Dosya Harita

Twitter Büyük Millet Meclisi: 532 milletvekilinin 36.077 etkileşiminde 20 dakikalık bir tur

Twitter hesabı olan 532 milletvekilinin son 300 tweetinin aldığı etkileşimleri analiz ettik. Toplam 9.391 kullanıcının 36.077 etkileşimini gösteren bir ağ haritası ortaya çıktı.

Buna göre iktidar milletvekilleri Anadolu Ajansı dışında pek haber paylaşımı yapmıyor. Muhalefet milletvekilleri ise haber kaynağı olarak Sözcü, Cumhuriyet, BirGün ve Duvar gibi gazeteleri seçiyor.

Milletvekilleri Twitter’da çoğu kez kendi partilerinin “yankı odasında” kalsalar bile, farklı görüşlerden siyasetçilerle ve vatandaşlarla da burada buluşabiliyorlar.

Dijital medyayı ilgilendiren kritik bir yasa tasarısının meclis gündemine geleceği bugünlerde sansürün, uzun vadede her partiye ve vatandaşa zarar vereceğini de gösteriyor gibi bu harita… Ne demek istediğimi daha iyi anlamak için gelin TBMM’nin Twitter evreninde 20 dakikalık bir tur atalım.

* Bu araştırmanın veri kümesine şu sayfadan ulaşabilirsiniz. Araştırmada kullandığımız yöntem ve araçları videonun sonundaki “bonus” bölümünde bulabilirsiniz. Milletvekillerinin Twitter hesaplarını bu araştırma için derleyen Hilal Yılmaz’a teşekkürler.

Yalan haber ve dezenformasyon yasa tasarısının arka planı

Tekelleşen dijital platformlar bir yandan bilginin serbest dolaşımı için bir tehdit olsa da, kamuoyunun talepleriyle doğru orantılı olarak aynı zamanda demokrasi için büyük bir potansiyel taşıyorlar.

Geçen cuma günü yeni yasama yılını açan TBMM’de bugünlerde gündeme gelmesi beklenen yeni bir tasarının, bu kez “yalan haber ve dezenformasyonu engelleme” gerekçesiyle Türkiye’de dijital medyaya yeni bir sansür kelepçesi takacağı iddia edilirken milletvekilleri platformların bu demokratik potansiyelini de dikkate almalı.

1 Ekim 2020’de yürürlüğe giren ve Sosyal Medya Yasası diye bilinen 7253 sayılı yasa, Türkiye’de eriştiği günlük kullanıcı sayısı 1 milyondan fazla olan WhatsApp, Facebook, Instagram, Twitter gibi sosyal ağ sağlayıcılara Türkiye’de temsilci bulundurma zorunluluğu getirmişti. Para cezası ödemek istemeyen tüm bu platformlar razı oldu. Ama çoğu o günden beri aslında sadece tabela temsilcilikler açtı.

İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) temsilcilerinin son haftalardaki açıklamaları ise gelinen durumu yeterli bulmadıklarını gösteriyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 29 Ağustos’da “Şu an itibarıyla bakıyorsunuz Twitter’ın, Facebook’un, hiçbirisinin herhangi bir yanlış iş yaptıkları zaman muhatap alınabilecek bir özellikleri yok. Biz bunlarla uğraşamayız. Bedel ödeyecekler” dedi.

Yeni tasarı kamuoyuna açıklanmasa da bazı bilgi kırıntıları medyada yer aldı. Buna göre:

  • Dezenformasyon içerikli paylaşımın “organize, örgütlü, belli bir amaca yönelik olması” hâlinde yaptırım uygulanacak.
  • Bir içeriğin dezenformasyon olup olmadığına “resmi ve kurumsal” bir mekanizma kararı verecek.
  • “Kaos yaratmayı amaçlayan” bir dezenformasyon olduğuna hükmedilirse terör muamelesi yapılacak.
  • Sözde, özellikle Almanya’nın yasaları ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi örnek alınacak (Almanya’da çevrim içi platformlarda nefret söylemi içeren paylaşımların 24 saat içinde kaldırılması zorunluluğu var ve sosyal medya şirketlerine 50 milyon Euro’ya kadar ceza veriliyor).

Peki “örgütü” nasıl tanımlıyorlar? Bir AKP yetkilisi BBC’ye bunu şöyle anlatmış:

  • Örneğin birisi Türkiye Cumhuriyeti devletinin uluslararası alanındaki itibarına dönük bir paylaşımda bulunuyor, arkasından bir internet sitesi haber yapıyor, bir bakıyorsunuz öbürü basın toplantısı düzenlemiş. Yani kendi aralarında koordinasyon içerisinde, örgütlü bir yapıyla karşı karşıya kalıyorsunuz.

İnternet sansürünün ilk adımları 2001-2006’da atıldı

Ne yazık ki 2015’te aramızdan ayrılan Özgür Uçkan hocanın vurguladığı gibi, Türkiye’de internet sansürünün yüksele yüksele bugün demokrasiyi boğar hâle gelmesi aslında 2001-2006 döneminde, yani AKP’nin ilk iktidar yıllarında başlamıştı.

