AFP’nin ödüllü foto muhabiri Yasin Akgül, Saraçhane’deki protestolarda polis şiddetini görüntüledikten sonra evinde gözaltına alındı. Geçen hafta tutuklanıp cezaevine gönderildikten sonra avukatların itirazıyla serbest kalan gazetecilerden biri olan Akgül, yaşadıklarını Journo takipçileri için anlattı. “Ev baskını ve alınan kişilerin özellikle foto muhabirleri olması artık sahada bu işin bitmediğini gösteriyor” diyen Akgül, genç gazetecilere de tavsiyelerde bulundu.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu dâhil onlarca kişinin 23 Mart’ta gözaltına alınıp ardından tutuklanmasıyla başlayan demokrasi yanlısı kitlesel gösteriler sürerken gazeteciler ve gazetecilik, iktidarın hedefinde olmayı sürdürüyor.
Bu arada Türkiye tarihinde benzerine az rastlanan hukuk garabetleri yaşanıyor. Gösterileri sahada izleyip haberleştiren ve ağırlıklı olarak foto muhabirlerinden oluşan 11 gazeteci 24 Mart’ta gözaltına alınmıştı. Adliyeye götürülen gazetecilerin avukatlarına ve yakınlarına, savcının adlî kontrol şartıyla serbest kalacakları bilgisinin verilmesinden kısa süre sonra tamamı tutuklanmıştı. Dosyalarına “delil” olarak konan fotoğrafların, gazetecilerin meslekî ekipmanlarını göstermeyecek açılardan çekilmiş olması kumpas diye nitelenmişti.
Avukatlarının itirazı sonucu cezaevinden serbest bırakılan gazetecilerden biri olan ve dünyanın en eski uluslararası haber ajanslarından Agence France-Press (AFP: Fransa Basın Ajansı) adına görev yapan foto muhabiri Yasin Akgül ile yaşadıklarını konuştuk.
“Salonda buz küpleri ile uyuyakalmıştım”
Gözaltına alındığınız ânı bize anlatır mısınız? Ne oldu, nasıl bir süreç yaşadınız? Gözaltı sürecinde ne tür hak ihlalleriyle karşılaştınız?
22 Mart akşamı çektiğim fotoğrafları servis ettikten sonra evime döndüm. Zaten gazdan dolayı her zamanki gibi balkonda tüm elbiselerimi çıkarıp fotoğraf makinesi ve lenslerimi temizledim. Daha sonra duş aldım. Ama duştan sonra ellerimde çok büyük yanma oluştu, gece saat 4’e kadar acısından uyuyamadım. Salonda buz küpleri ile uyuyakalmıştım. Eşim kapıyı açtı. Kapıya gittiğimde 10’a yakın polis vardı. Hakkımda gözaltı ve ev arama tutanakları vardı. Lakin ev adresimdeki bir yanlışlıktan dolayı evde arama yapmadılar.

8 yaşında bir oğlum ve 3 yaşında bir kızım var. Polislerin kapı çalmasına oğlum da uyandı ve korktu. Daha sonra ögrendiğim, eşimin onu “sadece fotoğraf çektiğim için bir şeyler soracaklar, sonra gelecek” diye sakinleştirdiği oldu. Zaten sürekli bir yere işe gittiğim için o an anlamadı. Gelen polisler mesleğimi, kim olduğumu sorduğunda gazeteci olduğumu öğrendiklerinde herhangi bir kötü muamele görmedim. Evde evrak işleri yapıldıktan sonra Vatan Emniyet’e götürüldüm. Orada diğer gazetecileri görünce toplu bir operasyon olduğunu anladım. 24 saatten fazla Vatan Emniyet’in nezarethanesinde kaldım. Daha sonra Çağlayan Adliyesi ardından Metris Cezaevi süreciyle bitti. Bu süreç boyunca bir hak ihlaline uğramadım. Ama 4 gün boyunca tutuklu olmam ve işimi yapamamam bir hak ihlalidir.
Diğer gazeteci arkadaşlarınızla iletişim kurma şansınız oldu mu? Morali nasıl korudunuz?
