Görüş

Yurttaş gazeteciliği aktivizm midir?

Siyasi ve toplumsal kutuplaşma, gazetecilik ile aktivizm arasındaki sınırları belirsizleştiriyor. Türkiye’de son dönemde yaşanan tartışmalardan WikiLeaks kurucusu Julian Assange’a dek haberciliğe dair birçok vakada; yurttaş gazeteci ve “dava insanı” kavramlarının birbirine karıştığını görüyoruz. Peki, çizgiyi nerede çekmek gerek?

20. yüzyılın sonlarına doğru bir yandan siyasal ve toplumsal gelişmelerin demokrasileri sorgulamaya zorlaması, diğer yandan da gazetecilik mesleğinin büyük medya gruplarının ekonomik gereklerine göre biçimlenmesinin yarattığı sorunlar, yeni bir gazetecilik anlayışının tartışılmasına zemin hazırladı.

Kamusal gazetecilik (public journalism), yurttaş gazeteciliği (citizen journalism) ya da bazen topluluk bağlantılı gazetecilik (community-connected journalism) olarak adlandırılan bu yeni gazetecilik anlayışı, hem akademisyenler hem de gazeteciler arasında geniş ve ihtilaflı bir tartışmayı sergiliyor. Yurttaş gazeteciliği kimilerine göre reform, kimilerine göre geleneğe geri dönüş, kimilerine göre geçici moda, kimilerine göre de saçma bir heves.

Türkiye’de özellikle, televizyon kanallarının haber vermek yerine penguen belgeseli yayımladığı Gezi döneminden beri yurttaş gazeteciliği tartışılageldi, yeni medyanın bu konuda sağladığı imkânların değeri anlaşıldı. Her vatandaşın sokaktan bir muhabir gibi canlı yayın yapabileceği geniş kitlelerce görüldü.

Kamusal gazetecilikten farkı ne?

Dünyada yurttaş gazeteciliğinin ortaya çıkışının arkasında yatan nedenlerin açıklanmasında iki temel yaklaşım var. Birincisi, geleneksel medyanın okuyucusunun/izleyicisinin azalmasına çözüm arayışlarını ön plana çıkaran ekonomik yaklaşım. Bu yaklaşım, basının küresel pazarın çıkarlarına uygun olarak biçimlenirken gazetecilik pratiklerinde meydana gelen bazı değişimlerin yurttaş gazeteciliği adı altında yeni bir alternatif gibi sunulduğunu vurgular. İkinci yaklaşım ise siyasal iletişimde ortaya çıkan sorunlardan kaynaklanan sosyal ve siyasal etkenleri öne çıkarır.

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Süleyman İrvan, blogunda yayımladığı bir yazıda, önce kendisinin “halk gazeteciliği” diye adlandırdığı “kamusal gazeteciliğin” özelliklerini sayıyor:

1. Halkı okurlar, dinleyiciler, izleyiciler, müşteriler ya da kitle olarak görmek yerine yurttaşlar olarak görmek.

2. Halk açısından hangi sorunların önemli olduğuna yurttaşlarla birlikte karar vermek ve bu sorunların nasıl çözülmesi gerektiği konusunda karar verme süreçlerine yurttaşların etkin katılımını sağlamak.

3. Halkın önemli gördüğü sorunları siyasetin gündemine taşımak ve karar alıcıları halkın beklentileri doğrultusunda harekete geçirmeye çabalamak. Yani sadece sorunları gündeme getirmekle yetinmeyip çözümleri konusunda da çaba harcamak.

