken karşılaştığımız psikolojik etkileri hafifletmede bize çok yardımcı oldu. İki muhabir olarak hem birbirimizle hem de yakınlarımızla hissettiklerimizi paylaşmamızın ve konuşmamızın da bize çok faydası oldu.

İsmail Arı: Kafamın içinde adeta bir ampul yandı

BirGün gazetesinde 30 Kasım 2020 tarihinde yayımlanan “Koronavirüs testi Menzil’e emanet” başlıklı haberiyle İsmail Arı, “Basın” kategorisinde yılın sağlık haberi ödülünü aldı.

2019 yılında Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünden mezun olan BirGün muhabiri Arı, kent ve çevre haberleri ile kamu ihaleleri konularına yoğunlaşıyor.

İsmail Arı, Kamu İhale Kanunu’na kısmen de olsa hâkim olduğunu ve ihale bültenlerini sıkı bir şekilde takip ettiğini vurguluyor. TGC ödülüne layık görülen haberi de, bu sayede dikkatinden kaçmayan bir olaya dayanıyor.

İhaleyi alan firma ile ilgili daha önce de haber yaptığını paylaşan Arı, ödüllü haberinin yapım sürecini şöyle anlattı:

  • Haberi hazırlarken en büyük şansım, söz konusu ihaleyi alan şirkete dair aylar önce bir haber daha yapmış olmamdı. Kızılay ile alakalı bir haber hazırladığımda Sağlık Bakanlığı’nın COVID-19 test ihalesi alan şirketle karşılaşmıştım. İhale sonucunda da Sağlık Bakanlığı’nın ihalesini bu şirketin aldığını görünce deyim yerindeyse kafamın içinde adeta bir ampul yandı. Şirkete ilişkin bir bilgim olduğu için haberi yazarken çok fazla zorlanmadım.

‘En büyük zorluğu kurumlara ulaşırken yaşadım’

  • Haberi hazırlarken yaşadığım en büyük zorluk, COVID-19 test ihalesini düzenleyen Sağlık Bakanlığı, İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü ve ihaleyi alan Menzil bağlantılı şirketten defalarca açıklama talep etmeme rağmen yanıt verilmemesi oldu.

İlgili şirket, haber yayımlandıktan günler sonra açıklama yapmayı kabul etmiş. İsmail Arı, bu açıklamanın “yarım yamalak” olduğunu belirttikten sonra şu ifadeleri kullandı:

  • Sağlık Bakanlığı ise ne beni, ne de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) verilen soru önergelerini yanıtladı. Haberime ilişkin şu ana kadar bir dava açılmadı ve tekzip gelmedi. Ancak bu dava açılmayacağı anlamına da gelmiyor.

“Zorlukları inadımla aştım” diyen Arı, sözlerini şöyle tamamladı:

  • Hiç pes etmeden şirket yetkililerine ulaşmaya çalıştım. En sonunda tam anlamıyla tatmin edici açıklama yapmasalar dahi itiraf niteliğinde ifadeler kullandılar. Şirket yetkilisi, şirketin ortağının Menzil Cemaati ile bağlantılı olduğunu itiraf etti. Bir COVID-19 testini kaç paraya yaptıklarını dahi anlattı. Bu da haberi devam ettirmemi ve haberin daha da büyük yankı uyandırmasını sağladı. Bu açıdan şanslıydım.

Hatice Kamer: Mutlu Kaya’yı milyonlara hatırlatan haber

Bu yılki TGC ödülünü kazanan bir başka BBC Türkçe muhabiri, Hatice Kamer oldu. Ege Üniversitesi’nin Tarih bölümünden mezun olan ve daha önce TV programları da yapan Kamer’in 29 Temmuz 2020’de yayımlanan “Mutlu Kaya: ‘Ömrümü adalete adadım’ diyor” başlıklı haberi, “kadın haberi” dalında ödüle layık görüldü.

Haber; erkek arkadaşı tarafından başından vurulan ve mucizevi şekilde hayatta kalan, ablası ile avukatını da kadın cinayetlerine kurban veren Mutlu Kaya ile bir video söyleşiye dayanıyordu. “Mutlu Kaya’nın başına gelen talihsizliklerden ona yapılan saldırının ilk gününden itibaren haberdardım” diyen Kamer, bu haberin oluşum sürecini şöyle anlattı:

  • Herkes gibi ben de katıldığı yarışmadan adını duymuştum. O günlerde de ailesiyle hastane önünde görüşerek röportaj yapmıştım. Medyanın ilgisi yüksekti.
  • Öncelikle maruz kaldığı saldırı korkunçtu, onu sevdiğini iddia eden erkek öldürme kastıyla arkasından ateş açmıştı. Bir erkek, bir kadının canını almayı kendine hak olarak görmüştü, o arabesk ifadeyle “ya benimsin ya kara toprağın” diyerek vurmuştu. Tüm bu toplumsal anomaliler nedeniyle gencecik bir kadın ölümün kıyısındaydı. Kafasından vurulmuş, doktorlar dahi herkes yaşamasından ümidi kesmişti.
Dünkü TGC törenine katılamayan Hatice Kamer’in ödülünü, meslektaşı Neyran Elden teslim aldı.