Vatan Emniyet’e giriş yaptığımda ilk gazeteci arkadaşımı gördüm. Tanıdık birini görmek biraz rahatlatmıştı açıkçası. Kendi kaldığım nezarethane hücresinde 2 gazeteci arkadaşım vardı: Gökhan Kam ve Hayri Tunç. Zaten cezaevi tutukluğunda tüm gazeteciler aynı koğuşa gönderildiğimiz ve birbirimizle iletişim hâlinde olduğumuz için moral konusunda bir sorun yaşamadım. Dışarıda olan aile bireylerimiz ve dostlarımız için durumun o yüzden daha sarsıcı ve yorucu geçtiğini tahmin ediyordum. Nitekim çıktığımda durumun öyle olduğunu öğrenmiş oldum.
“20’ye yakın çevik kuvvet polisinden şiddetli bir dayak yedik”
O gün protesto alanındaydınız. Ne tür görüntüler kaydettiniz? O ânın atmosferi nasıldı? Özellikle polis şiddetini belgeleyen gazetecilerin bu gözaltı sürecini yaşadığını düşünüyor musunuz?
Sadece protestoları takip eden bir foto muhabiri değilim. Spor organizasyonlarını, cumhurbaşkanlığı işlerini, haber değeri olan her şeyi takip ediyorum. O yüzden protestoların başladığı ilk andan beri sahada çalışan bir foto muhabiriyim. Kaydedilen görüntüler görebildiklerinden ibarettir foto muhabirlerinin. Görmediği bir şeyi kaydetmesi mümkün değil, bir muhabir duyduklarını haberleştirebilir ama fotoğrafta gerçek görünendir.
Polis şiddetine dair zaten gözaltına alınmadan önceki gece 4 gazeteci arkadaşımla beraber 20’ye yakın çevik kuvvet polisinden şiddetli bir dayak yedik. Bir gazeteci arkadaşımın burnu kırıldı. Diğer iki tanesinin yüzünde morluk ve şişmeler mevcut. Bununla ilgili şiddet gören gazeteciler hakkında Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) üzerinden bir haber ve çağrı yapıldı. Benim yüzümde duran gaz maskesi sayesinde yüzüme aldığım darbeler hasar vermedi ama vücudumda ağrılar oluştu. Sahada çalışan gazeteciler artık bunlara alıştı, normal geliyor benim açımdan. Plastik mermi, gaz, polis şiddeti ve eylemci tarafından dayak ve tacize maruz kalmak. Bu işin deformasyonu bu. Ama ev baskını ve alınan kişilerin özellikle foto muhabirleri olması artık sahada bu işin bitmediğini gösteriyor. Çünkü sahada olanlar görünmediği sürece hakkında yazı yazılması mümkün değil zamanla.
“Birkaç kişinin alınması, gözdağı verilmesi diğer kişilerin korkmasına neden olabiliyor”
Türkiye’de gazetecilik yapmanın zorlaştığına sıkça tanık oluyoruz. Siz bu baskıları nasıl yaşıyorsunuz, giderek daha fazla zorlaştı mı protestolarda haber takibi yapmak?
Türkiye tarihinde zaten her otorite basını kontrol altına almaya çalışır. Çünkü basının kontrolü demek kitleleri istediği gibi yönetmesi demektir. Ben bu perspektifle fotoğrafçılık yönünden değerlendirebilirim şu aşamada. Her geçen gün görüntü almakta zorlanıyoruz. Çünkü polisler bir halka yapıyor, basını tamamen çıkartana kadar bir gözaltı ya da başka bir işlem yapmıyor. Ondan sonrasını zaten görüntülemek mümkün değil. Bu durumu şöyle örnekleyebilirim, daha önce cezaevleri içine bile gazeteciler alınırken şimdi bırakın cezaevlerinin içini, sokakta herhangi bir gözaltını çekemez duruma geldi basın mensupları. Nasıl polisin gözaltı yetkisi varsa ve onun için oradaysa gazeteciler de olanı belgelemek için orada ve yasalarla korunuyor hakları sözde.
Bu tutuklamalar, haber alma hakkını nasıl etkiliyor?
