Televizyon

TRT 2 nostaljiden öteye geçebilecek mi?

TRT 2, dokuz yıl aradan sonra yayın hayatına yeniden başladı. Yayın programına şöyle bir göz atınca “eski güzel günler geri geliyor” nostaljisine kapılmak kolay; ama bir anlığına. Çünkü ne televizyon yayıncılığı bırakıldığı yerde, ne de kültür-sanat izleyicisi… RTÜK’ün baskıcı sansür uygulamaları ve yayın programının hükümetin kültürel iktidar mücadelesine hizmet ettiği şüphesi, sanat izleyicisinin kanala temkinli yaklaşmasına neden oluyor. Öte yandan internette her şeye istediği anda ulaşan izleyicinin televizyonla bağı kopmuş durumda.

Kazuo Ishiguro’nun “Değişen Dünyada Bir Sanatçı” adlı kitabı, İkinci Dünya Savaşı sonrasının yıkılmış Japonya’sında eski saygınlığını kaybetmiş bir ressamı takip eder. Türkiye dokuz yılda öyle çok değişti ki TRT 2’nin dönüşünü “Değişen Türkiye’de bir sanat kanalı” diye vermek mümkün. Üstelik ana izleğimize de tıpkı romandaki gibi şüpheli bir karamsarlık hâkim.

Kanalın yeniden açılacağı bir süredir konuşuluyordu, yine de bu dönüş insanlarda hem sevinç hem de şüphe yarattı. Klasik müzik konserleri, sinemanın başyapıtları, opera, bale gösterileri ile hatırlanan TRT 2 acaba yine benzer bir yayın pomitikasıyla mı sürecekti yoksa değişen her şeyle birlikte o da mı değişmişti? Bu sorunun cevabı şimdilik eski görünüme yakın durulduğu yönünde ama değişen koşulların getirdiği sorunlar kendini hemen hissettiriyor.

Ahlat Ağacı’nın yayınlanması herkesin ilgisini çekti ancak western kuşağının sigara sansürüyle budanması gibi gariplikler şimdiden çokça eleştiriliyor. TRT üzerine de çalışmış akademisyenler ve kültür-sanat alanında uzmanlaşan gazetecilerden aldığımız görüşlerde “kültürel iktidar” vurgusu öne çıkıyor. Yayın programına yönelik görüşler çeşitli olsa da internetin televizyonu domine ettiği günümüzde kültür-sanat alıcısının televizyona ne kadar teveccüh göstereceği herkes için bir soru işareti…

Sözeri: Projenin harcanmış olduğu izlenimine kapıldım

Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde ders veren Doç. Dr. Ceren Sözeri’nin çalışma alanları arasında medya politikaları, medya etiği, ayrımcılık ve nefret söylemi de yer alıyor.

Sözeri, TRT 2’nin yeniden açılışını kültürel iktidar tartışmalarından ayrı düşünmemek gerektiğini söylüyor: “Cumhurbaşkanı Erdoğan uzun zamandır kültür ve sanat alanındaki üretimden memnun olmadığını ifade etmekteydi. Temel atma töreninde yeni yapılacak AKM’yi ‘milletin değerleriyle, inancıyla, insanımızın tarihi ve kültürüyle kavgalı, jakoben zihniyete karşı dikilmiş bir zafer anıtı’ olarak niteledi. Yeni TRT de bence buna benzer bir işlev görmesi amacıyla açıldı.”

Sözeri, ilk başta TRT 2’nin geri dönüşünü iktidarın kendisi için mantıklı bir adım olarak görse de açılışın ardından projenin kendisini hayal kırıklığına uğrattığını söylüyor: “Bir nevi kültür-sanat alanında verilen mücadelede halkla ilişkiler faaliyeti, ideolojik araç olarak düşünülmüş olduğunu sanıyorum. Bu anlamda iktidar açısından başarılı bir hamle olduğunu da düşünmüştüm ancak açılış günü izlediklerimden biraz hayal kırıklığına uğradım ve projenin harcanmış olduğu izlenimine kapıldım. Günümüzde kültür-sanatın alıcısı olan kitlenin televizyonla ilişkisinin eskiyle aynı olduğunu söylemek zor.”

