Haber

Türkiye’de hafıza çalışmaları: İnsanın iktidara karşı savaşı

Arjantin’de Plaza de Mayo insanlarının yürüyüşü. (Buenos Aires, 24 Mart 2006. Fotoğraf: REUTERS/Marcos Brindicci)

Dünyaca ünlü yazar Milan Kundera, “İnsanın iktidara karşı savaşı, hafızanın unutmaya karşı savaşıdır” der. Peki hatırlamak gerçekten bu kadar önemli mi? Neden hatırlamalıyız? Bize anlatılan hikâyelerin ötesinde neler var? Neleri, nasıl hatırlıyoruz? Türkiye’de toplumsal hafıza üzerine çalışma yürütenlere sorduk:

Cins Adımlar

Kadıköy Toplumsal Cinsiyet ve Hafıza Yürüyüşü (Fotoğraf: Selen Çatalyürekli)

Cins Adımlar Toplumsal Cinsiyet ve Hafıza Yürüyüşleri Projesi Koordinatörü Sema Semih, 1,5 yıldır Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi’nde çalışıyor. 2014 yılından beri faaliyette olan Cins Adımlar bugüne kadar Kadıköy, Balat ve Beyoğlu’nda yürüyüşler düzenledi. Resmi tarihte anlatılmayan insanların hikâyelerine odaklandıklarını ifade eden Semih, hikâyelere bir sınır çizmediklerini belirtiyor:

“Toplumsal cinsiyet üzerine Ayşegül Altınay’la bir atölye yapıyoruz. Hikâye anlatıcılığı ve performansı üzerine Ebru Nihan Celkan ile atölyelerimiz oluyor. Kent ve hafıza üzerine atölyelerimizi Cenk Özbay ve Ayşe Öncü ile yürütüyoruz. Genelde kadın ve LGBTİ anlatıları oluyor. Tek odağımız, hikâyelerin toplumsal cinsiyet bakış açısına sahip olması. Son yıllarda İstanbul’da belirgin olarak mülteci ve kentsel dönüşüm konuları var. Bu sebeple yürüyüşlerimize göçmen, mülteci, zorunlu göç eden insanların hikâyelerini de ekledik. Herkes şehri farklı şekilde deneyimliyor, hafızasında farklı kişiler ve mekânlar var.”

Hikâyeler, cinsadimlar.org sitesinden okunabiliyor. Sema Semih, bu anlatıların herkese ulaşabilir olmasını çok önemsediklerini ancak 15-20 kişilik bir grupla şehri adımlarken hikâyeleri dinlemenin başka bir hafıza oluşturduğunu söylüyor. Toplum, mekân ya da şehir hafızasının önündeki engelleri sorduğumuzda ise şu yanıtı veriyor:

“Çok fazla unutma ve yok edilme üzerine yazılmış bir tarih var. Tarihi erkekleri yazıyor. Başka bir deyişle tarih, sadece genel kabul görmüş bir kategoriyi, egemen olanı, iktidar olanı yazıyor. Hatırlamalıyız ve hatırlatmalıyız. Bu, tarihte olup biten bütün trajik olaylarla yüzleşmek için şart. Unutulmaması için bir çaba… Yapmaya çalıştığımız şey bu.”

Karakutu

Karakutu, Emrah Gürsel ve Özlem Yalçınkaya tarafından 2014 yılında kurulmuş. Amaçları, gençlerle geçmişle yüzleşme çalışmaları yapmak. Bu açıdan Karakutu’nun en ayırıcı özelliği toplumsal hafıza çalışmalarının odağına gençleri alması. Karakutu’nun hafıza yürüyüşü, bir süre önce Hafıza Yolculuğu’na evrilmiş. Mukadder Ezel Yılmaz, hafıza yolculuğu programının içeriğini adım adım anlatıyor:

“Hafıza Yolculuğu programı üç adımlı bir program. Gönüllü anlatıcı olmak isteyen gençlere bir açık çağrı yapıyoruz. Katılmak isteyen 20 gençle başlangıç eğitimi yapıyoruz. İki günlük eğitimin bir noktasında Hafıza Yürüyüşü’nü onlara deneyimletiyoruz. Mekân ve hikâye üzerine karar verildikten sonra çalışmalara başlamak üzere ikişerli gruplar halinde ayrılıyorlar. Karakutu’dan akademik geçmişi olan gönüllü bir mentor da onlara yardımcı oluyor. Bu mentor eşliğinde ‘Mekân Kimlik Kartı’ diye isimlendirdiğimiz bir çalışma oluşturuyorlar. Bu bilgiler ışığında da kendi hikâyelerini oluşturuyorlar. Ardından da rota ortaya çıkıyor. Şu an Taksim’de çeşitli kombinasyonlarla birçok rotaya sahibiz. Yeldeğirmeni’nde de yürüyüşlerimiz oluyor.”

