22 yıldır süren ‘Umut Davası’nda, Anayasa Mahkemesi’nin yeniden yargılama kararının ardından Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi ilk hükmünü değiştirmedi. Uğur Mumcu ve Musa Anter’in de öldürülmesinden sorumlu tutulan üç sanığa, “silahlı suç örgütü kurma ve yönetme” eylemlerinden 15’er yıl hapis cezası verildi. Cezalar, “iyi halden” 12 yıl 6’şar aya indirildi. TGS Ankara Şube Başkanı gazeteci Sibel Hürtaş, duruşmadan izlenimlerini Journo ile paylaştı.
Ankara 2 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde 18 olayın konu edildiği “Umut Davası” 2000 yılı temmuzunda 15’i tutuklu, 17 sanığın yargılanmasıyla başlamıştı. Yargıtay, 2014’te verdiği onama kararında, “Selam/Tevhid-Kudüs Ordusu” örgütünün, 1988-1999 arasında Uğur Mumcu, Musa Anter, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok ve Ahmet Taner Kışlalı’nın öldürülmesi olaylarının da aralarında bulunduğu 18 ayrı saldırıyı gerçekleştirdiğini belirtmişti. Çetin Emeç ve Turan Dursun suikastlarının da aralarında olduğu, 1990-1994 arasındaki 5 ayrı eylemi “İslami Hareket Örgütü” tarafından gerçekleştirmişti.
Sanıklardan Mehmet Ali Tekin, Hasan Kılıç ve Ekrem Baytap, “silahlı suç örgütü kurma ve yönetme” eylemlerinden 15’er yıl hapis cezasına mahkum olmuş, iyi halleri nedeniyle cezaları 12 yıl 6’şar aya indirilmişti. Sanıklar Abdulhamit Çelik, Fatih Aydın, Yusuf Karakuş, Mehmet Şahin ve Recep Aydın da “silahlı suç örgütü üyesi olmak” suçundan 7 yıl 6’şar ay hapis cezasına çarptırılmış ve cezaları iyi halleri dikkate alınarak 6 yıl 3’er ay olarak belirlenmişti.
Bu uzun davada bir karar da bugün çıktı. Anayasa Mahkemesi’nin kararı gereğince davayı yeniden gören Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi daha önce verilen kararı tekrarladı. İsmi geçen sanıklara yine aynı cezalar verildi ve iyi halleri dikkate alınarak bu cezalar indirildi.
Profesyonel acemilik: “Davayı kararttılar, cezasızlık politikası sürüyor”
Türkiye Gazeteciler Sendikası Ankara Şube Başkanı gazeteci Sibel Hürtaş, bugünkü duruşmayı izledikten sonra Journo’ya şunları söyledi:
- 30 yıllık dava sürecinde yaşananları kısaca özetleyebilmek mümkün değil. Mumcu öldürüldüğü gün, devlet erkanı olay yerine gelecek diye suikast alanındaki tüm deliller süpürgeyle süpürüldü. Görüntüleri hâlâ zihninde. Yetkililerin daha sonra “acemilik” diye tarif ettiği bu olay bile davanın sonucu açısından bir fikir veriyordu. Bu nasıl “profesyonel bir acemilik” ki yıllar boyunca bu eksikliklere tutunup davayı kararttılar.
- Mumcu öldürüldükten 7 yıl sonra dava açılabildi. İlk duruşmalarını hatırlıyorum, dosya karmaşıktı. Sonra dava Umut Davası’na çevrildi, daha da karıştı. Önce Yargıtay tarafından, ardından Anayasal Mahkemesi tarafından verilen kararlarla 29 yıldır cezasızlık ve karartma politikası sürüyor. Sanıklardan Mehmet Ali Tekin 2020 yılında öldü. Cenazesine siyasi partiler katıldı. Tekin öldükten iki yıl sonra hakkında yeniden karar çıktı.
“Bu sessizliği de kabul etmiyoruz, kim altında kalırsa kalsın tuğlaları çekeceğiz.”
Hürtaş şöyle devam etti:
- Davanın önemli sanıklarından biri de Oğuz Demir‘di. Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi, Uğur Mumcu’nun aracına bombayı yerleştiren, Interpol bulunamadığı için avukatların talebiyle “kaçak” prosedürü başlatılan Oğuz Demir’i ‘anayasal düzeni ihlal’den yargılamaya 15 Aralık’ta devam edecek. Demir hakkında zamanaşımı tehlikesi de avukatların çabalarıyla savuşturuldu.
- Suikastın üzerinden 29 yıl geçmiş sanıkların biri ölü, biri firari … Cezasızlık ve karartma tam anlamıyla da budur. Bu politika yeni failler yaratıyor, failleri cesaretlendiriyor, gazetecileri tehdit altında yaşamaya zorluyor. Biz bunu kabul etmiyoruz. Bu suikastın mutlaka aydınlatılmasını istiyoruz. Bu sessizliği de kabul etmiyoruz. Ses çıkaracağız, takip edeceğiz. Kim altında kalırsa kalsın tuğlaları çekeceğiz.
🧱 Ankara Şube Başkanımız @SibelHurtas Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı davasını takip ediyor. Çeyrek asırdır sürüncemede bırakılan bu davanın sonuçlandırılmasını ve katillerin cezalandırılmasını talep ediyoruz. Tuğla çekilsin duvar yıkılsın! pic.twitter.com/rDoLXDjCyG
— Gazeteciler Sendikası (@TGS_org_tr) November 9, 2022
Yaklaşık çeyrek asırlık dava süreciyle ilgili ayrıntıları Gökçer Tahincioğlu’nun T24’teki yazısında bulabilirsiniz.