Sözeri, bu kanalın hayatımızda önemli bir yer edindiği dönemlerde televizyonda yalnızca TRT’nin olduğunu, ama artık kültür-sanat takipçisinin televizyona ihtiyacı olmadığını ekliyor: “Kültür-sanatın alıcısı olan kitle televizyonla da başka yollardan da arzu ettiği içeriğe kolaylıkla ulaşabiliyor. TRT 2’nin hayatımızda önemli bir yer edindiği dönemlerde yalnızca TRT vardı ve pek çoğumuz önemli filmleri orada izledik, farklı müzik türlerini dinleme imkânı bulduk, yeni çıkan kitaplardan örneğin ‘Okudukça’ adlı program sayesinde haberdar olduk. Ancak artık bunlar için bir televizyon kanalına ihtiyaç yok.”

Sözeri, kamu yayıncılığının hâlâ böyle bir işleve sahip olması gerektiğini, ancak bunun bir propaganda aracına çevrilmesinin kültür-sanat izleyicisini çok kısa sürede soğutacağına inandığını söylüyor. Zaten Sözeri’ye göre seyircide hâlihazırda bir şüphe mevcut: “Hatırlarsanız ilk gün Ahlat Ağacı’nın yayınlanacağı ilan edildiğinde sosyal medyada akla ilk gelen filmin sansürlenip sansürlenmeyeceğiydi. Bu konuda iddialara girildi, anketler yapıldı. İktidarın sansür uyguladığına dair böyle güçlü ve haksız sayılamayacak bir inanış varken öncelikli olarak yapılması gereken bunu tersine çevirecek bir yayıncılık politikası olmalı ancak böyle bir niyetin olduğu kanaatinde değilim.”

‘1990’ların anlayışıyla bugün kültür-sanat kanalı yapamazsınız’

TRT 2’nin açılışının üzerinden iki hafta geçti. Bu zaman içerisinde düzenli olarak izleyemese de, ilk gün tanıtım programını izleme ve programlar hakkında fikir edinme fırsatı bulmuş Sözeri. İlk izlenimleri ise şöyle: “Bazı eski programcıların, eski TRT sanatçılarının davet edilmesi kanalın eskisinin devamı olacağına vurguydu elbette ancak her konuğun sürekli iktidara teşekkür etmesi, içerikten ziyade işlevinin konuşulması kanalın araçsallığını daha fazla göze soktu. Açıktan söylenmese de program ve programcıların seçiminde ‘yerli ve milliliğin’ bir kriter olduğu; iktidarla temas halinde olan, saraydaki davetlere giden, her fırsatta cumhurbaşkanı ile aynı karede görünen kimi oyuncu, yazar ve müzisyenlerin ödüllendirildiği açık. TRT 2’nin neden kapandığı, bu süreçte kamu yayıncılığının hangi işlevlerinin yetersiz kaldığı tartışmasının bile yapılamayacağı bir kanal görünümünde. 1990’ların anlayışıyla bugün kültür-sanat kanalı yapamazsınız.”

“Kültür- sanat izleyicisi ve de sol kesim zaten iktidara mesafeli, onun attığı her adıma kuşkuyla yaklaşıyor” diyen Sözeri, TRT 2’nin kültür-sanat izleyicisi tarafından eskisi gibi sevilmesi için öncelikle eleştirel düşünceden korkmaması gerektiğini söylüyor: “Bu, Fazıl Say’ın konserine gitmekten çok daha tutarlı ve uzun vadeli bir tutum izlemeyi gerektirir. Size karşı olan zihniyette bir gedik açmak için öncelikle kültür ve sanatın olmazsa olmazı sayılan eleştirel düşünceden korkmamanız, sansüre asla yeltenmemeniz, dahası sizin ideolojinizi taşımaya gönüllü olanların da birikimli olması, bugünün okurunu / izleyicisini tatmin edecek donanımda olması gerekiyor. Bunlardan biri aksadığında her şey tersine döner ve kanal karşı propaganda için işlev görür hale gelir.”

Kolukısa: Hayal kırıklığına uğradım

Cumhuriyet Gazetesi Kültür Servis Şefi Emrah Kolukısa’yı yazılarının yanında oyunculuk yaptığı sinema filmlerinden de tanıyoruz. TRT 2’nin dokuz yıl sonra da olsa geri dönmesini “ilk bakışta” olumlu bir gelişme olarak değerlendiren Kolukısa asıl sorulması gereken sorunun, “Neden bizim doğru düzgün bir kültür kanalımız yok?” olması gerektiğini söylüyor.

