Haber

Tutuklu kadın sayısı üçe katlandı: Çıplak arama artık rutin

Cezaevlerindeki koşullar; işkence iddiaları, taciz girişimleri ve temel ihtiyaçlara erişim engelleriyle çevrili iken, OHAL’le birlikte çıkarılan KHK’lar da bu durumu daha da kötüleştirdi. Avukat ve aile görüşleri kısıtlandı, telefonla görüşme hakkı iki haftada 1’e düşürüldü, zorla sevkler başladı, kadın tutuklular üç kişilik F tipi hücrelere yerleştirildi. Bunlar, OHAL sonrası cezaevlerinde yaşanan değişimlerden yalnızca birkaçı…

“Türkiye’de hapishanelerde tek tip mahpus kitlesi varmış gibi hareket ediliyor. Haliyle, özel ihtiyacı olan mahpus gruplarının talepleri yerine getirilmiyor ve bu başlı başına bir kötü muamele. Bu gruplardan biri de kuşkusuz kadınlar.”

Bu sözler, bir yıldan fazla süredir Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği aracılığıyla kadın mahpuslarla ilgili çalışmalar yürüten Avukat Ezgi Duman’a ait. Türkiye’de mahpus nüfusu son bir yılda üç kat artınca, tüm mahpusların özellikle de kadınların ciddi hak ihlâlleri yaşadığını vurgulayan Duman, hapishanelere odaklanan sivil toplum örgütlerinin yaşanan zorlukların kadın yüzünü öne çıkarmakta yetersiz kalmasından da şikâyetçi.

Avukat Ezgi Duman

Türkiye’de kadın ve çocuk mahpuslarla ilgili çalışma yürüten pek az sivil toplum kuruluşu var. Dolayısıyla cezaevi koşullarını ortaya koyan verilere ulaşmak da zor. Güncel veriler var mı? Kadın mahpusların yaşadığı sorunlar neler?
Kadın mahpuslarla ilgili çalışmalar ne yazık ki yetersiz. Hapishanelere odaklanan örgütler, meselenin kadın yüzünü ön plana çıkarmakta eksik kalabiliyor ya da kadın örgütleri konunun hapishane kısmını görmekte yetersiz. Hâlbuki duvarların arkasında da kadınlar var ve hepimizin yaşadığı sorunları yaşıyorlar.
Adalet Bakanlığı’nın Kasım 2016 tarihli verilerine göre, şu an 7 bin 894 kadın mahpus bulunuyor. Bu mahpuslardan 3 bin 235’i tutuklu. Tutuklu kadın sayısı martta bin 157 iken, 11 ay gibi kısa bir sürede bu sayı üç katı kadar arttı. Mahpus nüfusunun artışı elbette tüm mahpuslar için ciddi hak ihlâlleri yarattı. Kalabalıktan dolayı doktora, suya vs. erişim sorunu yaşanıyor. Kimi mahpuslar doluluk nedeniyle yerde yatmak zorunda kalıyor. Üç kişilik hücrelerde altı kişi kalınması gibi örnekler söz konusu. Kadınların bu durumdan, daha fazla etkilendiği açık. Çünkü sağlık ihtiyaçları farklılaşıyor. Doğurganlıkla ilgili ya da cinsel yolla bulaşan hastalıklar bakımından risk daha fazla.
Şu anda aşırı kalabalık dışında da hak ihlâllerinin arttığını gözlemlemek mümkün. Bunu hem bize gelen başvurulardan, hem diğer sivil toplum örgütlerinin raporlarından, hem de medyaya yansıyan haberlerden anlayabiliyoruz. Örneğin, yakın zamanda kamera iddiaları gündeme geldi. Elazığ Hapishanesi’nde kadınlar, banyo dâhil olmak üzere yaşam alanlarını görebilecek şekilde kameralar takıldığını belirttiler. Buna benzer olaylar Alanya Hapishanesi’nde de gündeme geldi ve kadın mahpuslar bize de başvurdu.

Size gelen başvurularda hangi sorunlar öne çıkıyor?
Şakran Cezaevi’nden gelen başvuru var örneğin; astım hastası bir mahpus, hücresinde kalan diğer kadınların protesto amaçlı hücreyi yakması üzerine koğuştan çıkarılmak istiyor. Astım krizi geçirmesine karşın koğuştan çıkarılmıyor. Ardından isli odada kalmaya devam ediyor. Koğuş değişikliği talebi karşılanmıyor. Eşyası bir süre verilmiyor. Üstelik şu an bu kadın disiplin cezası ile karşı karşıya.
Bir başka örnek Tarsus Kadın Hapishanesi’nden: Bu hapishane yeni açıldı ve daha faaliyete başlar başlamaz ciddi şikâyetler gündeme geldi. Kadın örgütleri burada kadınların sağlık haklarına erişim, temel ihtiyaçlara ulaşımda engeller; ısınma problemi, yetersiz yatak sayısı, ortak alan kullanımına izin verilmemesi, ortak sanat ve spor faaliyetlerine izin verilmemesi, ziyaretçilere çıplak arama dayatılması gibi birçok sorunun yaşandığı belirtti.

