Donald Trump ABD başkanlığı için adaylığını koyduğu zaman neredeyse kimse ona şans tanımıyordu. Çoğu kişi için Trump, Cumhuriyetçi Parti’nin kısa sürede yarıştan çekilecek adaylarından biriydi. Hatta kimi Dışişleri Bakanlığı görevlilerine göre Trump’ın yeni başkan olmasına imkân yoktu.
Çoğu kişi, anket şirketi ve medya kurumu bu konuda yanıldı. Donald Trump ABD Başkanı seçildiğinde kampanya döneminde vaat ettiği ve yapılamaz gibi görünen politikaları yavaş yavaş yürürlüğe girmeye başladı.
Bir yandan Meksika sınırına duvar örmek için çalışmalara başlayan ABD, bir yandan da İran, Irak, Libya, Somali, Sudan, Suriye ve Yemen vatandaşlarına giriş yasağı getirdi. Bu durum Donald Trump hükümeti ve onun destekçileri tarafından bir “Müslüman yasağı” gibi görülmüyor. Trump taraftarları özellikle sosyal medyada, ülkeye alınmayanların Müslümanların sadece bir kısmı olduğunu söylüyor.
Vize kısıtlaması olarak bilinen ve halk arasında “Müslüman yasağı” olarak adlandırılan başkanlık emri ile ilgili Seattle’daki federal mahkeme, ülke çapında durdurma kararı aldı. Eleştiriler ve protestolarla gündemde olan yasağın Yüksek Mahkeme’ye kadar çıkması bekleniyor ki burada alınan bir kararın geri dönüşü kısa sürede yok.
‘Sadece dinsel değil ayrıca sınıfsal’
ABD’nin pek çok yerinde bu durum için protestolar yapılırken neredeyse bütün üniversiteler bununla ilgili birer bildiri yayınlıyor ve karara karşı olduklarını belirtiyor. Amerikan Üniversitesi’nden Dr. Ali E. Erol alınan kararın sadece dinsel değil, ayrıca sınıfsal olduğunu da ifade ediyor:
“Trump’a ve hükümete göre bu bir ‘Müslüman yasağı’ değil. Böyle sınıflandırmak istemiyorlar. Bunun hem ABD hem de uluslararası yasalara uymayacağını biliyorlar. Trump’ın açıklamalarına ve yapılanlara dikkat edince bu kararın fakir Müslümanlara karşı alındığını görüyoruz. Yasağın kapsamına girmeyen ülkelere bakınca Donald Trump’ın iş anlaşmaları ve yatırımlarının olduğu yerleri görüyoruz. Vize yasağına alınmayan ülkeler daha zengin. Yani bu yasak sadece ırk ve inanç çizgisinde değil, aynı zamanda sınıf çizgisinde uygulanıyor. Trump Ortadoğu’daki bazı ülkeler için bu yasağı koydu, Müslüman nüfusun en çok olduğu ülkeler için değil. Lokasyona göre verilmiş bir karar. Yasada, ‘Hıristiyanlara öncelik ve ayrıcalık tanınacak’ deniyor. Kısaca bu dinsel, inançsal ve sınıfsal bir yasak.”
3,6 milyarda 1 ihtimal
Pew Araştırma Merkezi’nin çalışması da Dr. Erol’un sözlerini destekliyor. Yasağın uygulandığı yedi ülke, dünya Müslümanlarının yüzde 12’sine sahip. Cato Enstitüsü’nün yaptığı bir araştırmada ise Amerika’da bir kişinin bir göçmen tarafından terörist saldırıda öldürülme ihtimalinin 3,6 milyarda 1 olduğunu belirtiliyor. Zira ABD’de IŞİD veya benzeri terör örgütleri adına saldırı gerçekleştirenlerin çoğu, göçmenlerin Amerika’da doğmuş çocukları veya yasak kapsamında olmayan ülkelerden göç etmiş kişiler.
‘Amerikan değerlerine aykırı’
Akademisyenler, yasağa karşı mücadele eden grupların başını çekiyor. Başlattıkları notoimmigrationban.com kampanyasına şu ana kadar 62’si Nobel ödüllü 42 binden fazla akademisyen imza attı. Akademisyenler yasağın hem Amerikan değerlerine aykırı olduğunu hem de ulusal güvenliğe bir katkı sağlamayacağını düşünüyor.
Boston College’den Dr. Matt Sienkiewicz, sistemin söz konusu ülkelerden gelebilecek olası şüphelileri ayırt etmede yeterli olmaması halinde zaten diğer ülkelerden gelecek potansiyel tehlikeli kişileri de ayırt edemeyeceğini söylüyor. Dr Sienkiewicz ayrıca bu yasağın ABD’yi hem ırkçı hem de İslamafobik göstereceğine inananlardan.