Kolukısa’ya göre TRT 2’nin sorudaki eksiği dolduracak bir içeriğe sahip olup olmadığıysa bambaşka bir tartışma konusu. TRT 2’nin yeniden açılmasıyla ilgili fikirleri ise gayet net; her şey kültürel hegemonya için: “Neden TRT 2 yeniden açıldı meselesi sanıyorum çok açık. Cumhurbaşkanı bir süreden beri kültürel hegemonyayı da ele geçirmek arzusunu dile getiriyor. Belki gündemi saptırmak için yapıyor bunu, belki de gerçekten böyle bir hedefi var. Geçen yıl ilk kez kapılarını açan Yeditepe Bienali de böylesi bir niyetin uzantısıydı örneğin. Ne var ki bu işler o kadar kolay değil bildiğiniz gibi. Kanal açmak yetmez, o kanalı doldurmak, izletmek ve en önemlisi de memleket genelinde kültür ve sanata gerçek bir yatırım yapıp, doğru politikalar belirlemek ve sanatçıların da önünü açmak gerek. Yoksa kanal açsanız neye yarar?”

Kolukısa, kültür sanatın alıcısı dediğimiz kitlenin TV izleme oranlarının günlük reytinglere yansımayacak denli düşük olduğu görüşünde olsa da kaliteli bir kültür programının  izleyicisini bulacağına da inanıyor. Yoksa yaptığımız her şeyi bırakıp patates, soğan satmamız gerekir. Gerçi şu anki ekonomik vaziyette o işte de iflas ederiz herhalde” diye ekliyor.

Yine de gençler bir yana televizyonla büyüyen nesil bile internetin sınırsız olanaklarıyla kuşatılmış durumda: “Öte yandan kültür sanat izleyicisinin geleneksel televizyon izleme alışkanlıklarını terk ettiğini ve hızla internete yöneldiğini de görmemiz gerek. Özellikle de genç kitlenin. Türkiye’deki televizyon yayınlarıyla yaşıt olan ben bile çoğu zaman Netflix’te bir sanat programı izlemeyi tercih edebiliyorum ya da Open Culture üzerinden ve YouTube aracılığıyla farklı birçok kültür-sanat içeriğine erişmeyi kolay buluyorum. Sorunuza dönersek, bu kanalı kim izleyecek bunu kestirmek güç, ama yapılacak kapsamlı bir araştırmayla bunu anlamak mümkün.”

‘İlk izlenimim kanalın zayıf kaldığı yönünde’

Kolukısa, kanalın yayınlarını henüz çok fazla izleme fırsatı bulamamış ancak izlediği ilk programda Hülya Koçyiğit’in moderatör olarak Göksel Arsoy ile söyleşi yaptığını görünce hayal kırıklığına uğradığını söylüyor. İzlediği bir diğer program olan ‘Evliya Çelebi’den de tatmin olamamış ama en azından beğendiği bir program var: “Aykut Köksal’ın sunduğu ve Han Tümertekin ile söyleşi yaptığı ‘Mimarlık Söyleşileri’ adlı programdan gerçekten çok keyif aldım ve faydalandım.”

“Bu kadarlık izleme muhakkak eksiktir ama bundan hareketle bile oturmuş, üzerinde ince ince düşünülmüş bir yayın politikası olmadığını söyleyebiliriz sanıyorum” diyen Kolukısa’nın ilk izlenimi TRT 2’nin dönüşünün pek de muhteşem olmadığı yönünde: “Dahasını söylemek için biraz daha zaman gerekecek ve uygulamada bazı şeyleri daha net göreceğiz. İlk izlenimim biraz zayıf kaldığı yönünde doğrusu. Hem kamera arkası hem de kamera önü kadrosunun daha donanımlı olması şart.”

Çankaya: TRT 2 tüm sanatçılara açık olmalı

Akademisyen, program yapımcısı ve yazar Prof. Özden Çankaya, Galatasaray Üniversitesi’nde iletişim üzerine dersler veriyor. TRT üzerine birçok akademik çalışması bulunan Çankaya’nın “Bir İletişim Kurumunun Tarihi-TRT” ve “Kitle İletişim Özgürlüğü” gibi kitapları da bulunuyor.

Çankaya, TRT 2’nin yeniden açılmasından önce, neden kapatıldığına değiniyor: ”TRT-2 yayınları Ekim 1986’da başlamıştı. 2010 yılında başka kanalların açılması tercih edilerek TRT 2 yayınlarına son verilmişti. TRT’nin uygulamada özerk bir yapıya kavuşamaması, siyasi iktidarlardan bağımsız olarak yayın politikalarını oluşturamaması eleştirilecek sonuçların ortaya çıkmasına neden olmuştur.”