İrvan, ardından, yurttaş gazeteciliği için şu tanımı yapıyor: “Yurttaş gazeteciliği kavramı, asıl mesleği gazetecilik olmayan yurttaşların dijital iletişim teknolojileri yardımıyla haber üretim sürecine katılmalarını anlatıyor… Yani şimdi, gördüğü bir olayı kaydedip sosyal medyada yayan herkese yurttaş gazeteci mi demeliyiz? Eğer öyleyse, elinde akıllı cep telefonu olan herkes potansiyel gazeteci. Açıkçası yurttaş gazeteciliği terimi bu anlamda sorunlu. Bu terim yerine ‘tanık gazeteciliği’ (eyewitness journalism) teriminin kullanılmasının daha doğru olduğunu düşünüyorum. Bir sel baskını oldu diyelim. Tesadüfen olay yerinde bulunan bir kişinin seli kaydedip videosunu sosyal medyada paylaşması o kişiyi gazeteci yapmaz, yapsa yapsa tanık yapar.”

Korkmaz Alemdar ve Ruhdan Uzun ise “Herkes için Gazetecilik” isimli kitapta, bu kavramı, kamusal gazeteciliğin bir devamı olarak sunuyor. Yazarlar, yurttaş gazeteciliğini, “sürekli ve hızlı değişen medya ortamındaki gazetecilik pratiklerini anlatmakta kullanılan bir terim” olarak tanımlıyor. Onlara göre, “yurttaş gazeteciliği, iletişim teknolojilerinin daha da gelişmesi ve yaygınlaşması ile birlikte 2000’li yıllarda yeni bir biçim almaya başladı. Önceleri büyük haber örgütlerindeki profesyonel gazeteciler halkın yararına, halkla iletişim içinde gazetecilik yaparken, yurttaşlar yeni medya araçlarını kullanarak kendileri gazetecilik yapmaya başladılar.”

Eleştirel bir bakış: Sözde alternatif

Yurttaş gazeteciliği kavramı, 1999’da medya eleştirmeni ve akademisyen Jay Rose’un “What Are Journalists For?” (Gazeteciler Ne İçindir?) adlı kitabında kullanıldıktan sonra yaygınlaşmıştı. Ana akım medyanın giderek tekelleştiği, internet yayıncılığının ise tabana yayılıp yaygınlaşmaya başladığı bir dönemdi bu. İşte böyle bir ortamda yurttaş gazeteciliğinin çıkışına yönelik eleştirel bir bakış özetle şöyle der:

Haber, insanlık tarihi kadar eski bir olgu olmasına karşın, gazetecilik toplumsal gelişmenin belli bir evresinde, belli bir toplumsal biçimlenmenin ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Kapitalizmin yarattığı belli bir iletişim biçimi olarak gazetecilik, içinden çıktığı toplumun değişim ve dönüşümlerine uygun yanıtlar verebilmek için değişim ve dönüşümlere uğrar. Bu değişimlerin doğası ise basını kontrol eden güçlerin gereksinimleri ile belirlenir.

Kapitalizmin bunalımlarına paralel olarak basının da periyodik olarak sorunlar yaşadığı göz önünde tutulursa, bu sorunları aşma çabasının gazetecilik pratiklerine yansıyacağı ve sistemin kendi ideolojisi için işlevsel olan arayışlar içine gireceği açıktır. Sistem içinde kalınarak yapılan bu düzeltme çabalarının satışı ise yeni ve alternatif gibi sunularak yapılır. Bu çerçevede yurttaş gazeteciliği olgusu, medyanın yaşadığı sorunları aşma çerçevesinde yeni bir alternatif gibi sunularak gündeme geliştirilmiş ve tartışılmıştır.

Gazeteciliğin değerleri ve aktivizmin değerleri

Geleneksel medya işletmeleri sadece reklamcılara pazarlanabilecek gruplarla ilgilenirken, yurttaş gazeteciliği en azından görünürde, geleneksel olarak dışlanmış grupları kapsayan, temsili demokrasi yerine katılımcı demokrasi idealine daha uygun bir model sunar. Topluluğun sorunlarının çözülebilmesi için iktidara alternatif kanallar üzerinde yoğunlaşır.

