2016’da, MST (Topraksız Kır İşçileri Hareketi) tarafından düzenlenen “Uluslararası Mücadeleci Gençlik Buluşması”na katılmak için Brezilya’ya giden ve MST’nin tarım reformu kapsamındaki işgal kampları ve yerleşimlerini; kurulan kooperatifleri ve agroekoloji (ekolojik tarım) okullarını ziyaret eden Umut Kocagöz, sertifikalı tohumu, ‘tohumun patentlenmesi’ olarak anlatıyor: “Tohumlara numara vermek, isim vermek, ıslahını yapmak Cumhuriyet’in başından beri olan bir pratikti. Bunun temel nedeni, tohumların başka bölgelere de dağıtılmasını ve ıslahını kolaylaştırmaktı. Ancak sertifika, tohumu bir ticaret nesnesine indirgemek de demek. Sertifikalı tohum, şirketlerin tohumları alınır-satılır kılması, bunun da ötesinde çiftçiyi şirketlere muhtaç kılmasının genel adı.”
Tercihen, sertifikasız tohum kullanabiliyor mu peki çiftçi? Kullanabiliyor. “Ama” diyor Kocagöz, “2018’de tohumculuk kanununda yapılması öngörülen değişiklikle birlikte sertifikasız tohum kullanmayan çiftçilere desteklerde kısıtlamalar olacak. Çiftçiler için desteklemeler hayati önemde. Dolayısıyla, bu zorunluluk doğuran bir kısıtlama.” Amaç ne peki? “Amaç, şirket tarımcılığının Türkiye’de kontrolü tamamen ele geçirmesini sağlamak. Ama bunu yalnızca Türkiye ile sınırlı bir durum olarak göremeyiz. Tarım da diğer sektörler gibi bugün küresel piyasaların parçası. Küresel piyasalarda tohumları kontrol eden şirketlerdir. Hibrit ve GDO’lu tohumlar, dünya çapında bir kaç şirketin kontrolünde. Böylece tarımı şirketlere bağımlı kılmanın adımları atılıyor. Türkiye’de de farklı bir eğilim söz konusu değil. Çiftçilerin buna karşı nasıl bir reaksiyon göstereceğini ise zamanla göreceğiz.”
Hibrit tohum: Tohumun özelleştirişmiş hâli
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu Genel Başkanı Abdullah Aysu, hibrit tohumla, yerel tohum arasındaki farkı şöyle anlatıyor:
“Hibrit tohum, tohumun özelleştirişmiş hâli. Her şeyden önce kısırlaştırılmış tohumdur. Yani ektiğin hibrit tohumun ürününden tohum ayırıp, bir sonraki seneye ekemezsin. Tohumun, tüketim nesnesine dönüştürülmüş hâli de denebilir. Her yıl, yeniden yeniden sağlayıcı şirketten para karşılığı satın alman gerekir. Çiftçiyi, şirketlere bağımlı kılmak için hibrit tohumlar üretiliyor. Yerel tohum ise müşterek tohumdur. Doğada özgürce melezlenir, kendini korur. Toprağa saçtığın tohumdan elde ettiğin ürünü tekrar toprağa saçtığında yine ürün elde edebilirsin. Yani ürettiğin üründen ayırabildiğin ve onunla üretime devam edebildiğin tohumdur, yerel tohum.”
Türkiye’deki tohumculuk kanunu ne diyor, yerli tohum için peki?
5553 sayılı tohumculuk kanunuyla domates, biber, patlıcan, meyve üreten, tahıl üreten çiftçiler bu ürünleri satabilir fakat bu ürünleri yetiştirmek için tohum üretip satmasına yasak getirildi. Bu en basit deyimle çiftçilerin üretim halklarının ellerinden alınmasıdır. Mesleklerini icra etmelerini engellemektir ki ürettiği üründen, tohumluğunu ayırıp onunla üretime devam edebilene ‘çiftçi’ denilir. Kendi ürettiği üründen tohumluğunu ayıramayıp, üretimine, şirketlerden satın aldığı tohumla devam edenlere ise ‘tarla bekçisi’ denilir. Tohumculuk kanunuyla, çiftçiler, çiftçilikten çıkarılmıştır.
Tohumu kontrol eden şirketlerin, dolayısıyla devletlerin, diğer şirketlere yaptırımı var mı? Su gibi, benzin gibi bu da dünya liderliği için önemli mi?
Şirketlerin hamiliğini yapan ülkeler var. Bunların diğer ülkeler üzerinde yaptırımları var elbette. Tarihini pek hatırlamıyorum ama bir tarihte Amerika Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, ‘yabancı ülkelere yaptığımız diplomatik ziyaretlerde konuşacaklarımız bittiğinde, mutlaka o ülkenin tarım politikalarıyla ilgili isteklerimizi kapsayan dosyalarımızı sunarız, onları masaya yatırırız. Gelinen aşamalarına bakar, yeni talep ve şikâyetlerimizi dosya halinde iletir ve takipçisi oluruz’ demişti. Önemi bilmem anlaşılabildi mi?
İlerde ne olabilir peki. Yani bu konuda distopik bir film yapılsa nasıl olur? İllegal tohum örgütleri, yasadışı tohum toplayan gerillalar… Çok mu uçtuk?
Tohumu tamamen ele geçiren tarım ve gıdayı kontrolüne alır. Yine Henry Kissinger’in sözüyle soruna yanıt vereyim. Yine bir konuşmasında ‘enerjiyi kontrol edersen ülkeleri, gıdayı kontrol edersen halkları kontrol altına alırsın’ demişti. Gıda egemenliği ve ülkelerin bağımsızlığı için tohum en önemli konu. Ama daha o kadar farkına varılmış değil. İllegal tohum örgütleri… Olabilir, mümkün.
Tohum takası neden önemli?
Kadıköy Tüketim Kooperatifi’nden Umut Kocagöz, çözüm için tohum takaslarının önemini vurguluyor:
“Türkiye’de mevcut tohumculuk yasası çiftçilerin tohumlarını satmalarını yasakladı. Buna karşı çiftçiler yerel tohumlarını korumak ve başka tohumlara ulaşabilmek adına tohum takası yapıyor. Ayrıca bazı belediyelerin tohum merkezleri oluşturduğunu görüyoruz. Tohumun şirketlerin eline geçmesi biyoçeşitlilik açısından da büyük bir tehlike. Çünkü şirket tarımcılığı biyoçeşitliliğe dayalı ekolojik tarımı değil, tek tip -monokültüre dayalı- bir tarımı teşvik ediyor. Bunu da verim söylemi ile meşru kılmaya çalışıyorlar. Tohumların korunması, saklanması, çiftçiler tarafından yeniden üretilmesi ve dağıtılması, başta biyoçeşitliliğin, ekolojik tarımın ve sağlıklı gıdanın en büyük garantisi. Türkiye’de çiftçiler bu konuda hâlâ güçlü bir reaksiyon göstermekte. GDO karşıtı platform, yerel tohum takas ağları bunun en büyük göstergesi.”