Siber-Güvenlik

Totaliter zamanlarda yeni medya: Anonimliğin sonunda mıyız başında mı?

Geçtiğimiz günlerde Open Democracy’de Carly Nyst imzasıyla yayınlanan The end of anonymity? Trump and the tyranny of the majority başlıklı yazı Donald Trump Amerika’sından hareketle tüm dünyada anonim Internet kullanımına yönelik bir öznesi devlet olan saldırı yaşandığına işaret ediyordu. Trump’ın 2017 Şubat ayındaki Muhafazakarlar Zirvesi’ndeki söylemlerinin alıntılanmasıyla başlayan makalenin eleştirdiği fikirler birçok açıdan Türkiye’deki Internet kullanımına ilişkin politikacısından gazetecisine birçok figürün de aslında fikirlerle örtüşüyordu.

Anonimlik tartışmasını doğru tanımlayabilmek mühim. Zira anonimlik kavramı üzerine tartışmalar genellikle teknik özellikler değil de takma isimler kullanarak ya da ismini vermeden içerik üreterek yeni medya alanında var olanlar üzerine kurulu. Tam bir anonimlik durumunun söz konusu olması için gereken, kimlik ve IP ile bağdaştırılabilecek bilgilerin izlenebilmesine izin vermeme; organik olarak da yeni medyadaki kimliğinizle ilgili bilgileri paylaşmama; herhangi bir güvenlik açığı oluşmasına izin verebilecek kamusal ağlardan ya da şifrelenmemiş bağlantılardan iletişim süreçlerine katılmama gibi kriterler bu tür tartışmalarda çoğu zaman es geçiliyor.

Cep telefonu numaralarıyla sosyal ağlara kaydolan yahut Gmail ve benzeri izleme/gözleme yeteneği yüksek servislerle sosyal ağ kayıtlarını gerçekleştiren insanlar için küresel gözetimden kaçınabilmek pek mümkün değil. Zaten, yakınları tarafından ifşa edilen ya da sosyal ağlarda ilişki kurdukları (mesajlaşmalar, etkileşimler vs.) üzerinden bir sosyal mühendislik çalışmasıyla kimlikleri ifşa edilebilenlerle Türkiye’de özellikle 2013’ün bol protestolu döneminden beri sıklıkla karşılaşıyoruz.

via GIPHY

Elbette aslen gazetecilerin isimsiz kaynaklara atıf yapma ve onları saklı tutma hakkı, uluslararası insan hakları hukuku tarafından garanti altına alınıyor; ifade özgürlüğü hakkı çerçevesinde değerlendiriliyor; ama hiçbir şey özellikle dünyada mevcut “illiberal siyaset çağı” dahilinde garanti altında değil. En azından, temel hak ve özgürlük gibi görünen bu evrensel değerlerin dahi risk altında olduğunu söylemek pek güç değil.

Siyasetçiler anonim kullanıcılara neden taktı?

Peki siyasetçiler “anonimlere” neden bu kadar takıldı? Bu konuda kategorik bir “korkuyorlar” yaklaşımı ortaya koymak bana yanlış geliyor. Burada ciddi bir hegemonik mücadele var. Taraflar anonimlerin kim olduğu ve ne istedikleri üstünden rakiplerini alt etmek ya da onlar üzerinde moral üstünlük kurma peşindeler. Durum böyle olunca da uluslararası normlar ya da insan haklarından çok mesele komplo teorileri çerçevesinde sınırlı kalıyor.

Özellikle son ABD seçimlerinde anonim kaynaklardan gelen bilgi görünümlü materyallerin geniş kitleleri etkilemek için kullanılması, Doğu Avrupa ülkelerindeki gencecik çocukların yaydıkları yazarı belirsiz haberlerin yarattığı etki ve nihayet dünyamızın vazgeçilmez başlıklarından biri olarak Rusya’nın bu işlerin arkasında olduğu inancı anonimlerin bir zombi ordusu olarak siyaseti ve dünyayı etkiledikleri teziyle birleşti ve Trump’tan nice siyasi aktöre, birçok “illiberal siyasetçinin” başımıza bu anonimler ve kampanyacı robot hesaplar tarafından sarıldığı inancı ortamı domine etti.

Trump’ın ise kendisini eleştiren, kendisine hakaret eden vs. hesaplarla ilgili söyledikleri aslında dünyadaki birçok otoriter ya da totaliter liderin sahip olduğu bir eğilim. Türkiye’de bu eğilimi temsil eden yalnızca koltuk sahibi siyasetçi değil, köşe yazarından Twitter fenomenine binlerce örneğin olduğu ise bir gerçek. Bundan yıllar önce Nihat Genç‘in Skytürk’teki bir programda Ekşi Sözlük ve yazarları ile ilgili söyledikleri dahi aslında teknik olarak tam anonim olmayan, yegane güvenceleri o dönemki Ekşi Sözlük politikaları olan insanların nasıl bir rahatsızlık uyandırdığının kanıtıydı.

Asıl sorun: Gündemi kim belirleyecek

Aslında tüm mesele, günümüzde medya çalışmalarının ortaya çıkmasına neden olan sorunsala götürüyor bizi: Gündemi kim belirleyecek, fikri ortamı kim domine edecek ve nihayetinde kitlelerin rızasını kim üretecek ya da yıkarak yerine yenisini koyacak? Bu soru, medya ve iletişim çalışmaları için önemli bir soru; siyasal iletişim alanında ise yeni medya ortaya çıktığından beri alanın bir baş ağrısı olarak görülmesinin temel sebeplerinden biri.

