Afrin operasyonunun başlamasıyla yaklaşık iki haftadır televizyon kanallarında, gazetelerde ve sosyal medyada şiddet içerikli yayınlar yeniden üretilmeye başlandı. Çatışmalı dönemlerde barış haberciliğinden uzak bir yayın çizgisi benimsemek belki de en çok çocukları etkiliyor. Uzmanlara göre, çatışma içerikli görseller çocuklarda ciddi psikolojik ve bedensel sorunlar ortaya çıkarıyor. Peki çocukları bu görüntülerden uzak tutabilir miyiz? Medyaya, kamuoyuna ve ebeveynlere düşen görevler nedir?
‘Öfkeli ve kavgacı olması dikkat çekici belirtilerdir’
Türk Psikologlar Derneği İstanbul Şube Başkan Yardımcısı, Travma Birimi Sorumlusu ve Yeditepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Klinik Psikolog Dr. Serap Altekin’e göre, savaş ve çatışma bölgesinde yaşayan çocuklar kadar savaş ve çatışma görüntülerine maruz kalan çocuklar da benzer duygusal tepkiler gösterebiliyor: “En başta korku ve kaygı gelir. Kendini güvende hissedememe, kendisine veya ailesine bir şey olmasından ve sevdiklerini kaybetmekten korkma gibi travma sonrası stres belirtileri gözlenebilir. Gece uyuyamama, sıkça uyanma, kötü rüyalar ve kabuslar görme, yalnız kalmak istememe, ani sesler ve hareketler karşısında aşırı irkilme, okulda derslere odaklanamama, akademik başarıda ve motivasyonda düşme, okula gitmek istememe, iştahsızlık ve de karın ağrısı, mide bulantısı gibi bedensel yakınmalar çocuklarda oldukça sık rastlanabilen stres belirtileri arasındadır. Sosyal ve dışadönük bir çocuğun birden sessizleşmesi ve içe kapanması ya da genelde sakin ve uyumlu bir çocuğun birden aşırı hareketli, öfkeli ve kavgacı bir hâle gelmesi dikkat çekici belirtiler olabilir.”
‘Rutinleri sürdürmek çocuklar için şifalandırıcıdır’
Peki, çatışma görüntülerini izleyen bir çocuğa, ebeveynler ne tarz açıklamalarda bulunmalı? Altekin yanıtlıyor: “Çocuklara her zaman gerçeği en sade haliyle, yaşlarına ve zihinsel gelişimlerine uygun bir dille, anlayabilecekleri kısa, öz ve somut bilgilerle anlatmak esastır. Bir de, rutinler her zaman çocuklara güven verir, iyi gelir. Ailece günlük hayatın rutinlerini sürdürmek çocuklar için sanıldığından daha rahatlatıcı ve şifalandırıcıdır. En önemli şeylerden biri de anne-babaların, aile büyüklerinin ve öğretmenlerin sakinliği ve kontrollülüğüdür. Ne söylediğinizden daha çok nasıl söylediğiniz, hangi duyguyu yaydığınız çocuk için daha belirleyici olacaktır. Eğer bakım veren yetişkinler, anneler, babalar ve öğretmenler yoğun duygusal tepkiler verirse, fazla panik içinde olursa, kızgınlık, öfke, nefret ve düşmanlık söylemleriyle şiddete eğilimli tutum ve davranışlar sergilerse bu yoğun duygular çocuk için baş etmesi zor yükler yaratacak, hem çocuğun sağlığını hem de günlük hayat işlevselliğini olumsuz yönde etkileyecektir.”
‘Medya şiddetin savucusu olmamalı’
‘Ne yapmalı’ sorusunda ise Altekin, “Barış ve farklılıklarla birlikte kardeşçe bir yaşam üzerine kurulu söylemler üretmek gerekli” cevabını veriyor: “Doğru bilgiye ve habere ulaşmak böyle zamanlarda çok kıymetlidir. Ancak haber yaparken veya bir haberi paylaşırken, özellikle fotoğraf ve video gibi görsel öğeler de varsa, fayda-zarar dengesini iyi gözetmek gerekir. Kan, şiddet ve sıcak çatışma içeren görüntüleri kullanmamak, hayatını kaybetmiş, vücut bütünlüğü bozulmuş naaşların fotoğraflarını paylaşmamak, kullanılan dilde ayrımcılığı ve düşmanlığı tırmandıran nefret söylemlerine yer vermemek, şiddetin hiç bir koşulda savunucusu olmamak, insani ve vicdani duyarlılığı, farklı var oluşlara saygıyı, empatiyi korumak içselleştirilmiş düsturlar olmalı.”