Karakutu, kendi geliştirdiği Hafıza Yürüyüşü metodunu talep olduğu takdirde diğer kurumlarla da paylaşıyor. Ermenistan’dan “Imagine” adlı bir kurumla yakın zamanda işbirliği yaparak beraber bir atölye düzenleme şansı bulmuşlar. Dünya çapında başka kurumlarla da ortak çalışmalar yürütmeyi planlıyorlar. Kasım ayında ise Almanya-Fransa Gençlik Ofisi’nin çeşitli ülkelerde yaptığı atölyelerden birine ev sahipliği yapacaklar. “Hafıza ne işe yarar” sorusuna aldığımız cevap, şöyle oluyor:

“Bugün hala yaşadığımız birçok sorunun temelinde yüzleşememe ve bir daha tekrarlanmaması için politikalar geliştirilmemesi yatıyor. Hafıza daha iyi bir geleceği kurmanın havuzu… Bu havuzdan ne çekebilirsek, oradan gelenleri nasıl kullanırsak öyle bir geleceğimiz olacak.”

Karakutu Hafıza Yürüyüşleri hakkında www.karakutu.org.tr adresinden ayrıntılı bilgi alabilirsiniz.

Hafıza Kaydı

Hafıza Kaydı, 2013 yılında Gezi Parkı eylemlerinin ardından oluşturulan park forumlarından ortaya çıkmış. Bağımsız bir inisiyatif olan Hafıza Kaydı çalışanları mottolarını “ortak hikâyenin peşinde” olarak belirtiyor. Sorularımıza bir kişiden değil ekipten cevap alıyoruz. Çalışmalarına, www.hafizakaydi.org adresinden ulaşılabiliyor. Toplumsal bellek çalışmalarında anlamlı adımlar atılmasının önündeki çok sayıda engel olduğu kanaatindeler:

“Yasal, kurumsal çerçevede çok engel var. Genel olarak Osmanlı ve Türkiye tarihine baktığımızda devlet politikasında toplumsal hafızanın önünde duran birçok sistemli engelle karşılaşıyoruz. Üçüncü kuşak bir Ermeni, kökenini 20’li yaşlarında öğreniyorsa burada çok ciddi bir hafıza kesintisi var. Bir diğer engelse, cezasızlık. Cezasızlık olduğunda tekrar oluyor. Aynı şekilde zaman aşımı meselesi, davaların düşmesi çok sorunlu. Sivas davasında gördüğümüz gibi… Çorum davasında ise bir başka sorun çıkıyor karşımıza. Toplu bir dava yerine, bireysel davalar olarak görülüyor. İfade özgürlüğü önündeki engeller de büyük sorun. Sansür, otosansür gibi meseleler insanların yaşarken deneyimlerini aktarmalarına engel oluyor. Hafıza, buluşturmaya yarar. İlk bakışta yaşadıklarımız bambaşka olaylar gibi görünse de diyalog kurdukça, hatırladıkça buluşuruz. Çözümü de daha kolay olur. Hatırladıkça daha başka bir bilinç oluşabilir.”

Beks

Bellek ve Kültür Sosyolojisi Çalışmaları Derneği (BEKS), 2010 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü doktora ve yüksek lisans öğrencileri ve aynı bölümün akademisyenleri ile birlikte bellek ve kültür alanında özerk bir araştırma birimi olarak çalışmalarına başladı. BEKS’in ilk araştırma projesi, “Bir Kolektif Bellek Çalışması: 12 Eylül” adını taşıyor. Öykü Gürpınar’dan dinliyoruz:

“12 Eylül 1980 darbesinin, öncesi ve sonrasıyla gerek Türkiye’nin kolektif toplumsal belleğindeki yerini gerekse farklı kolektif bellek grupları için farklı anlamlarını ortaya çıkarmayı amaçlayan bu çalışmayla, şimdiye kadar dışarıda bırakılan tanıklıklara başvurarak geçmişle hesaplaşma sürecinin başlatılmasına katkı sunmayı hedefledik. Farklı politik öznelerin darbe sürecindeki tanıklıklarını aktarmak amacıyla örneklemin temsil niteliğinin yüksek olmasına da dikkat ettik. Bu çalışmayı takiben, biraz da buradaki saha çalışmasının getirdiği bir ilhamla, bu sefer Olağanüstü Hâl (OHAL) belleği üzerine bir araştırmaya giriştik.”

BEKS’in son araştırması, dördüncü kuşak Ermeni gençlerinin soykırım hafızası üzerine. Gürpınar, araştırmaya 2015 yılında yani Ermeni soykırım’nın 100. yılında başladıklarını söylüyor. Soykırım belleği konusunda geçmiş araştırmalardan farklı bir durum söz konusu olduğunu, ellerinde kuşaktan kuşağa aktarılmış bir bellek olduğunu dile getiriyor. Söz konusu aktarımın hem kuşaklararası hem de aynı kuşak içerisinde bir etkileşime işaret ettiğini söyleyen Gürpınar, sözlerine şöyle devam ediyor:

