Dosya

Çalışan gazeteciler, çalışamayan gazeteciler: 10 Ocak izlenimleri

10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü son dönemde işten çıkarılan iki Hürriyet editörü, siyasi saiklerle ilan baskısı altına alınan BirGün gazetecisinin yöneticisi ve yerel medyada görev yapan bir haberci ile konuştuk. Banu Tuna’ya göre 1961 yılında 10 Ocak’ın bir “gazetecilik bayramı” olarak ilan edilmesiyle sona eren ezici koşullardan çok daha ağırı bugünlerde yaşanıyor. Mesude Erşan, bu süreçte meslek örgütlerini güçlendirmenin önemini vurguladı. İbrahim Aydın 59 yıl önce kurulan Basın İlan Kurumu’nun bugün resmi ilanlar üzerinden hükûmetin bir sansür mekanizmasına dönüştüğünü ifade ederek “Gazeteleri ekonomik olarak sıkıştırıp batmaya zorluyorlar” dedi. Gülsen Candemir ise gazetecilerin çalışma şartlarının yerelde de ağırlaştığını belirtti.

10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü, son yıllarda gazetecilere yönelik baskılar ve gazetelerin kapanması gibi nedenlerle bir yandan da “çalışamayan gazeteciler gününe” dönüşmüş durumda. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre işsizlikte en yüksek ikinci oran, gazetecilik alanında. Resmi verilere göre her dört gazeteciden biri işsiz. Türkiye Gazeteciler Sendikası İstanbul Şube Başkanı ve eski Hürriyet gazetesi editörü Banu Tuna, ‘’Bu günün ortaya çıkmasına yol açan koşulların daha ağırını yaşıyoruz” diyor. Tuna şunları söylüyor:

“Çalışan Gazeteciler Günü’nün mazisinde bir ‘dokuz patron olayı‘ vardır, malûm. 212 sayılı yasa ile gazetecilere tanınan bazı hakları teslim etmek istemeyen dokuz gazetenin patronu -ki aralarında bugün yayını süren Milliyet, Hürriyet gibi gazeteler de vardır- üç gün boyunca yayını durdurmuş ama nihayetinde geri adım atmak, yasayla tanınan hakları gazetecilere teslim etmek zorunda kalmışlardı. Bugün gazeteciler yine haklarıyla ilgili ağır ihlâller, sorunlar yaşıyor. O gün TGS, patronları inadına çalışarak protesto eden gazetecilerin yanındaydı, bugün de öyle. Diyeceğim o ki, bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü konuşmak, kutlamak, her zamankinden daha önemli. Çalışan gazeteci’ nesli tükenmekte olan bir tür çünkü…”

Yeni medya ve serbest gazetecilikte 212 sorunu

Tuna, çalışan gazetecilerin otosansür uygulayıp uygulamadıkları sorusuna şu yanıtı veriyor:

“Sadece gazeteler değil de, tüm medya organları diyelim istersen… Soruna dönecek olursak, hangi yayın organında çalıştığına bağlı olarak değişir cevap. Hükûmet yanlısı medyada otosansür, çalışmanın ön koşulu hâline gelmiş durumda. Öte yandan bu kurumlarda sansür mekanizması da o kadar sıkı ve iyi işliyor ki, otosansür yapmasan da bir ‘kaza’ya sebep olamazsın. Sansür hattını geçmek imkânsız çünkü. Hükûmetten bağımsız olmakla birlikte belli aidiyetleri olan medyada da otosansür yaşanıyordur. Oralarda da dikkate alınması gereken hassasiyetler var. Hiçbir bağımlılığı olmayan yayın organları dahi yapacakları haberin sonuçlarını düşünmek zorunda bugün Türkiye’de. Sabaha karşı kapın çalınabilir ve kapıyı çalanın sütçü olmadığını hepimiz biliyoruz.”