Şu kesin ki anonim olan ya da takma isimler kullanıcıların kullanım pratikleri, mevcut erk sahipleri tarafından daima illegalize edilmeye çalışılacak. Asıl mesele, anonim kullanım eğilimlerinin sonunun gelip gelmediği, ki Nyst’in yazısı da zaten buna dayanıyor.

Burada birkaç  farklı eğilimden söz etmek mümkün. Büyük Internet devlerinin teker teker devletlerle geniş işbirliklerine gitmesi ve IŞİD gibi radikal örgütlerin sosyal ağ kullanımlarını, sıradan eleştirel yurttaşın afişe olmasına bahane etmeleri; devletlerin kullandıkları geniş gözetim yazılım ve donanımları ile birlikte ele alındığında, anonimliğin özel bir teknik kapasite gerektirdiği ve kullanıcıların sürekli tetikte olmaları gerektiği kesin.

Ancak anonim haber ve bilgi sızdırma ağlarının çağında olduğumuz da bir gerçek. Panama Belgeleri’nden Wikileaks’e, tüm dünyada yaşanan sızıntılar rejim değiştirmek de dahil çok ilginç sonuçlar verebiliyor. Bilgilerin nasıl ve niçin kullanıldığı konusu ayrı bir konu; burada aslolan kurumsallaşmış sızdırma eğiliminin artması. Securedrop ve benzeri teknolojilerle kaynaklarından haber toplayan kuruluşların her geçen gün artması iktidarlar için elbette bir tehlike. İyi ki de öyle.

Kişilerarası etkileşimde anonimlik

Sanat eleştirisinden (Türkiye’deki kayda değer bir örneği @sanatberbat), politik tweet’lere (@eksihabermas‘ı da buradan sevgiyle analım) aslında takma isimlerle bir şeyler söylemek, tam bir anonimlik olmasa dahi birçok eleştiri okuna hedef olmanıza neden olabiliyor. Anonimler, sıradanlaştıkça sevilirken sivrildikçe nefret öznelerine ve hatta uluslararası ajansların projelerine kadar terfi(!) edebiliyor. Tabii bu anonimlik -Türkiye’deki Fuat Avni olayında olduğu üzere siyasal iktidarın özelini gözetleme amacıyla kullanılması gibi örnekleri de içerdiğinden- yalnızca komplo teorisiyle ilişkilendirilebilecek bir durum değil.

Kişilerarası ilişkilerde anonimliğin son zamanlarda korkaklık ya da siniklikle özdeşleştirilmesi de apayrı bir problem. Oysa Internet kültürü, ilk ortaya çıkış döneminde, özellikle forumlar döneminde tam bir anonimlik olmasa da takma isimler ve gizlilik üzerine kuruluydu. Devletler ve Facebook tipi “kendini markalama” organizasyonu, Linkedin ve benzeri bireyi artık iyice bir ürün olarak pazara sünen servisler ise bizleri ve kimliklerimizi alenileştirdi. Gözetimci kapitalizm, kimlik bilgilerimiz üzerinden bizi daha “aktif tüketiciler” haline getirdi.

Anonimlik kapitalizmin mevcut değerler rejimine karşı bir cephe

Anonimlik ise tüm bunlara karşı bir cephe. Adblocker tarzı reklam engelleme yazılımlarından TOR gibi tarayıcılara dek, anonimliklerini koruyan insanlar aslen ürünleşmeyi reddediyorlar. Fikirlerinin kişilik ve davranışlarıyla değil yalnızca fikirler olarak değerlendirilmesini istiyorlar. Ve bu onlara göre bir özgürlük alanı. Örneğin ben bu yazıyı yazarken, anonim değil görünür olmayı tercih ediyorum. Aristoteles’in retorik hakkında söylediklerinden hareketle; ethos’un, yani söyleyenin kimliği ve arkaplanının söylenen üzerinde etki yaratabileceğinden yola çıkarak bu yazıyı yazıyorum. Bir anonim ise anonim olarak bir ciddiye alınır birikim oluşturmadıysa argümanın kendisi üzerinden tartışılmasını sağlıyor. Kimliği söylemine bir artı değer kazandırmıyor.

Günlük ekonomik hayatta bize değer kazandıran statümüz, eğitim durumumuz ve benzeri faktörler anonim kimliğimizde eriyor ve söylediklerimiz geriye kalıyor. Burada ise anonimlik tartışması ile ilgili asıl söylenmesi gerekeni söylemek gerekiyor. Anonimlik, karanlık bir alanın ifadesi olduğunda -yasa dışı ticaret ve yasa dışı içerikler vs.- ne kadar sorunluysa, aslına bakarsanız insanların mutlak doğruyu söylemelerine ve statülerinden bağımsız saygı görmelerine hizmet ettiği sürece de yararlı.

Netice olarak yasaklanması gereken şey anonimlik ya da anonim içerik üretimi değil, anonimliği erk sahipleri için asıl tehlikeli yapan şey, yani erk sahiplerinin zayıf yanları vs. Aksi halde toplum erk sahiplerini anonimlerin etik olmayan içerik paylaşımları üstünden zaten yargılamıyor, anonimlerin meşruiyeti bizzat alenilerin gayrimeşruluğuna dayanıyor.

Etiketler

Sarphan Uzunoğlu

Sarphan Uzunoğlu, UiT The Arctic University of Norway Dil ve Kültür Bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Doktorasını haber odalarında preker gazeteci emeği üzerine yazdığı tezle tamamlayan Uzunoğlu P24, Global Voices, Creative Disturbance gibi platformlara da katkı sağlamaktadır.

Journo E-Bülten