Çankaya sözlerine genel olarak TRT kurumunun misyonu üzerinden devam ediyor. TRT kanallarının kamu hizmeti yayıncılığı yapmakla yükümlü olduğunu söyleyen Çankaya,  “TRT toplumun gereksinimlerini karşılayacak bir yayın politikası izlemek zorundadır. Nitelikli kültür sanat programları ve haber yayınları yapmak da bir kamu yayıncısının önemli görevlerindendir” diyor.

Çankaya’ya göre TRT’nin en büyük hatası kamu yararını gözetmek yerine ticari kanallarla reyting yarışına girmek: “Toplumun vergileriyle desteklediği bir kurum olarak, yayın yaptığı toplumun kültür ve sanat yaşamını zenginleştirmeyi de amaç edinmelidir. Ama TRT, ticari televizyon kanallarıyla yarışarak izlenme oranlarını artırmaya çalışmıştır. Ticari kanallar, kapitalist ekonominin kâr amaçlı yayın yapan ve daha çok izlenebilmek ve reklam gelirlerini arttırmak uğruna, daha çok, kolay izlenebilen ve popüler kültür ürünleri ağırlıklı yayın yapmak durumunda olan yayın kurumlarıdır. Oysa TRT Kurumu, kamu hizmeti yayın kurumu olarak ticari kanallardan farklı bir işlev üstlenmek zorundadır.”

‘İnsanları niteliksiz yayınlara mahkûm eden, yayın politikalarıdır’

Çankaya, her şeye rağmen TRT 2 yayınlarının yeniden başlamasının ilke olarak olumlu bir karar olduğu görüşünde. Tabii, sanatın ve değer yargıların tümüne açık olması kaydıyla… Şöyle diyor Çankaya: “Bu yayınların 2019 yılındaki yeni başlangıcında, toplumun sanat ve kültür açısından topluma mâl olmuş tüm kültür ve sanat insanlarına ve değerlerine açık olması çok önemlidir. Siyasal tercihler ve yaklaşımlar sanat, kültür ve haber programlarının hazırlanmasında başlıca etken olmamalıdır. Sanat ve kültürün evrenselliği nesnel bir ölçüt olmalıdır. Kültür-sanat kanalı, bu ülkenin tüm sanatçılarına, siyasal tercihlerine bakılmaksızın açık olmalıdır. Sanat eserini belirleyen tek ölçüt niteliktir. Nitelikli bir ulusal yapıt zaten evrensel bir değer taşımaktadır.”

Çankaya 1970-1981 yılları arasında TRT’de prodüktör ve program denetim uzmanlığı yapmış. Tecrübelerine de dayanarak, sözlerini TRT 2’nin siyasal tercihlerden uzak ve demokratik bir yayıncılık yapma misyonuna vurgu yaparak bitiriyor: “Bu toplum, 12 Mart’ta ve 12 Eylül’de Ruhi Su, Nazım Hikmet, Yaşar Kemal ve birçok değerli sanat ve kültür adamına ekranlarını ve mikrofonlarını kapatmış olan bir TRT yayın politikasını unutmamıştır. ‘Prime time’ diliminde beğeni düzeyini aşağıya çeken niteliksiz programları izleyenleri eleştirmek, kolaya kaçmaktır. Bu ülkenin insanlarını niteliksiz yayınlara mahkûm eden, tercih edilen yayın politikalarıdır. Bu nedenle, TRT 2 yeniden yayına başlarken, yayın politikasını demokratik, nitelikli ve siyasal tercihlerin belirlemediği bir yayıncılık olarak belirlemeli ve gerçekleştirmelidir.”

Oral: Şirinlik olsun diye Bob Ross yayınlayabilirler ama…

Gazeteci ve yazar Sibel Oral da TRT 2’nin yeniden açılmasını kültürel iktidar meselesine bağlayanlardan…

“Bu ülkede çok uzun zamandır süregiden sorunlarından biri de kültürel iktidar sorunudur. AKP iktidarının Türkiye’nin sanat dünyasıyla bir ilişkisi olmadı, olamadı. Geçen yıl Yeditepe Bienali yaptılar, biliyorsunuz. Alt başlığı neydi: Senin Bir Sanatın Var. Her tarafa bir mesaj veriyor. Bu cümle, bu başlık çok sorunlu. Denediler ama olmadı, keşke olsa ama taraflara ayırmadan zaaflardan uzakta yapılabilse bu. Kapanmadan önce ben de etrafımdaki birçok meslektaşım gibi TRT 2 izliyordum. Ama nostaljiye gerek yok, çünkü ben yokluğunu hissetmedim. Birçok alternatif ve bağımsız iş yapılıyor artık. Yani eskisi gibi salt TRT yok.”

