Görüş

Gözaltında gazeteciye söylenen cümle: “Nasıl bu tür işlerde çalışırsın?”

Fotoğrafta görülen Evrim Kepenek, hayatının önemli bir bölümü mahkeme koridorlarında geçen gazetecilerden biri. Kepenek polisin bir sabah erken saatlerde evine düzenlediği baskında, ''Evrim Hanım neden geldiğimizi biliyorsunuz” dediğini aktarıyor. Bugün de, aralarında Bianet muhabiri ve TGS Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu üyesi Tuğçe Yılmaz ile Mezopotamya Kadın Gazeteciler Derneği (MKG) Başkanı Roza Metina'nın da bulunduğu gazeteciler, birçok kentte yapılan ev baskınlarıyla gözaltına alındı.

Gazetecilere yönelik gözaltılar ve yargı tacizi sürüyor. “4 Kadın Gazeteci, 4 Dava” yazı dizisinin ikinci bölümünde, bu tacizi defalarca yaşayan onlarca gazeteciden biri olan Bianet Kadın ve LGBTİ+ Haberleri Editörü Evrim Kepenek’i ve avukatını dinliyoruz. Gözaltına alındığında kendisine söylenen “Sen devlete hizmet etmiş bir ailenin çocuğusun, çok iyi okullarda okumuşsun, nasıl bu tür işlerde çalışırsın” sözlerini hatırlatan Kepenek, “Hak odaklı habercilik itibarsızlaştırılmak isteniyor” diyor. Kepenek’in bir sonraki duruşması 24 Ocak 2025’te…

Evrim Kepenek, hakaret ve soruşturmanın gizliliğini ihlal suçlamalarıyla yargılanıyor. Özellikle kadın cinayeti ve çocuk istismarı soruşturmalarında iktidarın hemen gizlilik kararı çıkarttığını görüyoruz. Bu kararlar, soruşturmanın sağlıklı yürütülmesinin yanı sıra toplumun tepkilerini bastırmak için de alınıyor. Oysa gazetecinin haber yapabilmesi için ilgili dosyayı incelemesi gerekiyor ve hâl böyleyken gazeteciler haber yapmakta zorlanıyorlar.

Kepenek’in yargılandığı davalardan ikisi, çocuk istismarı haberleriyle ilgili. Biri, 2021 yılında hastaneye kaldırılan bir çocuğa dair doktor raporunda istismar şüphesinin yer alması üzerine yaptığı haber nedeniyle, çocuğun ailesi tarafından açılan soruşturmanın gizliliğini ihlal davası. Diğeri ise çocuğunu istismar ettiği eşi tarafından iddia edilen bir babanın davasına dair yaptığı haber nedeniyle sanık tarafından açılan hakaret davası. İki dava da sürüyor.

Önce sözü, Evrim Kepenek’in avukatı Deniz Yazgan Şenay‘a bırakıyoruz. Şenay’a bu davalara ilişkin değerlendirmelerini ve gazetecilere açılan benzer soruşturmalar hakkındaki görüşlerini sorduk.

Siz bir avukat olarak gazetecilere yöneltilen soruşturmanın gizliliğini ihlal suçlamasını nasıl yorumluyorsunuz?
Türk Ceza Kanunu’nun 285. maddesinin 1. fıkrası bağlamında bazı soruşturmaların selameti açısından, bir bilgiye ancak gizlilik usulüyle ulaşılabilecekse gizli soruşturma yürütülür ve haber yapılmaması, ceza muhakemesinin aslî amaçlarından olan maddi gerçeğin ortaya çıkması için gerekli olabilir. Hepimiz biliyoruz ki Narin Güran olayından sonra da soruşturmanın gizli olduğu iddia edildi ama bu gizlilik delinerek haberler yapıldı. Eğer bir soruşturmada gizlilik kararı varsa ve deliniyorsa, bu da delillerin kararmasına, maddî gerçeğin veya suçluluğun ortaya çıkarılamamasına neden oluyorsa evet, kişiler bundan dolayı yargılanabilir. Somut olayda ise soruşturmayla ilgili gizlilik kararı, Evrim’in yaptığı haberden sonra verildi. Türkiye toplumunda insanlar, artık savcılıktan önce sosyal medyaya gitmeyi seçiyor. Bu, toplumsal bir gerçek. İnsanlar mağdur pozisyondayken, derdini başkalarına anlatarak dert ortaklığı yapmak istiyorsa ceza muhakemesi usulünün de bu duruma bir yanıt vermesi gerekir. Çünkü hukuk her daim bir adım arkadan gelir. İnsanlar ilişkilenir, bu ilişkilerin sonucunda toplum bir yapı oluşturur, hukuk da buna göre bir kurallar bütünü ortaya koyar.