‘Çıplak arama rutin hâle getirildi’

Cezaevi koşulları OHAL’in ardından nasıl bir değişime uğradı?
OHAL süreciyle birlikte genel anlamda değişiklikler yaşandı ve kadınlar da bu durumdan etkileniyor. Özellikle artan sevklerden bahsetmek gerekiyor. Bazı mahpusların ayda üç kez zorla sevk edilmesi, ailesinden uzaklaştırılması söz konusu. Kimi mahpuslar sevklerden sonra eşyalarına bir süre ulaşamamaktan şikayetçi. Bu sevkler, erkek jandarma görevlileri eşliğinde; kışın çok soğuk, yazın çok sıcak olan ring araçlarıyla yapılıyor.
Hemen her sevk sonrası yeni gidilen hapishanede “hoş geldin” der gibi çıplak arama yapılıyor. Mevzuata göre, kişilerin yasadışı eşya bulundurduğuna dair makul şüphe olması durumunda bu aramanın yapılması gerekirken artık rutin bir uygulama haline getirildi. Çıplak arama istemeyen mahpuslar ise fiziksel şiddet ile karşılaşıyor. Kuşkusuz çıplak arama herkes için bir işkence ve kabul edilemez ama kadınlar bakımından durum daha da vahim. Şiddet öyküleriyle hapishaneye girmiş kadınlar bir de hapishanede bu şiddeti yaşıyor.
Bu süreçte kadınlarla ilgili yaşanan çarpıcı gelişmelerden biri ise üç kişilik hücrelere geçme konusu oldu. OHAL öncesi belli bir kadın mahpus grubuna yüksek güvenlik rejimi uygulansa da, üç kişilik/ F tipi hücrelerde kadınlar yoktu. Ağırlaştırılmış müebbetler hariç kadınlar kalabalık koğuşlarda kalıyordu. Ancak son dönem Kandıra gibi hapishanelerde, kadınlar üç kişilik hücrelere yerleştirildi. Dışarıda da kapatılmanın dayatıldığı, sosyallik alanı kısıtlanan kadınlar bakımından üç kişilik hücrelerin etki ve sonuçları daha kötü olabiliyor.

‘Kadın mahkûm annesinin cenazesine gidemedi’

OHAL KHK’ları ile birlikte siyasi mahpusların avukat görüşleri süre bakımından kısıtlandı, dinlenebilir-izlenebilir hâle geldi. Görüşlerin kısıtlanması, gazete ve kitapların yasaklanması, darp ve işkence iddiaları gibi pek çok hak ihlâli gündemde. Peki KHK’lardan etkilenen kadın mahpuslar neler yaşıyor?
Avukat görüşlerinin kısıtlanması, dinlenebilir hale gelmesinin yanı sıra, aile görüşleri kısıtlandı ve telefonla görüşme hakkı iki haftada 1’e düşürüldü. Yine siyasi mahpuslar bakımından eğitim hakkı engelleniyor. F tipleri, çıplak arama meselelerinde olduğu gibi kadınların tüm bu süreçlerden etkilenme düzeyi de farklı.
Geçtiğimiz haftalarda bir kadın mahpus başvurdu. 23 yıldır hapishanede olan bir kadın ve dört yıldır açıktan sosyoloji okuyor. Sadece iki dersi kalmış ve sınavlarına iki gün kala KHK ile sınav hakkı elinden alındı. Bu hak ihlali KHK ile getirildi ve KHK’ların gerekçesi olan olaylarla bağını kurmak ise imkânsız. Tamamen keyfi bir muamele ile karşı karşıyayız.
Yine başka bir kadın mahpus Şakran Hapishanesi’nden bize yazmıştı, adı Gönül. 20 yılı aşkın süredir hapishanede olan kadınlardan biri. Zorla sevkler sonucu ailesinden çok uzağa, İzmir’e gelmiş ve annesini sekiz yıldır göremiyormuş. Bundan birkaç ay önce annesi bir şekilde gitmiş ve görüşmüşler. Bir süre sonra da Gönül’ün annesi yaşamını yitirdi. Böyle bir hakkı olmasına rağmen OHAL gerekçe gösterilerek Gönül, annesinin cenazesine bile gidemedi.


‘İç çamaşırlarını çıkarmak zorunda kalıyorlar’

Kadın olmaktan kaynaklı neler yaşıyorlar? Örneğin kişisel ihtiyaçlarını karşılayabiliyorlar mı?
Az önce belirttiğim güncel sorunların yanı sıra kapatılmanın kendisi kadınlar için başlı başına bir sorun. Şiddet, damgalanma ve yalnızlaşma riski, ekonomik sorunlar… Tam rakamlara ulaşamamakla beraber, şu an birçok kadının erkek hapishanelerinin kadın koğuşlarında kalması durumu söz konusu. Bu durum kadınların ihtiyaçları olduğunda kadın personele ulaşmasını zorlaştırıyor. Spor sahası gibi ortak kullanım alanları, “erkekler kullanıyor” denilerek kadınlara kapatılıyor.
Aramalar yine başlı başına bir şiddet biçimine dönüşüyor. Özellikle kadınlar bakımından asgari düzeyde tutulması gereken güvenlik uygulamalarının bir parçası olan aramalar, kimi zaman cinsel saldırı niteliğine bürünüyor. Mevzuatta mahkemeye ya da hastaneye gidiş gelişte çıplak arama yok. Ancak fiiliyatta X Ray cihazından sinyal vermeksizin geçebilmek için kadınlar iç çamaşırını çıkarmak ve erkek görevlilerin de olduğu ortama, bir çarşafa sarınarak çıkmak zorunda kalabiliyor.

Duygu Ayber

Akdeniz Üniversitesi Eski Yunan Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden 2013 yılında mezun oldu. Evrensel Gazetesi ve Hayat Televizyonu'nun Ankara Temsilciliği’nde muhabir olarak çalıştı. Hayat Televizyonu’nda Ekmek ve Gül programının editörlüğünü yaptı. Televizyon OHAL gerekçesiyle kapatılınca işsiz kaldı.

Journo E-Bülten