Yunanistan seçimlerini izlemek için gittiğim Atina’da havaalanına indiğim andan itibaren Syriza rüzgârını hissediyorum. Malum, itiraf etseler de etmeseler de, gazetecilerin ilk haber kaynağı alandaki taksi şoförleridir. Bu kez Atina havaalanında bizi arabasına alan şoför, adeta akademik bir sunum yapar gibi rakamlardan giriyor söze…
Yunanistan’da yaşanan Syriza devrimi, aslında tamamen rakamlarla ilgili. Klasik Marksist söylemleri haklı çıkartırcasına bir orantısızlık var ekonomide.
Üretmeyen, nispeten az çalışan, iyi yaşayan ve bol borçlanan bir ülke… Ardından gelen kriz ve dehşet bir devalüasyon… Avrupa Birliği’yle varılan kemer sıkma anlaşması sonrası Yunanistan’da her vatandaş fakirleşmiş. Ama öyle böyle değil! İşsizlik, Avrupa ortalamasının kat kat üstünde. Mecburi kemer sıkma politikaları sonrası bir anda maaşlar yarıya inmiş, insanların bankadaki paralarını çekmelerine sınır konmuş, evlerinin fiyatı neredeyse sıfırlanmış.
İntihar vakaları bile bir salgın haline gelmiş.
”Şu yan taraftaki villaları görüyor musunuz? O evler 400 bin dolar civarındaydı. Şimdilerde 20 bin veren bulamazsın”
Bütün bunları dinledikten sonra, bir kaç yıl önce yüzde 10 alması hayal bile edilmeyecek radikal sol koalisyon Syriza’nın neden iktidara yürüdüğünü anlamak hiç de zor değil.
ESPRİLİ VE DÜNYALILAR
Yunanistan’da muhabirlik yapmaya çalışmanın zor yanı, düşünülenin aksine sokakta, çarşıda, İngilizce bilenlerin azlığı. Atina’nın göbeğinde balık ve et halindeki satıcılarla çat-pat diyalog kurmaya çalıştığımda yine aynı hikâyeleri ve aynı öfkeyi görüyorum.
Bütün bunlar beni o akşam Syriza ile yapacağım görüşmeye fazlasıyla hazırlıyor.
Syriza’nın temsilcileri, samimi, iyi İngilizce bilen ve nispeten genç insanlar. İki genç diplomat, bir bilgisayar uzmanı. Esprili ve dünyalılar. Aralarında Alexis Tsipras’la doğrudan çalışan isimler de var ve uzun uzadıya nasıl bir sol model uygulamak istediklerini ve Avrupa’yla ilişkilerin akıbetini konuşuyoruz.
O gece Syriza’nın ertesi günkü seçimi kazanacağına şüphe yok; tek soru yüzde kaç alacakları…
Atina ufak ve baş edilebilir bir şehir. Tıpkı İzmir gibi. Bu gezi bana, yıllardır Suriye, IŞİD, Irak diye yatıp kalkmamıza karşın aslında bir kıyıdan da Akdenizli olduğumuzu hatırlatıyor.
Seçim günü sandıkları izlemek ve seçmenlerden görüş almak oldukça kolay oluyor. Zengin muhitlerden birinde konuşlandırıyorum kendimi. Atina’nın Nişantaşı’sı diyelim.
Yaşlı bir çift sandıktan ayrılırken gözlerini faltaşı gibi aça aça bana komünistlerin ne kadar tehlikeli olduğunu, Syriza’nın ülkeyi mahvedeceğini anlatıyor.
Yaşlı elitlerden genelde ”Tehlikenin farkında mısınız?” kıvamında laflar işitiyorum. Ancak dış mahallelerde ve gençlerdeki Syriza rüzgârının bütün bu kaygıları silip süpüreceği de ortada…
YÜZYILIN İNTİKAMI
Muhabirliğin klasik halleri bunlar. Önce sandıkları dolaşırsın, sonra taraftarlarla 2-3 cümlelik diyaloglar kurarsın, ardından seçim gecesi partilerin kutlamalarına gidersin. Syriza’nın Syntagma meydanındaki çadırı rengârenk. Avrupa’nın her yerinden gelen sosyalistlerin eşliğinde sık sık ”Çav Bella” ve ”Enternasyonal” çalınıyor. En keyifli olanlar eski tüfek komünistler. Yıllardır itilip kakılan, ”Sen sus, kaybettin!” diye horlanan o kuşak için Syriza’nın seçim zaferi, yüzyılın intikamı. Mutlular.
Akşam, Syriza genel merkezine gidiyorum. Mütevazı; ortalama bir HDP ya da MHP il binası kıvamında… Aklıma AKP’nin Ankara’daki ultra lüks genel merkezi, CHP’nin akıllı binası geliyor. Kıs kıs gülüyorum.
Bina köhne olsa da içi fıkır fıkır. Bir odada Latin Amerika’dan gelen sosyalistler, bir başka odada Tsipras’ın dış politika ekibi, yürekler ağızda sandık sonuçlarını bekliyorlar.
Gecenin sonunda allem edip, kallem edip Tsipras’ın yanına giriyorum. Tatlı bir sohbet, ardından da âdet olduğu üzere resim çektiriyoruz. Yorgun ama mutlu. Yanında lise yıllarından beri beraber yürüdüğü karısı, pardon, hayat ortağı var. Türkiye’deki Syriza heyecanına şaşırmış, mutlu olmuşlar. Ama zor günlerin asıl şimdi başladığını biliyorlar.
‘KUMAR’
Syriza genel merkezinden çıktığımda gece saat 2’yi geçiyor. Tuhaf ama sokaklar bomboş. Bir seçim heyecanı, kazanan tarafın dat-dat kornalarla taşkınlığı yok. Sessizlik var. Nedenini Yunan bir gazeteci dostum açıklıyor: ”Çünkü insanlar yorgun. Önümüzde zorlu bir süreç olduğunu biliyoruz. Bir gün uyanıp komünist olduklarından değil, çaresizlik içinde Syriza’ya oy verdiler… Bir de bunu deneyelim diye. Aslında bu bir kumar. Ama umarım tutar…”