Gizlilik kararının haberden sonra çıkarıldığını duruşmalarda belirtmenize rağmen dava devam ediyor mu?
Aslında yargılama, beklendiği sıralamayla devam ediyor. Yargılama sonuçlanmadığı için Evrim’i korumakla görevli bir insan olarak “Yanlış yapılıyor” demek istemem çünkü henüz yapılmış bir yanlış yok. Ancak yargılama bitince, bu konuda değerlendirme yapabilirim.

“Sizinki bir hak mesleği”

Evrim’e açılan hakaret davasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Doğrudan doğruya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ilgili içtihadı bağlamında ele alıyorum. Siz şu anda bana kişilik haklarımı zedeleyici bir cümle kursanız, bundan dolayı incinebilirim ama siz ifade edici dili kullandığınız için özgürlüğünüzden yoksun kalırsanız bunun, Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlali olduğunu düşünürüm. Zaten Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin itirazları da bize artık şunu diyor;  hakaret, özel hukukun, yani hukuk muhakemesinin konusudur, ceza muhakemesinin konusu olmamalıdır. Bir insanı hakaret nedeniyle özgürlüğünden yoksun bırakma pahasına yargılamak, demokratik toplumda gereklilik değildir. Pek çok AİHM kararında da bunu görürüz. Vedat Şorli ve Türkiye kararında AİHM açıkça dedi ki; Türk Ceza Kanunu’nun 299. maddesini suç olmaktan çıkar.

Evrim Kepenek bir gazeteci olarak sadece haber yapmış ve basın etik ilkeleri bağlamında bunun bir iddia haberi olduğunu söylemişken konu, gazetecinin ‘kamunun bekçi köpeği’ (public watchdog) olması kapsamında ele alınmalıdır. Gazeteci, maddî gerçeğin ortaya çıkarılması için hakkı ve layıkıyla mesleğini yerine getirmelidir. Sizinki bir hak mesleği; haber yapma hakkı, haber yayma özgürlüğü mesleğidir. Bir özgürlük mesleğine sahipken bu ne yalnızca bir basın kartına tâbi tutulabilir, yani kimse, basın kartı olmayan gazeteci değildir diyemez, ne de gazetecilik suça dönüştürülebilir. Basın kanunu ise basını düzenler, gazeteciliği düzenlemez. Türk Ceza Kanunu’nun 26. maddesindeki hakkın kullanımı, hukuka uygunluk sebebidir. Anayasa’nın 26. maddesi de basın özgürlüğünü düzenler.

Evrim’in hakaret dosyasında 12. celse görülüyor, yargılamanın ne kadar uzun sürdüğünü siz düşünün. Mahkeme, Evrim’in yaşadığı yerden kilometrelerce uzakta, İzmir/Selçuk’ta görülüyor. Bu yargılamalar, gazetecilik faaliyeti nedeniyle yapılıyor. Bir köşe yazısı nedeniyle Hrant Dink’in başına gelenin, Türkiye toplumu için bir dönüm noktası olduğunu unutmayalım. Bu nedenle bir gazeteci, haberi nedeniyle yargılandığında, Türkiye toplumu olarak “Başa gelen çekilir” demememiz gerekiyor.

Selçuk’taki davanın bu kadar uzun sürmesinde müştekinin Adalet ve Kalkınma Partisi Gençlik Kolları başkanı olmasının etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?
İlk dava, yani istismar iddiasıyla ilgili dava, şu anda üst mahkemelerde devam ediyor. Maalesef yargılamaların birbirine göbekten bağlı olmasından kaynaklı bu dava da uzuyor.

