Görüş

Vatan Şaşmaz cinayeti ve medya: Aslında ne konuşuldu?

Vatan Şaşmaz’ın 27 Ağustos 2017 tarihinde Barbaros Bulvarı’nda bir otel odasında sırtından vurulmuş hâlde ölü bulunması, kendisini öldürdüğü düşünülen ve adının Filiz Aker olduğu söylenen şahsın ise Şaşmaz’ı öldürdükten sonra hayatına son verdiğinin belirtilmesi Türkiye’de medyanın geleneksel ve yeni alanlarında yankı buldu.

İletişim bilimciler için bu tarz meseleler her daim üzerinde çalışılmaya uygun konulardır; zaten cinayetten sonra bazı iletişim akademisyenleri de konuyla ilgili kimi perspektiflerle fikirlerini dile getirdi.

Bunlardan biri de Prof.Dr. Süleyman İrvan’dı. İrvan, haberin ele alınması sürecinde yanlış ve provokatif bilginin yayılmasını eleştiriyor ve yazısını bitirirken “cinayet ve intihar haberlerinde gazetecilerden beklenen, etik ilkelere uygun habercilik yapmaktır. Bunu yapmayı başaranların haberleri daha az tık alabilir, ama doğru olan da budur” ifadesini kullanıyordu.

Bu vakayla ilgili bana kalırsa da en çarpıcı durum Vatan Şaşmaz’la Filiz Aker’in aynı odada olmalarına ilişkin “ahlâki tartışmanın” bir cinayetin neden olduğu trajediden daha fazla gündem olmasıydı. Olay gerçekleştikten sonra bazı gazeteciler ve sosyal ağ kullanıcıları zaten bu duruma tepki gösterdi.

Sosyal medya kullanıcıları elbette bu olayla ilgili eşsiz fikirlerini yalnızca ahlâkçılık üzerinden ifade etmedi. Kadınlara yönelik genelleyici ve negatif söylem de hızla dolaşıma girdi. Ekşi Sözlük’te olay 27 ağustos 2017 vatan şaşmaz’ın öldürülmesi, Filiz Aker ve Vatan Şaşmaz   başlıklarında işlendi. Ekşi Sözlük’te artık klasikleşen popüler başlık altında kutuplaşma eğiliminin artması durumunu da bir daha gözleme imkânı bulduk.

Kadın düşmanlığına bahane

Cinayet, seküler olan/seküler olmayan, kadın/erkek, ahlâklı/ahlâksız, kezban/alfa gibi üretilmiş karşıtlıklar üzerinden tartışıldı. Bunlar arasında en ilginci ise bir kadının işlediği cinayet üstünden kadın cinayetlerine karşı mücadele edenleri mahkûm eden aklın bir anda ortaya saçılmasıydı. Mizojinist (kadınlardan nefret etme eğilimi) girilerle ülkede hiç kadın cinayeti işlenmiyormuş gibi bir iklim yaratmaya çalışan giriler aldı yürüdü. Dahası the red pill öğretisi (bir tanımı için buradan da buyurabilirsiniz) ne hikmetse bir anda tekrar gün yüzüne çıktı.

Süleyman İrvan Hoca’nın topladığı ‘Lüks otelde aşk kurşunu’ (Akşam), ‘Saplantılı aşık cinayeti’ (Habertürk), ‘Otelde aşk dehşeti’ (Posta), ‘Filiz Aker, ‘Vatan’a 3-4 trilyon harcadım, kimseye bırakmam’ demiş’ (Cumhuriyet), ‘Filiz Aker’in parası bitmiş!’ (Milliyet) gibi basılı versiyonlardaki başlıklar ve içerikler, sosyal ağlarda kullanılan dilin ve söylemin yanında oldukça masum kaldı. Basılı yayınlar ‘şimdilik’, konuyla ilgili daha temkinli bir tutum sergiledi demek bile mümkün.

Zira sosyal ağlarda Vatan Şaşmaz’ın ailesinin muhtemelen akıllarından dahi geçirmek istemeyecekleri iddialar, aramalarda ‘popüler içerikler’ kısmında görünecek beğeniye ulaşmış durumda. Komplo teorilerine olan derin sevdamız, sosyal ağlarda bir insanın ölümüne üzülme inceliğimizi bile fena hâlde ortadan kaldırmış görünüyor.

Sosyal ağlar nasıl bu hâle geldi?

Tabii ki ilginçlikler sosyal ağlardaki dil kullanımıyla da bitmedi. Kendini öldürdüğü bildirilen Aker’in sosyal ağ hesaplarının takipçi sayısında patlama meydana geldi. Daha da ilginci, olay gecesi Aker adına .TK uzantılı (ücretsiz) bir web sitesinin açılmasıydı. Dijital suçbilimi konusunda önde gelen bilirkişilerden olan Koray Peksayar aşağıdaki tweet ve onun devamındaki bir seri tweet’te sitenin fake olduğunu nasıl anladığını anlatmış, isteyen bakabilir.

Fake web sitesinin yanı sıra Aker’in fake hesapları da takipçi çekmeye devam ediyor. Bu hesapların ileride hangi amaçla kullanılabileceğini kestirmek güç. Zira özellikle 2015’teki yoğun çatışma ve ardı ardına gelen seçimler döneminde özlü sözler ve kadın erkek ilişkileri üzerine içerikler paylaşan hesapların dahi bir anda siyasi hesaplara dönüştüğünü görmüştük. Sosyal ağ kullanıcılarının ‘takipçi arttırmak adına’ bu tür taktiklere sık sık başvurduğunu biliyoruz.

Haberler nereye gidiyor?

Burada ise benim meseleye dair sormayı uygun bulduğum son soruya geliyoruz. Haber tüketim alışkanlıklarımız ve yeni medyada haber üretim pratikleri gerçekten nereye gidiyor? Ragıp Duran’ın geçen haftaki yazısında değindiği 20 yıl içerisinde gelecek kuşağın okuma yazma yetisini kaybedeceği, mevcut metinsel alışkanlıkların ortadan kaybolacağı tezi gerçekleşiyor mu?

Küçücük bir bilgi taneciği üzerine tartışmanın, bilgiyi geliştirme, derinleştirme ya da doğrulama değil de, toplumsal mevcut tansiyonlar üzerinden bilgiyi yorumlayıp o tansiyonu yeniden üretme amacına sapması bana kalırsa şu anki en temel problemimiz. Fenerbahçe’nin orta saha probleminden, küresel iklim değişikliğine sosyal ağların bizi hapsettikleri kısır tartışmalar ve hiçbir şekilde ideolojik ve derin bir referans sağlayamayacak kısa sloganvari mesajlar yahut Ekşi Sözlük’teki kutuplaşma eseri yorumlarla toplumun bilgi üretmek ya da bilgiyi geliştirmek bir yana, bir ortak nokta yakalaması ya da yararlı bir tartışma yürütmesi mümkün gözükmüyor.

Geriye ise muhtemelen üç dört güne unutulacak bir cinayet haberi ve o cinayet haberi etrafında ülkenin gündeminin aynı grupların benzer kutuplaşmalarıyla tekrar tartışılıp aslında hiçbir şeyin değişmemesi kalıyor.

Sarphan Uzunoğlu

Sarphan Uzunoğlu, UiT The Arctic University of Norway Dil ve Kültür Bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Doktorasını haber odalarında preker gazeteci emeği üzerine yazdığı tezle tamamlayan Uzunoğlu P24, Global Voices, Creative Disturbance gibi platformlara da katkı sağlamaktadır.

Journo E-Bülten