Ancak vatandaşlar ve sorunlarla kurulan bu doğrudan bağ, gazeteciliğin temel ilkelerinden olan tarafsızlığı zedeleyen bir aktivizme kayılması riskini beraberinde getirir. Daha da tehlikelisi, risk olarak tanımladığımız bu durumun, yurttaş gazeteciliğinin birçok alıcısı tarafından kabullenilmiş olmasıdır. Etrafınızdaki insanlara sorarsanız, şu tür yorumları sıkça duyarsınız: “Bana haberi düz verme, tarafını göster. Haberi benim düşündüğüm gibi anlat…”

Gazetecilikte aktivistlik ve muhaliflik tartışmasını yıllardır hem Türkiye hem de dünyada farklı vakalarda görüyoruz.

Bu ay Londra’da gözaltına alınan WikiLeaks kurucusu Julian Assange’a, 2011 yılında New York Times’ı (NYT) anlatan “Page One” adlı filmde NYT muhabiri Brian Stelter kendisini bir gazeteci olarak görüp görmediğini soruyordu. “Evet, bu benim kendimle ilişkilendirebileceğim bir sözcük” cevabını veren Assange şunu ekliyordu: “Bana aktivist demek de kuşkusuz doğru olur. Ama eğer ikisinden birini seçecek olsam, adalet için daha geniş bir mücadeleyi kapsayan aktivizmin değerlerini, gazeteciliğin bundan biraz daha karışık değerlerine tercih ederdim.”

‘Onu araçsallaştırmak gazeteciliğe zarar verir’

Konu Türkiye’de de son olarak geçen yıl gündeme gelmişti. Gazeteci Kadri Gürsel, özellikle “ana akım medya” konusundaki açıklamasıyla kasım ayında tartışma yaratmış, bu sözleri açıkladığı yazısında ise şu ifadeleri de kullanmıştı:

“Kendimden örnek vereyim. Cumhuriyet Davası’nda tutuklu yargılanırken, muhalif olduğum için hapse konulduğumu heyet önünde söylemiş ve aşağıda mahkeme zabıtlarından alıntıladığım beyanımla devam etmiştim: Bağımsız, eleştirel, sorgulayıcı olmak, bir gazeteciyi dolayısıyla muhalif yapar ama muhalif olmamın da bana göre ne olduğunu, neden dolayı kendimi muhalif olarak görmekten vazgeçemeyeceğimi de çok kısa anlatacağım. Kesin ve net güçler ayrılığı temelinde hükmünü icra eden laik bir cumhuriyet ve parlamenter demokrasiyi savunduğum için kaçınılmaz olarak muhalifim. Yargının bağımsızlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, temel hak ve özgürlükleri, basın özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü, çoğulculuğu, katılımcılığı, iktidarın hesap verebilirliğini, şeffaflığını, örgütlü toplumu ve bunlar kadar önemli olduğunu düşündüğüm, öngörülebilir, kurumsal, barışçı ve laik bir dış politikayı savunduğum için muhalifim. Bu nedenlerden dolayı kendimi muhalif olarak adlandırmak dışında bir tanım bulamıyorum. Çünkü bunların (nitelikler) hiçbiri Türkiye’de yok. Bunları istediğim için karşı çıkmak, eleştirmek, uyarmak zorundayım. Bunları yaptığım zaman da otomatikman muhalif oluyorum ve hedef alınmamın nedeni de hak savunuculuğu yapıyor olmamdır. Özellikle de basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü konusunda. Bir gazetecinin bence meşru ve haklı olan tek aktivizmi basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü konusunda çalışmaktır … Gazeteciliği savunma amacının ötesine geçen ve bir siyasi gündeme bağlı olarak yapılan aktivizm, gazeteciliği araçsallaştırdığı nispette mesleğe zarar verir.”