Evrim’in yargılanma trafiğinin yoğun olması, sizce meslek hayatını etkiliyor mu?
Yargılanmak, gazeteciler üzerinde “chilling effect” dediğimiz caydırıcı etkiyi doğurur. Bizim, 10 gün içerisinde 3 duruşmaya birlikte girmemiz,  Evrim’le müvekkil avukat tarihimizde trajikomik bir anı oldu. Şimdiki duruşmalar ise aylara yayıldı. Sevgili Evrim, 217a yargılamasında çok güzel bir konuşma yapmıştı ve bu cümle konuyu özetliyor: “Bugün haber toplantısı var, şu an ofisimde olmak, işimi yapmak isterdim ama buradayım.”

“Ev hanımı olabilirsin ama gazetecilik yapamazsın” dediler

Bir öğrenci gazetesi çıkardığı ilkokul yıllarından beri habercilikle ilgilendiğini söyleyen Evrim Kepenek, İstanbul Üniversitesi Avrupa Birliği ve Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümlerinden mezun. Öğrencilik döneminde Cumhuriyet ve Bianet’te staj yaptı. Meslek hayatı boyunca; BirGün, Cumhuriyet, Taraf, Dicle Haber Ajansı, Jin News, JinHa ve Mezopotamya Ajansı’nda çalıştı. 2018’den bu yana ise Bianet’te editörlük yapıyor.

Yüzlerce gazeteci gibi Kepenek’e de meslekî faaliyetleri gerekçe gösterilerek sayısız soruşturma açıldı. Pek çok kadın gazeteci gibi, habercilik faaliyetleri nedeniyle maruz kaldığı müdahalelerde ve gözaltına alındığında cinsiyetçi muamelelerle karşılaştığını belirten Kepenek, süren baskıların ve davaların,  mesleğini icra etmekten ve iktidarın onaylamadığı haberleri takip etmekten kendisini vazgeçiremese de üzerinde psikolojik bir baskı yarattığını kabul ediyor. Şimdi de Evrim Kepenek’e kulak veriyoruz:

Gazeteciliğe ilkokulda okul gazetesi çıkartarak başlamışsın, anlatır mısın biraz o günleri?
Babam Rize’de sağlık müdürlüğünde çalışıyordu. Okul gazetesi çıkardık ve babamın işyerinde fotokopiyle çoğalttık. Sonra gittik, diğer okullara sattık. Kazandığımız parayla da sınıfımıza harita ve masa örtüsü aldık. İlk gazetem oydu: İstiklal’in Sesi. Ortaokula ve liseye giderken de Duvar gazetesini çıkardım. Ama çocukluktan beri gazetecilik yaptığım hâlde, gazeteci olmayı hiç düşünmemişim. Hep “Psikolog veya öğretmen olacağım” derdim. Bunun nedenini toplumsal cinsiyete bağlıyorum. Bizim eve sadece Cumhuriyet gazetesi girerdi ama rol modeli olacak bir kadın gazeteci yoktu.

Üniversiteye giderken Cumhuriyet gazetesinde staj da yapmıştın değil mi?
İstanbul Üniversitesi’nde Avrupa Birliği bölümüne gidiyordum, bizim kampusumuz Beyazıt’taydı, Cumhuriyet gazetesi ise Cağaloğlu’nda. Tabii soluğu hemen Cumhuriyet gazetesinde aldım ve oradakilere, “Burada staj yapmak istiyorum” dedim. Okurken staj yaptım, okul bitince de resmîleşti. Ardından BirGün’de çalıştım ve Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümüne dikey geçiş yapmadan önce bir yıl kadar Rize’de yerel bir gazetede yönetici olarak çalıştım.

Taraf gazetesinde de çalışmıştın. Orada bir mahkeme süreciniz oldu sanırım…
Evet, Taraf’ta bir yıl çalıştım ama doğru düzgün hiç para almadım. Bana hep “Biz seni kadroya alacağız, biraz sabret” dediler ama bu hiç olmadı. Bir yıl sonra haber müdürü bir erkek bana, “Sen hanım hanımcık, tatlı bir insansın, senden gazeteci olacağını düşünmüyorum. Zaten İletişim de okumamışsın. İletişim’de okumayanlar evlerinde otursunlar. Ev hanımı olabilirsin ama gazetecilik yapamazsın” dedi. Bu sözler, hem çok ağrıma gitti hem de bana güç verdi. Taraf gazetesine işe geri dönüş davası açtım ve kazandım.