Mahkeme kararıyla internet servis sağlayıcılara yaptırılan erişim engellemeleri bu dönemde rutin hâle geldi. Myspace ve Last FM gibi sosyal platformlar da dâhil yüzlerce site engellendi.

Devleti ve kurumlarını aşağılama” gibi gerekçelerin yanı sıra telif hakkı ihlalleri de ilk erişim engellemelerin başlıca sebepleri arasındaydı.

AKP iktidarının ikinci döneminde ise geleneksel medya ile birlikte internet üstünde de tam kontrol sağlama çabaları yoğunlaştı.

Hatırlarsınız, önce çocukların ve gençlerin satanizm ve porno gibi kötülüklerden korunması gerekçe gösterildi.

2006’da hazırlanan ve tüm bilişim suçlarında cezaları artıran yasa tasarısı sonradan rafa kaldırıldı. Çünkü son anda başka bir yöntem seçilmişti: Hükûmet tüm bilgi ve iletişim teknolojilerini Ulaştırma Bakanlığı’na bağlamaya kalktı.

Sansürün “ana yasasını” 2007’de muhalefet de destekledi

5651 Sayılı “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun” 2007’de işte bu girişimin bir çabası olarak doğdu.

Deniz Baykal’ın Cumhuriyet Halk Partisi başkanı olduğu o dönemde ana muhalefet de bu tasarıyı desteklemişti. 2002’deki ilk sansür yasasını veto eden Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 2007’deki bu tasarıyı ise onaylamıştı.

Böylece erişim engellemesi getirilen internet sitelerinin sayısı binleri aştı. Sansürün gerekçeleri yasal dayanağıyla birlikte çeşitlendi.

Bu durum sanal ortamda da otosansürü yaygınlaştırdı. İnsanlar paylaşım yaparken korkmaya başladılar. Anonim hesaplar çoğaldı.

O arada Almanya’daki Deniz Feneri yolsuzluğunu haberleştiren Hürriyet’e verilen rekor vergi cezası ile birlikte geleneksel medya da iktidar tarafından hizaya getiriliyordu.

2007-2017: YouTube’dan Wikipedia’ya engellemeler

Ve iktidar mengeneyi ağır ağır sıkmaya devam etti. 2007’de, 2008’de ve 2010’da YouTube engellendi.

2011’de Türkiye, Google‘a en çok içerik kaldırma talebinde bulunan ülke oldu. Google’ın Blogspot servisine erişim engellendi.

O günden bugüne daha on binlerce site kapatıldı. En büyükleri dâhil… Mesela 2014’te ve 2015’te Twitter, aynı yıl Imgur ve hatta Facebook da bir süre kapalı kaldı. 2016’da WhatsApp, Instagram, sonra yine Twitter, Dropbox, Google Drive ve yazılımcıların belki de en önemli bilgi kaynağı olan Github… 2017’de Wikipedia

2011’de Türkiye’de birçok ilde kitlesel “İnternetime Dokunma!” yürüyüşleri yapıldı. Ama iktidarının ilk döneminde özellikle Batı’nın desteğini kaybetmemek için fazla hoyrat davranamayan AKP, artık kendi vatandaşının özgürlük taleplerini umursamak için bir neden görmüyordu.

Tüm bu süreçte devlet kurumlarındaki liyakat ve tarafsızlık da adım adım yok ediliyordu.

Bağımsız olması gereken Telekomünikasyon Kurumu bakanlığa bağlanıp “BTK” yapıldı. 2005’te BTK’ya bağlı olarak kurulan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) sansürcübaşı oldu.

Ama demokrasiyi, vatandaşın taleplerini ve liyakatı umursamadan devlet kurumlarının içini boşaltırsanız gün gelir bu sizi de vurur.

AKP’ye de öyle oldu. Sansürcübaşı TİB, FETÖ’nün eline geçtiği gerekçesiyle 15 Temmuz darbe girişiminin ardından kapatıldı.

Bugün bir kez daha beğenmediği sesleri susturmayı, dijital medyayı da tam olarak sansürlemeyi düşünen varsa bu acıklı tarihçeyi hatırlamalı.

Türkiye’de demokrasinin her tür sansürü eninde sonunda aşıp geri döndüğünü de…

Emre Kızılkaya

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Uluslararası İlişkiler lisansının ardından Marmara Üniversitesi'nde Gazetecilik yüksek lisansını tamamladı. 2003-2019 yılları arasında Hürriyet gazetesinde editör, dış haberler şefi ve dijital içerik koordinatörü; Hürriyet Daily News'da idari editör görevlerinde bulundu. İstifasının ardından Harvard Üniversitesi'nde Knight Nieman bursuyla misafir araştırmacı olarak medyada sürdürülebilirlik konusunda çalıştı. Journo'nun proje editörü, Viyana merkezli Uluslararası Basın Enstitüsü'nün (IPI) Başkan Yardımcısı ve IPI Türkiye Ulusal Komitesi Başkanı olarak görevlerini sürdürüyor. Galatasaray Üniversitesi'nde dijital medya alanında doktora yapıyor.

Journo E-Bülten