‘Haberciden çok politikacı gibi’

Akademisyen Esra Arsan da Evrensel’de 20 Ocak 2017 tarihinde yayımlanan “Gazetecilik bitti, aktivizm verelim” başlıklı yazısında bu konuya şöyle değiniyordu:

“Gerçek gazeteciliğin vatan hainliği ilan edildiği noktada bu mesleğin pratisyenleri kendilerine farklı çıkış yolları mı arıyor, yoksa Türkiye’de gazetecilik sistemini kuranlar mı temeli yanlış attı, bu da ayrı bir tartışma konusu. Ama zaten siyasal ve yasal sistem karmaşık, hatalı ve eksik kurulmuş olduğundan, bu kaotik yapının içinde evrilen meslek pratiği de kendisine özgü gazetecilik anlayışını ve ona uygun meslek elitlerini yaratmış. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren bu ülkede ‘seçkin gazeteci’ ilan edilenlere bakın, hepsi haberciden çok politikacı gibi. Zaten az çok isim yapmış gazeteciler için parlamento koltukları hep bir sonraki (üst) basamak olarak görülüyor. Bizim ülkemizde ‘elit’ gazeteci hep haberciden ziyade bir siyasal aktör ve iktidar seçkinleriyle gazetecilik elitleri arasında bitmek tükenmek bilmeyen bir sözlü düello var. Elit gazeteci, bizzat milletvekili olup parlamentoda yasama eylemine katılana kadar politikacılara akıl veren kişi gibi adeta. Bu bana kimileri için gazeteciliğin sanki ömür boyu yapılacak bir meslek olarak değil de, siyasete girene kadar isim yapılacak meslek olarak görüldüğünü düşündürür hep.”

‘Kampın dışına çıkınca susturuyorlar’

Gazeteci Ruşen Çakır ise Medyascope’da yaptığı “Gazetecilik ve aktivizm” başlıklı yayınında bu konu ile ilgili şunları söylüyordu: “Siz bir kampa kendinize yerleştirdiğiniz zaman, mesleğiniz ne olursa olsun ama özellikle gazetecilik meselesinde, özel olarak o kampın, o kutbun beklentilerine göre hareket etmek gibi bir durumda oluyorsunuz. Onun dışına çıktığınız zaman zaten hemen sizi susturmaya çalışıyorlar. ‘Sen nasıl olur da böyle söylersin. Sen nasıl olur da şuna selam verirsin, şunu programına konuk alırsın vs. çoğaltılabilecek bir şey. Bunu kabul ettiğiniz zaman belli bir kriterin, belli bir sınırın içerisinde kabul ettiğiniz zaman, aslında bu tam da devletin istediği bir husus.”

Yurttaş gazeteciliğinin 3 unsuru ve 3 yolu

Terry Flew’a göre yurttaş gazeteciliğinin üç unsuru var: Açık yayın, kolektif üretim ve içeriğin yaygınlaştırılması.

J.D. Lasica’nın sınıflandırmasına göre ise bu faaliyetin dört yoldan yapılabilir:

1. Yurttaşlar var olan haberlere yorum, bloglama, fotoğraf ve video ekleyerek katkıda bulunabilir.

2. Bağımsız haber enformasyon siteleri açabilir.

3. Haberlerin işbirliği halinde üretildiği siteler kurabilirler.

Yurtttaş gazeteciliği için birkaç dijital araç

Video ve canlı yayın: Quik, Live Stream, Periscope/Scope, Facebook Live, Instagram

Ses kayıt ve paylaşım: Audioboo, Soundcloud

Mikro blog: WordPress, Tumblr, Blogger, Twitter, Medium

Fotoğraf düzenleme: Photoshop Express, Pixlr, Snapseed

Not alma: Evernote, Word, One Note, Google Keep

Online dosya depolama ve paylaşım: Dropbox, Google Drive, SkyDrive

Video montaj: Vid Trim, iMovie, Pixorial, Vyclone

Oğuz Bakır

Cumhuriyet'te stajyer muhabirlik, Milliyet'te muhabirlik; Yurt, ABC Gazetesi, Ensonhaber, Sadece Haber, Sputnik ve T24'te editörlük yaptı. NewsLab Turkey ve Inside Turkey başta olmak üzere birçok kuruluş için freelance olarak röportaj, araştırma, söyleşi gibi içerikler üretmeye devam ediyor.

Journo E-Bülten