‘Komşularım sınır dışı edilmekten korkuyor’
Amerikan Üniversitesi’nden Dr. Barbara Wien de yasağın getirildiği yedi ülkenin ABD’ye zarar verecek kimseleri göndermediğinin altını çiziyor. Yasağın ABD’nin temelini oluşturan fikirlerle büyük bir kopukluğa sahip olduğunu belirten Wien, şunları söylüyor:
“Bu yasağın etkilerini komşularımda, öğrencilerimde, arkadaşlarımda ve ailemde görüyorum. 17 Ocak’ta derslere başlaması gereken bir öğrencim vardı. Yurt dışındaydı ve benimle iletişim halindeydi. Bu yasağın ardından ülkeye gelemedi ve şu an kendisine ulaşamıyorum. Kimi komşularım green card sahibi, bazıları vatandaş olmuş durumda ancak kendilerinin sınır dışı edilebileceğinden korkuyor.”
Hint asıllı tarihçi, gazeteci ve Marksist entelektüel Vijay Prashad green card sahibi veya ABD vatandaşı olmuş göçmenlerin elinden haklarının alınmasının neredeyse imkansız olduğunu, bunun anayasaya aykırı olduğunu belirtiyor. Prashad, “Şu an Musul’dan, Şam’dan gelmiş biri için bu ihtimal çok korkutucu. Ancak Trump’ın bunu yapması oldukça zor. Onun böyle bir gücü yok” diyor.
Adını vermek istemeyen İran asıllı, green card sahibi bir akademisyen ise vizesi olan veya green card’lı pek çok arkadaşının havalimanlarında bekletildiğini ve bu süreçte bütün sosyal medya hesaplarının incelendiğini aktarıyor. Ona göre yasağın uygulandığı ülkeler ABD’nin Ortadoğu’daki önemli müttefikleri değil ve bu ülkelerle sorun yaşanması Trump hükümetinin istediği bir durum da olabilir. Akademisyen, “Trump seçim zamanı İran ile yapılan nükleer anlaşmayı iptal edeceğini açıklamıştı. Bence bu yasak bir açıdan bu sözünü tutmak için de uygun ortam oluşturuyor” yorumunu yaptı.
‘Vize yasağı sadece bir başlangıç’
Yedi ülkenin vatandaşlarının vize yasağı kapsamında ülkeye alınmamasına karşı olanlar arasında ülkenin en büyük teknoloji firmaları, hukuk profesörleri ve eski üst rütbeli ulusal güvenlik uzmanları da mevcut. Bu grup kimi Dışişleri Bakanlığı avukatları ile birlikte 9. Bölge Federal Temyiz Mahkemesi’nde görülen duruşmaya hazırlanıyor. Vize kısıtlamasının ülke çapında durdurulması kararına karşın yasanın Beyaz Saray tarafından Yüksek Mahkeme’ye götürüleceğine kesin gözüyle bakılıyor.
Yüksek Mahkeme’de şu an sekiz hakim görevli. Donald Trump buradaki eksik pozisyona muhafazakar kimliği ile bilinen Neil Gorsuch’u aday gösterdi. Gorsuch şayet dava görünmeden önce Senato’dan onay alırsa Yüksek Mahkeme’deki dağılım 5 muhafazakara karşı 4 demokrat olacak. Ancak atanmazsa ve karar için eşitlik olursa bu durumda Seattle’daki federal mahkemenin aldığı ve yasağı ülke genelinde durdurulan karar devam edecek.
Buna karşılık Vijay Prashad, yasak kapsamına Kuzey Kore, Venezuela gibi kimi ülkelerin de dâhil edilerek yasanın ‘sadece Müslümanlara yönelik olduğu’ algısından çıkarılabileceğini belirtiyor. Prashad’a göre, şu an yedi ülkeye uygulanan vize yasağı sadece bir başlangıç.
Buna karşılık Dr. Sienkiewicz sokaklardaki protestoların etkili olacağına inandığını dile getiriyor. Sienkiewicz ayrıca Cumhuriyetçi Parti içinden karşı bir sesin yükselebileceğini de düşünüyor.
Sıra yabancı işçilerde mi?
ABD Başkanı Donald Trump’ın vize sınırlamasından sonra ülkedeki yabancı işçi sayısını da azaltmaya çalışacağına inanılıyor. Amerika’da yabancı bir kişinin çalışabilmesi için H1 vizesi alması gerekiyor. Bu vize için gereken şartlardan biri, yıllık maaşın en az 60 bin dolar olması.
Ne var ki Trump ve ekibi bu vize türünde istenilen ücreti 130 bin dolara çıkarmayı planlıyor. Bu artış gerçekleşirse, şirketlerin çalıştırdıkları yabancı işçi sayısında oldukça büyük bir düşüşe gideceği öngörülüyor.
H1 vizesi aynı zamanda yabancı öğretim görevlilerine de verilen vize. Fakat akademisyenlerin yılda 60 bin dolardan az kazanması halinde de bu vizeye sahip olmasını sağlayan bazı istisnalar mevcut. Ancak şu an kimse yeni düzenlemeden sonra bu istisnanın devam edip etmeyeceğini bilmiyor.