“Bomba bir haber buldum” cümlesinden “haber” kelimesini çıkartıp iddianameye koyuyorlar

Meslek hayatın boyunca hem haberlerin hem de çalıştığın kurumlar nedeniyle baskıya, gözaltılara, soruşturmalara maruz kaldın. Genel hatlarıyla neler yaşadın?
9 yıl boyunca; Dicle Haber Ajansı, İmece TV, Jin News, JinHa ve Mezopotamya Ajansı’nda çalıştım, sonra Bianet’te işe başladım. Dicle Haber Ajansı’nda çalışırken halkın hakikatini gördüm diyebilirim ve o zaman bu meslekten kopamayacağımı, hiçbir baskının beni yolumdan döndüremeyeceğini anladım. Gördüğüm, bambaşka bir dünyaydı. Mesleğe başladığımda; ben ne yapıyorum ki, bana bir şey olmaz, diye düşünürdüm. Tabii öyle olmadı. Gözaltına her alındığımda bana söylenen bir cümledir: “Sen devlete hizmet etmiş bir ailenin çocuğusun, çok iyi okullarda okumuşsun, nasıl bu tür işlerde çalışırsın?” Kürt medyasında çalışıp da Kürt olmayanlara tepkilerinin çok fazla olduğunu düşünüyorum.

Doğu illerinde çalıştığın yıllarda kolluk tarafından kötü muameleye uğradın mı?
Müdahalelerde ve gözaltında cinsiyetçi küfürler ediliyordu, “Biz Rizeliler’e benzemeyiz” şeklinde tehdit ediliyordum sürekli. Mesela 2010 yılında Van’da, bir cenaze haberine gitmiştim ve gözaltına alındım. Cenazeye devlet izin vermişti, sorun yoktu ilk başta. Ama sonra ne olduysa “İzin yok, cenazeleri yan yana gömemezsiniz, ayrı ayrı gömeceksiniz” dediler ailelere. Ortalık karıştı. Anne babalar, mezarları elleriyle tekrar kazdılar ve çocuklarını çıkarıp ayrı ayrı yerlere gömdüler. Tüm bunlar olurken çekim yapmayayım diye ben de sürekli darp edilip uzaklaştırılıyordum ama ısrarla tekrar olay yerine dönüyordum. İğrenç küfürler edildi. Gece ise bulunduğum çadırda gözaltına alındım. Türkiye genelinde 46 gazetecinin daha gözaltına alındığını öğrenmiştim. Gözaltında şiddete maruz kaldım, küfürler edildi ve tecavüzle tehdit edildim.

Kürt medyasında çalışanların “terörist” şeklinde etiketlenmesi politikasının mağdurlarından birisin. Yaşadıkların seni nasıl etkiledi, meslekî faaliyetlerinde bir caydırıcılık yarattı mı?
Etkilemedi desem yalan olur. Psikolojik olarak etkileniyorsunuz. Uzun bir dönem evde, her an operasyon olacak duygusuyla yaşıyordum. Bunların hayatımızın bir parçası olduğunu ve mesleğe devam edeceksem yaşanacağını biliyorum. Bu bilinçle yaşıyorum. Mesela arkadaşlarımla telefonda konuşurken, politik yorum yaptıklarında, hemen telefonu kapatırım. Çünkü bizim iddianameler o kadar saçma sapan ki, örneğin bir arkadaşım telefonda “Bomba bir haber buldum” diyor, cümleden ‘haber’ kelimesini çıkartıp, iddianameye koyuyorlar. Ne kendim ne de başkaları için böyle bir şeye neden olmak isterim.

Polis “Evrim Hanım neden geldiğimizi biliyorsunuz” dedi. Bilmiyordum

Geçen yıl evin de basılmıştı değil mi? Ev baskınında neler yaşadın?
Sabahın köründe geldiler, o dönem evden çalıştığım için bilgisayar başındaydım. Polis, ”Evrim Hanım neden geldiğimizi biliyorsunuz” dedi. Bilmiyordum. Gayet düzgün davrandılar. Sonra avukatım ve arkadaşlarım geldi. Arkadaşlarımın gelmesine çok sinirlendiler. Telefonumu, bilgisayarımı ve kardeşimin bilgisayarını aldılar. Soruşturmaya gerek yok kararı verilmesine rağmen, bu cihazlar hâlen bize geri verilmedi. Büyük bir hukuksuzluk.