Gazetecilerin haklarını güvenceye alan eskinin “212,” bugünün 5953 Sayılı Basın İş Kanunu konusunda da Tuna şunları söylüyor:

“Eskiden 212 beklemek, sıradan kabul edilirdi. Çalışmaya başlarsın, kim bilir kaç yıl sonra 212’n yapılırdı. Bugün de özellikle internet gazeteciliği yapanlar yasanın korumasından, tanıdığı haklardan faydalanamıyor. Serbest gazetecilik yapanların sayısı hızla artıyor, onlar da yasanın dışında. Alternatif medyada basın yasasına tâbi olanların sayısı çok düşük.”

Sansür, otosansür, hapis

“Karşımızda bir sorunlar yumağı var, içinden birini seçip öne çıkarmak mümkün değil bana kalırsa çünkü aralarında sebep sonuç ilişkisi var. Her dört gazeteciden biri işsiz. Çünkü medya sahipliği yüzde 90 oranında hükûmet yanlısı iş insanlarının elinde ve dertleri gazetecilik yapmak değil. Aynı manşetle çıkıyor gazeteler. Sansür, otosansür ve baskı tavan yapmış durumda, sonuç olarak 91 gazeteci cezaevinde. Yüzlercesi mahkeme salonlarında yargılanıyor. Kimin gazeteci olduğuna, kimin olmadığını devlet karar veriyor. Basın yasasına tâbi çalıştığı halde basın kartı verilmeyen, neden verilmediğine dair açıklama da yapılmayan pek çok gazeteci var. Bu bir sorun ama asıl sorun basın kartının meslek örgütü değil, cumhurbaşkanlığı tarafından verilmesi. Sen beni durdur, yoksa sabaha kadar sayarım sorunları.”

Peki, tüm bu sorunların üstüne, kadın gazeteci olmanın getirdiği ek zorluklar var mı?

“Kadın gazeteci olmak iki kademeli hak ihlâli anlamına geliyor. Eşit işe eşit ücret alamıyorsun, hâlâ kadın gazetecilerin sıkıştırıldığı alanlar var, sahada çalışan gazeteciysen meslektaşının da, haber için temasta bulunduğun insanların da tacizine uğradığın oluyor. Bunu sadece cinsiyetçi taciz anlamında söylemiyorum. Toplumsal olaylarda polis şiddeti var. Haberini, fikirlerini online mecralarda paylaştığında karşılaştığın cinsiyetçi yorumlar, tepkiler, hakaretler var…”

Çalışan gazeteci olmak da zor, sistemin dışında kalmak da

Mesude Erşan da 25 yıldır çalıştığı Hürriyet gazetesinden 25 Ekim tarihinde evine gönderilen bir tebligatla çıkarıldı. Erşan,

Gazeteciliğinin en büyük sorununun “özgür haber yapamamak” olduğunu belirten Erşan, 1961’de gazetecilerin dayanışmasıyla elde edilen ve 10 Ocak’ta kutlanan hak ve güvencelerin tarihini hatırlattıktan sonra şunları söylüyor:

“Bu mücadeleyi bilmeyen pek çoğumuz için gün, ‘işi olup, çalışabilen’ ‘şanslı’ gazetecilerin gününe dönüştü. Aslında yanlış da değil, özellikle siyasi baskılara direnemeyen gazete (ya da başka medya) patronları birer birer boyun eğdi. ‘Başlarını ağrıtan’ları işten çıkarmaları, yazi işleri toplantılarına katılıp ‘az uslu durun’ demeleri de  ‘siyasi otorite’ye yetmedi. Medya kurumları birer birer el değiştirdi. Sürekli küçüldü. Gazeteciler ‘memur’ yapıldı. Yaptıkları sayfalar akşamları bir yerlere onaylara gitti, işleri değersizleştirildi. Gazetecilikle ilgili evrensel değer ve birikimler önemini yitirdi. Tek önemli olan şey, birilerinin canını sıkmamak…. Ki onların kim olduğunu hepimiz biliyoruz. Binlercemiz işinden oldu. Çok iyi biliyorum ki biz sistemin dışında kalan gazeteciler olmak kadar, halen içeride kalan yani çalışan ‘gerçek gazeteciler’ olmak da zor.”