Tutuklamalar tabii ister istemez diğer basın mensuplarını da etkiliyor. Çünkü birkaç kişinin alınması, gözdağı verilmesi diğer kişilerin korkmasına neden olabiliyor.
Gazetecilik örgütleri muazzam bir dayanışma için mücadele etti
Gözaltı süreciniz boyunca meslektaşlarınızdan, basın örgütlerinden ya da uluslararası kurumlardan nasıl bir destek aldınız? Gördüğünüz destek yeterli miydi?
Gözaltı sürecinde avukatım üzerinden dışarıda kurulan baskının ve mücadelenin çok büyük olduğunu öğrendim. Kendi kurumum AFP’nin CEO’su deklarasyon yayınladı. Cumhurbaşkanına bir mektup gönderdi. MLSA, TGS, Foto Muhabirleri Derneği, RSF, Fransız Pen gibi kurumların ve sayısız gazetecilik örgütünün desteği üstümdeydi. Hem ulusal hem uluslararası tüm gazetecilik örgütlerinin muazzam bir dayanışma için mücadele ettiğini çıktıktan sonra da gördüm. Bu dayanışma ve mücadele kısa sürede çıkmamızı etkiledi. Çünkü nasıl haksız yere bir tutuklanma varsa sadece işimi yaptığım için, bunun haklılığının farkında olan ve mesleğin geleceği için yapılan mücadele sonuç bulmuş oldu.
Gazetecilik dayanışmasının bu tür durumlarda nasıl güçlendirilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?
Sosyal medya üzerinden baskı, sokaklardaki basın açıklamaları ve yetkililerle birebir görüşmeler yapılması bu tarz hak ihlallerinin önüne hızlıca geçebiliyor.
Psikolojik etkiler bir süre geçtikten sonra ortaya çıkıyor
Halkın bilgi alma hakkı için çalışan bir gazeteci olarak, bu süreç sizin mesleki motivasyonunuzu nasıl etkiledi?
Bir foto muhabiri olarak çok fazla acı ve trajediye tanık oldum. Sel, deprem, çatışma, krizler, yangılar daha sayamayacağım yüzlerce alanda bulundum, belgeledim. Zaten gittiğim işleri güncel olarak bir uluslararası haber ajansında çalıştığım için günlük servis ediyorum.
Foto muhabirlerinin motivasyonu ve psikolojisi o an olay yerinde anlaşılmaz. Üzerinden bir süre geçtikten sonra yorgunluk, üzüntü vs. gibi duygu hâlleri oluşur. Aç, susuz saatlerce geçirdiğim çok fazla iş oldu, aynı şekilde uykusuz. Ama işin iyi anlatımı olduğu sürece farazi dertler bunlar. Bu gözaltı sürecine de ilk başta bir göreve gitmişim gibi baktım, motivasyonu korumak için sadece elimdeki en önemli araç olan fotoğraf makinemin olmaması aciz bıraktı. Bundan sonraki süreçte nasıl bir motivasyonum olacağı zamanla tartabileceğim bir durum açıkçası.
Sahadaki genç meslektaşlarınıza ne tavsiye edersiniz?
Gençler için çok parlak bir Türkiye göremiyorum maalesef. Hem mesleğin ekonomik getirisi hem de baskının daha fazla arttığını görmek… Sadece işlerine odaklanmak ve halkı bilgilendirmenin her zaman önemli olacağını bilmeleri gerek, bu motivasyona odaklanmadıkları sürece sıkıntılı bir gelecek bekliyor.
Basın kartlarına sahip olmaları gerekiyor, illa devletin verdiği değil, Uluslararası Gazetecilik Federasyonu (IFJ) gibi birçok kurum basın kartı veriyor. Çünkü kart olmaması özgüvenleri kırmalarına yol açabilir, polis “sen kimsin” dediğinde gösterebilecekleri bir kart olması önemli.
İLGİLİ:
TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş yazdı: Foto muhabirlere fotoğraflı kumpas
Gazeteciliğe saldırıda bugün: Ekran karartma, dijital sansür, sınırdışı, gözaltı…