Avukatın Deniz Hanım, “10 gün içinde 3 kez duruşmaya girdik Evrim’le” dedi. Bu yoğun trafiğin mesleğine etkileri nasıl oluyor?
Bizim gündemlerimiz çok yoğun ve ben bir haber yapıp oturmam, sürekli gündemi takip ederim. Bu durumda mahkemeler, elbette büyük bir zaman kaybı yaratıyor.

Yargılandığın iki çocuk istismarı davası var. İddianamelerini inceledim, somut bir dayanak göremedim. Bu dosyalara dair neler söylemek istersin Evrim?
İki dosyadan biri, beni çok yaralamıştı. Bu vesileyle minik bebeğin ailesine başsağlığı dileklerimi iletmek isterim. Haberim, aileyi asla hedef göstermeyen ve detaylara yer vermeyen, tamamen iddiaya dayalı bir içerikteydi. Üç farklı doktorun dile getirdiği iddiaya ve ön hastane raporuna dayanıyordu. Buna rağmen haber, onlarca site tarafından ailenin hedef gösterildiği şekilde yayımlandı. Biz bu konuda başka bir haber yapmadık. Hatta Adli Tıp, bebeğin istismar edilmediği yönünde bir rapor hazırlayınca, bunu da haberime ekledim ama soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiğim iddiasıyla dava, bana açıldı.

“Böyle haberler yapılmasın” demek için beni hedef seçtiklerini düşünüyorum. Çünkü hukukçular bile dosyanın içeriğini anlamakta zorlanıyor. Ayrıca, Sedat Peker videolarıyla bir gecede ünlü olan ve farklı bağlantıları bulunduğu iddia edilen bir erkeğin hedef göstermesiyle hem yargısal tacize uğradım hem de sosyal medyada sistematik bir linç kampanyasıyla karşılaştım. Beni tanıyanlar ve benimle çalışanlar, haberlerde ne kadar titiz olduğumu bilir. Buna rağmen beni “yalancı gazeteci” olarak karalamaya çalıştılar. Bu kampanyanın belirli trol hesaplar aracılığıyla yürütüldüğünü düşünüyorum. Sadece iktidarın değil, muhalefetin içinde de bu tür kliklerin olduğunu ve bağımsız gazetecileri hizaya sokmak istediklerini görüyorum.

Haberin bir iddiaya dayandığını ve teknik anlamda herhangi bir sorun içermediğini defalarca açıklamama rağmen bu durum, bazı kesimler için “malzeme” oldu ve başka bir haberimle karalamayı pekiştirmeye çalıştılar. Bir mülteci haberi yaptım ve “Böyle bir mülteci yok” dediler. Mülteci karşıtı siteler, yalan haber yaptığımı iddia etti. Bu kişinin olmadığını ise geri gönderme merkezini arayıp “Burada böyle biri yok” yanıtı almalarına dayandırdılar. Oysa söz konusu olan, avukatlara bile düzgün bilgi vermeyen bir kurumdu. Ayrıca, bu kişinin avukatının ve sevgilisinin olmadığını iddia ederek, bir senaryo yazdığımı ve mültecileri hoş göstermek gibi bir amacım olduğunu söylediler. Bunu anlatmamın nedeni, benden ziyade bir habercilik tarzının hedef alındığını göstermek. Cinsiyetçilik ve milliyetçilik kol kola diyoruz ya, bazen tam olarak bunun örneğini yaşıyorum.

“Haber müdürleri de istismar haberi yayımlamak istemiyor”

Hangi habercilik tarzından rahatsızlık duyuluyor?
Aslında bu davaların açılmasının asıl amacı beni, hatta benim üzerimden hak odaklı haberciliği itibarsızlaştırmak. Yargının hedefinde olmamın sebebi; istismar, emek sömürüsü, şiddet ve aile içi istismar gibi meseleleri haberleştirmiş olmam. Elbette bu haberleri yapan başka gazeteciler de var. Ancak benim yaptığım haberler, bu sorunları bir kerelik olaylar olarak değil, sistematik meseleler şeklinde ortaya koyuyor. Bu da beni hedef hâline getiriyor. Bu habercilik tarzının yayılmasından ve örnek olmasından endişe duyuluyor. Özellikle aile içi istismar, toplumda çok yaygın, basına yansıyanlar ise gerçeğin sadece küçük bir kısmı. Bu konunun toplumda tabu olarak kalmasını ve medyanın da benzer bir refleks geliştirmesini istiyorlar.

