Hollywood mitlerinin yanı sıra manipülasyonun da arttığı günümüz dünyasında, Spilberg’in son filmi The Post zamanlama açısından çok manidar olmuş. Gerçek bir hikâyeden kurgulanan film, gazeteciliğin tanımının yeniden tartışıldığı şu dönemde, gazeteciliği mesafenin kurtaracağını yeniden hatırlatıyor. Tabii anlamak isteyene.
Sinemanın dahi çocuğu olarak adlandırılan Steven Spilberg’in son filmi ‘The Post’u geçtiğimiz gün izleme fırsatı yakaladım. Öncelikle, sayısız oscara sahip olan Spilberg’in, The Post filmiyle oscar alıp almayacağı meselesi benim değerlendirmemin dışında. Ancak bir gazeteci olarak değerlendirmem, filmin meselelerinden olan ‘Basın özgürlüğü’nden ve gazeteciliğin tanımından başlıyor. Spilberg’in, manipülasyonun arttığı günümüz dünya düzeninde yalan haber ve Trump’ın medya ile savaşı derken popüler bu iki meseleyi The Post ile anlatması zamanlama açısından da çok manidar olmuş.
Erkek medyasında kadın bir yönetici
Meryl Streep ve Tom Hanks’in başrolleri paylaştığı The Post, ABD’nin 1945-1967 yılları arasında milyonlarca ABD’li ve Vietnamlı askerin hayatına mal olan Vietnam savaşı hakkında toplumu nasıl manipüle ettiğini ortaya koyan Pentagon belgelerinin önce New York Times ve ardından The Washington Post gazetelerinde yayınlanma sürecini anlatıyor. Streep, ABD basın tarihinin ilk kadın yöneticisi Post’un sahibi Katharine (Kay) Graham (1917-2001) rolünde yer alırken, Hanks ise gazetenin baş editörü Ben Bradlee (1921-2014) rolünde karşımıza çıkıyor. Neredeyse sadece erkeklerin egemen olduğu medya endüstrisinde, eşi Phil Graham’ın 1963’deki intiharından sonra yönetim kurulu başkanı olarak Post’un başına geçen Kay ve baş editör Brandlee’nin iyi bir muhabir ekibiyle hakikate ulaşma ve onu duyurma çabaları gazeteciliğin evrensel kurallarını yeniden ‘hatırlama’ fırsatı sunuyor.
Gazetecilik kazandı
Özellikle belirtmek gerek filmden çıkar çıkmaz Hollywood’un etkisiyle büyük yükselişe geçiyorsunuz. Bu etkiden olsa gerek, Kay’in gizli belgeleri gazetesinde yayınlama kararı alması hakkında çokça ‘kahramanlık’ tanımlamaları kullanılmış. Hakikatin peşinde koşmak, hiçbir gücün etkisinde kalmadan doğruları yazmak olsa olsa gazetecilik olur, kahramanlık değil. Buradan yola çıkarak, Kay ve Bradlee arasındaki büyük ikilemle devam edebiliriz. İlk olarak Times’da yayınlanan Pentogan belgelerine gazetesi Post için muhabir ekibiyle beraber binbir uğraşla ulaşan Bradlee, bu belgeleri yayınlamak için Kay’i ikna etmeye çalışıyor. Ancak Kay, iktidar çevresinden yakın ilişkileri ve gazetenin mali geleceği için, Bradlee’nin belgeleri yayınlama isteğine çok da sıcak bakamıyor. Times’da belgelerin yayınlanmasıyla Başkan Nixon’ın yargı üzerinde baskı kurarak haberlere yayın yasağı koydurması ve Times ekibini ‘vatan hainliği’ ile suçlaması, Kay’i başlarda kaygılandırıyor. Bunun da ötesinde belgelerin hedef haline getirdiği eski bakan McNamara ile dostluğu, Kay’i belgeleri yayınlayıp yayınlamama konusunda iyice çıkmaza sokuyor. Bradlee, yine de Kay’i ikna etme mücadelesini bırakmıyor. Kay’e belgeleri yayınlamadığı taktirde istifa edeceğini belirtiyor. Bradlee’nin -Times her ne kadar rakip gazete olsa da- Kay’e ‘Times yenilirse, yalnız kalırsa, biz de yenilmiş oluruz’ demesi mesleğine sahip çıkması açısından büyük önem taşıyor. Gazete içinde yaşanan büyük tartışma ve gerilimlerin ardından, Kay iktidar ve sermaye arasındaki ilişkilerine büyük bir mesafe koyarak belgeleri yayınlama kararı alıyor. Hatta Kay, bu kararı almasına kısa bir zaman kala gizli belgelerdeki hedef isim eski bakan McNamara’nın evine giderek, “Senin arkadaşın olmam, bu belgeleri yayınlayamayacağım anlamına gelmez…” minvalinde uzun bir konuşama yapıyor.
Tarihe geçecek emsal bir karar
Post da Pentagon belgelerinin tamamını yayınlanmasının ardından, Times gazetesiyle beraber ‘vatana ihanet’ suçundan yargılanıyor. Davada her iki gazetenin de muhabileri ve yöneticileri beraat ediyor. Filmin sonunda yargıcın şu sözleri televizyon ve radyo bültenlerinde yankılanıyor: “Basın yönetenlere değil, yönetilenlere hizmet etmek için vardır.” Burada da tabii ‘Amerikan demokrasisinin tüm dünyaya örnek teşkil etmesi gerektiği’ yönündeki Hollywood mitini es geçmemek gerekiyor. Yine de, bu nitelikli gazetecilik hikâyesinin sonunda basın özgürlüğünün kazanması şüphesiz tarihe geçen emsal bir karar.
The Post – Künye
Yönetmen: Steven Spielberg
Senaryo: Liz Hannah, Josh Singer
Oyuncular: Meryl Streep, Tom Hanks, Sarah Paulson devamı
Tür: Dram, Gerilim
Süre: 1s 55dk
Ülke: ABD
Vizyon tarihi: 12 Ocak 2018