“Bu projedeki amacımız, BEKS’in kuruluş amacına da paralel olarak öncelikle soykırım geçmişiyle yüzleşmek ve inkârın yol açtığı hak ihlallerine dikkat çekmekti. Aynı zamanda soykırımın günümüz Ermeni gençleri üzerindeki etkisini, onların bellek inşasında ve politik bir kuşak olarak algılanmasında oynadığı rolü ortaya koyarak bir barışma siyasetinin olanaklarını araştırmayı da hedefledik. Bu doğrultuda, araştırma kapsamında Türkiye, Ermenistan ve diasporadan (Fransa ve Lübnan) 18-38 yaşları arasında 100’e yakın Ermeni gençle derinlemesine görüşmeler gerçekleştirdik.”

www.memoryon.org sitesinden ziyaret edilebilen projenin diğer detaylarını Barış Şannan anlatıyor. Şannan, soykırımı inkar etmenin Türk kimlik inşasının hayati bir unsuru olduğunu savunarak, “Soykırım Ermeniler için ne kadar kurucu bir olaysa, Türkler için de belki daha belirsiz ve dolambaçlı bir yoldan, o kadar kurucu bir olay. En büyük zorluk belki bu: İnkârdan vazgeçilmesi. Ancak tarihsel bir inşa olarak ‘Türklüğün’ baştan sona sorgulanmasıyla mümkün. Bu noktada her şey kilitleniyor” diyor.

Derya Fırat, siyasi göçmenlik/sürgünlük meselesinin gündemlerinin başında geldiğini söylüyor. Türkiye’de saha çalışması gerçekleştirmenin güncel zorlukları olduğunu belirten Fırat, bu durumun kendilerini Avrupa’daki Türkiyeli diaspora belleği üzerine çalışmaya yönlendirdiğini dile getiriyor.

Kundura Hafıza

Beykoz Kundura Fabrikası’nın tarihine odaklanan çalışmalar yürüten Kundura Hafıza’nın hikâyesini Saadet Özen’den dinliyoruz:

“Proje 2015 tarihinde Buse Yıldırım’ın girişimi ve Tarih Vakfı işbirliğiyle, Derya Doğan’ın koordinasyonuyla başladı. Sözlü tarih projesinin hedefi, Beykoz Kundura’da çalışmış işçi ve memurlar, aileleri ve Beykoz Kundura’yla ilişkisi olmuş kimselerin anılarını kayda almak. Aynı zamanda ellerinde olan fotoğrafları dijital ortama aktararak ortak bir arşiv oluşmasını sağlamak.”

Fabrikanın kendi hafızası dışında şehrin hafızasındaki yeri de önemli. Kundura Hafıza bu önemi, şu sözlerle açıklıyor: “Beykoz Kundura bir işçi semtini yaratmış kurumlardan biri, dolayısıyla bir işçi semtinin nasıl oluştuğunu, yaşadığını ve beklentilerini hafızasında barındırıyor. Üç bin kişilik personeliyle adeta bir kasaba, semt esnafının en önemli -ve düzenli- geçim kaynağı. Beykoz, aynı aileden birkaç kuşağın bölgedeki fabrikalarda çalıştığı, çocukların başka yere göç etmektense aynı fabrikada işe girmeyi planladığı bir yerdi. Semt dışarıdan, başka şehirlerden göç alıyor, üretimin içinde bu çeşitlilik dengesini buluyordu. Fabrikalar kapanınca bunlar değişti elbette.”

Nuri Kızıltan-Selahattin Kaptan ziyareti

Özen, yazılı, görüntülü ya da sözlü her tür malzemeyi değerlendirdiklerini belirterek, Beykoz Kundura’nın mazisinin Osmanlı dönemine dayandığını, dolayısıyla Osmanlı arşivinden oldukça faydalandıklarını söylüyor. Gazeteler ile fotoğraf ve film arşivlerini taradıklarını dile getiren Özen, “Sözlü tarih projesinde hem eski çalışanlardan hem Beykozlulardan çok destek gördük” diyor.

Özen, hafızanın genellikle geçmişten ders çıkarmaya yaradığına yönelik bir anlayış olduğunu söyleyerek, “Hafıza aslında bize kim olduğumuzu, hissettiklerimizin, yaptıklarımızın, reflekslerimizin büyük süreler içindeki şekillenişini haber verir. Hafıza, benlik bilincini doğurur. Benliğini kendinin farkına varmasını sağlar ve sorgulatır” diye konuşuyor.

Beykoz Kundura üzerine yürütülen sözlü tarih projesinin tüm detayları için www.kundurahafiza.com adresini ziyaret edebilirsiniz.

Etiketler

Emel Altay

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Sinema Televizyon bölümü mezunu. Bir süre dizi setlerinde sanat yönetmeni asistanlığı yaptı. Dergi sektöründe 6 yıl muhabirlik ve editörlük alanlarında dirsek çürüttü. Mart ayında karşılaştırmalı edebiyat yüksek lisansı sevdası ile işinden ayrıldı. O günden beri çeşitli mecralara kültür sanat odaklı içerikler üretiyor.

Journo E-Bülten