‘Savaşa tanık çocuklar için insanlar günevilmezdir’
TED Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Türk Psikologlar Derneği Travma, Afet ve Kriz Birimi Üyesi Yrd.Doç.Dr. Ilgın Gökler için de savaş görüntüleri çocuklar üzerinde her anlamda büyük problemler yaratıyor. Gökler, bu problemleri şöyle sıralıyor: “Savaşa ve şiddete tanık olan çocuk için dünya artık tahmin edilebilir ve iyi bir yer değildir, insanlarsa güvenilmezdir. Çoğu çocuk, korku, kaygı, öfke, üzüntü gibi yoğun olumsuz duyguları söze dökmek yerine davranışlarına yansıtırlar. Huysuzluk, çabuk öfkelenme, saldırgan davranışlar, içe kapanma, hareketliliğin artması ya da tersine çok azalması gibi davranış değişiklikleri ortaya çıkabilir. Korku ve kaygısı artmış ve bu nedenle de yatıştırılmaya ihtiyaç duyan kimi çocuklar, altını ıslatma, sık sık ağlama, anne-babaya yapışma gibi yaşlarının gerisinde, bebeksi davranışlar gösterebilirler. Zihinleri, tanık oldukları savaş, yıkım ve şiddet görüntüleri ve bütün bu olup bitenlerin nedenlerini anlamaya yönelik binbir türlü soru ile karışmış olan çocuklar dikkatlerini toplamakta zorlanabilir. Sürekli endişeli ya da üzgün bir ruh hâli içinde olabilirler. Uyku ve yeme düzenleri bozulabilir.”
‘Resim yapmak, oyun oynamak iyileştirici araçlardır’
Gökler’in ebeveynlere önerileri ise şu yönde oluyor: “Çocuklar annebabalarını hem davranış modelleri hem de kendilerini rahatlatacak ve güven verecek kaynaklar olarak görürler. Bu nedenle, annebabaların sakinliklerini korumaları, çocuklarıyla duygularını paylaşırken, korku ve endişelerini yansıtmamaya çalışmaları önem taşımaktadır. Oyun içeren etkinlikler çocukta yaşamın devam ediyor olduğu duygusunun tazelenmesine yardımcı olur. Çocukların oyunlarına eşlik etmek, onların düşünce ve duygularını anlama ve bunlara uygun yanıtlar oluşturabilmeye yardımcı olur. Çocuklar, tanık oldukları travmatik olaya ilişkin sorularını, duygularını ya da yanlış anlamalarını sözelleştirmeleri için teşvik edilmelidir. Burada resme ya da yazıya dökme konusunda da desteklenmelidirler.”
‘Medya, travmatik olaylara tanıklık aracı oluyor’
Gökler, çatışmalı dönemlerde medyanın yeterince duyarlı olmadığını vurguluyor: “Travmatik olaylar yalnızca olaya doğrudan maruz kalanlarla sınırlı değildir. Bu tür olaylara tanıklık etmek ya da bu olayların ayrıntılarını öğrenmek de, travmatik etkilerin ortaya çıkmasında yeterli olabilmektedir. Bu tanıklığa aracılık eden en temel araçlardan biri kuşkusuz medyadır. Elbette çatışma ve savaşlar, kaçınılmaz olarak haberlere yansıyacaktır. Ancak bu haberlerin içeriği ve ne şekilde sunulduğu, bu haberlerin çocuklar üzerinde travmatik etkiler bırakıp bırakmayacağını belirleyen temel öğedir. Özellikle, haberlerde kullanılan dilin ve görsel malzemenin seçiminde, bütün bunların çocuklar üzerindeki olası etkilerinin dikkate alınması ve etik ilkelerin gözetilmesi önemlidir.”
Bağımsız Eğitim-Sen Genel Başkanı Abdullah Soy da, bir eğitimci olarak öncelikle kendilerine, ebeveynlere ve medyaya bu konuda önemli görevler düştüğünü vurguluyor: “Savaş içerikli görüntülerin çocuklarla (10-12 yaş altı) izlenmemesine özen gösterilmeli. Zorunlu olarak izlenmesi durumunda çocukların tepkileri iyi gözlenmeli, korku, endişe huzursuzluk tepkileri varsa, çocuğun yaş grubuna göre gerçekler açıklanmalı, ortada bir şey yok gibi davranılmamalı. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus, gerçeklerin olduğu gibi ifade edilmesi. Yanıltıcı ve yanlış ifadelerden veya bu görüntüler yokmuş gibi tavırlardan uzak durulmalıdır.”
‘RTÜK dikkatli olmalı’
Soy, medyanın bu konuda dikkat etmesi gereken hususları ise şöyle açıklıyor: “Medyanın, kamuoyunda infiale neden olabilecek yayınlardan uzak durması gerekmektedir. Özellikle çocukların bu tür yayınlardan etkilenmemeleri için, yaralıları, ölümleri vahşet görüntüleri varsa kesinlikle yayına sokmamaları gerekir. Çünkü bu tür görüntülerden, yetişkin insanların bile çok etkilendiği bir gerçektir. Hâliyle bu tarz görüntülerin çocukta büyük travmalar yaratması kaçınılmazdır. Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) kontrollerini toplumun ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkileri dikkate alarak yapması gerekir.”