‘Doğum izninde bile haber topladım’

“212, 1961’den beri gazeteciyi koruyan ve haklarını güvence altına alan tek yasa…. Ancak işverenler bunu uygulamamak için farklı formüller buluyor. Doğum iznimde, bebeğimi emzirirken haber topladım. Yetmedi telefonla yazdırırken, ‘söyle ona gelmezse, yerine birini alırım’ tehditleri aldım. Süt izni nedir bilmedim. Son bir yılım yönetici olarak geçti. Yine çok iyi biliyorum ki ‘takdir edilen’ maaşım erkek yöneticilerden daha azdı. Ve bazı erkekler kadınların yönetmesinden hiç hoşlanmıyor. Kadın yöneticilerle ilgili önyargıları var.”

“Basının şu andaki en büyük sorunu ‘özgür habercilik yapamamak. Siyasi baskılar en büyük tehdit. İşsizlik ve gazeteciliğin değersizleşmesi de öyle… Taraf olmak zorunda bırakılıyor basın kuruluşları.  Ana akım medyanın kalmaması büyük eksiklik. İşsizlik büyük sorun. Dışarıda çok iyi yetişmiş, yetenekli ve başarılı gazeteci çok. Ancak çalışacakları mecra az.”

“Son deneyimimiz bir kez daha gösterdi ki iyi gazetecilik patronların umurunda değil. Örgütlü gazeteci hâlâ istenmiyor. Meslek örgütleri olarak, ‘çalışsak da çalışmasak da biz varız, buradayız’ diye avazımız çıktığı kadar bağıralım diyorum. Bugün 212 sadece, yıpranma indirimi, basın kartı, toplu taşıma indirim kartı almaktan ibaret gibi. Bu nedenle meslek örgütlerini güçlendirmek çok önemli. TGC, TGS ve diğer örgütlerde buluşmak ve hak savunuculuğu yapmanın gücümüzü artıracağını inanıyorum.

‘Siyasi çizgilerine ters düşen gazeteleri batırmaya çalışıyorlar’

Yaklaşık dört aydır Basın İlan Kurumu’ndan resmi ilan alamayan BirGün gazetesinin Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Aydın, “Basın İlan Kurumu bütün kamu kaynaklarını gazeteler arasında eşit paylaştırmakla mükellef. Kurumun amacı o, ama kurum tam tersini yaparak kendi siyasi çizgisine ters düşen gazeteleri batırmaya çalışıyor” diyor. Aydın ceza sürecini şu sözlerle anlatıyor;

“1 Eylül tarihinde bize bir tebligat geldi ve tebligatta prosedürlerimizde eksik olduğu ve bu eksikleri tamamlamadığımız için ilan yayın hakkımızı durdurduklarını belirttiler. Biz de eksikliklerimizin ne olduğunu sorduk ve karşılığında baskı faturalarının sisteme geç girildiği cevabını aldık. Onlar sisteme düzenli olarak Basın İlan Kurumu’nun da görebileceği şekilde giriliyor. Tabii bu faturalar aynı ay içerisinde girilmez, önümüzdeki aya da sarkar. Neden sarkar? Çünkü iade faturaları o ay bütünüyle çıkmayabilir, dolayısıyla 1-2 hafta sarkma olabilir. Bu sarkmaları gerekçe göstererek ilanları kestiklerini bildirdiler. Biz gazete olarak buna itiraz ettik ve ‘biz bu baskı, iade faturalarını sisteme düzgün giriyoruz’ dedik ve inceleme istedik. Tekrar gelip inceleme yaptılar ve inceleme sonucunda herhangi bir sorun olmadığını söylediler.”