Salgın gündeminde kaybolan bir kadın cinayeti

Olayın yaşandığı günlerde medya dâhil birçok çevre Kaya’ya büyük ilgi gösterdi. Ancak kısa süre sonra genç kadın unutuldu ve adeta kaderine terk edildi. Haberiyle Kaya’yı yıllar sonra kamuoyuna yeniden hatırlatan Kamer, şöyle konuştu:

  • Gündem o kadar korona haberleriyle meşguldü ki, zavallı kadının [Kaya’nın ablası Dilek] cinayeti bile duyulmadı neredeyse. 21 Mart günü, doğum gününde tıpkı kardeşi gibi vurulmuştu.
  • O haberi duyunca ilk fırsatta gidip aileyle görüşmeyi ve Dilek’in hikâyesini yazmayı çok istedim, ama pandemi nedeniyle “yarım kapanma” süreci vardı. Hepimiz hayatımızı esir alan bu hastalıkla boğuşuyorduk. Bu yüzden aileyi de ziyaret etme fırsatım olmadı.

Kafasında planladığı röportajı yapma fırsatını ancak haziran ayında bulabildiğini vurgulayan Kamer, Mutlu Kaya ile söyleşiyi şöyle anlattı:

  • Mutlu ve ailesiyle kendi evlerinde görüşerek haberi yaptım. Ablasının yaşadığı trajediyi en iyi Mutlu anlatabilirdi çünkü. Sadece Dilek değil, katledilen binlerce kadının acısını, neler yaşadıklarını en iyi anlatabileceklerden biriydi Mutlu.
  • O, çok güzel bir genç kadın. Maruz kaldığı kötülükler onu yüzde 90 engelli hale getirse de, çok güçlenerek çıkmıştı. İkinci defa doğmuş gibiydi. Yeni adım atmaya başlayan çocuklar gibiydi. Gözlerinde de tıpkı çocuklar gibi saf, temiz, duru bir ifade vardı.

‘Haberde onun bu gücünü gösterebilmek önemliydi’

  • Konuşma güçlüğü çekse de kendini çok iyi ifade eden, yaşadığı haksızlığı çok iyi dile getiren güçlü bir kadın gördüm. Hayata karşı çok dirençli bir kadını gördüm. Geleceği elinden çalınan ve büyük talihsizlikler yaşamasına rağmen pes etmeyen, dirayetli bu genç kadından çok etkilendim.
  • Haberde de onun bu gücünü gösterebilmek önemliydi. Mağdur görünse de güçlü bir kadının hikâyesi, sanırım bu nedenle ödüle layık görüldü. Tabii bir de İstanbul Sözleşmesi’nden imzanın geri çekilmesi tartışılıyordu o günlerde ve bu konuda canı en fazla yanan da Mutlu idi.

Olayın insani boyutunu öne çıkarmaya gayret ettiğini vurgulayan Kamer, bunu yaparken olguların doğru aktarılması ve “ajite etmeden dengenin sağlanabilmesinin” önemine dikkat çekti.

Haberin yapıldığı ortamdaki atmosferin gazeteciyi etkileyebileceğini de belirten Kamer, sözlerini şöyle tamamladı:

  • Dilek birkaç ay önce öldürülmüştü ve evde aslında bir matem havası vardı. Özellikle anneleri Hanım Kaya çok acılıydı. Onlarla doğru düzlemde ve doğru kelimeleri seçerek konuşabilmek çok önemliydi. Yani onların acısına saygı duymak, onları dinlemek, acılarını paylaşmak da insani açıdan çok önemliydi. İnsanız ve o duygusal atmosferden etkileniyoruz ama gazeteci olarak o dengeyi koruyabilmek önemli.

‘İnsanlara nasıl yaklaşmanız gerektiğini iyi bilmelisiniz’

  • O atmosferde haberi yapmak elbette kolay olmadı. Mesela çekimde Mutlu, ablası Dilek’ten söz ederken annesi fenalaştı, ağlama krizine girdi. Bir gazeteci olarak sınavınız bu gibi durumlarda başlıyor. İnsanlara nasıl yaklaşmanız gerektiğini iyi bilmelisiniz, acılarına saygı duymanız gerekiyor.
  • Orada ağlayan, krizlere giren bir anneyi göstermek haberimizi daha güçlü kılmaz, yeri geldiğinde nerede durmanız gerektiğini de bilmeniz gerekiyor. İnsanlarla kurduğunuz doğru iletişim haberinizi de daha güçlü kılar. Onlara haber malzemesi gibi bakmak, hassasiyetlerini görmeden, saygı göstermeden yaklaşmak, hâliyle yaptığınız işe de yansıyacaktır.
  • Bu yüzden bir gazeteci çok iyi gözlemlemeli, iyi dinlemeli, insanlara nasıl yaklaşıp nasıl hitap edebileceğini iyi bilmeli. Ortamın havasını, atmosferini iyi tartmalı, ne tür sorular soracağını iyi bilmeli. Konuştuğu insanlara üstten bakmamalı. Eğer gazeteci haberi ve konuyu iyi anlayıp özümseyemezse, hikâyeyi de iyi anlatamaz.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – GENÇ İLETİŞİMCİLER YARIŞMASI’NI KAZANANLAR AÇIKLANDI

Sıddık Güler

1998 yılında Özgür Bakış gazetesinde mesleğe başladı. 2000’de Yeni Gündem ve Yedinci Gündem gazetelerinde bölge muhabirliği yaptı. 2002'de açılan Dicle Haber Ajansı'nın kuruluş çalışmasında yer aldı. 2013'e kadar bu ajansta muhabirlik, haber müdürlüğü ve bölge temsilciliği yaptı. 2013'te Van Haber adlı günlük yerel gazeteyi satın aldı ve yazı işleri müdürlüğünü de yürüttü. 2015'te bu gazeteyi devretti. 2012-2015 yılları arasında Vangölü Gazeteciler Cemiyeti'nde genel sekreterlik görevini üstlendi. Serbest gazeteci olarak mesleğini sürdürüyor.

Journo E-Bülten