K24’ün editörlüğünü sürdüren Oral, bugün medyanın içinde bulunduğu şartlara bakarak kültür-sanat alanında yararlı bir bakış açısı beklemenin mânâsızlığına da değiniyor: “Bugünün medyasını düşünün, bugünün RTÜK’ünü, internet sansür yasasını düşünün. Ulusal ve kamusal kanallardan bugünün Türkiye’sinde nasıl bir kültür-sanat bakış açısı bekleyebiliriz? Bugün birçok kültür-sanat gazetecisi işsiz. Ha bu ülkede kültür-sanatçılar gazeteciden sayılıyor mu? Kültür-sanat gazeteciliğinin olmadığı, yok edildiği, iktidarın medyasında kültür-sanatın olmadığı (özellikle bir gazete hariç ki o da editörü sayesinde) bir ülkede eski kültür-sanat kanalı yeniden açıldı diye sevinelim. O zaman kültür-sanat alanında işsiz gazetecilere iş imkânı sağlansın. Ama Gezici mi, Twitter’da muhalif mi, kimlerle aynı masada oturuyor, hangi kitabı paylaşmış, kimin arkadaşı vs. diye ayırmasınlar.”

‘TRT 2 Pazar Konseri ile büyüdüm ama artık Mezzo izliyorum’

Oral’a göre kültür-sanat izleyicisi televizyonla bağını kopardı: “Kültür-sanatın alıcısı olan kitlenin içinden bir izleyici olarak benim televizyonla ulusal ve kamusal kanallar üzerinden kurduğum bir ilişki yok. Ben TV izleyeceksem bazı platformların özel yapım programlarını izliyorum. TRT 2 Pazar Konseri ile büyüdüm ama artık Mezzo izliyorum ya da YouTube’dan açıyorum. Birçok insanın da benim gibi olduğunu biliyorum. Bugün televizyon, yerli diziler ve o atlamalı-zıplamalı yarışma programları için izleniyor.”

Oral, TRT 2’nin baştan sona hiçbir programını izlemese de fragmanlarını internetten izlemiş. Hatalara denk geldiğini söyleyen Oral’ın ilk izlenimleri olumsuz: “Bir teaser’da Einstein’ın adını yanlış yazmışlardı, kültür-sanat kanalı bunu yapmamalı. Biz yıllar önce gazetedeyken Virginia Woolf’un soyadını yanlış yazdık, okurlardan mail gelmişti ‘nasıl yaparsınız’ diye. Tabii ki hata yapılır ama bir gazetenin sayfasıyla devletin, hem de kültür-sanat kanalı aynı değil. Eski TRT diyorduk, hadi şimdi Mezzo’dan Rock Market’e geleyim. Benim TRT 2 kanalım Rock Market’i yayınlayan TRT 2 idi. Şimdi yayınlayabilirler mi Rock Market gibi bir program? Sempatiklik olsun diye Bob Ross yayınlayabilirler ama Rock Market yayınlayamazlar.”

Oral’a göre sanatın solu sağı olmaz, günlük siyasetten uzak bir TRT 2’ye ise hepimizin ihtiyacı var: “Geçenlerde Troya’yı vermişler, çok güzel. Umarım tayt mı giyiyorlar, salaş mı giyiniyorlar diye bakmadan opera, bale, modern dansa dair programlar yapmaya devam ederler. Sanatta sağ-sol tanımıyorum ben; bunun içindeyim maalesef çünkü herkes kendini bir diğerinden ayırıyor ama mesele kültür ve sanat olduğunda kalben bu ayrımı istemiyorum. Bu tür ayrımlar, yollar çizilmesini anlamıyorum ama şimdiye kadar hep bu yapıldı. Ben bir kültür-sanat kanalını izliyorsan oturduğum ve ekrana baktığım yerden bana her yeri göstermesini istiyorum. Günlük siyasetten, politikadan, iktidar ve rant hırslarından (sağ-sol, her kesim için söylüyorum) uzakta sanata bakan ve ona sahip çıkanların kanalı olsun TRT 2. Samimiyetle söylüyorum, buna ihtiyacımız var. Umarım olur.”

Emel Altay

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Sinema Televizyon bölümü mezunu. Bir süre dizi setlerinde sanat yönetmeni asistanlığı yaptı. Dergi sektöründe 6 yıl muhabirlik ve editörlük alanlarında dirsek çürüttü. Mart ayında karşılaştırmalı edebiyat yüksek lisansı sevdası ile işinden ayrıldı. O günden beri çeşitli mecralara kültür sanat odaklı içerikler üretiyor.

Journo E-Bülten