Görüş

Yavaş gazetecilik: Geri kalmamak için değil, anlamak için oku

Yavaş kent, yavaş yemek tamam ama yavaş gazetecilik üzerine tartışma yok denecek kadar az Türkiye’de. Sürekli ekrana bakıp bir paragraflık ‘ayrıntılar geliyor’ metinlerini görmemiz bu yüzden. Hızla öğrenip geri kalmama telaşından unutmuş olsak da okumak keyifli bir faaliyet olmalı aslında.

Artık hepimiz hemen her alanda dijitale neredeyse îman ediyoruz. Köklü firmalar dijital dönüşümdeki başarılarıyla övünüyor, yeni iş fikirleri dijitali önceliyor, paranın bile dijitali fenomen olmuş durumda. Gazetecilikte de yapay zekâyla haber yazımından tutun, ana akım sosyal platformlarla içerik sağlayıcıların ilişkilerine, veri gazeteciliğinden vatandaş gazeteciliğine sürekli gelişen tartışma alanları var. Hâl ve gidişat, gazeteciliğin geleceği üzerine düşünürken de hep dijital minvalinde.

Peki, bu sürekli değişimden ve üretim-tüketimdeki düşmeyen hızdan yorulanlar için arada soluklanacakları küçük sığınaklar yok mu? “Birkaç sene sonra şuraya yerleşeceğim” diye kent hayatından kaçış arayan insanlar, monitöre bakıp sürekli bir paragraflık “Ayrıntılar geliyor” metinlerini tıklamaktan neden yılmasın? İlginçtir, yavaş gazetecilik üzerine konuşmalar yok denecek kadar az; yavaş kent, yavaş yemek kadar gündemleşememiş durumda Türkiye’de. Oysa bütün gün ofiste seri şekilde haber üretimi yaparken yıpranan gazeteci kadar okuyucunun da ihtiyacı var buna. Okuyucu olarak bu ihtiyacı, İngiltere’de yayımlanan Delayed Gratification’ın son dört sayısını haftasonları okurken fark ettim.

Telaşla değil keyifle okumak

Üç ayda bir çıkan “yavaş gazetecilik devrimi” ürünü Delayed Gratification, Ocak 2011’de Rob Orchard ve Marcus Webb tarafından kurulmuş, belki almanak demenin de daha doğru olabileceği bir dergi. Adı üstünde acele etmiyorlar; Ocak-Şubat-Mart aylarındaki olayları kapsayan sayı, bu üç aydaki olaylar etraflıca çalışıldıktan sonra, ta Haziran ayında yayınlanıyor. Hızlı haber ve acele yorum yerine geriye dönüp bir sakin bakış, okuyucu için de konuyu oturup düşünebilecek bir rahatlık sağlıyor. Dahası, ne zamandır unuttuğumuz bir keyfi vadediyor. Olan bitenden geri kalmamak için değil, keyif için okumak diye bir şey varsa, Delayed Gratification tam olarak ona denk geliyor; isminin hakkını veriyor: Ertelenmiş Haz.

Yavaş gazetecilik devrimi

Bağımsız her yayın gibi Delayed Gratification’ın da temel gelir kaynağı, okuyucusu. Düzenli bir yayında, abonelik hayati önem taşıyor. Özgün ve detaylı araştırmalara dayanan, sahadaki muhabirlerin ürettiği içerikler sunan dergide reklam hiç yok; şık fotoğraflar ve ölçülü infografikler var. Hâliyle keyfiniz bölünmüyor, göz de hiç yorulmuyor. Bu tarz gazetecilik, zihninizin de dostu; çünkü yakın geçmişte yaşanan olaylara sakin kafayla bakmanın bir yararı da, olayların yalnızca başının değil, sonunun da olması.