Faturalarda sorun çıkmayınca yeni bahane buldular

“Ancak ‘bu sorun giderilmiş ama gazetenizde fotoğraf ve haberlerin imzaları, mahreçleri yok’ diyerek tekrar ilanları durdurduklarını belirttiler. Biz de savunmamızda, ‘bu haberleri fotoğrafları ajanslardan alıp kullanıyoruz, bütünüyle imzasız haberde kullanmıyoruz’ dedik. Ama bunun yeterli olmadığını söyleyip tekrar keyfi gerekçeyle ilanları durdurdular. Bunların hepsi aslında bütün gazetelerde olan kusurlar ki biz kusur olarak görmüyoruz. Şimdiye kadar 16 yıllık tarihimiz boyunca Basın İlan Kurumu’nun böyle bir uyarısıyla karşılaşmadık. Dolayısıyla bu bütünüyle aslında… zaten seçilen gazeteler belli, BirGün, Evrensel gibi gazeteler. Belli ki daha çok bunları ekonomik olarak sıkıştırıp kapatmaya zorlamak istiyorlar.  Esas amaçları bu.”

“Diğer ilan kesme cezaları da var sadece bu değil. Bir de haberlerden belli süreli ilan kesme cezaları geliyor. Bunlara da örnek verecek olursak ‘jandarma köylülere saldırdı, cumartesi annelerine saldırdı’ gibi ibareleri gerekçe göstererek 10 günlük, 15 günlük ilan kesme cezaları vermeye başladılar. Ve bunu sistemli hale getirdiler. Her önüne gelen sözde Basın İlan Kurumu’na şikayet ediyor, onlar da bunu görüşüyor ve ‘bu haber basın etik ilkelerine aykırıdır’ diyerek ilan kesme cezası veriyor.”

Uyarı bile tebliğ etmeden direkt ceza kesiyorlar

“Basın İlan Kurumu yönetmeliği içerisinde ilan kesme yetkisi var ancak önce uyarı cezası vermesi lazım. Onlar direkt ilan kesme cezası veriyor. Uyarıyı tebliğ etmeden direkt ilan kesme cezası veriyor. Kaldı ki bunu açıkça söyleyebilirim, şu anda özellikle ‘yandaş’ dediğimiz gazetelerin hemen hemen hepsini koyduğumuz zaman ilan kesme nedeni olarak gösterilen mahreç, yani fotoğraf ve haberlere imza meselesini hemen hemen bütün gazetelerde görebilirsiniz.

“Diğer hiçbir gazeteye böyle bir uygulama yapmayıp bize yapıyor olması zaten çifte standartın bir göstergesi. Bu muhalif olduğumuz için sadece bize yapılan bir uygulama. Biz bu gazeteleri savunmamızda da gösterdik, ‘biz ne yapıyorsak onlar da aynısı yapıyor’ dedik. Bir ceza söz konusuysa herkese verilmeli. Bundan dolayı bir gazeteyi batırmaya çalışmak kurumun misyonuyla ters düşüyor. Kurum bütün kamu kaynaklarını gazeteler arasında eşit paylaştırmakla mükellef. Kurumun amacı o ama kurum tam tersini yaparak kendi siyasi çizgisine ters düşen gazeteleri batırmaya çalışıyor.”