İkinci bir davan da yine çocuk istismarı içerikli bir haberinden dolayı açılan hakaret davası…
Evet, Selçuk’taki dosya da çok ilginç. Çünkü bizim haberi yaptığımız gün, Cumhuriyet gazetesi de haber yaptı. Biz haberlerimizde kişilerin isimlerini yazmıyoruz ama Cumhuriyet gazetesi, adamın adını açıkça yazarak tüm bilgileri yayınladı. Adam, istismar suçundan tutuklandı, sonra serbest bırakıldı, bir dönem tutuksuz yargılandı ve yargılaması bitti. Bütün aşamaları haber yaptım. Amacım hakaret olsa “Tutuklandı” der haberi bırakırdım. Fikrî takip yaptım ama bana hakaret davası açmış. Maddî kazanç sağlamak için böyle bir sektör var sanırım. Galiba ben de buna kurban gideceğim. Birçok gazeteci, bu tür davalar yüzünden aile içi istismar haberi yapmıyor. Haber müdürleri de istismar haberi yayımlamak istemiyor. Hem dava endişesi var insanlarda hem de gerçekten tabu.

Tüm bu soruşturma ve dava süreçlerinde yurt içindeki meslektaşlarından gerekli dayanışmayı gördüğünü düşünüyor musun?
Evet, her zaman dayanışma gördüm. Bu konuda şanslı gazetecilerden biriyim. Hem kadın gazeteciler hem tüm gazeteciler hem de sivil toplum örgütleri destek oluyor. Hatta yıllar önce gözaltına alındığında, MHP ilçe başkanı bile arayıp “Geçmiş olsun” demişti.

Bugünkü koşullarda gazeteciliğe bakışın nedir peki?
Açıkçası ben aktivist bir insan değilim, eylemlere de gitmem. Son dönemde sadece meslektaş eylemlerine katılıyorum ve mücadelemi, gazetelik yaparak verme yolunu tercih ediyorum. ‘Oldum’a değil, olma yolculuğunun kendisine odaklıyım. Beni asıl çeken, gazeteci olma yolculuğu. Üstelik yolculuk boyunca pek parlak ve iç açıcı durumlar yaşamayacağımı da biliyorum. Bu yüzden hep bir olma hâlinden söz ediyorum. Yargı tacizinin bir nedeni de bu diye düşünüyorum.

Önümüzdeki günlerde veya aylarda duruşmaların var mı? Bir çağrı yapmak ister misin kamuoyuna ve basına?
24 Ocak 2025’te bir duruşmam var ama dört beş tane davam olduğundan genellikle tarihlerini unutuyorum. MLSA, bu konuda çok başarılı ve davalarımı takip ediyor. MLSA’dan ve Bianet’te ifade özgürlüğü alanında haberler yapan arkadaşımızdan öğreniyorum duruşma tarihlerimi. Kamuoyu da bu kanallardan takip edebilir. Çağrım; sadece bana değil, tüm gazetecilere destek olunması, zira sesi duyulmayan ve görünür olmayan çok fazla gazeteci var.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – “4 KADIN GAZETECİ, 4 DAVA” YAZI DİZİSİNDE ÖNCEKİ BÖLÜM:

Dicle Müftüoğlu: Gazeteciliği savunalım, kriminalize edilmesine izin vermeyelim

Aslıhan Gençay

Dokuz Eylül İİBF mezunu. Günlük gazetede kültür sanat editörlüğü ve yazarlığı, kültür sanat sitesi editörlüğü ve yazarlığı, dergi editörlüğü ve yazarlığı, kültür sanat kitapları editörlüğü ile reklam ajanslarında editörlük ve metin yazarlığı yaptı. Fikirleri nedeniyle cezaevinde yattı. Çeşitli internet sitelerinde haftalık yazıları, haber ve röportajlarıyla araştırma yazıları yayımlanıyor.

Journo E-Bülten