Alanının öncüsü olan Delayed Gratification, internet sitesinde yer alan “Yavaş gazetecilik devrimine katıl” davetini, dergide okuyucusunu “eğiterek” de destekliyor. Elimdeki sayıların her birinin editör yazısı, neden yavaş gazeteciliğe ihtiyaç olduğunu farklı cepheleriyle anlatırken; sonraki sayfada yeni okuyuculara derginin formatı infografiklerle tanıtılıyor. Zira gazetecilik dönüşecekse, okuyucusunu da dönüştürebilmeli.

Beyaz yakalı neden infografik öğrenmek istemesin?

Üçer aylık içeriklerin toplandığı sayılarda her ay, bir bölüme denk geliyor. Sayfa numaralarının yerini tarihler almış. Dijitalle paslaşırcasına bir zaman tüneli şeklinde tasarlanan derginin en güçlü yanıysa, ödüller de kazanan infografikleri. Öyle ki bel bükebilen tasarım maliyetleri, Delayed Gratification için gelir kaynaklarını çeşitlendirmenin de bir yolu olmuş: Derginin editörleri ve sanat yönetmeni tarafından düzenli olarak infografik yapım kursları veriliyor ve aboneler de bu kurslara davet veya indirim alıyor. İlk anda garip gelse de -sahi, neden insanlar infografik öğrenmek istesin ki?- sunumlar ve raporlar üzerinden ilerleyen kurumsal şirketlerde öne çıkmak için, gazetecilik know-how’ının belli parçaları neden ayrıcalık yaratabilir olmasın?

Büyük değil dokunulabilir gazeteciler

İnfografik yapımı gibi, derginin aboneleriyle buluştuğu diğer etkinlikse, Londra’da düzenlenen ve abonelerle gazetecilerin hazırladıkları haberleri direkt konuşabildikleri yavaş gazetecilik akşamları. Bu etkinlikler de dergi için yine hem bir gelir kaynağı, hem de okuyucularıyla gerçek bir etkileşim sağlamak için –kitlesini tanıyıp isteklerine uygun içerikleri yakalamak için- fırsat. Büyük insanlarla konuşan büyük gazetecilerin yerini bu zamanda derindekine bakan dokunulabilir gazeteciler alıyor gibi.

Yine de derginin abonelik için okuyucuya sunduğu en önemli havuç, okuyucunun verdiği paraya değecek, kopyala-yapıştır olmayan içerik. Okuyucuya internette olmayan şeyler sunma zorunluluğu, Kosova’yla Sırbistan arasında sorun olan madenden, Gabon’da Afrika Uluslar Kupası’nın ardındakilere kadar dünyanın pek çok yerinden çalışmalar üretilmesini sağlıyor. Gerçi küresel bir bakış açısının pek olmadığı Türkiye’de bu tarz haberleri üretmek, üretilse de okutmak ne kadar mümkün, belli değil ama yine de bu gibi yayınların niş bir kitleye hitap ettiklerini, ana akımdaki gibi büyük sayılardansa nitelikli, iyi tanımlanmış küçük grupları hedeflediğini düşününce çok da ümitsiz olmamak gerekiyor.

Sloganı “Last to Breaking News” olan bir Delayed Gratification veya o modelde bir yayın, beş dakikada bir gündemi değişen Türkiye’de yaşayan insanlar için şifa gibi olmasının yanı sıra gerçek de bir ihtiyaç. İnternet üzerinden satılan ve dünyanın her yerine gönderilebilen derginin lisansını alıp Türkiye’de yayınlamak isteyenler de olsa keşke. Çünkü derinlemesine araştırmalara ihtiyaç var, evet; ama okumak da keyifli bir faaliyet aslında, acele okuyup öğrenip bir şeylere geç kalmama telaşından unutmuş olsak da.

Canberk Beygova

1990, Kadıköy doğumlu. İstanbul Erkek Lisesi ve Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü'nü bitirdi, Zete'de çalıştı. İlk kitabı "Taş Atan Çocuklar Büyüdü, Anlatıyor: Benim Türk Arkadaşlarım Da Var" Mart 2016'da yayımlandı.

Journo E-Bülten