‘Yerel medyada kurumun isteği dışında haber yapabildiğimi söyleyemem’

Gülsen Candemir 17 yıldır İzmir’de gazetecilik yapıyor. Ağırlıklı olarak yerel basında çalışan Candemir sorularımıza şöyle yanıt veriyor:

“2002 yılında üniversiteden mezun olduktan sonra mesleğe başladım ve iki ulusal kurum dışında 17 yıl boyunca ağırlıkla yerel basında çalıştım. Altı ayrı yerel kurumda çalışırken, hangi haberleri yazmam gerektiğine kurumun karar verdiğini söyleyebilirim. Anlık yerel gündemin takibi dışında kurumun yakın olduğu siyasiler veya sermaye kurumuna dair haber yapmam istendi. Az da olsa aklımdan geçen veya yapılmasını istediğim haberleri yapsam da çalıştığım kurumun isteği dışında haber yapabildiğimi söyleyemem. Bazen haber değeri taşımayan ancak iş yerinin istediği bir konuyu haber yapmak zorunda kaldığım oldu. Bir kuyumcu veya bir pizza açılışını uzata uzata, parlata parlata yazmak zorunda kaldığımı da unutmuyorum.”

“Yerel basın en başta ekonomik anlamda çok kötü koşullara sahip. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik koşulların dışında her daim asgari ücret düzeyinde, yani açlık sınırında yaşamaya mahkum ediliyor. Birkaç istisna dışında tüm kurumlar gazetecilerin karın tokluğuna, hatta borç içinde yaşamasına neden oluyor. Çoğu zaman yemek ücreti bile verilmeden, düşük bir maaş ile çalıştırılan gazeteciler haber yapma konusunda da özgür değiller. Yerel yönetimlerin ekonomik olanaklarına sıkışmış ve bu nedenle yerel anlamdaki sorunları haber yapamayan bir meslek kendini yenileyemediği gibi çalışma enerjinizi de tüketebiliyor. Her kurumun haber sınırları ve sevdikleri var ve siz bu sınırları geçemiyor, sevdiklerinin karşısında haber yapamıyorsunuz.”

Çözüm için dört alanda değişim gerekiyor

“Gazetecilik parayla pulla yapılamayacak bir iş ancak işin bu tarafı da mesleğin üzerindeki en büyük baskıyı oluşturuyor.  Ulusal gazeteler, eğer iktidara muhalifse ayakta kalmak için çok daha fazla mücadele ederken, ne yazık ki İstanbul dışındaki bürolarını çok hızlıca gözden çıkarabiliyor. Bunun tabii ki pek çok sonucu oluyor ancak çözüm, ülkede demokratikleşmenin tesis edilmesi, ekonomik bağımsızlığın sağlanması, Basın İlan Kurumu’nun adil bir sisteme oturması ve şirketlerin reklam süreçlerindeki politik baskıların ortadan kaldırılması ile gelecektir. Gazeteler ancak o zaman ekonomik kaygıları olmadan özgürce görevini yapabilir ve istihdam sağlayabilir.”

“Kadın olmak ülkemizdeki her alanda zor elbette, bu alanda da bunun çeşitli zorluklarını yaşamamamız mümkün değil. İzmir’de siyasetin ülkedeki gibi erkek erkeğe yapılması, sizin hem habere ulaşmanıza hem de işinizi daha iyi koşullarda yapmanıza engel olabiliyor. Bazı tavizlerde de bulunmuyorsanız, bir yerlere gelmekte ve meslekteki konumunuzda ilerlemekte zorlanıyorsunuz. Bunu değiştirmek hiç kolay değil ne yazık ki. Tek başına buna göğüs germek de kolay değil. Ancak örgütlü mücadele ile bunun üstesinden gelebiliriz.”


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – NEDEN 10 OCAK ÇALIŞAN GAZETECİLER GÜNÜ? DOKUZ PATRON OLAYI NEDİR?

Meltem Suat

1994 İstanbul doğumlu. Ege Üniversitesi Gazetecilik Bölümü'nde okudu, ulusal ve yerel medya kuruluşlarında çalıştı. Journo, Daktilo1984, NewslabTurkey gibi sitelere içerikler hazırlayan Suat, mesleğini serbest gazeteci olarak sürdürüyor. Daktilo1984'te Mutfakta Ne Var isimli toplumsal cinsiyet odaklı podcast serisini hazırlayıp sunuyor.

Journo E-Bülten